• Sonuç bulunamadı

Türkçede; söz hazinesi, sözcük hazinesi, kelime hazinesi, söz dağarcığı, kelime kadrosu gibi adlarla anılan söz varlığı, bir dilin sözcükleri yanında o dilin atasözlerini, deyimlerini, ikilemelerini, kalıp sözlerini ve çeşitli alanlara ait terimlerini de kapsamaktadır. Türkçe Sözlük’te söz varlığı, “Bir dildeki sözlerin

bütünü.”80 şeklinde tanımlanmaktadır.

Zeynep Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü adlı kitabında “kelime hazinesi” maddesi altında şu ifadelere yer vermiştir: “Bir dilin bütün kelimeleri; bir

kişinin veya topluluğun söz dağarcığında yer alan kelimeler toplamı.”81 Söz varlığı

terimi genel anlamda değerlendirilecek olunursa, Korkmaz’ın tanımında birinci kısım esasen ikinci kısmı da içine almaktadır. Fakat dillerin söz varlığı, tanımda olduğu gibi bölünerek ya da sınırlandırılarak da ele alınabilmektedir. Nitekim, belirli bir kesimin veya bir kişinin (örneğin bir yazarın) kullandığı sözler de pekâlâ konuştukları dilin söz varlığını yansıtmakta, bütünün ya da genelin bir parçası sayılmaktadır.

Türkçenin söz varlığını Orhun kitabelerinden itibaren ele alarak değerlendiren Doğan Aksan’ın, bu değerlendirme sonucunda dilimizin söz varlığı ile ilgili saptadığı yedi temel nitelik şu şekildedir:

79 Gös. yer.

80 TDK, https://sozluk.gov.tr/, (11.11.2019).

1. Yapısı bakımından güçlü bir birleştirme ve türetme kudretine sahip olan Türkçe, bu özelliği sayesinde hem soyut hem de somut, çeşitli birçok mefhumu kolayca ve teferruatlı bir biçimde kavramlaştırabilmiştir.

2. Türklerin tarih boyunca farklı toplumlarla bulundukları münasebetler sonucunda Türkçeye giren yabancı ögeler, pek çok yerli sözcüğün unutularak kaybolmasına sebep olmuş ve bu sözcüklerin yerine geçmiştir.

3. Türkçe, kavramlaştırma sırasında ağırlıklı olarak doğaya ve somut nesnelere başvurmuştur. Böylelikle kavramlar daha etkili ve canlı bir şekilde ifade edilmiştir.

4. Türkçede anlatımın güçlü kılınmasında ikilemeler sıkça kullanılmaktadır. Ayrıca eş anlamlı sözcüklerin yinelenmesiyle oluşan ikilemelerde bugün kullanımdan düşerek kaybolmuş unsurlara rastlanılmaktadır. Yani günümüzde dilde kullanımına rastlanmayan bazı sözcükler bu kalıplaşmış birimlerde yaşamaya devam etmektedir.

5. Türkçe sözcüklerin çok anlamlılık göstermesi Köktürkçe devrine kadar uzanmakta, bu da Türkçenin bir yazı dili olarak çok daha öncelere gittiğini göstermektedir.

6. Dilin en eski vesikalarında dahi eş anlamlı sözcüklerin sayı bakımından çokluğu göze çarpmaktadır.

7. Bugün ölçünlü Türkiye Türkçesinde yitirilmiş, artık kullanılmayan pek çok ögeye Türkçenin lehçelerinde ve ağızlarında denk gelinmektedir82.

Doğan Aksan’a göre bir dilin söz varlığı şu ögelerden oluşmaktadır: 1. temel söz varlığı 2. yabancı sözcükler 3. deyimler 4. atasözleri 5. ilişki sözleri / kalıp sözler 6. kalıplaşmış sözler 7. terimler 8. çeviri sözcükler83. Bir dil ile ilgili bazı

hükümlerin verilmesinde söz varlığının temel söz varlığı denilen kısmı ölçüt olarak alınır. Çünkü bu kısım dilin yerli sözcüklerinden oluşmaktadır. Temel söz varlığı, söz varlığının başta gelen ve ilk söz edilmesi gereken grubudur.

