• Sonuç bulunamadı

1.2. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Mitoloji ve Antik Yunan-Latin Kaynaklı Eğilimler:

1.4.6. Dergiler Aracılığıyla Hümanizm

1.4.6.3. Ufuklar/ Yeni Ufuklar

Ufuklar, Vedat Günyol ve yakın arkadaĢı olan Orhan Burianʼın birlikte çıkardıkları sanat ve düĢünce dergisidir. Dergi, 1952 yılında çıkmaya baĢlamıĢ ve Orhan Burian‟ın 1953‟te vefatına kadar faaliyetlerini sürdürmüĢtür. Kısa bir süre dergicilik faaliyetlerine son veren Günyol, özellikle Oğuz Arıkanlı ve Orhan Duru gibi dönemin önde gelen isimlerinin ısrarı ve teĢvikiyle dergiyi yeniden çıkarmaya karar vermiĢtir. Ufuklar dergisi, Orhan Burian‟ın anısına ayrılan özel bir sayının ardından Yeni Ufuklar adıyla çıkmaya baĢlamıĢtır. Günyol, derginin yeniden yayımlanmaya baĢlamasının nedenini; “Elimiz kolumuz bağlı kalmasın, yazar ve sanatçı dostlarla birlikte düĢünce ve kültür birikimimizi değerlendirmeyi sürdürebilelim.” 475 sözleriyle açıklamaktadır. Vedat Günyol, Yücel dergisinde tanıĢtığı ve ilerleyen yıllarda

“dostum” dediği Orhan Burian ile olan arkadaĢlığını, onunla olan düĢünsel bağlılığını Ģu Ģekilde ifade eder:

Neydi ikimizi birleĢtiren? Ġnsan sevgisi ve insan saygısı. Ġkimiz için de, dünyada tek gerçek insandı.

Ġnsandan öte, uğrunda didinmeye değer hiçbir Ģey yoktu. Ama insan toplumdan ayrı düĢünülemezdi. Bu konuda ayrıldığımız noktalar vardı elbet. Bireyle toplum iliĢkileri konusunda, düĢüncelerimiz her zaman birbirini tutmayabiliyordu. Ama birbirimize olan derin saygımız, insanın mutluluğu doğrultusunda kurulu dostluğumuzu perçinliyor, bu yoldaki çabamıza, özlemlerimize daha bir güç kazandırıyordu.476

Ufuklar/Yeni Ufuklar dergisi, 1952-1976 yılları yılları arasında yayımlanmıĢtır. Derginin en büyük hedefi, okurlarına “bir insan sıcaklığı” aĢılamaktır.477 Derginin yayın faaliyetine baĢlama amacı, Günyol‟un da ifade ettiği üzere bir grup aydın ve sanatçının kendi düĢünsel ve kültürel birikimlerini rahatça ifade edebilecekleri bir yayın organına ihtiyaç duymalarıdır.

Orhan Burian, derginin ilk sayısı için kaleme aldığı “Dileğimiz” baĢlıklı yazısında; “Güzel uğruna yazı yazılır, iyi uğruna, doğru uğruna. Ufuklar gücü yettiği kadar, bu üç uğurda birden yazıp konuĢmak istiyor.”478 sözleriyle Ufuklarʼın ilkelerini ortaya koymuĢtur.

473 Burcu Korucu, agt., s. 79.

474 Hasan Âli Yücel, Dâvam, Ulus Basımevi, Ankara, 1947, s. 113.

475 Vedat Günyol, Günlerin İçinden, s. 171.

476 Vedat Günyol, Çalakalem, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul, 1999, s. 110-111.

477 Vedat Günyol, Çalakalem, s. 234.

478 “Dileğimiz”, Ufuklar, I. Cilt, S. 1, ġubat 1952, s. 1.

