• Sonuç bulunamadı

YELTSİN DÖNEMİNDE RUSYA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI

Soğuk Savaşın bitmesi ve ardından SSCB’nin dağılması ile beraber Sovyet Rusya’nın Ortadoğu’daki stratejik ortaklıkları da sona ermiştir. Erken Sovyet Sonrası dönemde, Rus liderler iç sosyal-demografik ve ekonomik koşulları dikkate alarak, Rus dış politikasında Ortadoğu bölgesini öncelikli alanların haricinde tutmuşlardır.60 Nitekim Boris Yeltsin’in 1993 yılında kabul ettiği ilk Rus Dış Politika Konseptinde de Ortadoğu’ya, özellikle Arap Dünyasına yönelik düşük profilli politika benimsenmiştir. Bu belgede başlıklarda Ortadoğu sadece kısa bir şekilde, Arap-İsrail Sorununun çözümü bağlamında ele alınmıştır.61 Nitekim Rusya’nın bu dönemde Arap-İsrail Sorununa yönelik politikası,

57 Borozna, a.g.m., pp.11-12.

58 İşyar, Avrasya ve Avrasyacılık, a.g.e., s.95.

59 Oded Eran, “Russia in the Middle East: The Yeltsin Era and Beyond”, Russıa Between East and West: Russıan Foreıgn Polıcy on The Threshold of The Twenty-fırst Century, ed. Gabriel Gorodetsky, Cummings Center for Russian and East European Studies, Frank Cass Publıshers, London, 2003, p.152.

60 Olena Bagno-Moldavsky, “Russian Foreign Policy in the Middl East: No Change in the Offing”, Strategic Assessment, Volume 15, No: 4, January 2013, p.127.

61 Moldavsky, a.g.m., p.123.

21 geleneksel Sovyet politikasından farklılık teşkil etmiştir. Şöyle ki, Yeltsin-Kozirev döneminde Gorbaçov-Shevardnadze döneminde olduğu gibi Rusya, ABD’nin inisiyatifi ile gerçekleşen Ortadoğu Barış Sürecine destek vermiştir. Rusya, bu süreçte Arap-İsrail tarafları arasındaki müzakerelerinde ev sahipliği yapmış, 1993’de Filistin Kurtuluş Örgütü ve İsrail arasında yapılan Oslo Antlaşmaları’nın imza töreninde yer almıştır. Ayrıca törende Rus Dışişleri Bakanı Kozirev tanık sıfatıyla antlaşmaları imzalamıştır.62 Nitekim Yeltsin-Kozirev ikilisi, Batı dünyasının mali desteğini almak için 1992 yılında BM Güvelik Konseyinin Libya’ya karşı yaptırım kararını da onaylamıştır.

Diğer yandan Rusya Ortadoğu’nun Arap Dünyası’nda nüfuzunu kaybederken, iki eski düşman/hasım olan Türkiye ve İran, Rus Dış Politikasının bölgesel politikalarında önemli yer edinmeye başlamıştır. Şöyle ki, Sovyet Sonrası dönemin başlarından itibaren Türkiye ve İran, Rusya’nın bölgedeki en büyük ticari partnerleri haline gelmiştir. Rusya ve Türkiye arasında, Kürt Sorunu ve Çeçenistan Sorunu konusunda anlaşmazlık yaşanması;

