• Sonuç bulunamadı

XV. Yüzyıla Kadar Türk Edebiyatında Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi

BÖLÜM I: YÛSUF U ZELİHÂ HİKÂYESİ, HİKÂYENİN KAYNAKLARI

1.2. Arap, Fars ve Türk Edebiyatlarında Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi

1.2.3. XV. Yüzyıla Kadar Türk Edebiyatında Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi

Türk edebiyatında da -daha ziyade manzum olarak- kendisine geniş bir yer bulmuş olan bu hikâyeyi konu edinen, gerek yurt içindeki gerekse yurt dışındaki kütüphanelerde pek çok eser mevcuttur. Bu eserlerin bir kısmının müellifi belli iken, müellifi bilinmeyen Yûsuf u Zelihâ olarak kütüphane kayıtlarına geçeni de pek çoktur. Yine varlığı şuarâ tezkireleri, edebiyat tarihleri vs. kaynaklardan öğrenilmekle birlikte kendisine ulaşılamayan Yûsuf u Zelihâ hikâyeleri de az değildir (Dolu, 1952: 420). Bu türden müstakil olarak bulunan eserler yanında hikâye, mev’ize, tefsir veyahut kısas-ı enbiyâlar içinde de bu hikâyeyi mevzu edinen ve ayrı bir eser gibi değerlendirilebilme hüviyetine sahip bölümlere rastlanılmaktadır (Dolu, 1952: 423). Türk edebiyatında XV. yüzyıla kadar Yûsuf u Zelihâ hikâyesinin seyri açısından önemli olan bazı eserler ise şunlardır: 1.2.3.1. Ali’nin Kıssa-i Yûsuf’u

Türk edebiyatında bu mevzudaki eserlerden varlığı tespit edilebilen en eskisi Ali’nin Kıssa-i Yûsuf adlı eseridir. Kati olarak bir dil grubuna dâhil edilemeyen eser, ihtiva ettiği karışık gramer hususiyetleri ve söz varlığı dolayısıyla “Müşterek Orta- Asya Türkçesi” eserlerinden sayılmıştır (Dolu, 1952: 421). Eserin Ali, Harezmli Ali, Kul Ali, Kul Gali gibi adlarla da tanınan müellifi hakkında birtakım biyografik bilgileri Tatar kaynaklarından ve Tajettin Yalsıgol el-Başkordi’nin Tarihnâme-i Bolgar (M. 1767-1838) adlı eserinden elde etmek mümkündür (Türkdoğan, 2008: 41).

63

Müellif hattı nüshası tespit edilemeyen eserin, Dresden, Berlin, Edinburg, Leningrad ve diğer Sovyet kütüphanelerinde birçok yazma nüshası mevcuttur ve bu nüshalara dayanarak, eserin Kazan’da muhtelif baskıları yapılmıştır. Eserin telif tarihi bu nüshaların bir kısmında M. 1212 ve büyük bir kısmında da M. 1233 olarak geçmektedir. Eser üzerinde çalışan bazı bilim adamlarına göre şair eserini ilk olarak M. 1212’de yazmış, M. 1233’te ise bazı ilave ve değişikliklerle yeniden kaleme almıştır (Karahan, 1994: 11; Türkdoğan, 2008: 42).

Telif bir eser olan Ali’nin Kıssa-i Yûsuf’u şekil özellikleri itibarıyla de millî bir karakter taşımaktadır. Dörtlükler şeklinde 12’li hece vezniyle yazılan eser (Köprülü, 1980: 235-236), bilim âlemine ilk olarak Houtsma tarafından tanıtılmış, C. Brockellmann tarafından da dil ve muhteva hususiyetleri açısından kapsamlı bir incelemeye tabi tutulmuştur (Türkdoğan, 2008: 41).5

