• Sonuç bulunamadı

Geçmişten geleceğe kadar her alanda yaratıcı düşünmenin izleri görülebilmektedir. Ateşi keşfeden yazıyı bulan, farklı coğrafyaları tanıma merakı ile yola düşen, ilk kez aya ayak basan ve sayısız teknolojik gelişmeye imza atan insanoğlunu güdüleyen temel itici gücün yaratıcı düşünce ve doğal merak duygusu olduğu açıktır. Dolayısıyla hangi dönemde olursa olsun yaratıcılık, araştırmacılar tarafından ilgiyle incelenmiş oldukça önemli kavramlardan biri olagelmiştir.

Yaratıcılık, dünyayı farklı açılardan algılama, olmayan veya ortaya çıkması mümkün olmayanı bulma, görünüşte birbiriyle ilgisiz olan ancak farklı yollar bularak arasında bağlantı kurma ve problemler karşısında yılmadan çözümler üretme becerisi gibi birçok farklı bakış açısını ifade eden bir kavramdır. Dolayısıyla yaratıcılık bir kişinin yeni koşullara uyum sağlamasına ve beklenmedik şekilde ortaya çıkan sorunları çözmesine olanak tanır (Simonton, 2001). Clarkson (2005), yaratıcılık kavramının farklı düşünce, içe dönüklük, benlik saygısı, belirsizliğe karşı tolerans, risk almak için istekli olma, esneklik, duygusal değişkenlik, imgelem (bir durumu zihinde tasarlama) kabiliyeti gibi birçok özelliği bünyesinde barındırdığını belirtmiştir.

2.1.1. Yaratıcı olma/ yaratıcılık

Günümüz dünyasında değişen yaşam koşulları ve oluşan yeniliklere uyum sağlayabilen, doğru bilgiye ulaşabilen ve yaşam boyu devam eden problemleri fark edip bu problemlere çözümler bularak öğrenebilen bireylerin yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu bireyler doğru bilgiye farklı yollarla ulaşabilmekte ve farklı bakış açıları ile bilgiyi yeniden

üretebilmektedirler. Dolayısıyla bireyin karşılaştıkları problemlere çözüm bulması, yaratıcılık ve yaratıcı düşünme ile mümkün olmaktadır.

Yaratıcılıkla ilgili net bir tanım bulunmamakla birlikte farklı açılardan bakan birçok yaratıcılık tanımı olduğu söylenebilmektedir. Higgins (1999), bu tanımlardan bir çoğunda yaratıcılıkla yeni fikirler üretildiğini öne sürerken diğer bazı tanımlarda, yaratıcı bir çözüme var olan bilgiyi basitçe ve farklı yöntemler kullanarak yeni çözümlere entegre edebilmenin vurgulandığını ve farklı bir grup tanımda da, ya yeni ya da yeniden birleştirici bir çözümün olması gerektiğinin üzeride durulduğunu belirtmektedir (Higgins’den aktaran Sefertzi, 2000, s.8).

Yaratıcılık ile ilgili çok önemli çalışmalara imza atan araştırmacılardan Torrance (1968) yaratıcılığı “Bilgi eksiklerine, uyumsuzluklara karşı duyarlı olmaya, tahminlerde bulunmaya, problemlere çözümler aramaya farklı sorunlara, güçlüğe karşı güçlü olmaya ya da eksikliklere ilişkin denemeler geliştirmeye ve bu denemelere karşı sonucu ortaya koymaya yaratıcılık denir.” şeklinde tanımlamıştır. Bu konuda çalışan bir diğer önemli isim Guilford (1987) ise yaratıcılığı, zihinsel becerinin bir parçası olarak görüp genişleyen düşünceyi farklı yollarla değiştirmek olarak ifade etmiştir. Ayrıca yaratıcılık konusunda insanların sorunlarına çözüm bulmak için çaba göstermeleri ve farklı düşünmeleri gerektiği üzerinde de durmuştur (Nami, Marsooli & Ashouri, 2013).

Urban (1991) ise yaratıcılığı; “bireyin, sorunlarını çözmek için içgüdüsel olarak bu gücü kullanabilme yeteneği ve bu yeteneklerle farklı sonuçlar oluşturabilme kabiliyetidir” şeklinde tanımlamıştır. Erken çocukluk yılları açısından düşünüldüğünde Mayesky (1998)’nin “yaratıcılık, kişi tarafından ya da diğer insanlar tarafından değer verilen ve kişi için orijinal olan bazı şeyleri yaparken, düşünmenin veya ortaya koymanın bir yoludur.” şeklindeki tanımı karşımıza çıkar. Günümüze doğru geldiğimizde Lee (2005) yaratıcılığı “insanların içsel bir arzuyla daha iyi şeyler bulmak için benzersiz düşünmeyle meşgul olmaları” ifadeleriyle tanımlamıştır. Ayrıca Jaarsveld, Lachmann ve Leeuwen (2012) yaratıcılığa klasik perspektiften yaklaşarak; yeniliğin, zaten bilinen bir bilginin, yeteneğin ve buna benzer şeylerin bilinenin ötesine taşınması olduğunu öne sürmüştür.