153 Yeni Ufuklar’ın “gönüllü yazarları”, bir yazar kadrosu oluĢturmaktan çok uzak görünen;

“Çoğu kez, rastlantıya bağlı yazıların, kimi güzel, kimi yavan yazıların derme çatmalığında ama inançta duyguda fire vermeyen, insanca insanlıkça tutarlı kalemlerin gönüldeĢliğinde”

çalıĢmalarını yürütmüĢtür.479 Derginin yazar kadrosunun çekirdeğini üç önemli isim oluĢturmuĢtur. Bunlar; derginin kurucusu ve manevi babası olan Orhan Burian, onun ölümünden sonra çabalarıyla derginin uzun yıllar sürekliliğini korumasını sağlayan Vedat Günyol ve dergideki düĢünsel birikimin gideceği yolu fikirleriyle biçimlendiren Sabahattin Eyüboğluʼdur.480 Zaman içerisinde dergi çok geniĢ bir yazar kadrosuna sahip olmuĢtur. Melih Cevdet Anday, Fakir Baykurt, Mehmet BaĢaran, Kamuran S. Yüce, MüĢtak Ertenus, Sabahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Talip Apaydın, Sabih ġendil, Attila Ġlhan, Nurullah Berk, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cavit Orhan Tütengil, Muzaffer Erdost, Oğuz Arıkanlı, Refet A. Kocabekir, Ayhan Hünalp, Orhan Kemal, Orhan Çubukçu, Tarık Dursun K., Orhan Duru, Bülent Ecevit, Ekrem Sağkol, Behiç Duygulu ve Samim Kocagöz gibi kimi yazın faaliyetine yeni baĢlayan gençlerden kimi de rüĢtünü ispatlayan usta sanatçılardan oluĢan yazarlar dergiye katkı sağlamıĢtır.481

Vedat Günyol, Yeni Ufuklar dergisinin Yücelʼin bir devamı mahiyetinde olduğunu belirtir.

Günyol, dergiyi “yaĢanan siyasi ve sosyal değiĢimler karĢısında kendilerince doğru bildikleri yoldan ĢaĢmak istemeyen, yılmayan, yıkılmayan ve bunu göstermek isteyen bir grup aydının düĢüncelerini aktarma isteğini yansıtan, edebî bir baĢkaldırıdır, protestodur.” sözleriyle tanımlamaktadır: 482

Yeni Ufuklar, yazı hayatına daha yeni atılan, çiçeği burnunda, burnu Kafdağı‟nda, o güzelim genç heves yıllarının esrikliğinde, geçmiĢi kınayan, geleceğe romantik bir sis perdesinin ardından bakan atak, deliĢmen, delifiĢek bir amatör coĢkusundan epeyce uzaklarda, Yücel dergisinin yamalı bohçalığında yazıya çiziye „mahfice‟ baĢlayıp, giderek „bir riya‟ kalem oynatmıĢ, on yedi yıllık bir çıraklık ve kalfalık serüveninden geçmiĢlerin dergisi, gönül sergisi olarak baĢladı yayın hayatına, bundan tam yirmi dört yıl üç ay önce.483

Yeni Ufuklar dergisi, Atatürk ve Ġnönü döneminin düĢünsel çerçevesini oluĢturan ya da benimseyen aydınların çabasıyla Menderes döneminde de yayın faaliyetini sürdüren, Türkiye‟nin siyasi, sosyal, kültürel ve düĢünsel geliĢimine tanıklık eden bir yayın faaliyetidir.

479 Vedat Günyol, “Sonsöz”, Yeni Ufuklar, XXIV. Cilt, S. 275, ss. 1-10, Kasım 1976, s. 7-8.

480 Ümüt Akagündüz, “Yeni Ufuklar Dergisiʼnde BatılılaĢma ve Aydın TartıĢması”, Folklor/Edebiyat, XVI. Cilt, S. 64, ss. 65-88, 2010, s. 67.

481 Vedat Günyol, Çalakalem, s. 228.

482 Vedat Günyol, Günlerin İçinden, s. 174.

483 Vedat Günyol, Günlerin İçinden, s. 173.

154 Dergi, 1952-1960 yılları arasındaki süreçte Tek Parti döneminde ĢekillenmiĢ bulunan düĢünsel birikimi dizginlemeye çalıĢan çevrelere karĢı akıl ve bilimi ön plana çıkartmıĢtır.