Kafkaslar ve Orta Asya Bölgelerinde, Hazar kaynaklarının transiti konusunda rekabet sürmesine rağmen, ekonomik dürtüler, iki ülkeyi işbirliğine yönlendirmiştir. Sıcak paraya ihtiyaç duyan ve savunma dâhil endüstrisini korumakta sıkıntı çeken Rusya, bu zayıf konumunu göz önünde bulundurarak, Türkiye’nin tekliflerine karşılık vermiştir. Nitekim Rusya, Kürt Sorununda Kürt ayrılıkçıları desteklese de Türkiye’ye Kürt teröristlere karşı operasyonlarda kullanılan helikopterler satmayı kabul etmiştir.63 Diğer yandan Rusya, aynı nedenlerle, İran ile de askeri, nükleer ve enerji alanlarında işbirliğini geliştirmiştir. Ayrıca ikili ilişkilerde bölgesel konularda işbirliği önemli unsur haline gelmiştir. Böylelikle Türkiye ve İran ile çeşitli alanlarda işbirliğine giden Rusya’nın bu ülkelerle olan ticaret hacmi giderek artmıştır. Bununla beraber Rusya’nın Ortadoğu bölgesinde en önemli ortaklarından biri de İsrail olmuştur. Her ne kadar Rusya’nın İsrail ile olan ticaret hacmi, İran ve Türkiye ile olan ticaret hacmine ulaşmasa da Rus dış politikasında İsrail, ayrıcalıklı bir noktada ele alınmıştır. Moskova ile Tel-Aviv arasındaki özel ilişkiyi belirleyen temel faktör ise son 30 yılda İsrail’e göç etmiş 1 milyon eski Sovyet vatandaşı olmuştur. Rusça konuşabilen bu kesim, İsrail nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmuş ve İsrail seçim

62 Ayrıntılı bilgi için bakınız. Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, MKM Yayıncılık, Bursa, 2008, ss.662-666.

63 Robert O.Freedman, “Russia And The Middle East Under Putin”, Ortadoğu Etütleri, Volume 2, No:2, Jule 2010, p.11.

22 politikalarında bir anlamda, güç belirleyicisi (power broker) olarak ortaya çıkmıştır.64 Nitekim bu canlı ve büyüyen topluluk aktif bir şekilde Rusya-İsrail ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunmaya çalışmıştır.

Diğer yandan 1990’ların ortalarına doğru Rusya’nın Ortadoğu’da pro-Amerikan çizgisinde dış politika izlemesi giderek zorlaşmıştır. Rusya’da liberal ekonomik reformların başarısız olmasıyla toplumsal desteği azalan Yeltsin, Aralık 1995 parlamento seçimleri yaklaşırken, iç politikadaki baskı nedeniyle Ortadoğu politikasında değişiklik yapmaya çalışmıştır. Bu değişiklik özellikle Yeltsin’in söylemlerine yansımıştır. 1994’de Rusya ilk defa Bağdat’a yönelik uluslararası yaptırımların kaldırılmasını dile getirmiş ve bir yıl sonra ABD’nin Irak’ı bombalamasını kınamıştır. Buna paralel olarak, Rusya Libya’ya yönelik yaptırımların da kaldırılmasını istemiştir.65 Ayrıca 1995 seçimlerinin ardından Yeltsin, Dışişleri Bakanlığı görevine Kozirev’in yerine Ortadoğu uzmanı olan Yevgeni Primakov’u getirmiştir. Yeni Dışişleri Bakanı Primakov, Rusya’nın hâlâ süper güç olduğunu ve bölgedeki konumunu kaybetmediğini, aktif bir diplomasi izlendiğinde bölgeyle ticaretin yeniden güçleneceğini savunmuştur. Nitekim Primakov’un açılım politikası ile beraber, Rusya’nın Ortadoğu bölgesine yönelik diplomatik aktivitesi artmıştır.

Bu dönemden itibaren, Rusya, Irak’a yönelik ABD yaptırımlarına karşı daha güçlü bir şekilde muhalefeti ortaya koymuştur (Ekim 1997, 1998 ve 1999’da).66 Nitekim 1997’den itibaren ABD’nin Irak’ta Kürtleri desteklemesi ile ABD-Türkiye ilişkileri gerilirken, Türkiye-Rusya ilişkileri yeni aşamaya girmiştir. Şöyle ki, Rusya, Türkiye’nin itirazlarına karşılık vererek, SAM-300 hava savunma sistemlerini Güney Kıbrıs yerine Yunanistan’a satmayı kabul etmiştir. Ayrıca 1997 yılında imzalanan Mavi Akım anlaşması ile Rusya’dan Karadeniz vasıtasıyla Türkiye’ye gaz boru hattı çekilmesi planlanmış ve Rusya, Türkiye’nin önemli gaz tedarikçisi haline gelmiştir. Nitekim 1999’da Rusya’nın Abdullah Öcalan’a sığınma hakkı vermemesi ikili ilişkilerin gelişmesinde önemli etken olmuştur.67

Primakov, ayrıca, Arap-İsrail sorununda daha aktif bir imaj çizmeye çalışmıştır.

