• Sonuç bulunamadı

Sekizinci mebhasta anlatıldığına göre nasıl ki halifelik daire-i islamda ise vezirlik de aynı şekilde şer’ân caizdir. Çünkü halifenin tek başına bütün işlerin altından kalkması mümkün olmayacaktır. Bu yüzden idarede işlerin daha iyi yürümesi için vezirlik önem arz etmektedir. Bu minvalde Hz. Ömer ashab-ı kiramı vüzerat üzere kullanmıştır. Ancak Abbasilere kadar ki olan süreçte vezirlik makamı üzerinde pek durulmamıştır. Abbasi halifeliği zamanında o zamana kadar gayr-i resmi bir hüviyette olan vezirlik makamı üzerine itina ile eğilinmiştir. Metinden anladığımız kadarıyla Abbasi halifesi Harun Reşid zamanında Ali Bermen adındaki vezirin şanı o kadar artmış ki ismi halifeden önce zikredilir olmuştur. Müellif burada bize göre önemli bir tespitte bulunmuştur. Zira bildiğimiz gibi Abbasilerin Devletleşme süreci daha çok İran coğrafyası üzerinde yürütülmüştür. Bu nedenle Devletin pek çok kademesinde İranlı kurumlara çok fazla rastlamaktayız. Müellif bu mebhasın ilerleyen bölümlerinde vezirlik makamının dinen meşruiyetini ispata çalışan örnekler vermiştir. Müellif vezir olacak kişinin bazı özellikleri taşıması gerektiğini söylemiştir ve eserinde bunları maddeler halinde kısaca vermiştir. Biz bu maddeleri yazmaya gerek görmüyoruz. Müellife göre, vezirin iki önemli görevi vardır. Bunlardan birincisi, devlet işlerini hızlandırmak. İkincisi ise devletin bekası için halifenin veyahut hükümdarın yanında bulunmasıdır.

Yazara göre geçen mebhaslarda olduğu gibi halifenin veliaht bırakması meşrudur. Ancak vezir kendisinden sonra iş başına gelmek üzere veliaht tayin edemez. Padişah veziri görevden alabilir. Lakin vezirin padişahı görevden alması mümkün değildir. Yine aynı şekilde vezirin göreve getirdiği memurları her zaman görevden alma selahiyeti vardır. Ancak padişahın göreve getirdiği memurları görevden almak gibi bir

selahiyeti olamaz. Müellife göre iki tip vezirlik vardır. Birincisi: vüzaret-i tefviz, ikincisi, vüzaret-i tenfiz’dir.

Vüzerat-ı tevfiz daha çok devletin çalışma organları üzerinde yoğunlaşan vezirdir. Bu vezir maliye olsun memur tayini olsun vesaire işlerle ilgilenmektedir.

Vüzerat-ı tenfiz ise vüzerat-ı tevfiz’e göre daha zayıf bir vezirliktir. Zira yazara göre padişah ve tebaası arasında ve memurlar ve padişah arasında ilişkileri yürüten kişi işte bu vüzaret-ı tenfiz dediğimiz vezirlerdir. Bunların bu ilişkileri düzenlemek vukua gelebilecek bazı sıkıntıları çözmek ve padişaha bildirmek dışında pek bir görevleri yoktur. Osmanlı devletinde bu vezir takımına batıda ve doğuda birer tane olmak üzere toplamda iki tane de serasker dâhil olmuştur. Yazar Osmanlı Devletinin ileriki sürecinde bu makamın nasıl yozlaştığını ve zaman zaman nasıl değişiklere uğradığını yazmıştır. Yazar eserinin son kısmında Kadiyu’l Kudat yani Osmanlıdaki şekli ile Şeyhü’l İslam’ın Abbasilerde ortaya çıktığını yazmışsa da üzerinde pek durmamıştır.

SONUÇ

Müellife göre; Halifelik makamı, sadece dini bir otorite değil aynı zamanda bir devlet başkanlığı statüsündedir. Bu açıdan bakıldığında halifeliği sadece İslami perspektiften değil aynı zamanda devlet olgusu ve felsefesi açısından da değerlendirmeliyiz. İşte tam bu noktada şunu söyleyebiliriz ki halifeliğin teşekkülü İslam cemiyetleri için son derece elzemdir.

Zira otorite boşluğu olduğu bir durumda güçlünün zayıfa zulm edeceği aşikârdır. Devletin amacı bireyler arasında oluşan uçurumu ortadan kaldırıp hakkaniyet ilkesi ile insanlara muamele etmek olduğundan, müellif halifeliğin gerekli olduğunu hassasiyetle vurgu yapmıştır. Açıkladığımız bu durum hilafet mevkinin devlet felsefesi açısından izahıdır. Zihni Efendi en kötü otorite idaresizlikten daha iyidir iddiasından hareketle halifeliğin Müslümanlar açısından gerekliliğinden yana bir fikir görüntüsü arz etmiştir.

Müellife göre; İslami açıdan bakıldığında ise İslam’ın kendi içinde tutarlılığı ve mantık dairesinde herhangi bir eksikliği olmadığı açıktır. Yani İslam’ın üzerinde inşa olunduğu temeller mantıki temellerdir. Bu açıdan baktığımızda devletin inşası gerek-i akliyedendir. Yani ortak aklın vardığı sonuçtur. Şu durumda İslam’da akılla çelişmeyeceği için halifeliğin varlığı daire-i İslamda’dır.

