• Sonuç bulunamadı

II Ulusal Mimarlık Akımı

2.1. CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARİSİNE GENEL BİR BAKIŞ

2.1.3. II Ulusal Mimarlık Akımı

II. Ulusal Mimarlık akımında ise daha çok Alman sanatçıların etkisinde ortaya çıkan Askeri bir mimarlık anlayışından söz edilebilir. Bu dönemde inşa edilmiş olan yapılar daha çok askeri alanda inşa edilmiş veya anıtsal özellikteki yapılardır. Keskin hatlara sahip cephe görüntüsü olarak daha çok sade anlayışa sahip yapıların inşa edildiği II. Ulusal Mimarlık anlayışının en önemli örneklerinden en çok akla geleni Anıtkabirdir (1938-1953).

38

Bir yarışma sonucunda çeşitli fikirler arasından Emin Onat’ın projesinin uygulandığı Anıtkabir, anıt bloğu, kuleler, tören alanı ve aslanlı yol ile barış ormanından oluşan bir peyzaj düzenlemesine sahiptir. Anıt bloğu ve kulelerde kare kesitli taşıyıcılar üstünde taşınan örtü sistemi cephede sadeliğin ve keskin hatların bir arada sentezlenmesini sağlayan unsurlardır. Anadolu Selçuklu Dönemi kilim motiflerinin kullanıldığı Anıtkabir, dönem sanatçılarının yapmış olduğu frontal duruşlu rölyefler ile bezenmiştir. Aslan heykellerinin yirmi dört Oğuz boyunu simgelediği belirtilmektedir. II. Ulusal Mimarlık Akımı’na bağlı sanatçıların, I. Ulusal Mimarlık Akımı’na göre daha Türkçü bir tutumla ortaya çıkmıştır. Bu dönemki sanatçıların Almanya ve İtalya’da yaşanan milliyetçilik ve nasyonalizm akımlarının etkisinde kaldığı belirtilmektedir ve Bu nedenle inşa edilen yapılarda dönemin mimari anlayışının da yansıması olarak sembolik bir anlatım görülmektedir (Kuru Çakmakoğlu, 2017, s.71.). Anıtkabir ve Çanakkale Şehitler Anıtı (1954- 1960) belirtilen sembolik anlatımla inşa dilmiş yapı örnekleridir (Foto. 9, 10).

Foto. 9: Anıtkabir, Emin Onat ve Orhan Anda, 1938-1953. (Çakmakoğlu Kuru, 2017, s.77).

39

Foto. 10: Çanakkale Şehitler Anıtı, Doğan Erginbaş, 1954. (Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi, T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Gelibolu Yarımadası Milli Parkı, s.37). Sedat Hakkı Eldem tarafından tasarlanan “İstanbul Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Binası”, geleneksel Türk konut mimarisinden etkilenilerek yapılmış fakat çizgisel olarak Bauhaus, cephe düzenlemesi olarak ise Art Deco tarzını yansıtan modernist örneklerdendir (Foto. 11). “Sayıştay Binası/ Divan-ı Muhasebat” ise Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanmış olan ve Bauhaus ile Art Deco tarzında modernist yaklaşıma sahip ilk örnekler arasındadır. II. Ulusal Mimarlık Dönemi; tam anlamıyla modern çizgilerden oluşan, Bauhaus ve Art Deco’dan yararlanılan, işlevsel ve sembolik unsurlardan oluşan bir tasarıma sahiptir (Foto. 12). Açılan yarışmalar doğrultusunda tasarlanan mimari yapılardaki anıtsallık, işlevsellik, cephelerindeki yalınlık dönem mimarisinin öne çıkan özelliklerindendir. II. Ulusal Mimarlık Akımı, Türkiye’de modernleşme hareketlerinin ortaya çıktığı ve gelişmeye başladığı bir dönemdir (Yavuz, 2007, s.55).

40

Foto. 11: İstanbul Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Sedat Hakkı Eldem, 1942. (Bozdoğan, 2010, s.295).

Foto. 12: Sayıştay Binası, Arif Hikmet Koyunoğlu, 1926. (Sayıştay Bakanlığı’nın Geçmişten Günümüze Sayıştay Binaları).

2.1.4. 1950 ve Sonrasında Yaşanan Gelişmeler

1950 yılından günümüze kadar, mimarlık alanındaki gelişmeler, teknolojik sürecin hızlanmasıyla daha da artış göstermiştir. Mimari eserlerdeki yalınlık, işlevsellik ve modernist yaklaşımlar ile teknolojik unsurlardan yararlanma gibi hususlar daha fazla artmıştır. Betonarme iskeletli, fabrikasyon malzemelerin kullanıldığı ve çeliğin mimari yapılarda daha fazla kullanılmaya başlandığı 1950 ve sonrası dönemde, ülkemizde ilk modern cami denemeleri ve modern cami fikriyle karşılaşılmaktadır. 1957 tarihli Milliyet gazetesi haberinde Türkiye’deki ilk modern cami örneği olarak gösterilen “Gemlik Merkez Cami”, modernist ve işlevsel olması açısından ve de geleneksel cami formunun dışına çıkılması nedeniyle Sedat Hakkı Eldem başta olmak üzere birçok

