• Sonuç bulunamadı

1948’de WHO, yeni bir perspektiften sağlığın yeni tanımını yaparken, sağlığı sadece rahatsızlığın, bedensel ve zihinsel güçsüzlüğün olmaması olarak değil ayrıca fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali olarak tanımlamıştır (Tahmiscioğlu, 2008).

Bu çok boyutlu sağlık tanımında, sağlık hizmetlerinde hastalıkların sıklığı ve şiddeti gibi özelliklerin yanı sıra, sağlıkla ilişkili iyilik halinin de belirlenmesi öngörülmekte, başka bir ifadeyle sağlığın ölçülmesinde yeni bir kavram olarak çağdaş anlamda yaşam kalitesinden bahsedilmektedir (Yılmaz, 2014).

Son yıllarda yaşam kalitesi kavramıyla sağlık alanında sıkça karşılaşılmaktadır. Özellikle yaşam kalitesi kronik hastalıklarda önem kazanmaktadır. Kaliteli yaşamın ne olduğu yıllarca filozofların tartışma konusu olmuştur. Yaşam kalitesi kavramını ilk kez Thorndike, sosyal çevrenin bireyde yansıyan tepkisi olarak tanımlamıştır (Küçük, 2008; Koltarla, 2008).

Yaşam kalitesi tüm sağlık girişimlerinin temel amacını yansıtan önemli bir sağlık göstergesidir. Yaşam kalitesi fiziksel ve sosyal fonksiyon olarak ölçülebilmekte ve fiziksel, zihinsel iyi olma durumu olarak algılanmaktadır (Rubin ve Peyrot, 1999).

Yaşam kalitesinin temelinde, fiziksel sağlık, bağımsızlık düzeyi, sosyal ilişkiler, çevresel etkenler ve kişisel inançlar yer almaktadır. Bireyin yaşadığı yeri, amaçlarını, beklentilerini, standartlarını ve ilgilerini içermektedir (Öztürk, 2014).

Yaşam kalitesi göstergeleri objektif ve subjektif olarak iki bölümde incelenmektedir. Yaşam kalitesi ölçümünde bunların birlikte kullanımı önerilmektedir. Yaşam kalitesinin objektif göstergeleri, bireyin günlük yaşam aktivitelerini (GYA) ve özbakımını yerine getirebilmesi ve kişinin bu durumdan doyum bulması ile ilgilenmektedir. Bu objektif göstergeler; fiziksel iyilik hali, fiziksel aktiviteleri yapmada güçlük, fonksiyonel yetersizlik, çalışma durumu, hastalık semptomları ve sağlık durumu ile ilgili konuları içermektedir. Subjektif göstergeler ise, temelde psikolojik iyilik halini yansıtmaktadır. Sosyal ve bireysel iyilik hali, maddi iyilik hali ve duygusal iyilik hali, yaşam doyumu, psikolojik etki ile

41

ilgili konuları içermektedir (Bayram, 2010; Dilek, 2008; Kuzeyli Yıldırım ve Fadıloğlu, 2005).

Kısacası objektif göstergeler, işlevsel normları ve yaşam biçimini yansıtırken, subjektif göstergeler, kişinin yaşamı hakkındaki duygularını, beklentilerini, önceki tecrübelerin ve mevcut şartların algısını kapsamaktadır (Kaya Çelebi, 2009).

2.8.1. Diyabet ve Yaşam Kalitesi

Günümüzde kronik hastalıkların artması ve beklenen yaşam süresinin uzaması ile birlikte yaşam kalitesi kavramının önemi vurgulanmaktadır. Çünkü kronik hastalıklara bağlı olarak fiziksel ve zihinsel sınırlılıklar bireylerin bağımsızlıklarını azaltmakta, uzun süreli bakım gereksinimleri sağlığın algılanmasını ve sosyal etkinlikleri kısıtlamaktadır (Yılmaz, 2014).

Diyabet, sağlıktaki etkisi göz önüne alındığında toplumdaki en önemli kronik hastalıklardan biri olmaktadır. Kronik bir hastalık olan DM temelde endokrin sisteme ait bir hastalık olmakla birlikte uygulanan tedavi protokolleri ve komplikasyonların oluşturduğu problemler, tedavi, medikal geçmiş, glisemik kontrol ve psikolojik durumları diyabetik hastaların yaşam kalitesini, iş yaşamını, kişiler arası ilişkilerini, fiziksel ve sosyal iyi hallerini, olumsuz yönde etkilemekte ve yaşam süresinin kısalmasına yol açmaktadır. Bu nedenle diyabetik bireylerde yaşam kalitesinin değerlendirilmesi önem kazanmıştır (Wandell, 2005; Çıtıl ve ark., 2010b; Akbudak, 2011; Wexler ve ark., 2006; Yılmaz, 2014).