1960-1965 yılları arasında ise “geliĢen demokratik ölçütler çerçevesinde ilk dönemdeki fikirlerini daha keskin hâle getirip gündemi iĢgal eden iktisadi ve sosyal konuları dönemin sol görüĢleri çerçevesinde değerlendiren bir düĢünce dergisi” olarak tanınmaktadır.484

Günyol, Yeni Ufuklar‟ın özellikle 1960-1970‟lerin siyasi ve toplumsal havası gereği sol görüĢlü bir dergi olarak küçümsendiğini ifade etmektedir. Günyolʼa göre dergi; “özgür düĢünceye, hoĢgörüye, insancalığa olan bağlılığı ile” aslında sola meyilli olmakla beraber sağ sol ayrımı gözetmeden demokratik ve ılımlı bir tavır takınmıĢtır:485

Aslında, Yeni Ufuklar, sola, yani ilericiliğe açık, sömürüye karĢı, insan onuruna, düĢünce özgürlüğüne ölesiye bağlı, sağı solu ayırt etmeksizin, her çeĢit bağnazlığa cephe alan, almaktan kaçınmayan, her eylemde, her davranıĢta insan sıcaklığı arayan; nerden gelirse gelsin her çeĢit zorbalığa kafa tutan ve tutmuĢ bir dergiydi.486

Yeni Ufuklar, “her çeĢit bağnazlıktan uzak, iyiye, güzele ve doğruya baĢ koyarak” yirmi dört yıl boyunca devam ettiği yayın hayatına 1976 yılında son vermiĢtir. Derginin kapanmasında;

yaĢanan ekonomik sıkıntılarla birlikte “yazarla okur arasında, yirmi dört yıldır sürdürülegelen düĢünsel iliĢkinin azalmıĢ olması” da önemli bir etkendir.487 Vedat Günyol, Yeni Ufuklarʼın bu kadar uzun soluklu bir dergi olmasını “insanca ve insancı” bir tutum sergilenmesine bağlamaktadır. Günyol, aynı zamanda bir öz eleĢtiride bulunurak “sağ ya da sol her çeĢit bağnazlığın karĢısında olmak” amacıyla yola çıkan Yeni Ufuklarʼın “bağnazlığın” esiri olduğu için sessizce yayın dünyasından çekildiğini söyler.

Yeni Ufuklar dergisi, edebiyata düĢünceyi getirmeyi; hümanizm ile cumhuriyeti bağdaĢtırarak yeni bir Türk Hümanizmi yaratmayı amaçlamıĢtır.488 Orhan Burian, Yücel dergisinde baĢlattığı Türkiye‟de hümanizmi yerleĢtirme ve yayma çabasını Yeni Ufuklarʼda devam ettirmiĢtir. Vedat Günyol akıl, bilim ve sevgi temelli insan algısına dair deneme, eleĢtiri ve çevirileriyle dergiye katkı sağlamıĢtır. Sabahattin Eyüboğlu ise halk ve aydın kavramına eğilen yazılar yayınlamıĢtır.

484 Ümüt Akagündüz, agt., s. 173.

485 Vedat Günyol, Günlerin İçinden, s. 177.

486 Vedat Günyol, Günlerin İçinden, s. 179.

487 Vedat Günyol, Çalakalem, s. 232-234.

488 AyĢe Taylan, agt., s. 56.

155 1.4.7. Özgür DüĢünce Havarisi489 : Orhan Burian (1914-1953)

Orhan Burian, yazın faaliyetlerine Yücel‟de baĢlamıĢ ve Yeni Ufuklar‟la devam etmiĢtir. Genç yaĢta hayata gözlerini yuman Burian, deneme ve eleĢtiri türündeki yazıları; dergicilik faaliyetleri ve yaĢadığı döneme göre oldukça ileri sayılabilecek görüĢleriyle Türk düĢünce dünyasında önemli bir yer edinmiĢtir. Burian, Hasan Âli Yücel tarafından kavramsal olarak ilk kez dile gelen Türk Hümanizmi düĢüncesini temellendirmeye çalıĢmıĢtır. Ortaya koyduğu düĢünceler günümüze kadar tartıĢma konusu olagelmiĢtir.

Burian, KabataĢ Lisesi‟nden 1926‟da mezun olduktan sonra eğitimini Ġngiltereʼde sürdürmüĢtür. 1936ʼda Cambridge Üniversitesinde Ġngiliz Edebiyatı Bölümü‟nü bitirip 1937‟de Türkiye‟ye dönmüĢtür. Bir yandan DTCF‟de Ġngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü‟nde öğretim üyesi olarak görev yaparken diğer yandan da Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü‟nde “Garp Edebiyatı ve Tiyatro Tarihi” dersini vermiĢtir. Yücel dergisinin yazarları arasına 1940‟lı yıllarda katılmıĢ ve hümanizm konusunda yazılar kaleme almıĢtır.490