1.2.3.2. Haliloğlu Ali’nin Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi

Bu eser, Kırımlı Mahmûd adlı bir şairin “Deşt dili (Kırım dili)”nde yazmış olduğu Yûsuf ve Zelihâ’sının Haliloğlu Ali tarafından “Türkî dile” tercümesidir. Kırımlı Mahmûd’un eseri6 ise henüz bulunamamıştır. Haliloğlu Ali’nin eserinin yazıldığı saha ve tarih de tam anlamıyla sarahate kavuşturulabilmiş değildir (Dolu, 1952: 423-424). Eserin Raif Yelkenci’de bulunan bir nüshasının istinsah tarihi M. 1235 olup bu tarih dikkate alındığında Haliloğlu Ali’nin Yûsuf ve Zelihâ tercümesi XIII. asra tarihlendirilebilmektedir (Ertaylan, 1960: 19; Karahan, 1994: 11).

Bu tercüme eser, dörtlükler halinde 7’li hece vezniyle yazılmış olup yurt içindeki ve yurt dışındaki kütüphanelerde birçok yazma nüshası mevcuttur (Demir, 2006: 18).7

Eser, Rasim Deniz tarafından doktora tezi olarak hazırlanmıştır. 1.2.3.3. Sulı Fakih’in Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi

Müellifi hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan eserin hangi dönemde yazıldığı da tam olarak aydınlatılamamıştır. Kimi araştırmacılara göre XIII, kimi araştırmacılara göre ise

5

Eser hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Cin, 2004; Cin, 2010: 139-176.

6 Kırımlı Mahmûd’un eserinin adı Munisü’l-uşşâk olup ilk varağı Prof. Dr. Abdülkadir Gürer’in şahsî kütüphanesinde bulunmaktadır (Şanlı, 2010: 1332).

7

Eser hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Dolu, 1952: 423-426; Ertaylan, 1960; Deniz, 1998; Köktürk, 2007: 555- 617.

64

XIV. yy. Anadolu şairlerinden biri olan Süle Fakih’in bilinen tek eseri Yûsuf ve Zelîhâ’sıdır. Gerek Türk dili gerekse Türk edebiyatı tarihi açısından büyük önem arz eden bu mesnevi de aruzun remel bahrinin “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazılmıştır. Eserde sık sık vezin kusurları, kafiyede de birtakım düzensizliklerle karşılaşılmaktadır. Eser, kullanılan atasözleri, deyimler vs. itibarıyla halk edebiyatı açısından da değer taşımaktadır.

Pek çok kaynakta 4800 -müellifin mesnevisinde ifade ettiği üzere- olarak gösterilen eserin beyit sayısı, Kazım Köktekin’in eser üzerine yaptığı doktora çalışmasıyla 5005 olarak tayin edilmiştir. “Şi’r” başlığı altında gazellerin de yer aldığı, sade ve samimi bir dille kaleme alınan eserin yurt içi kütüphanelerinde on yedi nüshası tespit edilebilmiştir (Köktekin, 1996: 173-179).

Türkiye’de herhangi bir neşri yapılmamış olan eser, Azerbaycan İlimler Akademisi Elyazmalar Merkezi Kütüphanesi’ndeki iki nüshasına dayanılarak Suli Fegih, Yusif ve Zuleyha (XIV. esr Azerbaycan yazılı abidesi Metn ve Leksik oçerk) adıyla 1991 yılında Azerbaycan’da Z. Hacıyeva tarafından yayımlanmıştır (Mazıoğlu, 1999: 169; Demir, 2006: 18).

1.2.3.4.Şeyyâd Hamza’nın Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi

Anadolu sahası Türk edebiyatının aruz vezniyle yazıldığı bilinen ilk Yûsuf u Zelihâ’sı olan bu eser, tam olarak Destân-ı Yûsuf Aleyhi’s-selâm ve Hâzâ Ahsenü’l- Kasasi’l-Mübârek adını taşımaktadır. Tek nüshası TDK El Yazması Eserler Kitaplığı veri tabanında A 301/2’de kayıtlı olan Kitâb-ı Güzîde8’nin içinde yer alan eserin tamamı 1529 beyit olup, remel bahrinin “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazılmıştır. Mevcut nüshada çoklukla veznin bozuk olduğu görülmekle birlikte yer yer kafiye kusurları da dikkat çekmektedir (Dilçin, 1946: 9).

