• Sonuç bulunamadı

YAZI VE TİPOGRAFİ

3.2 YAZININ EVRİMİ

İnsanlık tarihinin en önemli buluşlarından birisi yazıdır. Doğuştan yaratıcı olan insanoğlu, yontma taş devrinden başlayarak düşünce duygu ve dileklerini, savaşlarını, başarılarını dile getirmek, gelecek kuşaklara ulaştırmak için kalıcı şekiller araştırmıştır. Bu araştırma basit resimlerden sembolik biçimlere oradan da harf dizilerine kadar süregelmiştir.

Yazının evrimi insanlığın evrimiyle başlar, ilk insanlar yaşadıkları mağaraların duvarlarına türlü amaçlar için primitif simgeler yapmışlardır. Bu simgeler zamanla gelişmiş ve Piktografi denilen resim-yazı doğmuştur.

( Uslay,1989,s.5)

Resim 1: İnsanlar 5000 yıl önce simgelere dayalı bir iletişim sistemi kurmuşlardır.

Yazısız ve yazı öncesi kültürlerde, insanın konuşma dili yanında birçok iletişim tekniğinden yararlandığı bilinmektedir. Bu tür toplumlarda yapılan incelemeler, toplumsal iletişim açısından konuşma diline koşut ve bazıları onun zaman ve mekan boyutlarındaki sınırlılıklarını aşmada başarılı pek çok iletişim biçimi ortaya çıkarılmıştır.(Anadolu Üniv. Dergisi, sayı 2, 1990, s.80) Jest dili, düğümler, haberleşme simgesi olarak kullanılan belirli nesneler, işaretler ve resimler iletişim amacıyla kullanılan seçeneklerden bazılarıdır.

Yazının kökleri, simgesel düşüncenin aktarıldığı bilinçli bir işaretleme yöntemidir. Bu açıdan çentik atma, şekiller çizme ve resim yapma simgenin maddi işaretleri olarak yazıya doğru önemli adımlar sayılırlar. Simgesel maddi işaretlerin kullanımı araştırmalara göre paleolitik dönemdedir. Bu dönemde kullanılan işaretler mağara resimleridir. Yazıya kaynak olarak resim (sanatının) kabulü iki nedene dayandırılmaktadır. Birincisi, en eski ve belirgin örneklerin mağara resimlerinin olması, ikincisi, haberleşmek, belleği desteklemek, hesap tutmak için başvurulan yollardan en güçlü temeli oluşturmasıdır. Mağara resimlerinin en güzel örnekleri Güney Fransa ve Kuzey İspanya'da dır.

Resim2:Bizon;M.Ö.15.000-10.000 Resim 3: At; M.Ö. 15.000-10.000 Altamira, İspanya Lascaux, Fransa

Önce çizebildiğini, daha sonra çizgilerle taklit edebildiğini gören insanoğlu aynı zamanda düşüncelerini el yapması şekillerle keşfetmiş olabilir. Luquet'e göre rastlantısal olması gereken bu keşif, taklit ederek yaratma bilincinin gelişmesine yol açtı. Bireysel olması gereken bu yaratıcılık, daha sonra toplumca büyüsel güç kaynağı olarak algılanarak, büyü amacıyla kullanılmaya başlandı. Bu dönemde büyü resimlerinin bireysel ve toplumsal işlevleri büyüktür. Ayrıca bu tür resimlerin kuşaklar arası iletişimde belirli bir rol oynadığı da ileri sürülebilir. Yontma Taş Devrinden sonra gelen, Cilalı Taş ve Maden Devirlerinde, resim yazıların gelişmesini bu ilk anlatım araçlarına bağlamak gerekir.

