• Sonuç bulunamadı

Eserle İlgili Genel Bilgiler ve Çeşitli Değerlendirmeler

BÖLÜM II: GARÎB’İN İBN ABBAS’TAN RİVÂYET EDİLEN YÛSUF U

2.1. Eserle İlgili Genel Bilgiler ve Çeşitli Değerlendirmeler

2.1.1.Eserin Adı

Yûsuf Peygamber’in hikâyesini konu edinen mesneviler ile bu mesneviler üzerine yapılan çalışmaların umumiyetle “Yûsuf u Zelihâ”, “Yûsuf u Zelîhâ” veya “Kıssa-i Yûsuf” şeklinde adlandırılmış olduğu bilinmektedir. Çalıştığımız eserin ise ÖÇ nüshasındaki kayıtlardan hareketle “İbn Abbas’tan Rivâyet Edilen Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi” şeklinde isimlendirilebileceği, esasen Dr. Ali CİN’in de bu yaklaşımdan hareketle üzerinde dil çalışması yaptığı metni bu şekilde adlandırdığı görülmektedir. Eser üzerinde ilk defa çalışma yapan Halide Cemile Dolu, “Müellifin adını, şimdilik büyük bir ihtiyatla Garîb olarak kabul etmek zorundayız” (Dolu, 1952: 435) diyerek bu duruma ise mesnevide geçen şiirlerin sonunda “Garîb” isminden örnekler göstermiştir. Edebiyat kaynaklarımıza baktığımızda, Garîb adlı bir şairin kaydına ulaşamadığımız ama eserdeki gazellerde yer alan mahlas beyitlerinden hareketle bu eserin Garîb tarafından kaleme alındığını, bununla birlikte eserde geçen beyitlerden hareketle İbn Abbas’tan rivâyet edildiğini söylemek yerinde olacaktır. Biz de tüm bu durumları göz önüne alarak eserin adını “Garîb’in İbn Abbas’tan Rivâyet Edilen Yûsuf u Zelihâ Hikâyesi” olarak belirlemiş bulunmaktayız.

Eserde adlandırmayla ilgili açık bir ifade geçmemekle birlikte metnin farklı yerlerinde gerek İbn Abbas’tan rivâyet edildiğine gerekse “Yûsuf’un dâstânı”, “kıssa-i Yûsuf” ibarelerine yer verildiği belirlenmiştir:

Dilerem-ki Yûsuf’uñ dâsitânın Nasib eyle idelüm gülsitânın (b.29) Yahûdîler nizâʿ itdi ʿÖmer’le

80 2.1.2.Eserin Yazarı

Çalışmada bu eserin yazarı ile ilgili olarak elimizde ne yazık ki sağlam bir bilgi bulunmamaktadır. Nüshaların tavsifi ve değerlendirilmesi kısmında adı geçen isimler eseri istinsah eden müstensihler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dr. Sibel Üst, TDK nüshasını neşrettiği makalesinde eseri Nahifi’ye mâl etmiş ve bu ifadenin doğru olmadığı Dr. Ali Cin tarafından da ortaya konulmuştur (bkz.Cin, 2012: 17).Yine nüshaların değerlendirilmesi kısmında belirttiğimiz üzere DTCF kütüphanesinde yer alan nüsha yanlışlıkla Necâtî’ye mâl edilmiştir. Eser üzerinde ilk çalışmayı yapan Halide Cemile Dolu, “Müellifin adını, şimdilik büyük bir ihtiyatla Garîb olarak kabul etmek zorundayız” (Dolu, 1952: 435) diyerek bu duruma ise mesnevide geçen şiirlerin sonunda “Garîb” isminden örnekler göstermiştir. Eserin, tefsir alanında şöhret kazanan İbn Abbas’tan rivâyet olunduğuna dair ÖÇ nüshasında şu beyitler karşımıza çıkmaktadır:

