• Sonuç bulunamadı

1.2. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Mitoloji ve Antik Yunan-Latin Kaynaklı Eğilimler:

1.3.2. Atatürk Döneminde Hümanizm DüĢüncesini Konu Eden Dergiler

1.3.2.3. Ġnsan Dergisi

İnsan dergisi, 1938-1943 yılları arasında yayınlanan bir derdigir ve Türkiye‟deki hümanizmle ilgili tartıĢmaları izlemek bakımından önem taĢımaktadır. Dergi, Hilmi Ziya Ülken‟in yönetiminde Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Celalettin Ezine ve Muzaffer ġerif BaĢoğlu gibi isimleri bir araya getirmiĢtir. “Atatürk devrimleriyle birlikte Türk Rönesansı‟nın baĢlamıĢ olduğu” görüĢünden yola çıkarak yayın hayatına baĢlayan İnsan dergisi, hümanist düĢünceyle

253 Füruzan Hüsrev Tökin, “Fatih Mehmet ve Rönesans”, s. 28-29.

254 Cemal Süreya, “Dergiler”, Papirüs, Eylül 1969, S. 39, s. 64-65.

89 temellenen ulusal kimlik oluĢturmaya yönelik bir giriĢimdir.255 Dergide yer alan yazılarda, özellikle de derginin kurucu isimlerinin yazılarında, millî ve vatani karakteri olan bir hümanizmin etkisi oldukça belirgindir.256

Derginin ilk sayısında yayınlanan “Maksad” 257 baĢlıklı yazıda; Doğu-Batı arasında uzun yıllar gelgitler yaĢayan Türk toplumunun, tercihini Batıdan yana kullanmasına rağmen, yüz yıllık bir gecikmeyle de olsa beklenen Rönesansı (değiĢim) gerçekleĢtirebileceğine duyulan ümitten söz edilmektedir. Bu amaçla hareket edileceği beyan edilerek derginin hedefleri Ģöyle belirlenmiĢtir:

Dünyanın akıĢına katılmamızı men eden kapalı ve mistik âlemin bütün arta kalanlarını kökünden temizlemek; Tarihte oynamıĢ olduğumuz rolü meydana çıkarmakla, ufkumuzu dünya mikyasına kadar geniĢletmek; Bu medeniyetin bütün eserlerini (Sümerlerden zamanımıza kadar) büyük nisbette iĢtirak ettiğimiz bir konserin eserleri esasından tanımak; Beynelmilel münasebetlere giren bugünkü içtimaî bünyemize ve kıymetlerimize bu geniĢ zaviyeden tekrar bakmak.258

İnsan dergisine göre Türk aydını, Tanzimatla birlikte yapması gereken Rönesans‟ı Türk devriminden sonra artık yapabilecek konuma gelmiĢtir. “Bugün hakiki manâsıyla Rönesans yapıyoruz: Dünya kervanına yeniden katılıyoruz. Bu yolda kendimizi tekrar bulmak için garp metodları bize rehberlik edecektir.”259 sözleriyle Türk aydınına cesaret verilip yol gösterilmek istenmiĢtir. Derginin diğer sayılarında da aydınların Batı‟ya yönelmesi gerektiğini vurgulayan yazılar yer almıĢtır.

İnsan dergisinin önde gelen yazarlarından olan Hilmi Ziya Ülken, BatılılaĢma sorununu Tanzimat aydınları açısından ele almıĢtır. Ülken, Tanzimat aydınlarını yaĢadıkları dönemin Ģartları gereği BatılılaĢma konusunda fazla bir Ģey yapamadıkları için mazur görür. Ancak Batı‟yı yeterince tanıyamamıