• Sonuç bulunamadı

4. ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ VE KULLANILAN KAYNAKLAR

2.4. YAPILAN TASNĠFLERĠN GENEL KRĠTĠĞĠ

Her üç alimin vakf çeĢitleri adına yaptıkları tasnife daha yakından bakarak benzerlik veya farklılıkları Ģu Ģekilde tespit edebiliriz. Bu noktada hem tarihsel seyri hem de eserlerin içeriğini gözönünde bulunduracağız. Bu üç alime iliĢkin konuyla alakalı kavramsal Ģemayı kendi aralarında, tarihi süreçte nasıl bir değiĢme, geliĢme olduğunu; hem içerikte hem de kavramlaĢma sürecinde bir öncekine nispetle olumlu veya olumsuz ne gibi hususlar var bunun üzerinde durulacak; bunların yanı sıra vakf tasnifinin mantalitesinin anlaĢılmasında ve Ģimdiye dek her üç isme ait anlatılan tasniflerin bir arada görülmesi, bunun ötesinde birbirleri arasındaki etkileĢimin daha net ve somut bir Ģekilde görülmesinde aĢağıda betimlediğimiz çerçeve yardımcı olacaktır. Ardından araĢtırma ve okumalarımız neticesinde bizde oluĢan birikimle kavramsal yapı yeniden oluĢturulmaya çalıĢılacaktır:

ĠBNÜ‟L-ENBÂRÎ Tâm Hasen Kabîh

ED-DÂNÎ Tâm Kâfî Hasen Kabîh

ES-SECÂVENDÎ Lâzım Mutlak Caiz Mücevvez Murahhas

Kronolojik olarak bakıldığında vakflara iliĢkin tasnifin üçlü, dörtlü ve beĢli Ģekilde artarak devam ettiği tabir yerindeyse tekamül ettiği görülmektedir.

Diğer taraftan yukardaki Ģekli betimleme adına, Ġbnü‘l-Enbârî‘nin tâm dediği Dânî‘de tâm iken Secâvendî‘nin sistematiğinde lazım veya mutlak Ģeklinde yerini almıĢtır.

Yine Ġbnü‘l-Enbârî‘nin hasen dediği Dânî‘de genellikle Kafî ve hasen iken; Secâvendî‘de Mutlak ya da Caiz olmaktadır. Dânî‘nin hasen dediği yerler ise Secâvendî‘ye bakıldığında yerini daha ziyade caiz ile mücevvez‘e bırakırken yer yer murahhas vakf olduğu da görülmektedir.

Dikkat çeken bir husus da kabîh de tıpkı –kabîhin zıddı olan- tâm vakfta olduğu gibi Ġbnü‘l-Enbârî ve Dâni arasında uyum vardır. Ancak daha önce de ifade edildiği üzere Secâvendî için akla memnu‟ vakf gelmesine rağmen sistematikte öyle olmadığı

görülmektedir. Zira bu tür yerler murahhas vakf olarak karĢımıza çıkmaktadır. Çok nadiren

kabîh ile memnu‟ vakfın uyuĢtuğu yerler görmek mümkündür.

Bir diğer husus da, Ģekil de gösterilmeyen ―lâ yecûzü‟l-vakf aleyh‖ ile ilgili bölümün diğerlerinde daha ziyade kabîh ile benzerlik arzettiği, ancak Secâvendî‘nin kendi ifadesiyle ―sayısının çok, örneklerinin fazla‖ olması sebebiyle tamamen kabîh ile sınırlı kalmayıp yer yer hasen vakf ile de ortak noktalarda buluĢtuğu da unutulmamalıdır. Memnu‘ vakfa dair görüĢümüzün destekleyicisi olarak, söz konusu iĢaret edilen yerlere iliĢkin daha önceki alimlerin (Enbari ve Dânî) herhangi bir Ģey söylememiĢ olmasını göstermek mümkündür.

Yine bununla alakalı olarak Ġbnü‘l-Enbârî (v.328/939)‘de buna benzer bir husus ( ش١غ َبر) dediği yerler sistematik açısından buna benzemektedir.766

Mantalite ve iĢin felsefesi yönüyle baktığımızda söz konusu yerlerde cümle diyebileceğimiz bir yapıdan söz etmek mümkün değildir.

