• Sonuç bulunamadı

YARGILAMA HARÇLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

§1- GENEL OLARAK YARGILAMA HARÇLARI

A- YARGILAMA HARÇLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

I- Mukayeseli Hukukta Yargılama Harçlarının Tarihsel Gelişimi

Harçların tarihi gelişimi incelendiğinde, bu süreç çok eskilere kadar uzanmaktadır. O tarihlerde, henüz vergi zorunluluğu bulunmadığı için, topluluğun veya devletin başında bulunanlar, bazı hizmetler karşılığında vatandaşlardan belirli ücretler almışlardır. Bunun sebebi de, karşılıksız olarak bir bedel (vergi) almak yerine, belirli bir hizmetin karşılığı olarak bazı ücretler almanın, o dönemde, açıklamasını yapmanın daha kolay olabileceği fikridir3.

Ortaçağ’da yönetenler, yönettikleri kişilere yaptıkları hizmetler karşılığında oldukça yüksek miktarda, harç adı altında, paralar almışlardır.

Alınan bu harçların en önemlilerinden birini de mahkeme harçları oluşturmuştur. Ancak bu harçlar, yapılan hizmet ile alınan harç arasında kıymet denkliğinin bulunmaması ve hükümdar ile devlet kasasının birbirinden ayrılmış olması sebebi ile çok fazla yolsuzluğa konu olmuştur. Ayrıca sonradan genel devlet hizmetlerinin işlemesi için memurların bazılarına aylık verilmesi yerine, gördükleri hizmet karşılığı halktan para almalarına izin verilmesi kötü niyetli uygulamalara sebebiyet vermiştir4.

3 Sabri Gümüşsoy, Gerekçeli – İzahatlı Harçlar Kanunu, Ankara, 1952 s. 7-12; Cumhur Rüzgaresen, Medeni Usul Hukukunda Yargılama Harç ve Giderleri, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2001, s.19.

4 İ. Fazıl Pelin, Finans İlmi ve Finansal Kanunlar, 3. Bası, İstanbul, 1948, s.268-269

Tarihi gelişimi içinde, yukarıda özetlenen durumlar, her ülkede çeşitli adlar altında görülmüştür. Hatta ekonomik durumu ne kadar iyi olursa olsun, gelişmiş ülkeler dahil, tüm ülkeler harçlardan yararlanmışlardır5. Günümüzde de devletler, kamu hizmetlerinin çeşitliliği ve buna bağlı olarak artan maliyetler nedeni ile artan kaynak ihtiyacını vergi ile karşılamak durumunda kalmaktadırlar.

II- Türkiye’deki Tarihsel Gelişimi

a- Osmanlı İmparatorluğu Dönemi

Osmanlı İmparatorluğu’nda kamu gelirleri İslam Hukuku’na göre düzenlenmişti. Osmanlı’da vergiler, İslam hukukuna göre alınan şer’i vergiler (tekalif-i şer’iyye) ve şer’i hükümlerle çatışmamak koşulu ile kamu gelirinin yeterli olmadığı hallerde sultan tarafından konulan örfi vergiler (tekalif-i örfiye) olarak iki kısma ayrılırdı. Devletin yargı ve idare organlarının hizmetleri karşılığında halktan alınan vergiler, örfi vergilerden olmakla beraber, harç karakteri de taşımaktaydı. Bunlar, hizmeti yapan kadı tarafından doğrudan tahsil edilmekteydi6.

Harçların hizmeti gören memurlara bırakılması usulü, memurların bu yöntemi kötüye kullanan davranışları halkta büyük tepkiler yarattığı için, maliyenin merkezi duruma getirilmesi ile II. Mahmut tarafından kaldırılmıştır7.