Diyabetik hastalardaki yaşam kalitesini belirlemeye yönelik yapılan araştırmaların çoğunda, DM süresi arttıkça yaşam kalitesinde düşüş gösterilmiştir. Komplikasyonların bulunması, yeterli metabolik kontrolün sağlanamayışı, başka kronik hastalığın varlığı, daha önce psikiyatrik hastalık geçirmiş olmasının yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği bulunmuştur (Özdemir ve Hocaoğlu, 2009; Gülseren ve ark., 2001).

Özellikle diyabetin yüksek riskli bazı makro ve mikrovasküler komplikasyonları mortaliteye neden olmaktadır. Diyabetik komplikasyonlar, aynı yaştaki non-diyabetik bireylerden yaklaşık olarak iki kat daha fazla ölüm oranına

42

sebep olmaktadır. Ayrıca diyabetik komplikasyonlara sahip olan bireylerin, komplikasyonları olmayan diyabetik bireylerden daha düşük yaşam kalitesine sahip olduğu tespit edilmiştir (Kiadaliri ve ark., 2013).

Rubin ve Peyrot çalışmalarında; diyabetli bireylerde yaşam kalitesiyle bağlantılı bazı demografik değişkenler genel nüfusla da benzerlik göstermekte olup özellikle erkeklerin kadınlardan daha iyi yaşam kalitesine sahip oldukları, ilerleyen yaşın işlevsellikte ve refah seviyesinde azalmaya sebep olduğunu, ayrıca daha iyi eğitim ve geliri olanların daha düşük eğitim ve geliri olanlara göre daha iyi yaşam kalitesine sahip olduklarını belirtmişlerdir. Saatcioğlu ve ark. yaptığı çalışmada da kadınların erkeklerden daha düşük yaşam kalitesine sahip olduklarını ve bu durumun da genellikle kadınların daha ciddi anksiyete ve depresyon yaşadıklarından dolayı olduğunu tespit etmişlerdir (Rubin ve Peyrot, 1999; Saatcioğlu ve ark., 2008).

Yine Kiadaliri ve ark. (2013), İran’da diyabetli bireyler üzerinde son 10 yılda yapılan diğer çalışmalarla karşılaştırarak yapmış oldukları araştırmada; bireylerin ve ailelerinin ekonomik durumu (gelir, eğitim ve meslek) daha iyi bir yaşam kalitesiyle bağlantılı olduğu belirtilmiştir. Evli olmayan diyabetik bireylerle karşılaştırıldığında ise evli olan diyabetli hastaların yaşam kalitesi daha iyi olduğu, sigara içen diyabetli bireyler ve içmeyenler karşılaştırıldığında ise sigara içenlerin daha kötü bir yaşam kalitesine sahip oldukları ortaya çıkmıştır. İranda yapılan bu çalışmaların sonucunda iyi bir beslenme tedavisi altında olanların ilaç ya da insülin tedavisi altında olanlara göre daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olduğu görülmüştür.

Ayrıca Wandell (2005)’in de yapmış olduğu çalışmada artmış yaşam kalitesinin düzenli bakım, bakımın sürekliliği, diyabet hemşiresine yapılan ziyaretler ve diyabet eğitimindeki memnuniyetle bağlantılı olduğu bulunmuştur. Yapılan klinik ve eğitimsel müdahale çalışmaları, hastaların sağlık durumlarında iyileşme ve kendi hastalıklarını kontrol etme yetisinde artma ve yaşam kalitesinde iyileşme ile sonuçlanmaktadır (Wandell, 2005; Rubin ve Peyrot, 1999).

Küresel bir sağlık problemi olan diyabet için, geniş kapsamlı kontrol programlarının güçlendirilmesi, desteklenmesi, özellikle komplikasyonların önlenmesi hastaların yaşam kalitelerinin yükseltilmesi açısından oldukça önemli olmaktadır (Bayram, 2010).

43

Benzer Belgeler