• Sonuç bulunamadı

Yüksek Öğretim Kurumlarında kadın akademisyenlerin çalıĢma yaĢamı ve kariyer sorunları

2.1.3. KiĢilik Kuramları

2.1.4.8. Yüksek Öğretim Kurumlarında kadın akademisyenlerin çalıĢma yaĢamı ve kariyer sorunları

Kadın akademisyenlerin çalıĢmaya hayatına atılımına ilk olarak 1932-33 eğitim- öğretim yılında rastlanmaktadır. Darülfünun‟un 1933 yılında kapatılmasıyla ve Ankara‟ da Yeni üniversitelerin kurulmasıyla kadın akademisyenlerin sayısında artıĢ yaĢanmıĢtır. Öyle ki 1932-33 yılında tek kadın olan akademisyen sayısı 1934-35 eğitim-öğretim yılında 93‟ e yükseldiği saptanmıĢtır (Acar, 1998: 68; Aktaran: Alaçam, 2014: 31).

Kadınların çalıĢma hayatına atılmasından 1980 yılına kadar geçen süreçte belirli oranlarda artıĢlar olduğu görülmüĢtür. 1980 yılında gelindiğinde ise akademik kariyerde kadının kariyer durumuna bakıldığında kadın profesörlerin toplam profesörler içindeki oranı %14, kadın araĢtırma görevlilerinin toplam araĢtırma görevlileri içindeki oranı %7 olarak görülmüĢtür (Bildirici vd., 2003: 98). Üniversitedeki kadın akademisyenlerin oranlarının ciddi ölçüde artma yaĢadığı belirlenmiĢtir (Ġrey, 2011: 45).

51

1980 dönemi sonrası da kadın akademisyenlerin oranı artıĢ göstermeye devam etmiĢtir. Bu dönemde kadın akademisyenlerdeki bu kadar artıĢın en büyük etkeni erkek akademisyenlerdeki azalıĢ olarak görülebilir. Aynı zamanda öğretim üyesi gelirlerinin artıĢ göstermesi, yurtdıĢında eğitim gören kadın akademisyenlerin ülkeye dönmesi, özel üniversiteler, yeni açılan bir çok üniversite ve yüksekokulların açılması da bu durum üzerinde büyük rol oynamıĢtır (Bildirici vd., 2003: 99–100). Kadınların kendilerini göstermekte oldukları, yükseldikleri ve erkek meslektaĢları karĢısında ayakta durabilmekte zorlandıkları meslek gruplarının baĢında “akademisyenlik” gelmektedir. Kadının toplumsal ve ekonomik açıdan yüksek katılımlı olduğu ülkelerde dahi “kadın akademisyen” kavramını yerleĢtirmek için önemli çabalar sarf edilmekte buna rağmen tam anlamıyla bu kavram destek görememektedir. 1990‟lı yılların ortalarından bu döneme, eğitim alanında çalıĢan kadınların sayısında artıĢlar görülmüĢ fakat kadınların yönetim alanındaki oranı düĢük seviyede kalmıĢtır. Tepe eğitim kademesine geçiĢ yapabilen kadın sayısı çok azdır (Güzel ve Cömert, 2006: 134-135).

GeçmiĢten günümüze bu verilere bakıldığında, özellikle son yıllardaki eğitim seviyesindeki artıĢ, kadının sadece gelir elde etme isteğinden çıkarak, Maslow‟un ihtiyaçlar hiyerarĢisinde yer alan üst basamaklara ulaĢarak, kendini gerçekleĢtirmek, statü sahibi olmak, potansiyellerini ortaya çıkarmak, çalıĢmak, üretebilmek ve fayda sağlamak v.b nedenler öncelikli amaç haline gelmiĢ ve bu sebeple akademik alanda daha fazla yer almaya baĢlanmıĢtır (Alaçam, 2014: 32)

ÇalıĢma hayatına baĢlayan akademisyen kadınların evde eĢ, anne ve ev kadını rollerini üstlenmesinin yanında, iĢ yerinde bir taraftan öğrenci olarak sorumluluklar üstlenmesi, diğer taraftan çalıĢtığı kurumdaki eğitim, araĢtırma ve diğer faaliyetlere katılmaları üzerlerindeki yüklerin daha da artmasına neden olmaktadır (Ergül, Koç, Eroğlu ve TaĢkın, 2012: 44)