İbn Abbâs böyle buyurdı yine

Ne dimişdür bir kulak ur kavline (b.1671)

İşit imdi yine bu sözden kelâm

İbn Abbâs’dan rivāyetdür tamâm (b.1955)

İbn ʿAbbâs böyle buyurdı hemân

Kim Yūsuf sulṭân olunca ol zamân (b.2191)

Kısasın naklini size aydalum

İbn ʿAbbâs’dan rivâyet idelüm (b.2530) İbn ʿAbbâs böyle buyurdı kelâm

Çünki yandı orta yirden ol taʿâm(b.3203)

İbn ʿAbbâs böyle buyurdı dede Yaraġ eyleñ Kenʿân’a gide (b.3744)

81 İbn ʿAbbâs böyle buyurdı özi

Diñleyendür añlayan işbu sözi (b.3807)

İbn ʿAbbâs'dan rivâyet eyledik

Anuñ aġzından bu sözi söyledik (b.4392)

Eserin belli bölümlerinde geçen yukarıdaki beyitlerden anlaşılıyor ki eser İbn Abbas’tan rivâyet edilmiştir. İbn Abbas Hz. Muhammed’den sonraki ilk hadisçilerden ve müfessirlerdendir (Bilgen; 2007: 14). Hz. Muhammed’in amcasının oğludur. Devamlı olarak Hz. Muhammed’in yanında kalması ve sahabe büyüklerinin meclisinde bulunmuş olması sebebiyle küçük yaştan itibaren kendisini ilme vermiştir. Hz. Muhammed’in “Allahım onu dinde fakih kıl ve ona te’vili öğret” duasına mazhar olmuş ve bu duanın bereketiyle islami ilimlerde şöhret kazanmıştır. Tefsiri çok iyi bildiğinden dolayı kendisine “Kur’an’ın tercümanı” unvanı verilmiştir.

İbn Abbas’ın tefsir metoduna baktığımızda bazen dini, bazen lugavi, bazen de tarihi bir yolla ayetleri izah etmeye çalıştığını görmekteyiz. Bununla birlikte İbn Abbas’ın lafızları izah için eski Arap şiirinden deliller getirdiği rivayeti de söz konusudur. Hatta onun “Şiir Arabın divanıdır. Allah Arap lügatıyla indirdiği Kur’an’dan bir kelimenin bize manası kapalı gelirse derhal Arabın divanına müracaat eder, o kelimenin manasını oradan araştırırız” dediği nakledilmiştir. İbn Abbas Garibu’l Kur’an isimli bir eser yazmıştır. Bu eser, Kur’an-ı Kerim’deki garib lafızların tefsirini konu alan ilim dalı ve bu dalda yazılan eserlerin ortak adıdır. Kur’an-ı Kerim Arap diliyle indirilmiştir. Nitekim Yusuf suresinde geçen şu ayet bize bu durumu açıklar niteliktedir.”Biz onu anlayasınız diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik (Yûsuf12/2). Arapça olarak indirilen Kur’an-ı Kerim’i tefsir eden İbn Abbas, şiirle istişhad faaliyetinin de ilk mümessili olmuştur.

2.1.3. Eserin Yazılış Tarihi

Eserin müellif nüshasına ulaşılamadığından yazılış tarihi ile ilgili de elimizde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ulaşabildiğimiz nüshalara baktığımızda ÖÇ nüshasının H.1272/M.1855-1856, AÖ1 nüshasının H. 1181 / M. 1767-1768, AÖ2 nüshasının H. 1243 / M. 1827-1828, MK1 nüshasının H. 1260 / M. 1844-1845, MK2 nüshasının H.

82

1336 / M. 1917-1918, B nüshasının H.1259 / M.1842-1843, M nüshasının H.1189 / 1774-1775, YK nüshasının H.1221 / M. 1805-1806, DTCF nüshasının ise H.1224/ M.1809-1810 tarihlerinde istinsah edildiğini görmekteyiz. TDK nüshasının ise istinsah tarihi belli değildir.