82 Doğan Aksan, Türkçenin Söz Varlığı, Engin Yayınevi, Ankara 2004, s. 43-44. 83 Doğan Aksan, a.g.e., s. 26-42.

Doğan Aksan, söz varlığı kapsamında bulunan sözcükleri yerli sözcükler ve

yabancı / alınma sözcükler şeklinde ikiye ayırmıştır. Ardından yerli sözcüklerin bir

bölüğünün, temel söz varlığı (çekirdek sözcükler, kalıt sözcükler) olarak adlandırıldığını belirtmiştir. Aksan, temel söz varlığı kategorisinde yer alan ögeleri sınırlandırırken odak olarak insanı almıştır. Bu ögeler, “İnsan yaşamında birinci

derecede önemli olan, insana ve çevresine ilişkin önemli kavramları yansıtan sözcüklerdir.”84 Bu sözcüklerin başında insan organ adları gelir. İnsanın yakın çevresinde yer alan ve onlara türlü açıdan yarar sağlayan su, et, pirinç, buğday, balık, mısır gibi gıda maddeleri ile at, koyun, inek gibi hayvanlar, günlük hayatta yaygın olarak kullanılan tarım araçları; sayı adları, akrabalık adları ve yemek, içmek, almak, vermek, uyumak, gelmek gitmek gibi insanın doğal ihtiyaçlarını karşılayan eylemler temel söz varlığı ögelerine örnektir. Fakat bu kavramların kullanım sıklığı ve önem derecesi toplumdan topluma farklılık gösterebilir. Ayrıca temel söz varlığı ögeleri tarih boyunca en az değişime uğrayan sözcüklerdir85.

6.1. Dil ve Kültür Bakımından Söz Varlığının Önemi

Dil ve kültür, birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu iki kavram arasında sıkı bir ilişki bulunur. Ne dil kültürden ne de kültür dilden ayrı düşünülebilir. İkiside birbirini tamamlayan, ayrılmaz bir bütünü teşkil eder. Aralarında karşılıklı bir ilişki ve etkileşim söz konusudur. Tabii bu noktada toplumu da anmak gerekir. Neticede kültür, bir toplumun yüzlerce yıllık birikimlerini içeren ve bu yolla oluşmuş bir olguyu ifade eder. Aynı şekilde dil de belirli bir toplum içerisinde şekillenmiştir.

Berke Vardar, toplumların kendine has bir kültür ve medeniyet etrafında dilini biçimlendirdiğini ifade etmiştir. Dil ve toplum, beraber ve birbirlerine etki ederek ortaya çıkmıştır. Zira, birbirini var eden ve olanaklı kılan bu iki unsurdan birinin olmaması hâlinde diğerinden söz edemeyiz86.

Kültür, dil sayesinde gelecek kuşaklara aktarılır ve korunur. Varlığını ve canlılığını dil ile sürdürebilir. Dil de kültürden beslenir. Ali Göçer, dili bir ağaca,

84 Doğan Aksan, Her Yönüyle…, s. 17; Doğan Aksan, Türkçenin Söz Varlığı, s. 26. 85 Gös. yer.; Gös. yer.

kültürü de o ağacın köküne benzetmiştir. Köksüz bir ağaç ürün veremeyeceği gibi kuruyarak yok olup gider. Bu yüzden dil, dinamik bir şekilde etkinliğini devam ettirebilmesi için kültüre ihtiyaç duyar. Kültürden aldıkları ile ürünler verir, bunları işleyerek türlü şekillerde ortaya koyar. Konusu herhangi bir tarihî döneme ve sosyal hayata dayanan yazınsal nitelikteli hikâye ve romanlar bu ürünlere bir örnek teşkil eder87. Böylece dil, kültür yardımıyla canlılığını ve etkinliğini korur. Dil ve o dille

oluşturulmuş ürünler de kültürün aktarımında ve kültürel ögelerin topluma tanıtılarak değer görmesinde birer vasıtadır. Bu durumda dil, kültür ögelerinin sergilendiği bir vitrindir. Kültür, aynı zamanda edebiyat için de önemli bir kaynaktır. Bir edebî metnin taşıdığı kültürel ögeler o metne bir zenginlik kazandırır88.

Doğan Aksan, dil için “Dil, aynı zamanda her yönüyle bir ulusun

kültürünün de aynasıdır; insanın ve uygarlığın en önemli belirtisi ve aracı, dildir.”

ibarelerini kullanmıştır89. Bir toplumun yaşayışı, hayat felsefesi, gelenekleri, inançları, dünya görüşü, bilim, sanat ve teknik alanındaki gelişmeleri gibi daha pek çok nitelikleri o toplumun diline akseder ve o toplumun dilinden takip edilebilir90.