Vedat Günyol, Burian‟ın üniversitede Ġngiliz edebiyatı doçenti olarak görev yapmasına rağmen “bir Türk aydını olarak, Ġngiliz edebiyatının sınırlarını aĢıp, Türk insanına seslenme”

arzusu içinde olduğunu belirtir. Günyolʼa göre Burian, henüz Cambridge Üniversitesindeyken

“yüreği ve kafasıyla Türk insanına seslenme zorunluluğunu duymuĢ; gerek Fikir Hareketleri adlı dergiye abone olarak gerekse Yücel dergisine yazılar ve çeviriler göndererek bu arzusunu yerine getirmek için ilk adımları atmıĢtır.491 Günyol, Burian‟ı Türk düĢünce hayatının vazgeçilmez bir üyesi olarak nitelemektedir. Burian, Yücel dergisinde yazmaya baĢladıktan sonra derginin “darmadağın” ve “tutarsız” olan durumunu düzeltmiĢtir. Dergi, Burian sayesinde Türk düĢüncesine, sanatına, edebiyatına ve tarihine karĢı hümanizm aracılığıyla özgür bir yaklaĢım sergilemeye baĢlamıĢtır.492

Burian, “kendini tanıma” olarak da ifade edilen bir Türk uygarlığı kurma arzusundadır. Bunu gerçekleĢtirebilmek için o güne kadar hiçbir incelemeye, araĢtırmaya ya da soruĢturmaya gerek duyulmayan Türk düĢüncesine yönelmek gerekmektedir. Bu, dogmalardan sıyrılıp özgür bir düĢünceye sahip olmakla yani hümanizme yönelmekle mümkündür.493 Ancak

489 Vedat Günyol, Orman Işırsa, ÇağdaĢ Yayınları, Ġstanbul, 1979, s. 34.

490 Haluk Y. ġehsuvaroğlu, “Sevgili Burian”, Yeni Ufuklar, II. Cilt, S. 15, ss. 76-78, Mart 1953, s. 76.

491 Vedat Günyol, Orman Işırsa, s. 31.

492 Vedat Günyol, Orman Işırsa, s. 32.

493 Vedat Günyol, Orman Işırsa, s. 32.

156 hümanizm sayesinde Türk milleti kendine özgü bir sanat ve düĢünce sistemi kurabilir ve kendini yeniden yaratabilen ulusların arasında yer alabilir.

Orhan Burian‟ın hümanizm anlayıĢı; herhangi bir örneğin taklidi değil, bir arayıĢ sistemidir.

Burianʼa göre bir “Türk uygarlığı” kurabilmek için klasik Batı dünyası iyi tanınmalıdır.

Bunun için çeviriler yapılmalı, çeviriler yapılırken de çağdaĢ dünya ihmal edilmemelidir.

Aynı zamanda da Türk tarihinin toplumsal ve düĢünsel hayatına dair derinlemesine bir araĢtırma serüvenine girilmelidir.494

Burian, hümanizme verdiği önemi “Tarih içinde Türk olarak; geçmiĢ ve gelecekte, insan olarak varlığımızı inkiĢaf ettirebilme imkânını ancak ve ancak hümanizm düĢüncesiyle bulabiliriz.495 sözleriyle dile getirir. Ona göre hümanizm, bir “öğretici ruh”tur.496 Bu öğretici ruh sayesinde insan, Rönesans ile birlikte skolastik düĢünceden kurtulmayı baĢarmıĢ; düĢünce özgürlüğüne kavuĢmuĢtur. Kendini tanımayı, kendine güvenmeyi öğrenmiĢ, öte dünya düĢüncesinden kurtulup hayatın tadına varmayı baĢarmıĢtır. Kendi bireysel farkındalığına varan insan, çevresini ve yaĢadığı toplumu tanımaya ve anlamaya baĢlamıĢtır. Hümanizm, insana insanlığını öğretmiĢtir.497

Burian, bir Türk Hümanizmi gerçekleĢtirebilmek için öncelikli olarak aklına güvenen insanı bulmak/yaratmak gerektiği görüĢündedir. Asıl dikkat edilmesi gereken husus, hümanizmin Türkiye Ģartlarına göre yeniden ele alınıp değerlendirilmesidir. Bunun için de hümanizmin bir düĢünüĢ olduğunu; bu düĢünüĢün de “dogmalardan kaçınma” ve “araĢtırıp deneme” gibi iki ana niteliği bulunduğunu unutmamak gerekir. Yoksa hümanizmin Batı‟daki geliĢim sürecine odaklanıp benzer bir süreçten geçileceğini ya da kendi öz değerlerinin yitirileceğini düĢünmek hatadır. Burian‟a göre hümanizme yönelmek; on beĢinci yüzyıl Ġtalyasına ya da on altıncı yüzyıl Ġngilteresindeki düĢünce hayatına dönmek değildir. Hümanizmin Türkiye‟deki karĢılığı, Türk milletinin kendi hayat tecrübesinin bir ürünü olarak ortaya çıkan “bir düĢünce devrimi” yapmak olabilir. 498