Başlangıçta XIII. yy. dönemi Anadolu eserlerinden biri olarak kabul edilen eser, Şeyyâd Hamza’nın Milli Kütüphane’de bir mecmuada yer alan şiiri dolayısıyla 1348 yılında hayatta olduğunun belirlenmesiyle birlikte XIV. yüzyıla ait bir mesnevi olmaktadır. Bilim âlemine ilk olarak M. Fuat Köprülü tarafından tanıtılan Şeyyâd Hamza’nın aruz ve hece vezniyle yazılmış başka manzumeleri de vardır (Karahan, 1994: 12).

8

65

Sade bir dille yazılan eser ilk olarak Dehri Dilçin tarafından 1946’da yayımlanmıştır. Dilçin, eserin Ali ve Süle Fakih’in eserleriyle gerek konu gerekse dil özellikleri bakımından benzerliklerine dikkat çekmiş ve bu eserlerle yapılan bir karşılaştırmanın ardından Latin harfli metnine ve tıpkıbasımına yer vermiştir. Eserin dil özellikleri üzerine ise Talat Tekin tarafından bir tez çalışması yapılmıştır.9

1.2.3.5. Ahmed’in Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi

Kaynaklarda müellifi hakkında herhangi bir malumat bulunmayan eserin muhtelif yerlerinde Ahmed ismi geçmektedir. Dil özellikleri itibarıyla XIV. Yüzyıl içerisinde yazıldığı tahmin edilen eserin tespit edilebilen tek nüshası ise Konya Âsârı Atîka Müzesi’nde bulunmaktadır. Eserin birkaç ciltten meydana geldiği düşünülmekle birlikte elde bulunan tek nüshası sadece ikinci cildini oluşturmaktadır (Dolu, 1953: 218).

1.2.3.6. Rabguzî’nin Kıssa-i Yûsuf’u

Rabguzî’nin M. 1311’de Nâsıruddîn Tok Buga’nın emriyle yazdığı mensur Kısasü’l-enbiyâ adlı eserinde Kıssa-i Yûsuf bölümü de bulunmaktadır. Dönemine göre oldukça sanatkârane bir üslûpla kaleme alınan eserde yer yer aruz vezniyle yazılmış Türkçe ve Arapça manzumelere rastlanılmakla beraber Kutadgu Bilig etkisi olduğu izlenimini uyandıran dörtlükler de görülmektedir. Daha ziyade dil tarihi açısından önem taşıyan eserin üslûbu, folklorik üslûba yakındır.

N. I. İlminsky tarafından 1859’da karşılaştırmalı yayımı yapılan eserin, K. Grönbech tarafından da 1948’de tıpkıbasımı yapılmıştır (Şentürk-Kartal, 2006:111-112). Kısasü’l-enbiyâ Türkiye’de ise 1997 yılında Aysu Ata tarafından neşredilmiştir.

1.2.3.7. Hamzavî’nin Kıssa-i Yûsuf’u

XIV. yüzyıl müelliflerinden Hamzavî hakkında bilinen tek bilgi şair Ahmedî’nin kardeşi olduğudur. Kıssa-i Yûsuf, onun mensur İskender-nâme’sinde yer almaktadır. Bu eser Raif Yelkenci’nin hususî kütüphanesinde olup Kıssa-i Yûsuf ise 226-316. sayfaları arasında yer almaktadır (Dolu, 1952: 423; Şentürk-Kartal, 2006: 155).