Şöyle ki, Primakov, 1996’da Lübnan’da İsrail-Hizbullah çatışmalarında, İsrail Başbakanı Şimon Peresi ağır dille eleştirmiş ve Lübnan işgalini sonlandırmaya çalışmıştır. Ancak Primakov’un çabalarına rağmen savaşın bitmesinde ABD Dışişleri Bakanı Warren

64 Eran, a.g.m., p.157.

65 Eran, a.g.m.,. p.158.

66 Eran, a.g.m., p.159.

67 Freedman, “Russian Middle East Politics Under Putin”, a.g.m., p.12.

23 Christopher’ın baskısı daha etkili olmuştur.68 Buna rağmen Primakov çabalarını sürdürmüş, Kasım 1996 ve Ekim 1997’de iki kez İsrail ve Filistin Otonom Bölgesi’ni ziyareti sırasında İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile Suriye Başkanı Hafız Esad arasındaki mesaj teatisinde aracılık etmiştir. Böylelikle Rusya, Suriye konusunda da Rusya’nın pazarlık gücünü ispatlamaya çalışmıştır. Diğer taraftan Mayıs 1997’de Primakov, Suriye ve İran’ı Hizbullah’a olan desteklerini bitirmeleri için ikna etmeye çalışarak Lübnan krizine de dâhil olmuştur. Ayrıca Primakov, Ortadoğu’da arabuluculuk rolünü etkin bir şekilde yerine getirmek için, Kasım 1997’de ABD temsilcisi Dennis Ross’a paralel olarak Viktor Posuvaliuk’u Ortadoğu özel temsilcisi olarak atamıştır. Bu bağlamda Rusya, 1997’de Primakov Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, Ürdün Veliaht Prensi Hasan, İsrail Başbakanı Netanyahu Yönetim Kurulu Başkanı Yaser Arafat ve Suriye Dışişleri Bakanı Faruk El Şara gibi Ortadoğu’nun ileri gelenlerini Moskova’da ağırlamıştır.69

Primakov’un Ortadoğu politikasının bir diğer gündem maddesi ise bölge ülkeleri ile askeri/siyasal ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve SSCB döneminden kalan borçların tahsil edilmesi konusu olmuştur. Bu bağlamda İran’ın borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda anlaşma sağlayan Primakov, Suriye nezdinde başarılı olamamıştır. Nitekim 1999’da Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın, Moskova’ya ziyaretinde Sovyet borçlarını kabul etmemesi nedeniyle, ikili ilişkilerde önemli bir gelişme yaşanmamıştır. Nitekim Primakov, bu konuda Irak ile de yapılan görüşmelerden sonuç elde edememiştir.70

Sonuç olarak Rusya, bu dönemde Arap-İsrail sorununda etkili olamadığı gibi, Suriye ve Irak gibi ülkelerden Sovyet döneminde kalan borçlarını tahsil edememiş ve ticari ilişkileri istediği seviyeye getirememiştir. Şöyle ki, Primakov’un Ortadoğu’ya yeniden dönüş planı, Rusya’nın bölgedeki süreçlere nüfus etme gücünün 1950’li yıllardan beri en aşağı seviyede olduğu gerçeğini göz ardı etmiştir. Ne yoğun diplomatik faaliyetler ne de Primakov’un kişisel yetenekleri Rusya’nın mevcut durumunu düzeltebilmiştir. Zira Rusya

68 Freedman, “Russian Middle East Politics Under Putin”, a.g.m, p.13.

69 Eran, a.g.m., p.159.

70 “Assad, Yeltsin Begin Talks”, CNN, 06.07.1999,

http://edition.cnn.com/WORLD/meast/9907/06/syria.russia/, (e.t. 05.09.2013), par.1.

24 bu dönemde, SSCB döneminde olduğu gibi, Ortadoğu ülkelerini yönlendirecek ekonomik ve askeri güce artık sahip değildi.71

5. PUTİN-MEDVEDEV DÖNEMİNDE RUS DIŞ VE GÜVENLİK