• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: TEFSİRLERİN KUR’ÂN İLİMLERİ YÖNÜNDEN

3.5. Vücûh-Nezâir

Sözlükte ön, yön, zat, taraf, bir şeyin dış yüzü gibi manalara gelen vücûh,402 bir kelimenin farklı yerlerde farklı anlamlara gelmesini ifade etmektedir.403

Şekil ve sözlerdeki benzerlikler ve tabiat gibi manalara gelen nezâir404 ile farklı kelimelerin aynı anlamda olması kastedilmektedir.405 Vücûh ve nezâir Kur’ân’ı anlamak ve en güzel şekilde tefsir edebilmek için öğrenilmesi lüzumlu olan ilimlerdendir. Mesela “er-Rahmet” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de muhtelif yerlerde 15 kadar değişik

399 Mahallî–Süyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn, 2.

400 Mahallî–Süyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn, 293.

401 Mahallî–Süyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn, 496.

402 İbn Manzûr,”vch” Lisânü’l-ʿArab, 13: 555; Demirci Tefsir Usûlü, 145.

403 Zerkeşî, el-Burhân, 1: 102; Süyûtî, el-İtkān, 2: 143-146; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 184.

404 İbn Manzûr,”nzr” Lisânü’l-ʿArab, 5: 219; Demirci Tefsir Usûlü, 145.

102

manada kullanılmaktadır. “salât” ve “zikir” gibi lafızların da farklı birkaç manada kullanıldığı bilinmektedir.406

Müfessir Vâhidî eseri el-Vecîz’de, âyetlerde geçen lafızlara farklı manalar yüklemektedir. Celâleyn tefsirinde ise kelimeye farklı anlamlar yüklemenin yanında, müfessir kelimeye bir mana/anlam yüklemeksizin hali üzere bırakmaktadır.

Şimdi müfessirlerin salât, zikir ve rahmet kavramları hususunda konuya yaklaşımını örneklerle izah edelim.

2.5.1. Salât

Sözlükte dua etmek, ibadet etmek, tazim, rahmet, yakarmak ve bağışlanma talep etmek manalarına gelen salât, terim olarak belirli hareket ve sözlerden oluşan ibadeti ifade etmektedir.407

Müfessirlerimizin âyetlerde geçen salât lafzına verdikleri manaları örneklerle açıklayalım. İlk önce Vâhidî’den örnekler verelim:

Örnek 1:

Sözgelimi “…

َةوّٰلَّصلا َنوُويقُيَو يبْيَغْلايب َنوُنيمْؤُ ي َنيذَّلَا

/ Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar…” (el-Bakara 2/3) kavlinde Vâhidî, âyeti tefsir ederken “

َةوّٰلَّصلا

” salât kelimesinin namaz anlamına geldiğini söylemekte ve âyeti namazlarını devamlı kılarlar ve muhafaza ederler şeklinde tefsir etmektedir.408

Celâleyn’e baktığımızda Süyûtî aynı lafzı ibadet, yani “namaz” manasında kullanmakta ve âyeti “Namazlarını noksansız, hakkıyla ikame ederler” şeklinde tefsir etmektedir.409 Örnek 2:

406 Abdurrahman Çetin, Kur’ân İlimleri ve Kur’ân’ı Kerîm Tarihi (İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982), 282.

407 M. Kâmil Yaşaroğlu, “Salât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2006), 32: 350-357.

408 Vâhidî, el-Vecîz, 1: 91.

103

Yine “

ا ُؤّٰشَن اَم اَنيلاَوْم َاي َلَعْفَ ن ْنَا ْوَا اَنُؤا َبّٰا ُدُبْعَ ي اَم َ ُرْ تَ ن ْنَا َ ُرُمْأَت َكُتوّٰلَصَا ُبْيَعُش اَي اوُلاَق

/ Dediler ki: "Ey Şu’ayb! Babalarımızın taptığını yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor?” (Hûd 11/87) kavlinde müfessir Vâhidî, bu âyette geçen salât kelimesini “din” olarak yorumlamakta ve “bunu sana dinin mi emrediyor, bu senin dininin emirlerinden midir?” şeklinde yorumlamaktadır.410

Süyûtî ise kelimeye herhangi bir mana vermemekte “Bunu sana namazın mı emrediyor?” şeklinde zahiri üzere bırakmaktadır.411

Örnek 3:

Yine “

ًلَّيبَس َكيلّٰذ َْيَ ب يغَتْ باَو اَيبِ ْتيفاَُتُ َلَو َكيت َلََّصيب ْرَهَْتَ َلَو

/ Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut” (el-İsrâ 17/110) âyetinin tefsirinde, her iki müfessir de, salât kelimesinin “kırâat” manasına geldiğini söylemekte ve yüksek sesle Kur’ân okuma, ashabının duymayacağı kadar sesi gizleme ve bu ikisi arasında bir okuyuş uygula, manasına geldiğini ifade etmektedir.412

3.5.2. Zikir

Sözlükte anmak manasına gelen zikir, terim olarak Allah’ı hatırlamak suretiyle gafletten ve günahtan korunmak anlamına gelmektedir. Bunun yanında Kur’ân’da birçok âyette geçen zikir kelimesi, Allah’ı dille övmek, Allah’ın nimetlerini anmak, Kur’ân, namaz, şeref, dua ve istiğfarda bulunmak gibi manaları da ifade etmektedir.413