66 1.2.3.8. Erzurumlu Darîr’in Kıssa-i Yûsuf’u

XIV. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan Erzurumlu Darîr, Kıssa-i Yûsuf’unu M. 1366-1367’de yazmıştır. Remel bahrinin “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazılan eser, 2126 beyitten oluşmaktadır. Müstensihten de kaynaklanmış olabileceği düşünülen vezin kusurları da barındıran eser sekiz meclisten oluşmaktadır. Eserde “Şi’r-i Yûsuf”, “Şi’r-i Zelihâ” gibi başlıklar taşıyan gazellere de yer verilmiştir.

Eserin bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmakta olup, 1954 yılında üzerinde bir lisans tezi hazırlanan ikinci bir nüshasının ise nerede olduğu bilinmemektedir (Karahan, 1994: 14-32).

1.2.3.9. Aydınoğlu Mehmed Beğ Nüshası

Sâ’lebî’nin Arapça Kitâbu ‘Arâ’isi’l-mecâlis fî Kısasi’l-enbiyâ adlı eserinin tercümesi olan Kısas-i Enbiyâ içindeki Kıssa-i Yûsuf başlıklı bölümde de bu hikâye işlenmektedir. Aydınoğlu Mehmed Beğ’in isteği üzerine tercüme edilen eserin mütercimi bilinmemektedir. Anadolu sahasındaki kısas-ı enbiyâ tercümelerinin en eskisidir. Kısas-ı Enbiyâ’nKısas-ın tespit edilebilen bir nüshasKısas-ı TDK El YazmasKısas-ı Eserler KitaplKısas-ığKısas-ı veri tabanında A 145’te, bir başka nüshası da Bursa Ulucami Kitaplığı’nda 2474 numarada kayıtlıdır (Dolu, 1952: 423).10

1.2.4. XV. Yüzyıl ve Sonrasında Türk Edebiyatında Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi

XV. yüzyıl ve sonrasında Türk edebiyatında Yûsuf u Zelihâ yazan bazı şairleri şöyle sıralamak mümkündür:

1.2.4.1. Ahmedî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Ahmedî, hikâyeyi meclisinde mensur metin olarak dinleyen Yakup Han’ın kendisinden bunu mesnevi olarak yazmasını istemesi üzerine eserini kaleme almıştır. Ahmedî, Tebriz’de yazımını tamamladığı eseri için öncelikle ciddi bir derleme çalışmasına girer. “Hikâye ile ilgili ne kadar garip rivayetler, haberler varsa derler. Menkıbelerden, tefsirlerden bilgi toplayıp 57 günde, 4035 beyit uzunluğundaki mesneviyi ortaya çıkarır.” (Ayan, 2009: 236).

10

67 1.2.4.2. Hamdullah Hamdi’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

XV. yüzyılın ikinci yarısında yazdı_ı mesnevileriyle tanınan Mehmet Hamdullah Hamdi, Fatih Sultan Mehmet’in hocalarından meşhur mutasavvıf Akşemseddin’in oğludur (843/1449-1503).

Hamdi’nin Yûsuf u Zelihâ mesnevisi çok okunmuş ve sevilmiştir. Kendisinden sonra yazılan Yûsuf u Zelihâ’lar üzerinde de etkili olmuş, şairler sebeb-i telif bölümünde onun mesnevisini anmışlardır.

Türk edebiyatında yazılmış en başarılı Yûsuf u Zelihâ hikâyelerinden biri olarak kabul edilen Hamdi’nin mesnevisi, Tevrat metninden doğan menkıbeleri de içinde barındıran oldukça mufassal ve renkli bir eserdir.

1.2.4.3. Çâkerî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

XV. yüzyılda Yûsuf u Zelihâ yazan şairlerden biri de Çakeri’dir. Bazı kaynaklarda günümüze ulaşan tek nüshasının Milli Kütüphane 2611’de bulunduğu söylenmektedir. Ancak şu an için Milli Kütüphane veri tabanında bu eser görünmemektedir.