Yukarıdaki tanımlar incelendiğinde yaratıcılığın, yeni fikirler (şeyler) üretme, orijinal olma, düşünme, akıcı ve esnek olma gibi boyutları üzerinde durulmuştur. Burada yaratıcılık kavramı üzerinde bilim insanlarınca uzlaşılan ortak nokta; yaratıcılığın yeni ve farklı düşünme olduğu ya da gözlenebilen bir ürüne bağlı olarak yaratıcılığın değerlendirilebileceğidir (Erdoğdu, 2006). Yaratıcılık kavramının bileşenlerine

bakıldığında, birçok olguyu bünyesinde bulunduran oldukça karmaşık bir kavram olduğu görülmektedir. Bu karmaşık kavramlar içerisinde en çok dikkat çeken nokta orijinalliktir. Yaratıcılık için gerekli olan orijinallik kavramına bakıldığında, genellikle özgün davranış olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, bunun yaratıcılık için yeterli olduğu söylenemez (Runco, 2004). Bu kavramın önemli bir diğer bileşeni ise, esnekliktir (Runco, 2004). Esneklik, bir problem karşısında farklı yaklaşım veya strateji kullanabilme yeteneğidir (Kara, 2007). Yaratıcı kişilerin esnekliği ve orijinalliği, günlük hayatta karşılaşılan fırsatların farkına varmada, ortaya çıkan değişiklere çözümler üretmede ve bu problemlerle başa çıkmada kendini göstermektedir.

Araştırmacılar yaratıcılığın altın çağının okul öncesi yıllar olduğunu ifade etmektedirler (Alfonso-Benlliure, Meléndez & García-Ballesteros, 2013). Alan uzmanları tarafından okul öncesi dönem, çocukta var olan potansiyelin uygun koşullar sunulduğunda kendini göstererek en üst noktaya çıkarılabildiği önemli yıllar olarak ifade edilmektedir (Dinç, 2015; Özerbaş, 2011). Çocuklar bu yıllarda doğal olarak çizer, dans eder, kendi istediği şekilde öyküler uydurarak anlatır ve bunları kendiliğinden yaratıcı yollar bularak oluştururlar (Alfonso-Benlliure, vd. 2013). Ayrıca yapılan araştırmalarda her bireyde yaratıcılığın var olduğu ancak; derecesinin, türünün ve zamanının farklı olabileceği belirtilmektedir. 1990-1995’li yıllardan sonra yapılan çalışmalarda yaratıcığın derecesine göre ele alındığı görülmektedir. Bunlar büyük yaratıcılık, küçük yaratıcılık ve mini yaratıcılık olarak karşımıza çıkmaktadır. Gardner (1993), Feldman ve arkadaşları (1994) yüksek yaratıcık veya “büyük yaratıcılık” olarak ifade edilen kavramı ele almışlardır. Yaratıcılığın bu düzeyi yani, büyük C yaratıcılık; Beethoven ve Bach gibi büyük bestecilerin, belirli bir alan veya konuda gösterdikleri yeni, değişik ve mükemmel potansiyelle ilişkilidir(Çetin, Üstündağ, Kerimoğlu ve Beyazıt, 2015). “Küçük yaratıcılık” kavramı ise her sıradan kişinin günlük hayatında bulunan bölümü kapsamaktadır. Bilinen bir yemekte yeni bir baharat kullanmak, bir çiçeği yeniden düzenlemek ve bilinen bir müziğin yeni bir yorumunu yapmak yaratıcılık örnekleridir (Çetin, Üstündağ, Kerimoğlu ve Beyazıt, 2015). Küçük c yaratıcılık evin ve işyerinin gündelik yaratıcılığını oluştururken büyük c yaratıcılık, tüm disiplini veya kültürün etkilediği dahi düzeydeki yaratıcılığın büyüklüğüne ulaşabilir (Simonton, 2013). Bir diğer yaratıcılık türü “mini yaratıcılık” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin farklı deneyimleri sonucunda ortaya çıkardığı yeni ve farklı oluşumlar ve ürünlerdir.

