• Sonuç bulunamadı

Aile, bir devleti oluşturan en küçük idari birimdir. İdari ve sosyal bir birim olduğundan dolayı da devletin bu kuruma oldukça ilgili olması gerekir. Bir aile nasıl yönetiliyorsa, devlet'te o şekilde yönetiliyor demektir.

Bizans imparatorluğu içinde aile kurumunun önemi büyüktür. Batı Roma'da özellikle babanın ailede rolü çok önemli idi. Baba, otoriterdi ve sözü tek geçen bireydi; çocuklar, karısı ona karşı asla gelemez, aile bireylerinden istediğini cezalandırabilir; buna devlet dahi karışamazdı. Roma'nın buradaki uygulamaları; aile babanın otoritesine alışıp, bu sert tepki devletten gelirse, babanın otoritesine nasıl olsa alışmış olan aile bir alışma fırsatı sayılıyordu. Babanın ailedeki otoritesi eşittir devletin halk üzerinde üstünlüğü demekti. Bununla birlikte Yasalar, karşılıklı armağan vermeyi yasaklıyor ve karı-kocadan birinin uygunsuz gidişi, öbürüne, hırsızlık davası açma olanağı veriyordu. Dinsel ve sivil törenler, bu çok gevşek ve istence dayalı sözleşmede yer almıyordu. Aynı sınıftan insanlar arasında, konutlaşma benzerliği evlilik için yeterli bir kanıt sayılıyordu. İnananların dualarından vepapazlarla ya da piskoposun nikâh duasından tinsel varlıklar bekleyebilen ve buna inanan Hıristiyanlar evliliğe bir saygınlık getirdiler. Sinagok gelenekleri, İncil'in inaklan, genel ya da eyaletler ölçüsündeki sinotlarm kanot'ları, bu kutsal kuruluşun kökenini, geçerliğini ve görevlerini düzenlediler. Hıristiyanlık duyuncu kilise kararnameleri ve bildirileriyle saygılı hale getirildi. Bununla birlikte, Justinianus’un majistraları kilisenin yetkesi altına girmedi. İmparator eski puta-taparlık zamanının yasa koyucularını da inceledi. Kodeks'e ve Pandektalar'a konulan anaerkil yasaların seçilmesinde, iki cins (kadın-erkek)'in adalet, siyasaya ve doğal özgürlüğe ilişkin insancıl güdüleri bu inceleme sonucunda saptandı.132

Batı Roma'daki yaşama alışan halk Doğu Roma'da da aynı usulde yaşıyordu. ÖzellikleV. ve VI. Yüzyıllarda bu sert otoriter yapı her alanda görülür ancak bu tarihlerden sonra bazı imparatorlar halkın kötü yönetimi düzeltecek bazı kanunlara imza

132 Gıbbon, C.1, s. 324 -325.

atarlar. O zaman işte, yönetimdeki bu yumuşama aile hayatı dolayısıyla sosyal yaşamada yansımış olur.133

Bizans’ın orta sınıfı ve zengin kesiminden kadın ve erkekler modayla da ilgiliydiler. Hem kıyafet hem takı tercihlerini gelişigüzel yapmazlardı. Kuyumcular model ve motiflerde ise büyük oranda Pers kültürü altındaydı.134 VI. Yüzyıldan itibaren

damat geline nikâh yüzüğü ve kemeri vermesi bir gelenek halini halmış gibi görünüyordu. Yüzük genellikle altın ya da bronzdandı. Altın olanlar düz bir halka şeklindeydi. Sekizgen olanlar da rastlanmaktaydı. Her hanenin düğünü kendi ekonomik bütçesine göre şekilleniyordu. Ancak imparatorluk düğünleri oldukça görkemli törenlerle yapılmaktaydı.

