• Sonuç bulunamadı

Yeniçeri Kahvehaneleri

2.3. Kahvehane Çeşitleri

2.3.3. Yeniçeri Kahvehaneleri

Yeniçeri kahvehaneleri, on yedinci yüzyıl ortalarından itibaren faaliyet göstermeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti’nin silahlı kuvvetinin başlıca unsurlarından olan yeniçeriler, devşirme sistemi ile küçük yaşta toplanan gayrimüslimlerden meydana gelen teşkilattır. Erken dönem yeniçeri askerleri, devşirme sistemi ile bulundukları bölgelerden alınarak başkente veya büyük şehirlere getirilirdi. Burada seçilmiş çocuklar şehir halkından uzak tutularak Türkçe, İslam dini ve savaş sanatları

61 konusunda özel eğitimler alırlardı. Ancak her ne kadar halkla temas etmeleri istenmese de yeniçeriler bizzat şehirlerin asayişinden sorumlu birlikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak on yedinci yüzyıla geldiğimizde yeniçeri nizamında belirli bozulmalar yaşanmasından dolayı halkla olan bu ilişkileri güvenlik ve denetimden öteye gitmeye başlamıştır. Bu yüzyılda itibaren yeniçerilere evlenme izninin verilmesi, onların kışladaki kapalı yaşamlarından sıyrılarak halk arasına nüfuz etmelerinin önü açmıştır. Nitekim bu etkileşim bozulan ekonomik dengeler doğrultusunda yeniçerilerin, sadece topluma birey olarak katılma süreci olarak kalmamıştır. Yeniçeriler bu yüzyıldan sonra ticari yaşamın bir parçası haline gelerek esnaf-yeniçeriler meydana geldi. Bu durum tek taraflı kalmadı. Esnaf ve lonca mensupları, zaman içerisinde ayrıcalık ve statü kazanmak için yeniçerilerle iyi ilişkiler kurmayı ihmal etmediler. Kışlanın kapalı disiplininden sıyrılan yeniçeriler ticari hayata birçok sahada kendilerine yer bulmuşlardı. Ancak bunlar arasında yeniçeriler tarafından en yaygın şekilde tercih edileni kahvehane işletmek olmuştur. (Evren, 1996: 52; Çaksu, 2010: 86).

Yeniçerilerin on yedinci yüzyılda işletecekleri bu kahvehaneler gayet büyük ve fevkalâde süslü mekânlardı. Bu kahvehanelerin kurulduğu muhitlere baktığımızda ise genellikle İstanbul’un en güzel manzaralı yerleri olan, çoğu nâzır sur bedenleri üstüne yahut denizin üstüne çakılmış kalaslar üzerine kurulurdu (Koçu, 1964: 297). Bu yeni kurulan mekânlar yeniçeriler için kışla dışındaki yaşam tarzlarının bir parçası olsa da ocağın disiplin ve kuralarına göre şekillenmişti. Gelenek kavramı yeniçerilerin yaşamında önemli bir yer tutmaktaydı. Yeniçerilerin yaşamları ve yaptıkları icraatlar çeşitli aidiyet ve ritüellerle şekillenirdi. Bu yüzden yeniçeri kahvehaneleri de kendine özgü kural ve gelenekler doğrultusunda açılabilirdi (Evren, 1996: 52). Mesela her önüne gelen yeniçeri kahvehane açamazdı. Yeniçeriler arasında kahvehane açıp işletmek bir zorbalık imtiyazı idi. Eğer ki bu zorbalık olmazsa kahvehanenin dört başı mamur hale gelmesi oldukça zordu. Çünkü yeniçerilerin arzuları hiç para harcamadan muhteşem kahvehaneler açmak yönünde olmuştur. Yeniçeriler açacakları yeni işletmelere sermaye olarak akçe yerine tebaa tarafında bilinen kötü şöhretlerini ve nüfuzlarını kullanmayı tercih etmişlerdi. Öyle ki bir yeniçeri zorbası, palasının parladığı ve sesinin gür çıktığı semtin Müslim ve gayrimüslim ahalinden zengin tanınmış simalarının isimlerini bir deftere yazardı. Daha sonra bu isimlerin yanlarına açılacak kahvehane için gereken

62 eşyalar tek tek özenle kaydedilirdi. Kahveyi açacak yeniçerinin adamları arasından en gözü pek ve tanınmış olanı seçilerek, defteri kendisine verilerek isimleri yazılı olan ahaliye yollanırdı. Bu kişi elindeki defter ile vardığı isimlere; “Ağa selâmı ediyor, defteri gönderdi, zatınızdan kahvehane hediyesi bekler; der, ve adama ne haraç biçilmiş ise tebliğ ederdi” (Koçu, 1964: 297-298).