ÖÇ nüshasında nüshanın istinsah tarihi ile ilgili şu beyit bulunmaktadır (Cin, 2012: 17): Senesidür biñsekizyüz sagişi

İşbu kıssa kim işitdük ey kişi (b. 4391)

Bu beyitten anlaşılacağı üzere ÖÇ nüshası 19. yy’da istinsah edilmiş olmalıdır. Ayrıca elimizdeki nüshaların Eski Anadolu Türkçesi özellikleri göstermesi, müellif hattı nüshanın daha eski dönemlerde yazılmış olabileceğini akla getirmektedir.

2.1.4. Eserin Beyit Sayısı

Eserin her bir nüshasındaki beyit sayısı farklılık arz etmektedir. Bununla birlikte hazırladığımız metinde toplam 4402 beyit bulunmaktadır.

2.1.5. Eserin Nazım Şekli, Vezni ve Bazı Bölüm Başlıkları

Eserin nazım şekli genel itibarıyla mesnevidir. Buna ek olarak AÖ1 nüshasından aldığımız 14 beyitlik tevhid bölümü “kaside”, kahramanların ağzından söylenilmiş olan şiirler ise “gazel” veyahut “murabba-ı mütekerrir” nazım şekliyle kaleme alınmıştır. Eserin büyük çoğunluğu remel bahrinin “Fā ilātün / Fā ilātün / Fā ilün” kalıbıyla nazmedilmiş olup muhtelif yerlerde “Me fā ḭ lün / Me fā ḭ lün / Me fā ḭ lün / Me fā ḭ lün”, “Me fā ḭ lün / Me fā ḭ lün / Fe ū lün”, “Fā i lā tün / Fā i lā tün / Fā i lā tün / Fā i lün” olmak üzere üç ayrı aruz vezninin de eserde kullanıldığı görülmektedir.

Eserin ÖÇ nüshasında konu geçişlerinin, bölüm başlıklarından ziyade beyitlerle sağlandığını görmekteyiz:

Aydalum bu ḳıṣṣadan bir hoş haber Tā ki işidenlere ḳılsun eṧer (b.1669)

83 Atımuzuñ dizginini direlüm

Girü Yūsuf ḳıṣṣasına girelüm (b.1484)

Bu hikâyede bölüm başlıkları neredeyse tam olarak AÖ1 nüshasında bulunduğu için bazı başlıklar tenkitli metne dâhil edilirken bu nüshadan yararlanılmıştır. Eser, “Kitāb-ı Ḥazret-i Yūsuf ʿAleyhi’s-Selām” bölümü ile başlamaktadır. Bu başlık altında “Me fā lün / Me fā ḭ lün/ Me fā ḭ lün /Me fā ḭ lün” vezninde 14 beyit bulunmaktadır. Daha sonra eser “Münâcât” bölümü ile devam etmektedir. Bu bölüm “Me fā ḭ lün/ Me fā ḭ lün/ Fe ū lün” vezninde 15-52. beyitler arasında bulunmaktadır. Bu bölümün ardından “Der-Beyān-ı İbtidāʾ-i Kelām” bölümü karşımıza çıkmaktadır. Bir nevi eserin yazılış amacını belirten bu bölüm “Me fā ḭ lün/ Me fā ḭ lün/ Fe ū lün” vezninde 53-59. beyitler arasında yer almaktadır. Bu bölümden sonra asıl konuya geçiş yapılmıştır. Asıl konunun seyri devam ederken yer yer şu bölüm başlıkları karşımıza çıkmaktadır: “Der-Beyān-ı Aḥvāl-i Yūsuf ʿAleyhi’s-selām”, “Münācāt-ı Yūsuf”, “Der-Beyān-ı Sultān Yūsuf”, “Taḥrḭrāt”, “Der-Beyān-ı Yūsuf”, “Şi’r-i Ṭāye”, “Şi’r-i Zelḥa”, “Şi’r-i Yūsuf”, gibi bölüm başlıklarının yanında birçok “Şi’r” başlığı da yer almaktadır. ÖÇ nüshası eserin tenkitli metninde 70. beyitten başlamış olup bu beyitten itibaren vezin ise “Fā i lā tün/ Fā i lā tün/ Fā i lün” olarak karşımıza çıkmaktadır. Eserin nüshaları incelendiğinde çok fazla vezin hatalarının varolduğunu görmekteyiz. Hatta bu hatalar o kadar fazladır ki aynı bölüm içinde bazı beyitlerin vezni de değişmektedir. Bu konuda Mehmet Fatih Köksal’ın “Metin Neşrinin Ana Esasları” adlı makalesine değinmek gerekir. Halk için yazılan eserler diye tasnif edilen, didaktik gayeli dinî- ahlakî veya tasavvufî kimi eserlerde vezin pek dikkate alınmaz. Bu, müellif ya da müstensihin teknik hususlardaki bilgisizliği kadar bu hususlara önem vermemesinden de ortaya çıkabilir (Köksal, 2012: 194). Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere tespit ettiğimiz nüshaların müstensihleri vezne pek bağlı kalmamışlardır. Bunun sebebi ise Mehmet Fatih Köksal’ın da değindiği gibi müstensihlerin teknik hususlardaki bilgisizliği ve vezin konusuna pek önem vermemelerinden kaynaklanabilir.

