• Sonuç bulunamadı

Yönetim Uygulamaları ile Kontrol Arasındaki İlişki

BÖLÜM 2: ÖRGÜTLERDE KONTROL ve YÖNETİM UYGULAMALARI-

2.4. Yönetim Uygulamaları ile Kontrol Arasındaki İlişki

Yukarıda örgütlerde kontrol ile ilgili eleştirel savlar temelinde bir tartışmaya yer verilmiştir. Örgütlerde kontrol olgusunun hangi analitik düzeyler, hangi yöntemler ve hangi bağlam ve hedefler ile ilişkili olarak ele alınacağına dair bir netlik oluşturulması mantığıyla yapılan bu tartışma görece soyut bir tartışma olmaktadır. Doğrudan ya da dolaylı olarak kontrol etkisi üreten yönetim uygulamalarına ilişkin daha çok kavramsal temelde yapılan yukarıdaki tartışmanın ardından bir de uygulamaya ilişkin yazına bakmak gerekir. Bu bağlamda tezin sorunsalını oluşturan kamusal örgütlerde kapitalist örgütlerden kaynağını alan yönetim uygulamalarının yaygınlaşması ve nasıl uygulandığı konuları gündeme gelmektedir. Yazında yönetimcilik olarak adlandırılmış olan yaklaşım bu noktada açıklayıcılık kazanmaktadır. Yönetimciliğin bir uzantısı olarak ortaya çıkan denetim akımı da ampirik bağlamı tamamlamaktadır. Denetim akımı

110

yukarıda tartışılan doğrudan kontrol üreten yönetim uygulamalarının yaygınlaşmasını meşrulaştırırken, kamu kurumlarında yaygınlaşan kalite hareketi de bu yapısal yaklaşımı ideolojik olarak tamamlamaktadır.

Genel olarak kamu idareleri ile sağlık sektöründe yukarıda kontrol ile ilişkisi bağlamında tartışılan yönetim uygulamaları yaygın biçimde gerçekleştirilmektedir. Uygulamalar için model alınan ülkeler genelde Avrupa ülkeleri olmakla birlikte yönetimcilik akımı doğrultusunda öncül örneklerin İngiltere’de görüldüğünü söyleyebiliyoruz. Townley (1997), Pollitt’e (1993) atıfla “İngiltere’de performans değerlemenin, ikramiye sistemi ile birleşerek yerel yönetimlerin, kamusal örgütlerin ve Ulusal Sağlık Hizmetleri ile okulların yeniden yapılandırılmasında anahtar özelliklerden biri haline geldiğini” (s: 267) söylerken de bu olgunun bir yansımasına işaret etmektedir aslında. Aşağıda, saha araştırmasına geçilmeden önce, şu ana kadarki uygulamalar ile ilgili gelişmiş olan eleştirel yazına kısaca değinilecektir.

Kamusal örgütlerde yaygınlaşan yönetim uygulamalarının kontrol ile ilgili etkileri daha çok yapısallaşma eğiliminde olan kontrol sistemlerinin üretilmesi şeklinde olmaktadır. Bunun nedeni yönetimcilik akımının kendisinin bir finansal denetim ideolojisini takip etmesidir. Ülkemizde de yeni mali denetim rejimi kapsamında tüm kamu kurumları stratejik plan yapmak zorundadır. Bu konuya aşağıda, üçüncü bölümde değinilecektir. Burada belirtmemiz gereken, bu akımın bizim ülkemizden daha önce gerçekleştiği yerlerde ortaya çıkan belirli tipik özellikleri barındırdığıdır.