Burian, her toplumun ya da her çağın kendine has karakteri ve özel koĢullarının olduğu düĢüncesine sahiptir. Türk hümanizmini gerçekleĢtirebilmek için de Türkiye‟nin tarihsel

494 Vedat Günyol, Orman Işırsa, s. 34.

495 Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler, s. 18.

496 Vedat Günyol, Orman Işırsa, s. 33.

497 Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler, s. 44.

498 Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler, s. 15-16.

157 sürecine, toplumsal ve kültürel yapılanmasına göz atmak gerekmektedir. Hümanizmin ortaya çıktığı dönemin Avrupasını taklit ederek okullarda Lâtince ve Yunanca dersleri okutmakla veya harcanan zaman ve çabaların önemli bir bölümünü klâsikleri okumaya ayırmakla çözüme ulaĢılamaz. Türkiye, içinde bulunduğu koĢulların gerektirdiği biçimde hümanist düĢünüĢe varacaktır.499 Türkiyeʼnin içinde bulunduğu coğrafi, tarihî, toplumsal, siyasal ve kültürel durumu kavrayabilmek için Türk milletinin iyi anlaĢılması gerekir. Türk kimliğinin nasıl oluĢtuğu, Türk ulusunun nasıl düĢündüğü ve hissettiği iyi bilinmelidir. Türk milletinin neyi, niçin ve nasıl yaptığı; neleri baĢarıp baĢaramadığı iyi anlaĢılmalıdır. Tarih içinde Türk olarak; geçmiĢ ve gelecekte insan olarak benliğin iki türlü kavranması gerektiğine inanan Burian, düĢüncelerini Ģu Ģekilde ifade eder:

Tarihimizin Ģu dönüm noktasında biz kendimizi nasıl buluyoruz? En fazlasıyla belki dört beĢ bin ama en azıyla muhakkak ki yedi yüz yıllık bir geçmiĢe sahip olan bir ulus. Ama bu ulus o yüzyıllar boyunca neler yapmıĢtır; (tarihe geçecek büyük ve elbirliğiyle yapılan iĢlerinin kuru bir listesi dıĢında) bu ulus nasıl düĢünmüĢ; ne duymuĢ, ne ortaya koymak istemiĢ ve ne baĢarmıĢ bilmiyoruz. Yâni biz kökümüz, güç kaynağımız olan geçmiĢten, Ortaçağın kendi gücünden habersiz insanı kadar habersisiz. Oysa insanın yalnız uzay içinde bir varlık olarak önemini anlaması değil; zaman içinde süregelen bir gelenek bütünü olarak da kendini tanıması gerekir ki Yahya Kemâl buna “tarih bilinci” diyor. On beĢinci yüzyıla kadar bir Fransızlık ya da bir Ġngilizlik ortada yoktu. Hümanist düĢünüĢ Avrupa‟da doğduğu sırada bir yandan da Renaissance sanatçıları sözle ezgiyle, renkle taĢla didinip çırpınarak kendi halklarına milliyet bilincini vermeye çalıĢtılar. Oysa, yüzyıllar var, bize sözüyle ezgisiyle taĢıyla sanatçılarımız; dehasıyla bilginlerimiz; kahramanlığıyla -ama en çok, toprağa geçen kanıyla- adsız dedelerimiz Türklüğümüzü verdi. Bu bakımdan diyeceğiz ki, bizim için daha önce hiçbir ulus için olmadığı Ģekilde benliğin iki türlü kavranması gerekir: Tarih içinde Türk olarak; geçmiĢ ve gelecekte, insan olarak.500