Bir ulusla ilgili, sıralanan bu hususlar hakkında en ufak bir bilgiye sahip olunmasa bile o ulusun dilinin yalnızca söz varlığının incelenmesiyle bütün bunlar üzerine güvenilir ve değerli bilgiler edinilebilir91. Dil, toplumun ve kültürün yansıtıcısı

olduğundan herhangi bir dönem baz alınarak yapılacak söz varlığı tetkiki ile o dönemde toplumun hangi şartlar içerisinde bulunduğu, öncesinde sahne olduğu değişiklikler ile yaşadığı gelişmeler, o toplum için önem taşıyan kavramların neler olduğu ve ilişki kurduğu başka toplum veya uluslar tespit edilebilir92. Örneğin;

Orhun abideleri, Türkçenin 8. yüzyıldaki, Orta Türkçe döneminin en önemli eseri olan Divânu Lûgati’t-Türk ise 11. yüzyıldaki söz varlığını dolayısıyla Türk ulusunun o dönemlerdeki kültürünü yansıtarak bize çok önemli bilgiler vermektedir. Bunun gibi Türk toplumunun bir safhasına ait metinler ele alınarak Türkçenin o safhadaki durumu, yapısı ortaya konabilmektedir. Söz varlığı bakımından değerlendirilen bu

87 Ali Göçer, “Dil-Kültür İlişkisi ve Etkileşimi Üzerine”, Türk Dili, S. 729, 2012, s. 57. 88 Ali Göçer, a.g.m., s. 55-56.

89 Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara

2015, s. 13.

90 Gös. yer.

91 Doğan Aksan, a.g.e., s. 65. 92 Doğan Aksan, a.g.e., s. 13.

metinler Türkçenin dünü yani geçmişiyle ilgili bizi aydınlatırken, farklı dönemlere ait metinler aracılığıyla günümüze ulaşan sözcüklerin geçirdiği değişimler de (anlam, biçim, ses) açık bir şekilde gözlemlenebilmekte veya o dönemden bugüne değişmeden gelenler gibi daha pek çok husus saptanabilmektedir. İşte bu yüzden söz varlığı çalışmaları hem bir dilin tarihi hem de kültürü açısından büyük önem arz etmektedir.

Bir ulusun dili ve kültürüyle oluşturulmuş edebiyat ürünleri, hem o dilin imkânlarını, güzelliğini, estetiğini ve zenginliğini hem de ait olduğu kültürün değerlerini gösteren en önemli belgelerdir93. Burada edebiyat ürünlerinin dil ve

kültür yönünden rolü ve işlevi açığa çıkar. Dil, konuşurlarından başka, bir bakıma kendisiyle meydana getirilen sözlü ve yazılı edebiyat ürünleri vasıtasıyla yaşatılarak, zenginleşir. Toplum, dil, kültür ve edebiyat arasında karşılıklı ve daimî bir birlikteliğin söz konusu olduğu görülür.

Edebî ürünler meydana geldiği toplumdan izler taşır. Söz gelimi; Fransız yazar Stendhal’ın, edebî türlerden roman için yaptığı “cadde üzerinde gezdirilen bir

ayna”94 benzetmesi romanın, toplumun maddi ve manevi kültür ögelerine, yaşantısına dair pek çok şeyi yansıttığı mesajını verir. Genellikle hayattan, yaşanılanlardan esinlenen çağdaş roman yazarlarının oluşturdukları eserler, insana hayatın içinden ve toplumdan kesitler sunmaktadır.

Bu başlık altında buraya kadar bahsedilenleri toparlayacak olursak; Toplum- dil-kültür ekseninde biçimlenen söz varlığı, içerisine dâhil olduğu ögeler bakımından araştırmacıya kültürel ve dil bilimsel manada analizler yapması noktasında çok değerli veriler sunmaktadır. Bir toplumun dili ile yaratılmış başta roman olmak üzere hikâye, şiir, türkü, destan, atasözü, deyim, gazete, dergi gibi türler de söz varlığının tespitinde kullanılıp yararlanılabilecek en önemli materyaller olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tez çalışmasında da Gagauz bir yazarın ana diliyle yazmış olduğu roman üzerinden Gagauz Türkçesinin söz varlığı ortaya konulmuştur.

93 Ali Göçer, a.g.m., s. 55-56.

İKİNCİ BÖLÜM

KADEM KAYNAA ROMANI’NIN SÖZ VARLIĞI BAKIMINDAN

İNCELENMESİ

Benzer Belgeler