• Sonuç bulunamadı

1.2.2. Krizler Dönemi

1.2.2.3. Yaşanan Mali Kriz Sonrası Alınan Tedbirler

1983 yılında yaşanan kriz, mali sistemin yakından izlenebilmesi açısından denetim ve gözetimin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur. Bu amaçla 1983 yılı içerisinde sınırlı bir mevduat sigortası sistemi hayata geçirilmiştir. Sadece vadeli tasarruf mevduatının korunduğu bu yasal düzenleme ile mevduatın 3 milyon Türk Lirası (TL)’na kadar olan bölümünün % 100’ü, 3-6 milyon TL arasında olan bölümünün ise %

60’ı sigorta kapsamına alınmıştır. 6 milyon TL’nin üzerindeki mevduatlara ise koruma sağlanmamıştır.

Bu sigortanın kaynağı, tasarruf mevduatının belirlenen bir oranının “Tasarruf Mevduatı Kurumu”na verilmesi ile oluşturulması kararlaştırılmıştır. Oranlar Sermaye Yeterlilik Rasyosu (SYR) % 8’in üzerindeki bankalar için vadeli mevduatlarının % 0,25’i, diğer bankalar için ise % 0,26’sı olarak belirlenmiştir. Diğer taraftan mali aracılığın (financial intermediation) maliyetini azaltmak amacıyla mevduat faizi gelirinden elde edilen stopaj vergileri, 1983 ve 1984 yıllarında düşürülmüştür. Reel faizlerin seviyesi göz önüne alındığında, mali aracılıkta maliyetin azalmasının yalnızca bankacılık sisteminin kârlılığını artırdığı ileri sürülebilir.

1983’de Bankalar Yasası’na yapılan ilave ile geri dönmeyen krediler konusunda Bakanlar Kurulu’na yetki verilmiştir. Bu yasaya dayanarak 1985 yılında çıkarılan Kararnamede, bankaların gecikmiş alacaklarına karşılık olması amacıyla ihtiyati karşılık ayırma zorunluluğu getirilmiştir. Aynı zamanda bankaların verdikleri kredilerin bir bölümü kadar da rezerv tutma mecburiyetleri bulunmaktadır. Gecikmiş alacak tanımının kredi müşterisinin gerçek durumunu tam olarak yansıtmaması ve ayrılması öngörülen karşılıkların düşük tutulması nedeniyle, düzenleme ihtiyaçlara tam olarak cevap verememiştir.

1984 yılında yurt içinde ikamet edenlerin döviz taşımaları, ticari bankalarda döviz cinsinden hesap açtırmaları, nakit döviz çekmeleri ve yurt dışına transfer etmeleri olanağı sağlanmıştır. Döviz tevdiat hesaplarına uygulanacak faiz oranı konusunda banka ve müşteri arasında pazarlık yapılabilmesi; fakat uygulanacak oranların Euro piyasasında oluşan faizlerin üzerine çıkmasına izin verilmemesi kararlaştırılmıştır. Bu uygulamanın amacı, bankacılık sisteminin kaynaklarını artırmak, bankaların yurt dışında bulunan döviz rezervlerini yurt içine çekmek ve sermaye çıkışını durdurmaktır. Böyle bir uygulamanın olumlu etkilerinin yanı sıra enflasyonist bir ortamda yapılması TL’nin daha güçlü bir para ile ikame edilmesi sonucunu doğurabilecekti ki bu sonuca kısa sürede ulaşılmıştır. Döviz ikamesini önlemede uygulanacak en etkin yöntem hiç kuşkusuz TL varlıkların getirisini artırmaktır. 1984 yılının Ağustos ayında ve 1985 yılının Haziran ayında mevduat faiz oranlarının artırılması bu nedene bağlanabilir.