84

Bazı mesnevilerde hikâyeye taze bir hava katmak adına farklı nazım şekillerine yer verildiğini görmek de mümkündür. Bu eserde de karşımıza gazel ve murabba nazım şekillerinde bölümler karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda eserde 27 gazelin karşımıza çıktığını görmekteyiz. Bu gazellerin matla beyitleri şu şekildedir:

Gelüñ şimden girü iy ḳavm-i evlā İşidüñ söylenür ol ḳavl-i āʿlā (b.53) Geldi Şeyṭān bunlara itdi biḥāṣ Fitne içün yaʿnḭ getürdi eṣāṣ (b.199) Ana ata ḳuzılar āvāresi

Hiç oñulmaz yüreginde yāresi (b.226) Didi Mevlā’m ḳullaruñ ḳaydın yiyen Dedeme odı gülüstān eyleyen (b.335)

Diñle ol Yahūda ki nūr-ı sirāc Yūsuf’ı ḳurtarmaġa itdi ʿilāc (b.348) Vay aña kim ḳuzusından ayrıla Baġrı ḥūn ola anuñ yile yile (b.420) Didi oġul ḳanı Yūsuf n’itdiñüz Beni aldayup aluban gitdiñüz (b.434)

Gine Yaʿḳūb iñledi aydur oġul Ḳurda mı yidürdiler seni oġul (b.449) Bir kişi sevdüklerinden ayrula

Gele gine eli baġlu ḳul ola (b.626) Ḳardaşlarım beni ṣatdılar anam

Diñle sözüm baña n’itdiler anam (b.647) Ger ḫaṭā ḳıldum ise ʿafv eylegil

Atam dedem ḥürmeti ʿafv eylegil (b.677) Ḳandasın ey gözlerüm giryān iden

85 Nāzeniñ emeklerim gitdi yile

Ḳanda bulam görklü niġārum ḳanı (b.949) Tañrı ṣaḳlayıcaġaz bir ḳulını

Geñez ider aña ṭoġrı yolını (b.980) Hey ne devlet kişi ṭoġrı yārını Añsuzın göre anuñ didārını (b.1012) Bu ne gündür uş māh-ı tābān gelür