Bizans toplumunda ölüm gelenekleri ise törensel nitelikteydi. Ağıt yakma sırasında saç yolma, kendini yere atma, alkış çalma gibi tavırlar sergilenmekteydi. Uzak biyerde ölen imparator ya da önemli kişilerin cenazeleri başkente getirilirken bazı koruyucu tedbirler uygulanmaktaydı. Ölen kişi doğduğu yerde gömülürdü. Yasaklanmasına rağmen mezara eşya konulması XV. Yüzyıla kadar sürmüştür.135

2.1.1. Ailede Baba

Bizans İmparatorluğu’nda "baba" kavramına verilen önemden anlaşıldığı üzere Bizans toplumu ataerkil bir yapıya sahipti. Öldürülmesi herhangi bir insanın öldürülmesinden daha acıydı.136 Ailenin reisi olan baba, çocuklarının kusurlarından

dolayı onları dilediği gibi kırbaç, hapis ve sürgün ile cezalandırabilirdi. Kırsal alana sürdüğü zaman, zincire bağlı olarak, en ağır koşullu köleler gibi çalıştırabilirlerdi. Babalık saygınlığı yaşam ve ölüm hakkıyla donatılmıştı. Soydan gelen çocuklar ve torunlar ortak atanın ailesinden sayılıyordu. Evlat edinmesinin verdiği haklar, doğal evlatlarınkinden ne daha az ne daha sert ve sıkıydı. Baba yetkisine konulan ilk sınırlamanın Numa'nın adaletiyle ve insanlığıyla gerçekleşir. Bir vatandaşın babası tarafından verilen izin ile evlenmiş olan bir genç kız artık bir kölenin karısı olmaktan korkmaz hale gelmiştir. Çocuklarını satma da yavaş yavaş azalır ve yasaklanır. Çocuklara ise kısıtlı bir mülkiyet hakkı tanınır, kölelikten kurtulma parası (pecula) kabul edilir. Baba mülkiyeti kullanma hakkını çocuklara bıraksa da çıplak toprak

133 Kaplan, s.95.

134 Bamyacı, s.208.

135 Sevcan Yıldız, Bizans Tarihi-Kültürü-Sanatı ve Anadolu’daki İzleri, Detay Yay., Ankara, 2009, s, 55- 56.

mülkiyeti yine babanın hakkıdır.137 Erkek çocuk, evlenirse, armağanlar ve yan hısım

kalıtlarıyla aldığı mallarda tam olarak sahiplik kazanıyordu.138Baba gitgide son

dönemlerde çıkan kanunlarla yargıç otoritesini yitirir ve daha çok suçlayıcı durumuna girer. Artık baba oğlunu öldürürse, bu katile karşı harekete geçen görevlilerin kovuşturmasına ve adam öldürenlere verilen cezaya çarptırılmaktadır.139

Baba, çocuklarına, mal iyeliğinin bir bölümünü vermeye razı olmuş gibiyse bunun ancak yararlanma (intifa) hakkını veriyor, çıplak (saltık-absolutus) iyeliği kendisinde kalıyordu. Malları satıldığı zaman, somadan bir töre haline gelen elverişli bir yoruma göre, çocuklanın payı alacaklıların hakkının dışında kalıyordu. Erkek evlat evlenmeyle, armağanlar ve yan (civar) hısım kalıtlarıyla aldığı mallarda tam olarak iyelik (sahip) kazanıyordu. Baba, kesin biçimde yoksun bırakılmadıkça o mal üzerinde yaşam boyu yararlanma (intifa) hakkını kullanıyordu. Düşmandan alınan ganimetlere özgürce ve saltık olarak sahiplik, askerlik değerini ödüllendirmek ve de bir ihtiyatlılık önlemi olması bakımından zorunlu görüldü. Bundan yalnız askerler yararlanabiliyordu. Aynı ilke, bir serbest meslekte, bir kamu hizmetinde elde edilmiş kazanç ve ücretlerle imparatorca ya da imparatoriçe tarafından ihsan edilen yardım ve bağışlamalara dek yaygınlaştırılmıştı. Bir yurttaşın yaşamı, baba yetkesinin kötüye kullanılmasına, servetinden daha az uğrayacak durumdaydı. Bununla birlikte, onun yaşamı, kötü bir babanın çıkarları ve tutkularıyla çatışma durumunda olabilirdi. Augustus çağının bozulmasına neden olan suçlar (cinayetler) insanlarca yine ve daha canlı olarak hissedildi, imparatorun, halk tarafından gösterilen büyük öfke karşısında oğlunu öldürünceye dek kırbaçlayan zalim Erikson'u ölüme mahkûm etmesi gerekiyordu. O zamana dek çocukları üzerinde saltık ve keyfî bir zorba egemenliği yürütmüş olan babalar bir yargıcın ağırbaşlılığına ve ılımlılığına dönüştürüldü. Augustus'un otoritesi ve kanısı ile saptanan bir kararnameyle, babalık otoritesini kullanarak çocuğunu suçundan dolayı Arius'un sürgün cezasına onaylamıştı. Hadrianus, kıskanç bir babayı, kayınvalidesinin mahrem âşık genç adamı, bir hırsız gibi, avlanma sırasında öldürdüğü için sürgüne göndermişti.140