1982 yılında % 20’lere düşen enflasyonun 1984’de % 50’lere tırmanması, bazı önlemlerin alınmasını gerekli kılmıştır. 1984-1985 yılları arasında, kısa vadeli faizlerin enflasyon artışı üzerindeki etkisi düşünülerek enflasyonist beklentilerin kırılması amacıyla, 3 aylık mevduat faizinin getirisi, diğer vadelerde tutulan mevduatın getirisinin üzerinde tutulmuştur. Para ikamesinin dövize geçiş boyutu senyoraj gelirlerini azaltmış, para arzındaki artışın doğrudan enflasyon artışı ile sonuçlanmasına yol açmıştır. Enflasyonun yükselmesi, bankaların pasiflerinde yer alan borçların vadelerinin kısalmasına yol açmıştır. 1983 yılında tasarruf mevduatları içindeki payı % 9,2 olan 3 aylık mevduatın payı, yeni faiz politikası ile 1984 yılında % 88’e çıkmış, 1985 yılında ise % 49,5’e düşmüş ve daha sonraki yıllar ise bu payını korumuştur.

Para arzının aktarım mekanizmasının kredi arzı olduğu ekonomilerde, etkin bir para arzı kontrol aracı olan zorunlu karşılık oranları, 1981-1985 döneminde çok değişmemiştir. Fakat 1986 yılında piyasaların TCMB bünyesinde kurulması, para arzını kontrol amacıyla piyasanın yeni enstrümanlarla tanışması, munzam karşılık oranlarının işlevini azaltmıştır. Bu nedenle zaman içerisinde (özellikle 1986 yılında) zorunlu karşılık oranları azaltılmıştır. 1980 yılında % 22 olan efektif munzam karşılık oranı, 1986 yılında % 15 düzeyine gerilemiştir. Bu aynı zamanda Hazine’nin borçlanmasını da kolaylaştırmıştır. 1985 yılında munzam karşılıklara faiz ödenmesine son verilmiş ve döviz tevdiat hesaplarına zorunlu karşılık uygulaması başlatılmıştır. Disponibilite oranı ise zorunlu karşılık oranı ile oldukça ters bir eğilim izlemiştir. Hükümetin yurt içi piyasalardan borçlanmasını kolaylaştırmak amacıyla bu oran sürekli artırılmıştır.13

Sonuç olarak, 1982’deki kriz ve 5 bankanın faaliyetlerine son verilmesi ile liberalizasyon süreci, daha ilk yıllarında olumsuz gelişmelerle karşı karşıya kalmıştır. Bu noktada liberalizasyonun sadece ‘deregulation’ anlamına gelmediği, finansal sistemin etkin bir şekilde sürekliliği için devletin kurumsallaşmaya ve yapısal önlemlere de yer vermesinin şart olduğu anlaşılmıştır. Liberalizasyonun 1983-1987 yılları arasındaki ikinci döneminde, bu kurumsal yapının oluşturulması için bazı adımlar atılmıştır. Finansal reformun güçlendirilmesine yönelik bu program bir tarafta TCMB diğer tarafta ise Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından yürütülmüştür.

Öte yandan 1985 yılında, Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) ihale yöntemiyle satışa sunularak, kamu finansman ihtiyacı için iç borçlanma süreci başlatılmıştır.14 1982 yılında kurulan SPK, Sermaye Piyasası Kanunu ile hisse senetleri piyasasının kurumsal temellerini hazırlamış, bu temeller üstüne, 1986 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) faaliyete geçmiştir. SPK aynı zamanda bankacılık sistemini sermaye piyasaları faaliyetlerine adapte ederek Türkiye’deki bankacılığı uluslararası standartlara yaklaştırılmasında önemli katkılarda bulunmuştur.

1985 yılında, 3182 sayılı Bankalar Kanunu yürürlüğe girmiş ve bu Kanunda yer alan düzenlemelerle 1982 krizine yol açan bankacılık sisteminin yapısal eksiklikleri giderilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla Sermaye Yeterliliği Rasyosu (SYR) yükümlülüğü ve kredi sınırları tanımı getirilmiştir. Uluslararası bankacılık standartları, denetim ve gözetim sistemleri bankalara tanıtılmış, bilançoların dış denetime tabi tutulması ve tek düzen muhasebe sistemi uygulaması başlatılmıştır. Ayrıca mali sistemde güven unsurunu güçlendirmek amacıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kurulmuş ve takipteki krediler için karşılık ayırma zorunluluğu getirilmiştir.15

1985 yılında yürürlüğe giren 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun yürürlükte kaldığı 14 yıllık süre içinde 18 adet ilgili Kanun, 12 Bakanlar Kurulu Kararı, 4 Yönetmelik, 26 Tebliğ çıkarılmıştır.

Benzer Belgeler