Şentürk, Çâkeri’nin, aruzun “Mefâîlün/ Mefâîlün/ Feûlün” kalıbıyla yazılmış 4200 beyitten oluşan ve tezkireci Sehi’nin ibaresiyle “bi-bedel” olan mesnevisinin 900/1494’de Sultan II. Bayezit’e sunulduğunu bildirmektedir (Şentürk, 2009: 213). 1.2.4.4. Abdü’l-Vahab’ın Yûsuf u Zelihâ’sı

Agâh Sırrı Levend’in tasnifinde yer almayan şair Abdulvahab’ın da bu dönemde yazılan bir Yûsuf u Zelihâ mesnevisi olduğu bilgisi Ahmet Atilla Şentürk’ün “Eski Türk Edebiyatı Tarihî” adlı kitabında yer almaktadır. Buna göre, günümüze kadar ulaşan mesnevi, Topkapı Müzesi kitaplığında bulunmaktadır (Şentürk, 2009: 213).

1.2.4.5.Kırımlı Abdü’l-Mecîd’in Yûsuf u Zelihâ’sı

Eser, Mûnisü’l-Uşşâk adını taşımaktadır. Şairi, 1411’de hayatta olan bu eser 14. yüzyıl sonları veya XV. Yüzyıl başlarında yazılmış olabilir. Keşfü’z-Zünûn’da bu konuda yazılmış eserlerin en güzeli olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır (Türkdoğan, 2008: 54).

68 1.2.4.6.Hatâyî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Hatâyî adından ilk defa olarak bahseden kaynak, Muhammet Ali Terbiyet’in Dânişmendân-ı Azerbaycan adlı eseridir. Bu kaynaktaki bilgiye göre, yazar, Hatâyî mahlasını kullanan Şah İsmail’i tanıttığı maddenin sonunda, Hatâyî ve Yûsuf u Zelihâ mesnevîsi hakkında kısaca bilgi verir. Aynı mahlası kullanıyor olmalarından dolayı aynı madde içinde anılmış olmalıdırlar. Zira Yûsuf u Zelihâ şairi Hatayî, Şah İsmail değildir (Demir, 2006: 22).

1.2.4.7. Dur Big’in Yûsuf u Zelihâ’sı

Timur zamanında yaşayan Dur Big, ilk Çağatayca Yûsuf u Zelihâ hikâyesini yine XIII. yüzyılda yazmıştır. Halide Dolu, Dur Big nüshası ile Hamidi Nüshası arasındaki benzerliklere dikkat çekmekte hatta aynı olan beyitlerin varlığına işaret etmektedir. Ancak, Dur Big nüshasına dair bilgileri Fıtret adlı bir araştırmacının “Özbik Edebiyatı Numuneleri” isimli eserinden aktardığı için Dolu, bu konuda kesin bir hüküm verememektedir (Dolu, 1952: 431).

1.2.4.8. Hamidi’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Hamidî’ye ait olan Yûsuf u Zelihâ, Belh şehri muhasarası sırasında ele geçen mensur bir Farsça eserden Çağatay Türkçesine manzum olarak aktarılmıştır. Eserde tarihî bilgi olarak Belh şehri muhasarasında yaşanan sıkıntıların işlendiği görülür. Ayrıca eser içinde Sultan Hüseyin Baykara’nın tahta çıkışının birinci yılında kendisine takdim edildiği bilgisi de mevcuttur (Dolu,1952: 431).

1.2.4.9. Bihiştî Ahmed Sinan’ın Yûsuf u Zelihâ’sı

Bihiştî Ahmet Sinan, Sultan II. Bayezit dönemi şairlerindendir. Hayatının bir döneminde İran’a giderek Molla Camî ve Ali Şir Nevâî’den ders almıştır. Bu şairlerden aldığı edebi etkiler sonucu, “Acem usulü” beş eserlik bir mesnevi külliyatı hazırlamıştır. Bursalı Mehmet Tahir’e göre bu külliyat Türk edebiyatında ilk örnektir (Tahir, 2000: 96).