Yeni açılan kahvehanenin ihtiyaçları bu şekilde karşılanıp dayanıp döşendikten sonra kahvehanenin kapısının üstüne asılacak olan orta nişanı için küçük bir alay tertip edilirdi. Bu orta nişanı genellikle şimşirden nadiren ise abanozdan yapılırdı. Kabartma olarak işlenen orta nişanı uygun renklerle boyanarak hazır hale getirilirdi. Kahvehane nişan alayı, Süleymaniye’deki Ağa Kapısından başlardı. Hazırlanan nişan levhası karakullukçu tarafında baş üstünde tutardı. Alayın en önünde ise elleri teberli Bektaşi babaları bulunurdu. Alay çavuşları ellerindeki kırbaç ve kamçılarla ahaliyi dağıtarak: “ Savrulun bire savrulun… Nişan geliyor!” diye bağırırlardı (Koçu, 2004: 123). Her yeniçeri kahvehanesinin girişine mensubu olduğun ortanın nişanı bu şekilde asılırdı. Bu kahvehaneler genellikle iki katlı olup kahvenin tam ortasında mermerden yapılmış bir fıskiye yer alırdı. Ayrıca havuzun etrafı ve pencereler fesleğen çiçekleri ile süslenirdi. Kahvehane duvarlarında yasemin ve kiraz ağacından yapılan çubuklar nizami bir şekilde dizilirdi. Bunlara ilave olarak bir servet değerinde ki lüleler kahvehanede yerini alırdı. Kahvehanede bunların yanı diğer yeniçeriler tarafından hediye olarak getirilen kanaryalar kafesleriyle mekâna asılırdı. Kanarya kuşunun uğuruna inanılırdı. Bu yüzden yeniçeri kahvehanelerinde en az otuz yahut kırk kafes kanarya bulunurdu. Her yeniçeri kahvehanesinde Bektaşi şeyhleri için “baba sofası” olarak adlandırılan bir köşe tahsis edilirdi. Buralar Bektaşi levhaları ile süslenirdi. Bu özelliklerinden dolayı yeniçeri kahvehaneleri bir bakıma “Bektaşi tekkesi” niteliği taşımakta idi (Evren, 1996: 56). “Her kahvehanenin mahbup köçekleri, sazendeleri, kıssahanları, eli ayağı düzgün tümtüysüz uşakları bulunurdu” (Koçu, 2004: 122).

Yeniçeri kahvehaneleri sadece eğlence ve ticari mekânlar olarak kalmamıştır. Özellikle on yedinci yüzyıl sonrası ocak kanunnameleri yerini manasız geleneklere bırakmıştı. Bu sebepten dolayı yeniçeri ocağı devlet otoritesinin dayanağı olmaktan çıkmıştı. Nitekim kısa bir zaman içerisinde “ocak devlet içindir anlayışının yerini devlet ocak içindir” anlayışı yeniçeriler tarafından benimsenmişti. Bu sebepten

63 dolayı reformlar gerçekleştirmek isteyen padişah ve devlet adamları bu süreçlerde yeniçeri isyanları ile karşı karşıya kalmışlardır. Bunlar arasında II Osman, III. Ahmed ve sadrazam Halil Hâmit Paşa yeniçeriler tarafından katledilmişti (Karal, 2011: 7). Bu bakımdan yeniçeri kahvehaneleri devlet idaresinden memnun olmayanların, reform karşıtlarının, ayaklanma merkezlerini dönüşmüştür. II. Mahmut’un (1808–1839) 1826’da yeniçeri ocağının lav edişine kadar pek gürültülü bir hayata sahne olmuş olan yeniçeri kahvehanelerinin en meşhurları ise; Kuledibi Kahvehanesi, Hendek Kahvehanesi, Çardak İskelesi Kahvehanesi, Toygar Tepesi Kahvehanesi, Balaban İskelesi Kahvehanesi, Esir Pazarı Kahvehanesi, Hasan Paşa Kahvehanesi ve Irgat Pazarı Kahvehanesi’dir (Koçu, 1964: 299). 1826 Vaka-i Hayriye ile ocak ve mensupları lav edilmiş olsalar da kahvehane geleneği yeniçerilerden tulumbacılar ocağına miras bırakılmıştır.

Benzer Belgeler