Tanzimat sonrası yenileşme çalışmaları çerçevesinde adli teşkilatta yapılan köklü yapı değişikliğine paralel olarak yargı harçlarında da çeşitli değişikliklere gidilmiştir. Mehakim (Mahkemeler) harçları olarak anılan bu

5 Burak Pınar, Yargı Harçları, (Yüksek Lisans Tezi), İzmir, 2003, s.22.

6 Tahsil edilen bu vergilerin önceden kanunname ile tespit edilerek halktan alınıyor olması Osmanlı’da vergilerin kanuniliği ilkesinin bulunduğunun da bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. (Erdoğan Öner, Mali Olaylar ve Düzenlemeler Işığında Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet Döneminde Mali İdare, Ankara 2001, s.114-115).

7 Pelin s.267.

harçlar, ilgili nizamnamelerde şer’iyye, nizamiye, ticaret ve idare mahkemeleri ile temyiz mahkemeleri itibariyle ayrı ayrı hükme bağlanmıştır. Harca tabî olan işlemlerle alınacak nispî ve maktu harç miktarları ayrıntılı bir şekilde belirlenmiştir8.

b- Cumhuriyet Dönemi

aa- 5887 Sayılı Kanuna Kadar Olan Dönem

Harçlarla ilgili olarak, 1927 tarih ve 1143 sayılı Şehbenderlik Rusümu Kanunu, 1928 tarih ve 1318 sayılı Hariciye Vekaleti Tasdik Harçları Kanunu, 1934 tarih ve 2503 sayılı Adliye Harç Tarifesi Kanunu, 1938 tarih ve 3494 sayılı Noter Harç tarifesi Kanunu ile Pasaport Kanunu gibi kanunların eklerinde ve değişik kanunlarda çeşitli hükümler yer almakta idi. Bu karışık uygulama 5887 sayılı Kanuna kadar devam etmiştir. 5887 sayılı Kanun ile dağınık durumda bulunan harçlar, tek Kanun içine alınmıştır.

bb- 5887 Sayılı Harçlar Kanunu Dönemi

5887 sayılı Kanunda, harç konuları bir araya toplanmaya çalışılmıştır.

Harca bağlı işlemler konu, yükümlülük, istisnalar ile birlikte on kısma ayrılmış ve her kısma karşılık olmak üzere ayrı ayrı on tarife kanuna eklenmiştir. Bu husus 5887 sayılı Kanun’un önemli yeniliklerinden bir tanesidir.

Ancak, 5887 sayılı Kanun da, dağınık haldeki harç hükümlerini tek bir kanunda toplamasına rağmen, vergi tekniğine uygun olmayan düzenlemesinden kaynaklanan kendi içindeki dağınıklığı ve sistemsizliği

8 Pınar s.25-27.

nedeniyle zamanla ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmiştir. Bu sorunlar, 5887 sayılı Kanun’da yeni bir düzenleme yapılmasını gündeme getirmiştir. Bu gereklilik sonucunda 02/07/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu ile yeni düzenlemeler yapılmıştır.

cc- 492 Sayılı Harçlar Kanunu Dönemi

5887 sayılı Kanun’un görülen aksaklıklarını düzeltmek ve günün koşullarına daha uygun bir kanun yapma amacı ile 492 sayılı Kanun kabul edilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunu, dokuz özel ve bir de müşterek kısımdan ibarettir. Her kısım: mükellefiyet, istisna ve muaflıklar, harç alma ölçüleri ve oranları, harcın ödenmesi, çeşitli hükümler adları altında bölümlere ayrılmıştır. 5887 sayılı Harçlar Kanunu’nda ise bazı kısımlara ait harç cezalarına ilişkin hükümler bulunmakta idi. Yeni Kanunda harç cezalarına ait hükümler kaldırılmış ve bunlarla ilgili cezaların 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerince düzenlenmesi yoluna gidilmiştir. 492 sayılı Kanun’un bu düzenlemesi ile 5887 sayılı Kanun’un karışıklığı giderilmiş ve kısımların kendi içinde bütünlük oluşturması sağlanmıştır9.

492 sayılı Kanun, yürürlüğe girdiği tarihten günümüze kadar birçok değişikliğe uğramıştır. Bu durum artan ihtiyaçlara cevap verebilme ve tarifelerin günün şartlarına uydurulması bağlamında bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.