41

mimarın tepkisini çekmesiyle birkaç kez uygulanabilmiştir. Eleştirilerden dolayı otuz yıl kadar fikir olarak kalmış modern cami yapımı, 1980’li yılların ortalarına doğru postmodernizmin Türkiye’ye girmeye başlamasıyla somut örnekler verilmeye başlanarak günümüzde en fazla örneğini vermeye başlamıştır (Evren, 2007, s.5). 1950 ve sonrasında ülkemizde yaygınlaşmaya başlayan konstrüktivizm akımı ve çeliğin sıklıkla kullanımı çok katlı bina yapımı sürecini de hızlandırmıştır ve bu durum sonrasında Ankara Kızılay’da inşa edilen “Emek İşhanı” ülkemizdeki ilk gökdelen olarak kayıtlara geçmiştir. Bauhaus tarzındaki kütlesel yükselimi ve Art Deco tarzındaki dikey-yatay devinimlerden oluşan dış cephe anlayışı ile modern mimarinin günümüze kadar gelen süreçteki ilk denemeleri arasında gösterilmektedir (Hasol, 2007, s.188). “1961 Anayasası”, toplumun refahını ön planda tutan ve iskan politikasını destekleyen bir özeliğe sahiptir. Bu türden uygulamaların temel amacı çarpık kentleşmeyi önlemek ve şehir planına uygun hareket edilmesini sağlamaktır. Tekeli’ye göre “1980 Sonrası’nda kent planına fazla uyulmadığı ve çarpık kentleşmenin çok fazla artışa geçtiği” ifade edilmektedir (2009, s.129). Tekeli’nin bu sözünden hareketle; çarpık kentleşme, mahalle dokusunu her açıdan kötü etkileyerek camilerin de geleneksel ve işlevsel kalmasına ve de sanatsal kaygı güdülmeden yapılan beton yığınları olasına zemin hazırlamıştır. Elif Gürsoy ise “Günümüz camilerindeki bu durumunu taklit, durumun sonucunu ise ucube” olarak ifade etmektedir. Buradan hareketle ise “İlkesiz Yaklaşım” olarak öne sürdüğü fikri ile cami mimarisinin teknolojiye yenik düşmesinin zevksizliğe dönüşmesi” üzerinde durmaktadır (2013, s.240).

Kınalıada Cami (1960) ve Ankara’daki Etimesgut Cami (1966) ülkemizde, tasarımları ve geleneksel özelliklerin dışına çıkıldığı ilk modern cami örneklerindendir (Foto. 13, 14). Örtü sistemi, cephe tasarımı, yapı elemanlarının işlevsel ve simgesel olarak ele alınması ile Art Deco tarzındaki modernist düzenlemesi gibi özelliklerinden dolayı iki cami de birbirinin çağdaşıdır (Kutlu ve Düzenli, 2016, s.96).

42

Foto. 13: Kınalıada Cami, 1957. (Akbulut ve Erarslan, 2017, s.42).

Foto. 14: Etimesgut Cami, Cengiz Bektaş, 1965. (Akbulut ve Erarslan, 2017, s.41). Ankara merkezi ele alındığında; Maltepe Cami (1945) haricinde, cami inşa edilmediği görülür (Foto. 15). Gecekondu mahallelerinde inşa edilen camiler ise çoğunlukla geleneksel unsurları barındıran kare planlı tek kubbeli veya çok destekli betonarme yapılardır. Bu husus doğrultusunda cami mimarisindeki yenilikler ve gelişimler belirli girişimler ve denemeler doğrultusunda hep geleneksel çizgileri devam ettiren bir yaklaşım sergilemektedir. Bu durumun en büyük sebebi, gelenekselcilik, toplumun gözündeki cami imgesi ve toplumsal hafızadır. Toplumsal hafızaya kazınan cami imgesi, kubbeli veya kiremit çatıyla örtülü, minaresi olan veya büyük bir camiyse kubbeli olan yapıları ifade eder. Mahalle sakinlerinin bu tutumları doğrultusunda

43

geleneksel mimarlık anlayışının terk edilememesinin ve geleneksel çizgilerden kopulamamasının modern cami tasarımına geçiş sürecini geciktiren unsurlardan olduğu görülür (Gürsoy, 2013).

Foto. 15: Maltepe Cami, Reşat Akçay, 1954. (wiki.org.tr/wiki/Maltepe_Camii, Erişim Tarihi: 16.01.2020).

1980 yılına kadar tartışmalı şekilde devam eden modern cami yapılması sürecinden sonra ilk somut denemeler için girişimde bulunulmuştur. Ankara Kocatepe Cami için açılan bir proje yarışmasında Vedat Dalokay’ın postmodernist bir yaklaşımla tasarladığı kubbe tasarımı ve caminin postmodern görüntüsü sonucunda fazla modern bulunduğu gerekçesiyle cami için daha geleneksel üslubun kullanılması gerektiğine karar verilmiştir. Vedat Dalokay’ın projesi Art Deco tarzında yeniden ele alınarak Pakistan’daki Şah Faysal Cami’nde uygulanmıştır. Ankara’ya ise Hüsrev Tayla’nın projesi Kocatepe Cami’nde uygulanmıştır (Foto. 16, 17). Hem modern hem de klasik iki tasarımın birleşimi olan “Kocatepe Cami Proje Yarışması” ülkemizde camiler için açılan ilk proje yarışmalarındandır (Çubuk, 2006, s.10).