ĠĢ ve aile sorumlulukları eĢler arasında müĢterek olarak bölündüğünde erkek ve kadın açısından önemli avantajların olduğu kabul edilmektedir. Bu Ģekilde ortaya çıkan “dengeli yaĢam” hayat kalitesini arttırmakta, kadın ve erkeklerin ve bunların bakmakla sorumlu oldukları bireylerin geliĢimine yardımcı olarak insanların çalıĢma hayatına katkı sağlar (Gürol, 2002: 446). Bununla birlikte rol ve görevi gereği, annelik yapma iyi bir eĢ olma görevinin yanı sıra akademisyenlik hayatını da devam

52

ettirmeye çalıĢan akademisyen kadın, kariyer basamaklarında baĢarılı olmak için çalıĢarak unvanlar kazanmak için uğraĢmaktadır. Ancak sabit bir saati olmayan akademisyenlik mesleği, kadının ev hayatını sekteye uğratabilmekte, akademik ilerlemesine engel olabilmektedir (Özkanlı ve Korkmaz, 2000: 10). Bu süreçte eĢler arasında denge kurulmazsa aile içi yaĢanılan çatıĢmalardan dolayı durum dezavantaja dönüĢebilmektedir.

Erkekler iĢ bölümüne her ne kadar katılsalar da bazı kalıplaĢmıĢ iĢler kadının asli görevi olarak görülmektedir bu yüzden mesai dıĢında eve iĢ götüren kadın ailesine gereken zamanı ayıramaması düĢüncesiyle psikolojik olarak rahatsız hissetmekte ve suçluluk duygusu yaĢamaktadır (KSSGM, 1999).

Kadınlar akademisyenler özel yaĢamdan kaynaklanan bu engellerin yanı sıra örgütsel nedenlerle de bazı engellerle karĢılaĢmaktadırlar (Alaçam, 2014: 34).

ÇalıĢtığı kurumdaki fiziki çalıĢma koĢulları, kurumdaki akademisyenler arasındaki iliĢkiler (Alaçam, 2014: 35), çoklu rollerinin sorumluluklarını yerine getirirken kariyerde yükselmek için öne sunulan yabancı dil, ALES vb. sınavlar, uluslararası yayın gibi kriterleri yerine getirme Ģartları (Yıldırım, 2009: 84), akademisyenlerin stres ve tükenmiĢlik yaĢamalarına neden olmaktadır (Karahan, 2013: 70).

Aynı zamanda kendilerini geliĢtirme imkanı açısından sıkıntılar yaĢayan kadın akademisyenler, araĢtırma yapmak yaptıkları bu araĢtırmaları yurt içi ve yurt dıĢı etkinliklerde sunmak istemekte ve bu noktada maddi sıkıntılarla karĢılaĢabilmektedirler. Kendi çabalarıyla yaptıkları araĢtırmalarını sunmak için gereken ödeneği ve maddi desteği bulamamaktadırlar. Kurum desteği göremeyen akademisyenler kendi imkanlarıyla kariyer geliĢimini devam ettirmeye çalıĢsalar bile bir süre sonra ekonomik sıkıntılardan dolayı kariyer yaĢamına son vermek durumunda kalabilirler (Alaçam, 2014: 35).

Kadınların geliĢimine yatırım yapmak bir ülke için hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük önem taĢımaktadır. Kadınlar güçlendikçe hem çocukları, hem aileleri bu durumdan kazançlı çıkmaktadır. Aynı zamanda kadınların ekonomiye olan katkıları resmi istatistiklerce bilindiğinden çok daha fazladır (Gönüllü ve Ġçli, 2001: 82). Nitekim BirleĢmiĢ Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye‟nin yoksulluğunun azalması için genç altyapı ve kalkınma yatırımları oluĢturulmasının yanı sıra kadın yatırım yapılması gerektiğini söylemektedir (Oğuz, 2008: 72).

53

Kısacası Türkiye Üniversitelerinde akademisyen kadın katılımı düzenli bir artıĢ göstermiĢtir ve göstermeye de devam etmelidir. Bu düzenli artıĢ Türkiye‟ de kadının bilim dünyasına katılmasının rastgele bir durum olmadığını, bu yerin gün geçtikçe daha da sağlamlaĢıp kurumsallaĢacağını göstermektedir. (Acar; 1998:313; Aktaran: Ġrey, 2011: 45).