Ġamlı ḳula Tañrı’dan iḥsān gelür (b.1107) Zelḥa anuñ ʿāşıḳ-ı ḫayrānıdur

Yūsuf anuñ cān içinde cānıdur (b.1124) Gel baña ḳahr itme ḳurbān olduġum

Dünü gün yüzine ḥayrān olduġum (b.1157) Didi saña ṣıġunuram ey pâdişâh

Cigerim top yaḳdı ġurbet āh u āh (b.1469) Didi ey ġaffār u ḳahhār züʾl-celāl

Ben żaʿif ḳuluña itmegil zevāl (b.1816) ʿAşḳı gör kim niceleri zār ider

Nice bilişleri ol aġyār ider (b.2081) Söyle hey ḥamāmcı ḥamāmıña ʿĀşıḳlardan kim girür (b.2105) Bile-siz kim mālikü’l-mülk ol-durur Gāh bizi diri ḳılur gāh öldürür (b.2174) Tañrı’nuñ vardur ʿacāyib işleri

Yoḫsul-iken bay ider dervişleri (b.2316) Fāʿili muḫtar-durur fiʿlinde ol

Ẕi-ṣafālar virür ṣadefdedür ol (b.2914) Sen esirgeben bi-çāre ḳulunı

Ṭap yüregim ḫūna ġaltān eylegil (b.3472) Günāhı ben eyledim kendözime

86

Ḥāşā senden yine benden eyledüñ (b.3947)

Eserde yer alan 1 şiir de murabba nazım şekliyle yazılmıştır. Aşağıda ilk bendini verdiğimiz murabba 9 bend olarak karşımıza çıkmaktadır.

Vardı ṣarıldı olaruñ boynuna Aydur esen ḳaluñ ey ḳardaşlarum Gel gör imdi bu felek oyınuna

Aydur esen ḳaluñ ey ḳardaşlarum (b.601-602) 2.1.6.Eserin Yazılış Sebebi

Müellif, eserinin yazılış sebebini mesnevinin giriş bölümünde ve “Der-Beyân-ı İbtidâ-i Kelâm” başlığı altında yer alan 24 beyitte (27-52) izah etmektedir. Bu eseri yazarak muradının, gül bahçesine benzettiği Yûsuf destanını anlatmak olduğunu ise müellif şu beyitlerle ortaya koymaktadır:

Anuñ ḥürmetine bize ḳıl iḥsān

Murādum şerḥ ideyin eyle āsān (b.28)

Dilerem-ki Yūsuf’uñ dāsitānın Naṣḭb eyle idelüm gülsitānın (b.29)

Sonrasında ise isimlerini vermeden bu destanı daha önce söyleyen birçok kâmil kişilerin bulunduğunu ve kendisinin de bu destanı anlatarak dua almak istediğini belirtir:

Nice kāmiller anı söylemişler

Bu maḫlūḳı şekerle ṭoylamışlar (b.30)

Dilerem ben de öykünem olara Ḳuzuları gibi uyam olara (b.31)

87

Süri ardınca sürilen ḳuzuyam Ḳamusınuñ ayaġınuñ tozıyam (b.32)

Sonraki beyitlerde onların bıraktığı sanat yolundan yürüdüğünü, onlara öykündüğünü nakleder ve bu yolda onların bir şakirdi olma, onlardan ders alma arzusuna yer verir:

Olaruñ ben de girdim izlerine

Dilerem öyküneydüm sözlerine (b.35)

Ögür olaydum anlara bu yolda

Sebak alaydum anlardan bu dilde (b.36)

Atam anam hem üstâdumdur anlar Büyüli sanʿatı kurmuş o cânlar (b.38)

Son olarak ise üstâdlarına dua eder ve kendisi için de dua ve günahlarının affı talebinde bulunur:

Olaruñ cümlesine raḥmet eyle

Ḥabibüñ ḥürmetine ḫürmet eyle (b.39)

Günāhum çoḳ-durur ʿafv eyle Mevlā Oları cennetüñde eyle āʿlā (b.41)