Resim-yazıların en tipik örneği Mısır hiyeroglifleridir. M.Ö. 3500 yıllarında ilk resim - yazıların Mezopotamya ve Mısır'da kullanıldığı sanılmaktadır. Doğadan alınan, en çok bilinip kullanılan biçimlerin yan yana dizilmesiyle oluşan bu resim - yazılarda her biçim bir sözcüğü ya da bir işi göstermiştir. Bu

biçimlerin gelişmesiyle Mezopotamya'da ÇİVİ YAZISI Mısır’da da Hİ- YEROGLİF YAZI doğmuştur. Hiyeroglifin sözlük anlamı "kazmak suretiyle meydana getirilmiş kutsal yazı" dır. Eski Mısırlılarda bu yazı, çeşitli yazıtları ölümsüzleştirmek için başvurulan bir yoldan ibarettir. Zamanla kullanılan biçimler sadeleştirilmiş, daha çabuk ve daha kolay çizilebilen biçimler haline getirilmişlerdir. Böylece her sözcüğün bir simgeyle anlatıldığı yazı türü LOGOGRAFİ doğmuştur. Bu yazı türünde, doğadan alınıp sadeleştirilen biçimler mutlaka doğada olduğu durumda değil, değişik biçimlerde de sıralanarak yazı dizisine uydurulmağa çalışılmışlardır ( Uslay,1989,sayfa 5).

Resim4: Mısır Hiyeroglif Yazısı M.Ö. 3500 Resim 5: Mısır Hiyeroglif Yazısı M.Ö. 3500

Resim 6: Sümer Çivi Yazısı M.Ö. 3100 Resim 7: Sümer Çivi Yazısı M.Ö. 3100

Nil Vadisi'nde yapılan araştırmalar Hiyeroglif yazının anası olan Mısır Pigtografilerini ortaya çıkarmıştır. M.Ö. 3200 yıllarında şehir devletleri kurarak, otuz iki firavun ailesinin yönetiminde, büyük Mısır uygarlığını yaratan halkın, bu resim- yazıların yaratıcısı olduğu anlaşılmıştır. Resim-yazıların en karakteristik örnekleri olan Mısır hiyeroglifleri, doğadan alınmış herhangi bir şeklin çizimidir. Resim- yazılar ise bu şekillerin yan yana gelmesiyle oluşur. (Munis, 1971, s.7)

Resim yazıların en güzel örnekleri, Eski Mısır Piramitleri'nin duvarlarını süslemektedir. Resimlerden bazılarını anlamak mümkündür. Bunlar değişik işlerle uğraşan insanları göstermektedir. Bu resimlerin çevresinde ne demek istedikleri anlaşılamayan birçok resim ve işaretler de vardır. Mısır'ın o dönemdeki anıtları üzerinde tıpkı kitaplardaki harfler gibi uzun satırlar halinde kazılmış yılanlar, baykuşlar, kertenkeleler, kazlar, kuş başlı aslanlar, lotus çiçekleri, eller, ayaklar, palmiye yaprakları, mayıs böcekleri görmek mümkündür. Bunların arasında sayılamayacak kadar dörtgen, üçgen, kare gibi geometrik şekiller de göze çarpar.

1822'de Fransız bilgin Champoilion hiyerogliflerin gizemini çözmeyi başarmıştır. Champoilion ilk olarak Pholemees'in adını isimleri, yalnız harflerle yazdığı, diğer kelimeleri ise işaretlerle gösterdiğidir.

Resim yazıların şekilleri zamanla sadeleşmiş, kolay ve çabuk çizilen resimler haline gelmeleri, daha çok yazı karakteri kazanmaları sağlanmıştır. Bu aşama hece yazısına yaklaşılan son basamaktır. Bazı hecelerdeki seslerin de ayrı ayrı yazıldığı olmuştur. Zamanla kullanılan bu biçimleri sözcük anlamından ayrılarak anlattıkları eşya ve işin ilk sesinin yerini tutmağa başladılar. Örneğin Kol ve Ay şekilleri yan yana kullanılınca Kol ve Ay değil. KOLAY anlamını vermeğe başladılar. Böylece Alfabeye doğru bir yaklaşım başlamış ve bu biçimde kullanılan yazıya da hece yazısı (FONOGRAFİ) denilmiştir ( Uslay,1989, sayfa 5).

Hece yazısı, kelime yazısının aşınması sonucunda ortaya çıkmıştır. İ s a ’ n ı n d o ğ u m u n a kadar Çivi ve Hiyeroglif yazıları kullanılmakla beraber, kelime ve hece yazısı karışımı halinde devam ede gelmişlerdir. (Munis, 1971, s.8) Sanskritçe tipik bir hece yazısı olmakla birlikte, hece yazısının en gelişkin örnekleri Çin ve Japon yazılarıdır.