Yaratıcılığı açıklamaya çalışan bu “C” türleri bazı durumlarda belirsizlikler meydana getirmiştir. Özellikle profesyonel olarak yaratıcı kişilerin kimler olduğu konusundaki belirsizlikler, bu konuda yeni arayışlara gidilmesine yol açmıştır. Örneğin, günlük yaratıcılık olarak bahsedilen eşsiz ve mükemmel yemek pişiren aşçılar, eğer gerçekten bu mesleği profesyonel şekilde yapıyor ya da yenilikçi, tamamen farklı ve özgün yemekler yapabiliyorsa bu yaratıcılık türünün büyük C’ye dahil edilip edilmeyeceği tartışma konusu olmuştur. Bu bağlamda ortaya atılan yeni kavrama Pro C yaratıcılık denilmiştir. Pro C, büyük C’nin statüsünde olmamakla beraber küçük c’yi takip eden gelişimsel ve geliştirilebilmesi için en az 10 yıl sıkı bir çalışma gerektiren bir yaratıcılıktır. Hatta 10 yıl çalışma bile büyük C yaratıcılığının doğması için yeterli değildir. Ancak söz konusu edilen deneyimlerin, pro C yaratıcılığa yani, daha deneyimli ve profesyonel düzeyde başarılı olmaya doğru ivme kazandırabileceğine inanılmaktadır. Ancak literatürde hala büyük C yaratıcılıkla pro C yaratıcılık arasındaki ayrımın net olarak yapılamadığı görülmektedir (Kaufman & Begnatto, 2009).

Kısacası yaratıcılık için hayal etme ile başlayarak bireyin yaşam içerisinde yaratıcı düşünme, merak etme, farklı bakış açısını geliştirebilme süreci olduğu söylenebilir. Bu süreç içerisinde en çok dikkat çeken kavram yaratıcı düşünmedir. Yaratıcı düşünme, çocuğun edindiği bilgiyi farklı bakış açısıyla ürün olarak ortaya koymasını sağlamaktadır. Dolayısıyla bireyin yaşadığı toplum içerisinde kendini başarılı, faydalı ve mutlu hissedebilmesinde yaratıcı düşünmenin payı oldukça büyüktür.

2.1.2. Yaratıcı düşünme

Yaratıcılık ve yaratıcı düşünme, hızla gelişen dünyanın ortak amacı haline gelmektedir (R. Storm & Storm, 2002). Önemi gittikçe artan yaratıcılık ve yaratıcı düşünme bileşenlerine bakıldığında, aynı anlama gelmediği bilinmektedir. Ancak birbirlerinin yerlerine kullanıldığı görülmektedir. Yaratıcı düşünme, daha çok zihinsel etkinlikleri, yaratıcılık ise hem zihinsel hem de performansa dayalı etkinlikleri ifade etmektedir (Yaşar, 2009). Yaratıcılık, yaratıcı düşünmeye göre daha kapsamlı bir kavramdır. Bu perspektiften bakıldığında yaratıcı düşünme, yeni düşünceler üretmek ve gittikçe bunlara yenilerini eklemektedir. Dolayısıyla yaratıcı düşünme; problemlere çözüm bulmak için ya da oluşturulan sorunlara yaratıcı çözümler üretmek için ve yeni bir ürün ortaya çıkarmak için geçirilen süreç olarak tanımlanmaktadır (Kurtuluş, 2012). Bu bağlamda yaratıcı düşünmenin temelinde Şekil 1’de de görülen unsurların olduğu vurgulanmıştır.

Şekil 1. Yaratıcı düşünmenin unsurları

Yaratıcı düşünmenin ortaya çıkması ve gelişmesinde bir takım faktörlerin önemli etkilerinin olduğu bilinmektedir. Yaratıcı düşünmede rol oynayan fonksiyonlar; hassasiyet, çeşitlilik, akıcılık, esneklik, özgünlük, detaylandırma ve imgelem olarak sıralanabilir (Lee, 2005). Bireyde bulunan bu fonksiyonların mümkün olduğunca geliştirilip bir üst seviyeye çıkarılması da mümkündür. Özellikle küçük yaşlarda eğitimle beraber bu fonksiyonlar üzerinde çalışılması ve yaratıcı düşünmenin geliştirilmesi eğitim programlarının önemli hedeflerinden biridir. Yavuzer (1996), yaratıcılık yeteneğinin evrensel bir yetenek olduğunu ve bu yeteneğin her bireyde belirli ölçülerde bulunduğunu ayrıca eğitimle artırılabileceğini savunmaktadır (Yavuzer’den aktaran Akçum, 2005 s. 98). Bununla beraber Yavuzer, giderek artan bilgi birikiminin eğitimle tamamen aktarılmasının mümkün olmadığını ve bireylerin kendi kendilerine bilgi edinmeleri ve sorunlarını kendilerinin çözmesi için yaratıcı düşünmelerinin ve yaratıcı olmalarının önemini vurgulamaktadır (Akçum, 2005). Bu nedenle bilgiyi çocuklara sadece sunmak yerine, bilgiye ulaşma yollarını sunmak ve bu yollarla düşünmesini sağlamak gerekmektedir. Bu yollar çocuğu bir problemi çözmek, bir merakı tatmin etmek veya yeni bir hikâye, plan, konuşma, sanat çalışması gibi bazı şeyleri yaratmak için fırsat sağlayacaktır (Ayeş, 2013).