69 1.2.4.10. Kemalpaşazâde’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Kemalpaşazâde çok iyi Arapça ve Farsça bilen, devlet adamı, âlim ve sanatkârdır. Arapça, Farsça, Türkçe çok sayıda eser yazmıştır. Kemalpaşazâde’nin “Yûsuf u Zelihâ” mesnevisi bu konuda yazılan eserlerin en ünlülerindendir. Kendi ifadesine göre 7777 beyitten oluşmaktadır. Kemalpaşazâde, 1512’de tamamlayarak Sultan II. Bayezid’e sunduğu bu mesneviyi, kadir kıymet bilmeyen zamanın vefasızlığına karşı koymak, unutulmamak için kaleme almıştır. Adını haşre dek yaşatacak eserin üslubunun sanatkârâne olmasına bilhassa özen gösterdiğini yine kendisi mesnevisinde ifade etmektedir. Hikâyenin kurgusu daha ziyade Yûsuf suresini kaynak aldığını göstermektedir (Türkdoğan, 2008: 58).

1.2.4.11. Dukaginzâde Yahya Bey’in Yûsuf u Zelihâ’sı

Yahya Bey’in Yûsuf u Zelihâ mesnevisi, bu konuda yazılan mesneviler içinde özel öneme sahiptir. Yahya, son eseri olan bu mesneviyi ileri yaşlarda Mısır’da yazmıştır. Mesnevinin tahkiye, dil ve üslup yönünden bu kadar başarılı olmasının bir sebebi, belki de onun sanatının en olgun çağında ve hikâyenin cereyan ettiği coğrafyada yazılmı olmasından kaynaklanmaktadır (Türkdoğan, 2008: 60).

Mesnevide dikkatimizi çeken ve diğer mesnevilerde yer almayan bazı ayrıntılar da onun bu konuda özel bir bilgisi olduğunu hissettirmektedir. Bunlar içinde belki en dikkat çekici olanı Antik Mısır mimarî geleneklerine dair verdiği bir bilgidir. Mesnevide, Zelihâ, genç bir gelin olarak gittiği Mısır’da, evlendiği adamın düşlerinde gördüğü Yûsuf olmadığını, Aziz’in evinin girişine kazınmış suretini görünce anlar. Tüm mesnevilerde bu motif, Zelihâ’nın kocasını haymenin kenarından veya zifaf odasında ilk olarak gördüğü şeklinde geçmektedir. Yahya ise eski Mısır’a ait bir geleneği canlandırır. Buna göre eski dönemlerde Mısırlı asillerin saraylarının kapısında efendinin resmi veya ismi kazındığı bilgisi karşımıza çıkmaktadır.

1.2.4.12. Gubârî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Gubârî, Kanuni Sultan Süleyman dönemi şairlerindendir. ‘Yûsuf u Zelihâ’sı, Molla Cami ve Hamdi’nin aynı isimdeki mesnevilerine nazire olarak yazılmış bir aşk mesnevisidir. Sebeb-i telif bölümünde, Gubârî, bu mesneviyi yeniden yazmasını

70

kendisine tavsiye eden bir zatın Türkçede derli toplu bir Yûsuf u Zelihâ’nın eksikliğinden bahsettiğini söyler. Buna göre, Câmi ve Hamdi mesnevilerinin konuyla alâkasız bahislere ve gereksiz ayrıntılara girdiği, tertip bakımından düzensiz olduğu ve mesneviyi ağırlaştıracak kadar mufassal olduğu görülmektedir. Kendisinden beklenen ise bu meşhur kıssayı “Yûsuf gibi güzel” ve insicamlı bir tertiple, yeniden yazmasıdır. Biraz da bu gayreti sebebile hikâyeye karışan Yakup ve Âs’ın mücadelesi, Yakup’un gençlik yılları gibi Tevrat kaynaklı unsurlar eserde yer almamaktadır (Türkdoğan, 2008: 62).