Burianʼa göre insanın yalnız uzay içinde bir varlık olarak kendi önemini anlaması değil, zaman içinde süregelen bir gelenek bütünü olarak da kendini tanıması gerekir. Burianʼın zamanın içinde kendini tanıma ifadesi ile kastettiği, Türk kimliğinin öncelenmesidir. Bunun için Türk tarihi, edebiyatı ve felsefesi üzerine eğilmek; var olan eserleri bilimsel ve deneysel verilerle yalnız belgelere dayanarak incelemek gerekmektedir. Uzay içinde kendini tanımak ise insan olarak kendini tanımaktır. Bunu yapabilmek için insanın iyi, kötü, güzel, çirkin, güçlü, güçsüz gibi yaratılıĢtan gelme bütün özellikleri tezatlarıyla birlikte, bir bütünlük içerisinde ele alıp değerlendirilmelidir.501

Burian, ortaya attığı düĢünce ve görüĢlerde Atatürk‟ün yaptıklarını referans olarak gösterir.

Ona göre Atatürk, Asya‟nın Rönesansıdır. Atatürk sayesinde Türk toplumunda millî bilinç

499 Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler, s. 17.

500 Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler, s. 17-18.

501 Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler, s. 18-19.

158 oluĢmuĢtur. Türk insanına hem kendine inanmayı hem de bağımsız bir Ģekilde kendi geleceğiyle ilgili kararlar almayı öğretmiĢtir. Atatürk‟ü bir kahraman ve onun yaptıklarını bir destan olarak niteleyen Burian; “Ona Ģükür olsun ki, Ege‟den Çin denizine kadar bütün bir dünyayı yeniden doğuran ölmez ruh yine Türk damgasını taĢıyor.” sözleriyle hissettiği gururu paylaĢır.502

Burian, insanlık adına iki tarihî döneme dikkat çeker. Ġnsanın kendi var oluĢunun farkına yine

“kendi öz kafası”yla ulaĢtığı bu dönemler; “Ġsa‟dan beĢ yüz yıl önceki Yunan gündüzü ve Ġsa‟dan beĢ yüz yıl sonraki Renaissance gündüzü”dür. Burian, bu iki dönemi de “ıĢığın insanın aklı yoluyla parladığı” aydınlık çağlar olarak niteler.503 Burianʼa göre Türk insanın da böyle bir aydınlanmaya ulaĢabilmesi için eleĢtirel düĢünceye ve zihinsel özgürlüğe sahip olması; her türlü katı-donuk düĢünceden uzak durması gerekir. Böylesine bir düĢünce tarzına sahip olabilmek ise ancak eğitim vasıtasıyla yerleĢtirilebilir.

Burian, eğitim-öğretim faaliyetlerini bir bütün olarak görmüĢ ve bu sürecin en çok düĢünsel geliĢim üzerindeki etkisi üzerinde durmuĢtur. Ona göre eğitimin her kademesi ayrı ayrı değerlendirilip ele alınmalıdır. Eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleĢtirileceği yer, araç gereç, fiziki koĢullar, eğitim programları, müfredatlar vb. meseleler toplumsal koĢullara göre belirlenmelidir. Eğitimde birincil öneme sahip meseleler; “kendimizi tanıma” ve “kendi özümüze dönmek” amacına uygun olarak belirlenmelidir. Eğitimde hem zamanı hem de masrafları en aza indirebilmek için okulların çeĢidine ve bulundukları yere göre eğitim-öğretim faaliyetleri gerçekleĢtirilmelidir.504

Eğitimin her kademesi ile ilgili görüĢlerini paylaĢan Burian, üniversite eğitiminin önemine dikkat çeker. Zaman zaman üniversitelerde o dönem yaĢanan güncel sorunlara yönelik çözüm önerileri sunar. Ona göre üniversitelerin iĢi evrenin ve insanın gerçeklerini aramaktır.

Üniversiteler, bir memlekette uygarlığın kanıtıdır ve hiçbir ekonomik beklenti olmaksızın üniversitelere yatırım yapılmalıdır. Üniversiteleri bir “hümanizm laboratuarı” olarak değerlendiren Burian, üniversitelerle ilgili görüĢlerini Ģu Ģekilde ifade eder:

Üniversite bir humanizma laboratuvarıdır, seçkin düĢünce adamlarının potasıdır. Orada bilim zamanla değiĢmiyen doğruyu, sanat kuĢakların sınavından geçe geçe değiĢmez bir değer kazanan güzeli arar.

Kısacası, üniversitenin iĢi evrenin ve insanın tabiatında değiĢmez olan, gerçekleri aramaktır. Bu

502 Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler, s. 45.

