• Sonuç bulunamadı

1.1.4. Bölgesel/ Yerel Kalkınmanın Teorik YaklaĢımlarla Ġncelenmesi

1.1.4.2. Yeni Bölgesel/Yerel Kalkınma YaklaĢımları

Genel olarak değerlendirildiğinde neoklasik yorum yapabilmek için bölgesel farklılıkların zayıf kaldığı görülmektedir. Bunun temelinde ise üretim faktörlerinin bölgeler arasında tam serbesti halinde olması varsayımı yatmaktadır. Neoklasik modele göre sermaye/iĢgücü oranı farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Sermaye ve iĢgücünün, en yüksek getiriyi veren bölgelere yönelecek olmasından dolayı uzun dönemde bu farklılıkların ortadan kalkacağı tahmin edilmektedir53

.

1.1.4.2. Yeni Bölgesel/Yerel Kalkınma YaklaĢımları

Solow‟ un 1956‟daki standart dıĢsal büyüme teorisinin aksine 1980‟lerde ortaya çıkan yeni büyüme teorileri büyümenin gerçekte içsel bir süreç olduğunu ileri sürmektedir. Bu teoriler fiziki sermayenin dıĢında yani beĢeri sermaye gibi diğer bileĢenlerin varlığı ve bu bileĢenlerin içsel birikim göstermeleri halinde, üretim faktörlerinin getirilerinin azalmayacağı aksine artacağı fikri etrafında toplanmaktadır. Olumlu dıĢsal etkiler olarak

50DOĞAN (2006), s.21.

51www.metinberber.ktu.edu.tr, “Ekonomik Kalkınmanın Anlamı”, ( 02.01.2012).

52 Yalçın GÜBRE (1997), Ġktisadi Büyüme ve Ġhracat Performansı, Hazine Dergisi, Nisan, Sayı: 6, s. 18. 53 ILDIRAR (2004), s. 56.

24

adlandırdığımız araĢtırma ve geliĢtirme çalıĢmaları, bilginin yaygınlaĢtırılması veya kamu alt yapı inĢaatı gibi faaliyetler sonucunda ortaya çıkan etkiler eğer fiziki sermayenin marjinal verimliliğindeki düĢüĢü karĢılayacak Ģekilde olumlu etki bırakırsa içsel karakter olarak kabul edilecektir. Ġçsel büyüme teorilerinin ortak amacı, uzun dönemli büyüme sürecini anlamak ve bunu iktisadi sistemin bir ürünü olarak tanımlamaktır. Her ülkenin kalkınmasının farklı farklı olmasının temelinde o ülkelerin kendi ekonomik koĢullarına bağımlı olmasıdır. Bu teorilerde büyümenin motoru olarak, fiziki sermayeye, beĢeri sermayeye yatırım yapmak, öğrenerek yapmak, iĢgücünün dağılımı, araĢtırma geliĢtirme ve teknolojik buluĢlar gibi faktörler gösterilir54

.

1970‟li yıllardan sonra hükümetlerin bölgesel kalkınma politikalarını terk etmesiyle birlikte geleneksel bölgesel ekonomik kalkınma konseptinide değiĢtirmiĢtir. 1970‟lerden itibaren gündeme gelen özelleĢtirme uygulamaları küreselleĢmenin aracı olarak kullanılırken, “yerel” kavramı da küreselleĢme sürecinde giderek önem kazanmıĢtır. Bu kavramla birlikte devletin iĢlevleri azalmıĢ ve merkezi yönetimin yerini yerel ölçekteki karar mekanizması almıĢtır55

.

1.1.4.2.1. Ġçsel Büyüme YaklaĢımı

P. M. Romer, R. J. Barro, R. E. Lucas ve G. Mankiw tarafından geliĢtirilen içsel büyüme kuramı iktisadi kalkınmaya yeni bir bakıĢ açısı kazandırmıĢtır. Bu yaklaĢım teknolojik ilerleme kadar, eğitim, Ar-Ge, beĢeri sermaye ve teknolojik geliĢme gibi politikalara öncelik verilmesini savunur. Bu kuramın içsel büyüme olarak adlandırılmasının temel nedeni ekonomik büyümeyi dıĢarıdan gelen güçlerin değil ekonomik sistemin içsel güçlerinin bir sonucu olarak görmesidir. Ġçsel büyüme kendinden önceki kalkınma kuramları tarafından ya hiç dikkate alınmayan yada dıĢsal sayılan bilgi, beĢeri sermaye ve teknolojik geliĢmenin tıpkı emek ve sermaye faktörleri gibi içselleĢtirildiği büyümedir. Ġçsel büyüme kuramlarının analizlerinin temelinde teknolojik sorunlar teknolojik ilerlemenin yaparak öğrenme, dıĢsal ekonomiler, beĢeri

54 Türkiye Kalkınma Bankası Aġ. (2006), Kalkınma Teorileri ve Modern Kalkınma Bankacılığı Uygulamaları, Ekonomik ve Sosyal AraĢtırmalar Müdürlüğü, Ekim, Ankara, s. 12.

55 Atilla GÖKTÜRK (2006), Bölgesel Dengesizliğe KüreselleĢme-YerelleĢme Penceresinden Bir BakıĢ, “Bölgesel Kalkınma Politikalar ve Yeni Dinamikler”, Derin Yayınları, Ġstanbul, s. 24.

25

sermaye birikimi gibi konular vardır. Bu yaklaĢımın savunucuları yakınsama kuramını reddetmekte ıraksama kuramını benimsemektedir56

.