Ġbnü‘l-Enbârî‘nin bir yerde َبزث ظ١ٌٚ ٓغد dediği yer için 767

َنوُقَّتَت ْمُكَّمَعَل ْمُكِمْبَق نِم َنيِذَّلاَو Secâvendî (v.560/1164) memnu‟ derken;768 yine aynı Ģekilde Ġbnü‘l-Enbârî‘nin baĢka bir yerde 769 ُراَيْنَلأا اَيِتْحَت نِم يِرْجَت hasen leyse bi tâm dediği yer için Secâvendî mutlak vakf olarak tayin etmiĢtir. Bu ve buna benzer örneklerden hareketle anlıyoruz ki, Secâvendî‘nin sistematiği ile önceki iki müellifin metotları farklılık göstermektedir.

Bakara/28 ًاتاَوْمَأ ْمُتنُكَو ِوَّملا ِب َنوُرُفْكَت َفْيَك ayetinde Ġbnü‘l-Enbârî (ف١و) edatında vakf için

kabîh diyor, oysa diğerleri buna dair bir Ģey söylememiĢtir.

Önemli bir diğer husus da, kabîh vakfın diğer iki müellfin de sistematiğinde yer alması, bunlar her ne kadar kabîh diye ifade edilerek durulmamasının uygun olduğu ifade edilse de sistematikte yer aldığı için vakfa sebebiyet verme ihtimali söz konusudur. Daha açık bir ifadeyle bir yer için herhangi bir Ģekilde, farklı bir isim ya da bir kavramla vakftan bahsediliyorsa o yere dair az ya da çok bu anlamda bir ruhsatın varlığı söz konusu olacaktır. Secâvendî‘de ise durum bu açıdan farklıdır. O, lamelif ile gösterdiği vakf-ı memnu‘u vakf kategorisinde saymamıĢtır. Bu düĢüncesinin uygun bir davranıĢ olduğu kanaatindeyiz.

Ġbnü‘l-Enbârî ile Secâvendî mukayese edildiğinde örneğin Bakara/72. ayette: ( ْمُتْأَراَّداَف اَييِف) kelimesindeki vakf için Ġbnü‘l-Enbârî Hasen, ayetin devamı hatta nihayeti olan (نوُمُتْكَت) kelimesindeki vakfa iliĢkin ahsen minh ifadesini kullanmıĢ, yani buradaki vakf öncekinden 766 Bk: Bakara, 2/25. 767 Bakara, 2/21. 768 Secâvendî, a.g.e., I, 190. 769 Bakara, 2/25.

daha güçlü olurken; Secâvendî ilk yerبَٙ١ِف ُُْرْأَساهدبَف için Mutlak vakf, ayet sonunda yer alan نوُمُتْكَت kelimesi için ise Caiz vakf demektedir. Bu durum bize bir çeliĢkinin varlığını haber vermektedir. Zira Ġbnü‘l-Enbârî‘de ikinci vakf öncekinden daha güçlü iken Secâvendî için durum öncekinin tersine daha zayıf kalmaktadır.

Tâm ve temâm kavramlarına iliĢkin dikkatlere sunulacak olan husus, herhangi bir

ayette ilk cümlenin bittiği yere iliĢkin tâm denirken ayetin devamında veya sonunda yer alan bir vakf için temâm denilmesidir.770

Dikkat çeken bir husus da ayet aralarında birinin tayin ve tespit ettiği vakf için diğerinin herhangi bir değerlendirmede bulunmaması. Örnek: (اَي ِضْعَبِب ُهوُبِرْضا اَنْمُقَف) 771

( ْمُيَسُفنَأ) Yine buna benzer dikkat çeken bir husus, Ġbnü‘l-Enbârî ve Dânî genellikle ayet sonlarında yer alan kelimelere/fasılalar iliĢkin vakf tayininde bulunurken, Secâvendî bunlara iliĢkin daha seyrek değerlendirmede bulunmuĢtur.772

Ġncelemeler neticesinde ayet sonlarında Ġbnü‘l-Enbârî (v.328/939) ve Dânî (v.444/1053)‘nin tayin ve tesbiti daha fazla iken Secâvendî (v.560/1164)‘nin tayinde bulunduğu yerlere bakıldığında, bunların bir taraftan sayılarının az olmasının yanında diğer taraftan da Ġbnü‘l-Enbârî ve Dânî‘de buralardaki vakf –tâm, kâfi, hasen gibi- çeĢitlilik arzederken Secâvendî‘nin uygulamasında bunların vakf mertebeleri yönüyle birbirinin tam zıddı olan vakf-ı lâzım ile vakf-ı memnu olduğu görülecektir.773

Örneğin 286 ayetten oluĢan Bakara sûresinde 12 tane memnu‘ vakf ayet sonunda yer almaktadır.