Tahkiyesinde dikkat çeken özellik, hikâyenin Yûsuf’un ana rahmine düştüğü andan itibaren başlatılmasıdır. Gubârî, daha önceki mesnevilerden farklı olarak Yûsuf’un güzelliğini, “Sebeb-i Hüsn-i Yûsuf Aleyhisselam” adlı müstakil bir bölüm halinde işlemiştir. Böylece, hikâyenin olay örgüsünü güzelliğe, güzelliği de bazı hikmetlere bağlamıştır.

1.2.4.13. Şerîfî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Şerîfî, Agâh Sırrı Levend’in Yûsuf u Zelihâ yazan şairler listesinde yer almaz (Levend, 1967: 99). Ancak Zuhal Kültüral, tek nüshası Londra British Library Or. 6240 kayıtlı olan Yûsuf u Zelihâ mesnevisini yayınlamıştır.

Eser, konusu ve temel motifleri yönünden diğer mesnevilerle hemen hemen aynıdır. Hikâye içinde Hamdi mesnevisine gönderme yapılmakta, bazı rivayetlerin ondan alındığı açıklanmaktadır. Bununla beraber, Hamdi mesnevisi gibi mufassal değildir (Türkdoğan,2008: 64).

1.2.4.14. Ziyaî Yûsuf Çelebi’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Kaynaklarda hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Agâh Sırrı Levend, Latîfî tezkiresini kaynak göstererek bu yüzyılda yazılan Yûsuf u Zelihâ mesnevi yazarlarından biri olarak Ziyai Yûsuf Çelebi’nin ismini anar (Levend, 1967: 99). Ziyaî, Yûsuf Çelebi’nin mesnevisinin günümüze ulaşan bir nüshasının varlığına dair kaynaklarda ve Türkiye Yazmaları katalogunda bilgiye rastlanmamaktadır.

71 1.2.4.15. Nimetullah’ın Yûsuf u Zelihâ’sı

Nimetullah’a ait bir Yûsuf u Zelihâ mesnevisinin varlığından bahseden Levend, buna kaynak olarak Keşfü’z-Zünun’u göstermektedir (Levend, 1967: 99). Söz konusu mesnevinin metni mevcut değildir.

1.2.4.16. Celîlî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Agâh Sırrı Levend, bu yüzyılda Yûsuf u Zelihâ yazan şairler arasında Celîlî’yi de zikretmekte eserinin bir fotokopisinin kendinde olduğunu bildirmektedir (Levend, 1967: 99).

1.2.4.17. Likaî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Agâh Sıırı Levend, Yûsuf u Zelihâ yazan şairler arasında Likaî’yi de sayar ve kaynak olarak Latîfî tezkiresini gösterir. Ahmet Atilla Şentürk de Likaî’nin böyle bir eseri olduğuna dair çeşitli kaynaklarda kayıt olduğundan ancak eserin günümüze ulaşamadığndan söz eder (Şentürk, 2004: 306).

1.2.4.18. Manastırlı Celal’in Yûsuf u Zelihâ’sı

Kanuni devrinde İstanbul’a gelerek defterdar İskender Çelebi’nin himayesine girmiş burada Arapça ve Farsça da öğrenerek büyük gelişmeler kaydetmiş âlim şairlerdendir. Manastırlı Celâl’in Hüsn-i Yûsuf adlı eserinin eldeki tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Yazmaları nr:1872’de bulunmaktadır.

1.2.4.19. Halîfe’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Levend, Halîfe’nin "Yûsuf u Zelihâ" mesnevisi yazmış olduğunu Keşf’üz Zünûn'u kaynak göstererek söyler. Aynı kaynakta eserin 7000 beyitlik olduğu ve H.970'de tamamlandığı da kayıtlıdır. Eserin metni elde mevcut değildir (Levend, 1967: 99). 1.2.4.20. Şikârî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Asıl ismi Ahmed olan Şikarî'nin babası Hasan Bey Diyarbakır defterdarıdır. Keşf’üz- Zünun’da manzum bir "Yûsuf u Zelihâ"sı olduğu bilgisi kayıtlıdır (Levend, 1967: 99).