44

Foto. 16: Şah Faysal Cami, Vedat Dalokay, 1957. (Eyice, 2007, s.87).

Foto. 17: Kocatepe Cami, Hüsrev Tayla, 1989. (Eyice, 2007, s.86).

Literatüre giren ve mimarlık alanında en fazla yere sahip modern camilerden biri olarak bilinen TBMM Cami (1988), koruma altında ve mimari ödüllü tasarıma sahip bir yapıdır. Caminin mimari yaklaşımındaki yenilikler ve minare yerine kullanılan Nur Ağacı gibi simgesel anlatımlı mimari unsurlar ile sade bir mekan anlayışı ilkesinde hareket edilen yapı, Türkiye’nin somut anlamda uygulanmış ilk modern camilerinden olarak bilinmektedir. Brüt betonun dini mimaride kullanıldığı önemli bir örnek olan yapı plan, cephe tasarımı, mimari öğe kullanımı gibi hususlar doğrultusunda 1950 sonrasındaki gelişim içerisinde ve dini mimari anlamında en önemli örneklerden biri olmuştur1.

45

2000 yılından sonra yaşanmaya başlanan teknoloji çağı ile beraber, cami tasarımları daha özgürlükçü, kalıpların dışına çıkmayı başarabilmiş örneklerden oluşmaktadır. 2007 tarihli Şakirin Cami; Vedat Dalokay’ın projesinin somut ve yeniden yorumlanmış bir örneği olması açısından önemlidir (Foto. 18). Kırık kabuklu camilerin ülkemizdeki en büyük öreklerinden olan yapı, geleneksel çizgilerin modern çizgilerle buluşturulduğu postmodern bir denemedir. Caminin örtü tasarımındaki tek farklılık 1960’lı yıllardaki betonarme yerine Konstrüktivist bir yaklaşımla daireselleştirilebilen kubbe formudur. Günümüze yakın dönemde inşa edilen modern camiler; postmodernist yaklaşımla ele alınmış yapılardır. Mekan kurgusu ve yapı elemanları tamamen olduğu gibi sadece bir yapı elemanı üzerinde yapılan çeşitli denemelerle inşa edilen modern camiler, özgün ve ilk örnekler olma açısından önemlidir (Kutlu ve Düzenli, 2016, s.108).

Foto. 18: Şakirin Cami, Hüsrev Tayla ve Zeynep Fadıllıoğlu, 2007. (Akbulut ve Erarslan, 2017, s.44).

Ahmet Hamdi Akseki Cami (2013), modernist yaklaşımla inşa edilen, geleneksel çizgilerle modern çizgileri bir arada buluşturan önemli bir örnektir (Oral, 2020). Caminin malzeme kullanımı, malzemenin ele alınışı dolayısı ile modernist üslubu yansıtan, yapı elemanları ve tasarımındaki klasizm nedeniyle modern cami anlayışı üzerinden, klasik camiye bir referans oluşturmaktadır (Aykaç, 2019).

Bu sonuçlar doğrultusunda; 1950 yılından sonraki mimari anlayışın modern ve geleneksel çizgilerin bir arada kullanıldığı, plan özelliği olarak klasik özelliklerin devam ettirildiği, dini mimarinin gelenekselin dışına çok fazla çıkmadığı ve modern denemelerin gelenekseli esas alan özelliklerinin olduğunu söylemek mümkündür. Teknolojik açıdan yaşanan gelişmeler ve toplumsal değişimlerin hızlanması ile beraber düşünce yapısının değişmeye başlaması da modernizmi etkileyen unsurlardan biri

46

olmuştur. Bu hızlanma sonucunda, modernizm ülkemizde hızlı bir şekilde gelişerek tüm ülkede etkili olmaya başlamıştır. Modernizmin en fazla etkilendiği metropoller ve metropol şehirlerde yapılan modern binalar ve cami örneklerinin her biri, son yüzyılın bilgi birikimi ve mimari gelişmişliği ile ilgili fikir veren yapılardır. Modern mimari, çarpık kentleşmeyi önlemek üzere birçok şehirde denenmiş uygulamaların artırılmasına sebep olmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne kadar inşa edilen apartmanlar, 1950 sonrasında site binaları olarak inşa edilmeye başlanarak şehir dokusunda planlamalara gidilmiştir. İmar planları neticesinde gecekondulaşmanın önüne geçmek için müstakil villalar veya apartmanlar modern şartlara uygun olarak inşa edilen son kalite malzeme donatılı mimarlık örnekleridir (Tekeli, 2009, s.129).

47

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.KAVRAMSAL OLARAK MODERN, MODERNİZM ve

MODERNİTE

Benzer Belgeler