Resim 8: Çin Yazısı Resim 9 : Eski Yunan Yazısı

Hece yazıları kullanıldıkça sadeleşmiş, zamanla hecenin yerine yalnız baştaki ses harfin adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Buna Akrofoni yöntemi adı verilir. Akrofoni; Akro+ Foni kelimelerinin birleşiminden meydana gelen bir kelimedir. (Akro= Uç, Foni= Ses) anlamına gelir. "Akrofonik alfabe dizininin, ilk nerede kullanıldığı hangi çeşit alfabenin anası olduğu kesinlik kazanmamıştır. Mısır hiyeroglifleri, Mısır Hiyeratik ve Demotik yazıları, Sümer resim-yazıları, eski Babil çivi yazısı, Fenike yazısı, Sina yazısı Alfabenin anası olabilecekleri kanısıyla üzerlerinde en çok düşünülen yazı çeşitleridir".(Munis, 1971, s. 9) Fenikelilerde Aleph; Öküz, beth; ev kelimelerinin baş sesi olan a, b, harfleri, o şekillerin adı haline gelmiştir. Öküz ve evin şekilleri iyice sadeleştirilerek alfabe dizisinin ilk iki harfini meydana getirmiştir. Yunancad a bunlar, Alfa, Beta adını almış ve bu iki harfin birleşmesinden Alfabe kelimesi doğmuştur. ( Uslay,1989, sayfa 5).

İngiliz Finders Petri 1905 yılında, Mısır ve İsrail arasındaki bölgede çok önemli kitabeler bulmuştur. Bu kitabeler, M.Ö.2000 yıllarında, ilk alfabetik yazının Sami ırktan insanlar tarafından kullanıldığını belirtmektedir. Günümüzden 4000 yıl kadar önce Mısır'ı istila eden Sami kavimi ve bunların kralları 150 yıl kadar Mısır'ı yönetmişler ve Mısır'ın, bir sürü hiyeroglifleri arasından 20 kadarını seçerek bunları çok yalın bir yolla harf haline getirmişlerdir.

İlk kez harf yazılarının kimler tarafından kullanıldığı kesinlikle ortaya çıkarılamamıştır. Sami Alfabelerinin kuzey kolunda bulunan Fenike yazısı M.Ö. XV.

yüzyıldan çok önce kullanılmaya başlanmış, 22 harften meydana gelen bir alfabedir. Tüccar Fenikeliler yazılarını ilişkileri olan uluslara öğretmişler; yazının gelişip yayılmasında önemli katkılarda bulunmuşlardır. Daha sonraları Grek’ler (Eski Yunanlılar) Fenikelilerden öğrendikleri alfabeye sesli harfleri de katarak kendi alfabelerini türetmişlerdir. Bu yazının zamanla geliştirilmesiyle de LATİN ALFABESİ doğmuştur. Latin Alfabesi bugünün pek çok batılı uluslarının olduğu gibi bizim alfabemizin de temelini oluşturmuştur ( Uslay,1989, sayfa 5).

Resim 10 : Fenike Alfabesi Resim 11: İlk Yunan Alfabesi

İlk dönemlerinde resmi amaçlı olarak kullanılan yazı, giderek ticari ve hukuksal, hatta büyüsel ve dinsel amaçlarla kullanılmaya başlamıştır. O dönemlerde, yazılı belgelerin tek nüshalar halinde oluşturulduğu ve birer kopyalarının hazırlanmadığı görülür. Bunlar genellikle, belli bir durum için ve belli bir yerde kaleme alınmış, yazıldıkları yerlerde saklanmış belgelerdir. Yazılı ilk belgeleri, resmi ya da özel arşivlerde ve kitaplıklarda toplanmış belgeler oluşturur.

Yazı öğesi, bir gösterge olarak, açık, yalın, zihinde kalıcı ve herkesçe anlaşılabilir özellikleri ile, bildirişim sürecinde en önemli görevi üstlenir.

Bu öğenin hareket noktası, gözlerde nesne düşüncesini algılanabilir kılan resim ve görüntüyü, el ile kalem ile veya kalem yerine geçecek bir vasıta ile yazılarak, malzeme üzerine sabitleştiren desen olmuştur. Nereye yazılırsa yazılsın -gerek güzel, gerek çirkin olsun, bir anlamı ister olsun ya da olmasın- bu hareket noktası değişmemektedir.