Yukarıda yapısal kontrol boyutları bahsinde tartışılan temel kavramlar olan

merkezsizleşmiş merkezilik prensibi uyarınca performans ve performansı değerleme ve

izleme süreçleri ile strateji geliştirme ve izleme süreçleri olmaktadır. Strathern (2000) bu akım ile birlikte yerel yönetimlerde “hizmetin dili yerine göstergelerin dilinin”, ya da denetim perspektifiyle bakılırsa “güven dili yerine hesapverebilirlik dilinin” (Strathern, 2000: 314) geçtiğini söylemektedir. Burada, Sandra Van Thiel ve Frans L. Leeuw’ün ifadesiyle,

“yöneticileri, siyasetçileri, yasa koyucuları ve kamuyu güvenilir, geçerli ve güvenilir bilgiyle destekleme yönünde güçlü bir arzu söz konusudur. Değerlendirmeye temel olacak olan bilginin bu özelliklere sahip olmaması durumunda şeffaflığı, hesapverebilirliği ve demokratik yönetişimi geliştirme şansı çok düşüktür. Yine de, bu bilginin “niteliğini” (örneğin geçerliliğini, güvenilirliğini v.b.) değerlendirecek olan

111

mekanizmalar, denetim toplumu olarak adlandırılan şeyin aksi yansımalarını akla getirmektedir. Bu toplum sorgulama, denetim, değerleme gibi faaliyetlerin çokluğu ile karakterize edilmektedir ve bu toplumda, son tahlilde bürokratikleştirmeyi arttıran bir çok faaliyete çok ciddi kaynakları harcamaktadır” (Schwarz’dan akt., 2002: 269).

Performansın merkezi bir role büründüğü bu yeni yönetim anlayışında ortaya çıkan sorunlu alanlardan biri “performans göstergelerinin keyfiliği” ile ilgilidir. Zira aslında yeni olan performansın kendisine odaklanma değil onun tanımlanma biçimi ve izlenme mantığıdır. Buna göre performans göstergeleri yeni denetim dilinin en tipik kavramlarından birine işaret eder. Genel olarak “kamu yönetimi alanında göstergelerin kendi kendisini baltalayan tanımlanma biçimleri” (Strathern, 2000: 314) ortaya çıkmaktadır.

Stratejik planlar ve dış denetimler yoluyla sürekli denetlenen kurumlar haline gelen kamusal örgütlerde “hem denetleyen hem de denetlenen açısından, değerleme dili, çıktıları şeffaflaştırıyor gibi görünse de çıktılara ilişkin süreçlerin pek çok boyutunu saklamaktadır”. Yani denetim söylemsel olarak çok fazla ağırlık kazanmış olsa da içerik olarak örgütsel gerçekliklerin etkili bir takibi değildir yapılan. “Şeffaflık retoriği, saklama süreçlerinin kendilerini saklıyor gibi görünmektedir. Bu, herkes tarafından bilinse de bunu açıkça söylemek zordur. Burada gerçeklikler bilerek bozulmaya uğratılmaktadır” (Strathern, 2000: 315) adeta. Denetim mantığı “içerisine yerleşik olan

şeffaflık teknolojileri örgütlerin gerçekte nasıl işlediklerini anlamak için” uygun araçlar değildirler aslında. “Bu sistem bir tür malumatı (örneğin yayın skorları) yakalar” ve kurumların kendi kendilerini izlemelerinin bir kanıtı olarak belgelendirilerek “eleştiriler bertaraf edilir” (Strathern, 2000: 315).

Bu değerlendirmenin ardından, tezin 3. Bölümünde saha araştırmasına yer verilecektir. Saha araştırmasının temel sorunsalı tartıştığımız olguların ülkemizdeki, henüz birincil veriler temelinde kapsamlı şekilde araştırılmamış olan, yansımalarına ilişkin bir sorgulamada temellenmektedir. Kapitalist olmayan örgüt örneklerine yönelen örnek olay araştırması ile özellikle yöneticilerin doğrudan/yapısal ve dolaylı kontrol etkileri üreten yönetim uygulamalarını nasıl yeniden ürettikleri sorusuna odaklanılacaktır. Bu tip uygulamaların yeniden üretimi için kritik aktörler olan orta kademe yöneticileri bu sorunun asıl muhatabıdırlar.

112