Müellife göre, halifeliğin görevinin sadece Müslümanlar arasındaki düzeni sağlamak olmadığı aynı zamanda gayrimüslim arasında da düzeni sağlamak olduğunu beyan etmiştir. Şu durumda müellifin halifeliğe bakış açısı aşikârdır ki hem dini temelde hem de dünyevi temelde halifeliğin varlığı gereklidir. Zaten tarihi süreç içerisinde hilafet mevki bir tarafta dini tanzim ederken diğer yanda asayişin teminatı olacak bir misyon izlemiştir.

Ancak şunu da ifade etmeliyiz ki halifeliğin seçimi ve tesisi’nin meşveret dairesinde olması yazara göre zorunludur. Bu açıdan bakıldığında Dört Halife dönemi istisna sonraki süreçte (Emevi, Abbasi, Osmanlı) halifeliğin varlığı aynı değildir. Zira müellife göre halife’nin belirlenmesinde meşveret’in gerekliliği eserde net bir şekilde açıklanmıştır. Hadis ve ayetlerle bu açıklamalar pekiştirilmiştir. Hilafetin belirlenmesi her zaman oligarşik felsefenin bir ürünü olmaktan ziyade demokratik usullerle meydana getirilmelidir. Ancak Dört Halife Dönemi ile sonraki süreçteki halifeliğin tesisi birbirinden farklı şekilde gerçekleşmiştir. Bunun kanıtı, Dört Halife’den sonra halifeliğin seçimi meşveret ile değil bir soy’un tekeline girmiş olmasıdır. islamın altın

devrinin tamamlanmasından sonraki süreçte halifeliğin bir soydan başka bir soy’a intikal etmesi meşveret ile değil savaş yolu ile yapılmıştır. Yani halifelik bir nevi savaş ganimeti olmuştur. Eserin objektifliği konusunda şunu söyleyebiliriz ki müellif yukarıda bahsettiğimiz halifeliğe sahip bir soyun devlet başkanlığında bir memurdur. İlaveten müellifin bunları söylüyor olması tarafsızlığı konusunda bize fikir vermektedir.

Eseri İslam tarihi açısından değerlendirecek olursak üzerinde çalışma yaptığımız bu eser salt olarak bir halifeler tarihi değildir. Bunun çok ötesinde halifeliğin gerekliliğinden sahip olduğu anlama halifelerin taşıması gereken vasıflara ve halifelerin meşruiyetine kadar pek çok açıdan bilgi barındıran bir çalışmadır.

Eser, bugün dahi İslâm alemi’nin çokça tartıştığı ve yorum farklarının İslam coğrafyası içerisinde ciddi anlamda ayrılıklara ve parçalanmalara sebep olduğu halifelik konusu üzerinde kaleme alınmıştır. Yukarıda belirttiğimiz gibi tartışmalı bir konu üzerinde kaleme alınmış olması eseri, İslam tarihi açısından ehemmiyetli kılmaktadır. Sözgelimi Tarih ya da İslam Tarihi salt siyasi olaylar dizisi değildir. Bilimin amacı sorunlara çözüm bulmak olduğuna göre elimizdeki bu eserin değeri önemi haizdir. Ayrıca eserin bundan bir asır önce yazılmış olması ve bugünkü tartışmalardan habersiz olarak kaleme alınmış olması eseri öngörülü olma anlamında değerli kılmaktadır.

Bu çalışmamızda aslında bu eseri çalışarak biz tekrardan halifeliğin kapsamını ortaya koymuş bulunmaktayız. Her ne kadar eserimizi Mustafa Zihni Paşa’ nın “İslam’ da hilafet” adlı çalışması üzerinden bina etmişsek de aslında biz halifeliğin geçmişine ve geçirdiği evrelere kısa da olsa bir göz atmış bulunmaktayız. Bu açıdan bakıldığında günümüz Türkçesine kazandırdığımız eser, sadece bir transkripsiyon değil aynı zaman da da bir araştırma çalışmasıdır. Elbette Mustafa Zihni Paşa gibi çok önemli derecelerde Osmanlı Devlet’i memurluğu yapmış bir kişinin kaleme almış olduğu eseri tarih ve bilim dünyamıza kazandırmış olmaktan son derece mutluyuz. Halifelik gibi çok önemli bir konuyu enine boyuna ele alan bu eserin bundan sonra ki çalışmalarda kullanılacağını umuyoruz. Zira bu eseri normal bir tarih kitabından farklı kılan özelliği müellifin sadece salt tarih bilgisi vermeyip bunun da üzerinde halifeliğin meşruluğu ve bunun demokratik bakış açsından tahlilinin yapılmış olmasıdır. Halifeliğin seçilmesi konusunda yüzyıllardan beri var olan bir anlaşmazlık durumu hepimizin malumudur. Bu eserin de bunun gibi çok önemli bir konuya ışık tutuyor olması son derece önemlidir.

Yukarıda belirttiğimiz açılardan eser değerlendirildiğinde bizce İslam tarihi açısından çok önemli ve pek çok eksikliği tamamlayacak nitelikte bir eser mahiyetindedir.

Eserimizi yazarken halifelik gibi önemli bir konuyu bir nebze olsun aydınlığa kavuşturacak olması bizi şimdiden mutlu etmektedir.

Benzer Belgeler