Lucas‟a göre bütün ekonomilerin büyümesini tek bir modelle açıklamak mümkün değildir. Lucas büyüme ve gelir farklılıklarıyla uyumlu, genel geçer bir model kurmak istemiĢtir. Modelde para faktörlerinin analize katılmadığı bir ekonomide çıktı düzeyinin (Y), fiziki sermaye (K) ve etkin emek ( Ne ) girdisi tarafından belirlendiği kabul edilmiĢtir: Y=(K, Ne

). Bir ekonomide ortalama (h) yetenek düzeyinde (N) adet iĢçi varsa ve her bir iĢçi (u) kadar zamanını cari üretim için harcarsa etkin emek arzı Ne

= uhN ve çıktı fonksiyonu da Ģöyledir: Y= F(K, uhN), bu fonksiyona göre çalıĢılan süre (u) ve iĢçilerin ortalama yetenek düzeyi (h) arttıkça çıktı düzeyi artmaktadır57

.

Lucas‟ ın büyüme modelinde beĢeri sermaye tek tek kiĢilerin üretim sürecine katkılarını artırmak dıĢında dıĢsallık yaratarak tüm çalıĢanların verimini artırmaktadır. Verimi artırmanın yolu ise Lucas‟ a göre beĢeri sermayenin üretime katkısının daha da etkin hale gelmesinden geçer. BaĢka bir ifadeyle eğitim iĢgücü düzeyinin daha etkili hale gelmesini sağlar ve üretim fonksiyonunda iĢgücü üretim esnekliğini büyütür. Lucas‟ ın modelinde beĢeri sermayeye yapılan özel yatırımlar ekonomik büyümenin motorunu oluĢturur. Ekonomik büyüme durağan durum dengesinde ilerlemekte ve nüfus artıĢ hızı sıfır olsa da büyüme oranları sabit ve pozitiftir. Lucas modelinde beĢeri sermaye üretim fonksiyonu beĢeri sermaye stokunun oluĢturma sürecinde doğrusaldır58

.

Fiziksel sermaye, iĢgücü ve doğal kaynaklar gibi beĢeri sermayeye yapılan yatırımların aksine, spillover (yayılma etkisi) etkisinden kaynaklanan baĢka önemli faydalarda sağlayabilir. Ġçsel büyüme teorisinin amacı, endüstrilerdeki rekabetçi niteliği geliĢtiren ve devam ettiren yüksek katma değerli bir bilgi ekonomisinin geliĢiminden sağlanacak olan pozitif dıĢsallıklar olan spillover etkilerini önceden tahmin ederek bunların büyümedeki önemini vurgulamaktadır. Ġçsel büyüme teorisine göre, verimlilikteki artıĢlar beĢeri sermayeye yapılacak yeni yatırımlara bağlıdır. BeĢeri sermaye olmadan

56Adem Doğan ve Nazım Öztürk (2010), Yerel Kalkınma Kuramları, Bütçe Dünyası Dergisi, Sayı 33, s. 45.

57

Osman DEMĠR (2002), Durgun Durum Büyümeden Ġçsel Büyümeye, Cumhuriyet Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, s. 3.

58 Rengin Ak ve Berna AK BĠNGÜL (2011), Eğitim-Büyüme ĠliĢkisi Yazını Üzerine Bir Değerlendirme, Bilgi Ekonomisi, s. 158, www.fdeyneli.pamukkale.edu.tr/1.pdf.

26

fiziksel sermayeye yapılacak olan yatırımların getiri oranı düĢük veya negatif olacaktır. BeĢeri sermayeye yapılan yatırımların spillover etkilerinin ekonomide yol açtığı büyüme, beĢeri sermayede tekrar yatırımlara yol açacaktır. Bu yatırımlarda yine daha sonra beĢeri sermayeye yapılacak olan yatırımların getiri oranını yükselten spillover etkilerine yol açacaktır. Getiri oranının yükselmesi sonucu yeni yatırımlara yol açacak ve böylece süreç kendini tekrarlayacaktır. Böylece beĢeri sermaye ekonomik büyümenin itici gücü haline gelmiĢ olacaktır59

.

1.1.4.2.2. Cazibe Merkezi Modelleri

Cazibe Merkezi Modelleri, yerleĢim birimlerinin çoğunda kullanılan bir ekonomik geliĢme modelidir. Bu teorinin temelini bir yerleĢim birimi, sanayicilere teĢvik teklif ederek piyasadaki payını değiĢtirebilmektedir. Yapılan bu teĢvikler ve sübvansiyon harcamalarının iĢletmenin üreteceği ekonomik refah artıĢı ve vergilerle sağlanacağının varsayımını oluĢturur. Bu modelin amacı, giriĢimci ruhlu insanları ve belirli sosyo ekonomik grupları yerleĢim birimine çekmektedir60

.

Ülkelerin cazibe merkezi olmaya yönelik faaliyetlerinde yerel idareler ve bölgesel kalkınma teĢkilatlarına önemli görevler düĢmektedir. Ülkemizdede aynı amaca ulaĢmak için çeĢitli faaliyetler mevcuttur. Cazibe merkezi olma yönünde yapılacak hamleler, teknoloji merkezleri, Ar-Ge, ulaĢım gibi gerekli altyapı yatırımlarının önemi vurgulanmıĢ olmaktadır61

.

1.2. Yeni Bölgeselcilik ve Bölgesel Rekabet Edebilirlik Kavramlarına Genel Bir