Olaruñ ḥürmetine cümlemüzi

Ḥabibüñden ayırma cümlemüzi (b.42) 2.1.7.Eserin Üslup Özellikleri

Üzerinde çalıştığımız eserin dili gayet sade ve akıcıdır. Bu eserde; Türkçenin akıcılığı, kıvraklığı ve ses hususiyetleri hissedilir derecede milli olarak karşımıza çıkmaktadır:

88

Beytinüñ iḥsānını aytdım saña

Kim ne var-ısa söyledük öñden sona (b.4389)

Eserin üslubu sanat ve gösterişten uzaktır. Başarılı psikolojik tahliller ve son derece kuvvetli tecritler içermektedir. Örneğin; Züleyha’nın Mısır pazarında Yûsuf’u görünce söyledikleri oldukça gerçekçi bir ruh hâlini yansıtmaktadır:

Göre bülbül hḭç ḳarar ider mi ol

Her seḥerde medh ider gül-zārını (b.1015) Yā ġarḭb ġurbetde yārin bulucaḳ

N’eylesin ol dünyānın envārını (b.1016)

Eserde üsluptaki sühulet ve akıcılık kayda değer derecededir. Eserin yazarı sıradan hadise yığınlarını bile öz ve akıcı bir üslup ile sunmuştur. Örneğin; Yâkup, oğullarından kıra götürdükleri Yûsuf’a mukayyed olmalarını istediğini şu şekilde dile getirmektedir:

Var bugün yazıları yazlañ didi

Gāfil olmañ Yûsuf’u gözleñ didi (b.252) Yorulunca siz bunı götüresiz

Acıġınca buña etmek viresiz (b.253)

Eserde geçen aşk ve hasret ifadeleri ise en içten hisseden bir gönlün kendi iniltisi gibi dokunaklı ve çarpıcıdır.

Dili virdi illâ göñli iñiler

Bülbüli gör gülden ayrı iñiler (b.254) Bülbüle gülsüz bu dünyâ tār olur Dün ü güni işi āh u zār olur (b.259)

89 2.1.8.Eserin İmlâ Özellikleri ve Kelime Hazinesi

Üzerinde çalıştığımız eserde, Batı Türkçesinin ilk dönemi olan Eski Anadolu Türkçesi özellikleri görülmektedir. Bu dönemin belirgin özeliklerinden biri olan yuvarlaklaşma, metnin büyük bölümünde görülmekle birlikte ünlülerin düzlük durumu da metinde yerini almıştır. Metin içerisinde bu konuda bir tutarlılık söz konusu değildir.

Eserde –uban/üben zarf fiilinin yanında bu eklerin ilk biçimi olan –ubanı/-übeni şekli de karşımıza gelmektedir. Yine aynı şekilde –madan/-meden zarf fiili ile birlikte bu ekin ilk şekli olan –madın/-medin eki de metinde yerini almıştır. Bu durum imlâ konusunda metin içinde tutarsızlığın söz konusu olduğunu bize göstermektedir.

Şimdiki zaman ekinin günümüzdeki haliyle birlikte, eski biçimi olan –yorur ekinin ve bildirme kipi ekinin günümüzdeki haliyle eski biçimi olan –turur ekinin metin içinde karşımıza çıkması imlâ konusundaki tutarsızlığı gösteren başka örneklerdir.

Esere Türkçe kelimeler hâkim olduğu için anlatım sade ve akıcı şekilde kendisini göstermektedir. Sadece ihtiyaç duyulduğunda Arapça ve Farsça kelime ve terkiplere başvurulmuştur. Eserde deyim sayısının hayli fazla olduğunu görmekteyiz. Deyimlerin bu kadar fazla şekilde metin içerisinde yer alması esere ayrı bir değer katmaktadır. Eserde, Eski Anadolu Türkçesi özelliklerinin görülmesi ve bunun yanında Türkçe kelime ve deyimlerin etkin rol oynaması bize bu eserin önemli bir dil yadigârı olduğunu gösterir niteliktedir.