137 Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu 'nun gerileyiş ve Çöküş Tarih, C.V, İstanbul, 1995, s. 320 -321. 138 Rice, s.168.

139 Gbbon, C.V., s.322.

140 Mehmet Yalçınkaya, IV-XV. Yüzyıllarda Doğu Roma Devleti'nde Din-Devlet İlişkileri, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa 1996, s.42.

2.1.2. Ailede Kadın

Bizans toplumunda Kadına fazla bir önem verilmezdi. Kadının toplumdaki yeri çok az hatta ilk zamanlar yok gibiydi. Hemen hemen bütün kadınlar antik kavimlerin törelerinin emrettiği sade ve kapalı hayat sürmekteydiler. Bu kadınlar evlerinde oturarak öreke ile yün yahut keten eğirip kumaş dokuyorlar, ekmeği yoğurup pişiriyorlar, yemek hazırlıyorlardı ki bu yemek pişirme işi, bütün Antik Çağ boyunca kaba saba bir iş olarak kalmıştı.141

Kadınlar okula gitmiyorlar, okumuyorlar, umumi eğlence yerlerine giremiyorlar ve entelektüel (aydın) hayata hiçbir suretle katılmıyorlardı. Kadınlar erkeklerin hal ve gidişi üzerinde pek fazla etkiye sahip olmuşa benzememektedirler. Grekler ve Romalılar ancak meşru çocuklara sahip olmak için evleniyorlardı. Roma’da kadın sadece "matrone" yeni aile anası sıfatıyla saygı görmekteydi. Akdeniz memleketlerinin erkekleri hiçbir zaman evlerinde fazlaca serbestlik vermeye meyilli değillerdi.142

Şehirlerde ise, köleliğin geniş bir hal alması ile kadınların büyük bir kısmının yaşayış şartlarını daha da kötüleştirmiştir. Efendisinin bütün kaprislerine boyun eğmek zorunda olan köle kadının yüklendiği aşağılatıcı hayatı anlayabilmek içi biraz düşünmek yeterlidir. Belki de kölelerin nadir olduğu Barbar kavimlerde bile erkekler kadınları hayatlarına daha fazla ortak etmişlerdir. Fakat bütün kavimlerde kocalar kadınlarını dövmeğe, babalarda kızlarına koca seçme hakkını vermeksizin onlar evlendirilmeye devam etmişlerdir.143

Roma imparatorluğu Kartacalıları yenilgiye uğratınca kadınlar özgür ve zengin bir cumhuriyet kurulmasını ısrarla isterler. Onların bu istekleri, babaları ve kocalarınca hoşgörüyle karşılanır. Kadınlar, eski düğün formalitelerinden kurtuldu. Evlenme sözleşmelerinin maddeleri daha az zalim ve daima açık duruma sokuldu. Adlarını ve bağımsızlıklarını yitirmemeksizin bu sözleşmeleri imzalamaya başladılar. Savurgan bir koca, kadının mallarını başkasına temlik edebiliyor ve rehine koyamıyordu. Dinsel ve sivil törenler, bu çok gevşek ve isteğe dayalı sözleşmelerde yer almıyordu.144

Bizans’ta sosyal hayatın düzeni içinde, kadına fazla önem verilmezse de özellikle yüksek tabakadaki kadınlara çok önem veriliyordu. İmparatoriçe ve prensesler, soylu kadınlar az da olsa söz sahibiydiler. Evlilikleri bile ayrıt edici güzellikte idi.