72

1.2.4.21. Nurmuhammed Andalib’in Yûsuf u Zelihâ’sı

Nurmuhammed Andalıp, Klâsik Türkmen edebiyatının ve Orta Asya halklarının klâsik edebiyatlarının gelişmesinde üslup ve şekil bakımından olgunlaştırmada önemli hizmetler görmüş büyük Türkmen şairlerinden biridir (Türkdoğan, 2008: 66). Eser, halk diline yakın bir edebi dille yazılmış, zengin folklorik malzemeler içermektedir.

1.2.4.22. Rifatî Abdulhay’ın Yûsuf u Zelihâ’sı

Mehmed Tahir, Rifatî’nin Leyla vü Mecnun ve Yûsuf u Zelihâ mesnevileri olduğundan bahsetmektedir. Günümüzde metni bulunamamıştır.

1.2.4.23. Ahmed Mürşidî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Ahmedî Mürşidî’nin Yûsuf u Zelihâ’sı erken dönem eserlerinde olduğu gibi dini nasihat vermek, ibretlik dersler çıkarmak amacıyla kaleme alınmıştır. Şairin kendi belirttiği bu özelliğinden dolayı eserin dili halk meclislerinde okunabilecek gibi sade ve yalındır (Kadıoğlu, 2009: 5-7).

1.2.4.24. Köprülüzâde Esat Paşa’nın Yûsuf u Zelihâ’sı

Esad Paşa’nın Yûsuf u Zelihâ’sının günümüze ulaşan nüshası yarımdır. Kurgusal özellikler bakımdan Hamdi mesnevisine benzemektedir ( Türkdoğan, 2008: 69).

1.2.4.25. Hevai Abdurrahman Efendi’nin Yûsuf u Zelihâ’sı

Mehmed Tahir’in Osmanlı Müellifleri’nde Hevai Abdurrahman Efendi’ye dair “ulema ve şuaradan bir zat olduğu” bilgisi geçmektedir. Yûsuf u Zelihâ adlı manzumesi olduğu kaynaklarda zikredilmektedir. Ancak mesnevi günümüze ulaşamamıştır( Türkdoğan, 2008: 69).

XV. yüzyıldan sonra da Türk edebiyatında mensur Yûsuf u Zelihâ hikâyesi yazanlar olmuştur. Bunlardan biri olan Celal-zâde Mustafa Çelebi’nin (ö. H. 975 / M. 1567), Ebu Hafs Sirâcü’d-dîn b. Ömer b. İbrâhîm el-Ensârî el-Avsî el-Mâlikî el- Müzekkir’in Zehrü’l-Kimâm fî Kıssati Yûsuf Aleyhi’s-selâtü ve’s-Selâm adlı eserini M. 1560’ta Cevâhirü’l-Ahbâr fî Hasâ’ili’l-Ahyâr adıyla tercüme ederek II. Selim’e sunduğu bir eseri vardır (Karahan, 1994: 9). Bir diğeri Mehmed b. İbrâhîm’dir ve M. 1585’te Sultan

73

III. Murad’ın silâhtâr ağası Halil Ağa için Ahsenü’l-Kasas-i Şerîfe adlı bir eser telif etmiştir. Eserin tam bir nüshası Süleymaniye Genel Kitaplık, Yahya Ef. Kısmı, T basım Nu: 4409’da bulunmaktadır (Dolu, 1952: 422). Bir diğer nüshası Manisa İl Halk Kütüphanesi’nde bulunmakta olup Milli Kütüphane Yazmalar veri tabanında Yûsuf u Zelihâ adıyla 45 Hk 1400’te kayıtlıdır. Baştan ve sondan eksik olan bu nüsha 194 varaktır.

Bir diğer mensur eser Muhammed b. Muhammed Altıparmak’ındır. Sultan Mustafa’nın ikinci defa tahta çıkması münasebetiyle M. 1622’de El-İmâm Tâcü’ddîn Ahmed b.