Yine bu konuyla alakalı Secâvendî‘nin vakf mertebesinde memnu‘ vakf olarak ifade edilen yerlere iliĢkin ne Ġbnü‘l-Enbârî ne de Dânî herhangi bir takdir ve değerlendirme yapmazken; vakf-ı lâzım‘in olduğu yerlerde her ikisinin de bir değerlendirmede bulunduğu görülecektir. Ör: Bakara sûresinde 774 َنيِنِمْؤُمِب مُى اَمَو kelimesinde Secâvendî vakf-ı lâzım derken Ġbnü‘l-Enbârî hasen775 Dânî ise kâfî776 demektedir. Öte yandan Lâzım ifadesini ilk kullananın Secâvendî olduğunu görmekteyiz.

770 Bk: Bakara, 2/26.

771 Bununla alakalı beĢ isimden hiçbiri herhangi bir değerlendirme yapmamıĢtır: Ġbnü‘l-Enbârî, En-Nehhâs, ed- Dânî, el-Ensârî ve EĢmûnî.

772 Bk: Bakara /4, 6, 7, 10, 13, 14, 15, 16, 17, 22, 23, 24 vd.. 773

Vakf-ı lâzımın Kur‘ân‘da yaklaĢık 80 yerde geçmesi ve hepsinin de ayet sonu olmaması göz önüne alındığında bunların çoğunluğunun memnu‘ vakf olduğunu söyleyebiliriz.

774 Bakara, 2/8.

775 Ġbnü‘l-Enbârî, Îzâhu‟l-Vakf, s. 241. 776

Neticede Ģunu söylemek mümkündür. Dânî, selefi olan Ġbnü‘l-Enbârî‘nin sistematiğini ve kullandığı dili büyük ölçüde devam ettirmiĢtir. Bu anlamda Dânî‘nin sistematiğinde çok az değiĢiklik meydana gelmiĢtir. Ancak Secâvendî‘ye bakıldığında birçok açıdan değiĢikliğin meydana geldiğini söyleyebiliriz. Daha önceden de ifade edildiği gibi Secâvendî‘nin, hem kavramlaĢtırma noktasında, hem vakfları tespitte mantık açısından hem de pratiğe yansıması veya farklı bir ifadeyle okumada kolaylığı amaçlayan remizlere iĢaret etmesi açısından da farklı bir bakıĢ açısına sahip olduğu görülmektedir.

Dikkatimizi çeken bir husus, Secâvendî‘nin sistematiğinde yer alan bununla birlikte kendisinden önceki ulemada da rastlamadığımız, sayısal oran açısından mutlak ve caiz vakftan sonra en fazla kullandığı lamelif ile remzettiği vakf-ı memnu‘dur. Secâvendî diğerlerinin sistematiğinde yer almadığı halde neden böyle bir tercihe sahip olmuĢtur? Sayısal açıdan da azımsanmayacak oranda olan vakf-ı memnu‘ iĢin özüne bakıldığında ilk bakıĢta vakf-ı kabîhe benzerliği akla gelse de araĢtırma ve incelemeler neticesinde, ne Ġbnü‘l-Enbârî ne de Dânî‘nin kabîh dediği yerler ile söz konusu Secâvendî‘nin belirttiği yerlerin aynı yerler olmadığı; aksine farklı yerler olduğu görülecektir.777

Bu düĢünceyi destek bağlamında Secâvendî‘nin konuyla alakalı ayet sonlarında lamelif ile remzettiği yerler, Ġbnü‘l-Enbârî‘nin sistematiğinde ( َّآر ش١غ) ifadesiyle yer almaktadır.778

Bu durum da

lamelif iĢaretinin yani vakf-ı memnu‘un ayet sonlarında yer almasının daha uygun olduğunu

göstermesi açısından önem arzetmektedir.

Bir diğer husus, Secâvendî‘nin mutlak ve caiz dediği yerler incelendiğinde aslında iĢin temeline bakıldığında çok da farklı yerler olmadığı görülecektir. Diğer taraftan Secâvendî‘de ص ve ص harfleriyle remzedilen murahhas ve mücevvez vakfa dair de farklı nüshalarda farklı farklı ifadelerin yer aldığını görmekteyiz. Söz konusu yerlerde muhakkikin خطلبع فلٌٛا خِلاػ779

خذػاٚ ش١غ فلٌٛا خِلاػ780 gibi dipnotta verdiği bilgilerden de hareketle bu vakfların çok net çizgilerle belirlendiğini söylemek mümkün görünmemektedir.

Benzer Belgeler