503 Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler, s. 107.

504 Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler, s. 28.

159 bakımdan, denebilir ki üniversite bir memleket için zorunluluk değildir, lükstür ama uygarlığın en büyük kanıtı olan lüks. Memleket, tek pulunun geri gelmesini beklememek üzere üniversiteye para, üniversite adamı da kendi, seviyesindeki meslek adamının erdiği rahatlığı aramamak üzere uygarlığa kendini harcar.505

Burian, Köy Enstitüleri ile ilgili olarak da düĢüncelerini Yücel dergisinde yazdığı yazılarında paylaĢmıĢtır. Ona göre günün koĢulları ve ihtiyaçları doğrultusunda kurulan enstitüler, eğitim-öğretim alanında “en güzel geçit okullarından biridir.” Türkiyeʼnin içinde bulunduğu koĢullar Köy Enstitülerini gerekli kılmıĢtır. Burian, vakti zamanı geldiğinde bu kurumların “ömrünü tamamlaması” ya da “özünü değiĢtirerek” yine zamanın koĢullarına göre yenilenmesi gerektiğini düĢünür.506 Köy Enstitüleri, 1940‟lı yılların toplumsal, siyasi ve kültürel koĢulları göz önünde bulundurulduğunda ise “önemi su götürmez bir gerçek” olarak kabul edilmelidir.

Köy Enstitülerinin “üretimci” ve “yapıcı” yönlerini takdir eden Burian, bu enstitülerin ülkede yaĢanan ekonomik sıkıntılar; köy-kent arasındaki ayrılıklar; eğitim-öğretimin nüfusun büyük çoğunluğunu oluĢturan köylere ulaĢtırılamaması vb. pek çok soruna çözüm sunmak amacıyla kurulduğuna dikkat çeker. Olaya bu noktadan bakıldığında enstitüler, öncelikli hedeflerin gerçekliği ve bir an önce çözüme kavuĢturulma arzusuyla kurulan “çok hayırlı bilim kurumları”dır.507

Burian, Köy Enstitülerinin faaliyette olduğu dönemde yaĢanan sıkıntılarla ilgili olarak bazı eleĢtirilerde de bulunmuĢtur. Bu eleĢtirilerinde çoğunlukla enstitülerin yer seçimi ve fiziki koĢullarıyla ilgili teknik hatalardan bahsetmiĢtir. Zaman zaman da öğrencilerin yapım iĢleriyle uğraĢmaktan eğitim-öğretim faaliyetlerine yeterince ilgi gösterememesine değinmiĢ;

gençlerin “yurdun kurtarıcısı” olarak görülmesiyle artan kibir ve Ģımarıklıktan bahsetmiĢtir.

Bazen de eğitim faaliyetleriyle ilgili kusurlardan; bilinçli-bilinçsiz yapılan hatalardan söz ederek bu yanlıĢların düzeltilmesi gerektiğini ifade etmiĢtir. Fakat mevcut sıkıntıların enstitülerin kapatılmasına gerekçe olarak gösterilmesinden rahatsızlık duymuĢtur. Köy Enstitülerini “memleketi kalkınmaya götürecek yolların en büyüğü” olarak değerlendiren Burian, bu kurumların yıpratılmasını değil, problemlerin çözülerek yola devam edilmesi gerektiğini belirtmiĢtir. Bu kurumlara yöneltilen; “ahlaksızlık yatağı”, “komünist yuvası”,”kız erkek bir arada yetiĢtiriliyor.” gibi ifadeler ise haksız suçlamalardır.508

Bazen de eğitim faaliyetleriyle ilgili kusurlardan; bilinçli-bilinçsiz yapılan hatalardan söz ederek bu yanlıĢların düzeltilmesi gerektiğini ifade etmiĢtir. Fakat mevcut sıkıntıların enstitülerin kapatılmasına gerekçe olarak gösterilmesinden rahatsızlık duymuĢtur. Köy Enstitülerini “memleketi kalkınmaya götürecek yolların en büyüğü” olarak değerlendiren Burian, bu kurumların yıpratılmasını değil, problemlerin çözülerek yola devam edilmesi gerektiğini belirtmiĢtir. Bu kurumlara yöneltilen; “ahlaksızlık yatağı”, “komünist yuvası”,”kız erkek bir arada yetiĢtiriliyor.” gibi ifadeler ise haksız suçlamalardır.508

Benzer Belgeler