Şimdi örneklerle konumuzu açıklayalım: Örnek 1:

Örneğin Vâhidî, “

ينوُرُفْكَت َلَو لِ اوُرُكْشاَو ْمُكْرُكْذَا نِوُرُكْذاَف

/ Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin” (el-Bakara 2/152) âyetinde geçen

410 Vâhidî, el-Vecîz, 1: 530.

411 Mahallî–Süyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn, 230.

412 Vâhidî, el-Vecîz, 2: 650; MahallîSüyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn, 292.

413 Reşat Öngören, “Zikir” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2013 ), 44: 412-413.

104

“zikir” lafzına “taat ve mağfiret” manaları vermekte, “âyeti siz beni taat ederek hatırlayın ben de sizi mağfiret ile hatırlayayım” anlamında yorumlamaktadır.414

Süyûtî âyeti “namaz, tesbih ve diğer ibadetlerle beni zikredin, ben de sizi mükâfatlandırayım” manasında tefsir etmekte, âyette geçen “zikir” kelimesine “taat ve mükâfat” anlamları yüklemektedir.415

Örnek 2:

Yine, “

َنوَُحَْرُ ت ْمُكَّلَع َلَو اوُقَّ تَتيلَو ْمُكَريذْنُ ييل ْمُكْنيم ٍلُجَر ىّٰلَع ْمُكِّبَر ْنيم فرْكيذ ْمُكَءا َج ْنَا ْمُتْبيجَعَوَا

/ Sizi uyarması ve sizin de Allah’a karşı gelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?” (el-A’râf 7/63) âyetinde “zikir” kelimesine Vâhidî de Süyûtî de “öğüt” anlamı vermektedir.416 Örnek 3:

Bir başka örnek “

ىّٰوْع َا يةَوّٰييقْلا َ ْوَ ي ُهُرُشَْنََو ًاكْنَض ًةَشيعَم ُهَل َّنياَف ي رْكيذ ْنَع َ َرْعَا ْنَمَو

/ Her kim de benim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz” (Tâhâ 20/124) âyetinin tefsirinde müfessir Vâhidî, “zikir” lafzının “öğüt” manasına geldiğini, öğütle de Kur’ân’ın kastedildiğini ifade etmektedir.417

Diğer müfessirimiz Süyûtî de “zikir” ile “Kur’ân” anlamının kastedildiğini ifade etmekte, “Kur’ân’a iman etmeyenin dar bir geçimi olacağını” aktarmaktadır.418

3.5.3. Rahmet

Sözlükte, şefkat ve merhamet manasına gelen rahmet, Kur’ân’da iman, İslâm, Kur’ân, nübüvvet, cennet, mağfiret, yağmur ve rızık gibi farklı manaları içermektedir.419 Tefsirlerimizde bu kelime ile ilgili örneklere yer verelim:

Örnek 1:

414 Vâhidî, el-Vecîz,1: 139.

415 Mahallî – Süyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn, 22.

416 Vâhidî, el-Vecîz, 1: 399; MahallîSüyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn, 157.

417 Vâhidî, el-Vecîz, 2: 707.

418 Mahallî – Süyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn, 319.

419 Abdülhamit Birışık, “Rahmet”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2007 ), 34: 419.

105

Vâhidî ve Süyûtî tefsirlerinde, “

َنوُديلاَخ َهياف ْمُه يهّٰ للا يةَْحََر يفَف ْمُهُهوُجُو ْتََِّيْ با َنيذَّلا اَّمَاَو

/ Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedi kalacaklardır” (Âl-i İmrân 3/107) âyetinde geçen “rahmet” kelimesini, “cennet” olarak tefsir etmektedirler.420 Örnek 2:

İki tefsirimize de baktığımızda müfessirlerimiz “

هيتَْحََر ْي َدَي َْيَ ب ًارْشُب َحاَيِّرلا ُليسْرُ ي يذَّلا َوُهَو

/ O, rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir…” (el-A‘râf 7/57) âyetinde geçen “rahmet” kelimesini “yağmur” olarak izah etmektedirler.421

Örnek 3:

Yine “

َذيخَّتَي يل ٍ اَجَرَد ٍضْعَ ب َقْوَ ف ْمُهَِْعَ ب اَنْعَ فَرَو ا َيْ نُّدلا يةوّٰيَْلحا يي ْمُهَ تَشيعَم ْمُهَ نْ يَ ب اَنْوَََق ُنَْنَ َكِّبَر َتَْحََر َنوُويَْقَ ي ْمُهَا

َخ َكِّبَر ُتَْحََرَو اييرْخُس ًاِْعَ ب ْمُهُِْعَ ب

َنوُعَوَْيَ اَّيمُ فرْ ي

/ Rabbi’nin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar?

Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır” (ez-Zuhruf 43/32) âyetiyle ilgili Vâhidî, “Rabbi’nin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar?” âyetinde geçen “rahmet” lafzını “Peygamberlik ve keramet” olarak, “Rabbi’nin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır” âyetinde geçen “rahmet” kelimesini ise “cennet” olarak tefsir etmektedir.422

Mahallî aynı âyetin tefsirinde ilk rahmet lafzına “Peygamberlik” manası verirken âyetin sonunda geçen rahmet lafzına “cennet” manası vermektedir.423

Benzer Belgeler