141 Rice, s.168.

142 Steven Runciman, Byzantine Civilization, America 1956. s.144

143 Charles Seignobos, Avrupa Milletlerinin mukayeseli Tarihi, çev. Semih Tiryakioğlu, İstanbul, 1960, s. 14.

Kraliyet düğünleri şaşalı ve uzun sürerdi. Eski zamanların töresine göre, karısını satın alıyordu. Kadın da kocanın evine girmek ve aile kurmasından yararlanmak hakkını üç bakır parayla elde etmek üzere Coemptio (karşılık olarak satın alma) da bulunuyordu. Pantifler on tanığın önünde Tanrılara meyveler sunuyorlardı. Eşler aynı köyün postuna oturuyorlar has buğdaydan (far) ya da pirinçten yapılmış tozlu çörek yiyorlardı. İtalya'daki eski yiyeceği anımsatan bu konferrzasyon (confarrzation) onların ruhsal ve bedensel gizemli birleşmelerinin simgesiydi.145

Kadının elde ettiği mallar ile kalıtçı olarak edindiği varlıklar kocanın oluyordu. Genel olarak kadın eşya sınıfından sayılıyordu. İnsan olarak düşünülmüyordu. Çünkü kökenini belirten bir şanı yoktu, bu yüzden satın alınan öbür eşyalar gibi alınıyorlardı.

2.1.3. Ailede Çocuk

Bizans döneminde doğum ve çocukla ilgili gelenekleri Hıristiyanlık inancı belirlemiştir. Varlıklılar bebekleri için hemşire tutmaktaydılar. VI. Yüzyıldan başlayarak çocuk, doğumun ilk haftasında vaftiz edilmeye başlamıştır. Vaftizedilen bebek ilahiler eşliğinde eve getirilmiştir. VI. Yüzyıla kadar çocuklara tek isim verilmiştir. VI. Yüzyıldan sonra, karışıklığı önlemek adına, baba adı da birlikte kullanılmaya başlamıştır.146

Bizansta soydan gelen çocuklar ve torunlar, ortak atanın ailesinden sayılıyorlardı ve evlât edinmenin verdiği haklar, doğal evlatlarınkinden ne daha az, ne da daha sert ve sıkıydı. Tehlikesiz olmamakla birlikte, Roma yasa koyucuları, korkusuzca baba sevgisine ilişkin duygulara dayanmışlardı ve her kuşağın, baba'ya ve efendi'ye önemli saygınlık tanımaya yönelen inancı, yukarda sözünü ettiğimiz o tür baskıların kötülüklerini yumuşatmaya neden oluyordu.147

Romalı yurttaşın yetişkin oğlu da tıpkı kadınlarda olduğu gibi bir kişi olarak kamusal ve bireysel haklarını kullanabilmekle birlikte babasının evinde ancak bir nesne (şey) olmaktan ileri gidemezdi. Yasalar onu, davranışlarından hiçbir insan mahkemesine hesap vermeksizin keyfince atıp satılan bir eşya bir hayvan ya da köleler sınıfına sokarak -babası olan-bir efendinin eline bırakmıştı. Ona günlük yiyeceğini veren el bunu ondan kesebilir ve çocuğun çalışmakla ya da herhangi bir biçimde

145 Seignobos, s.15.

146 Yıldız, s.54.

kazandığı para ve benzeri değerler, o anda babanın varlığına girerdi. İster öküzleri çalındığı isterse çocukları zarar gördüğü zamanise babanın açacağı davanın niteliğinde bir ayrım yoktu.148

Benzer Belgeler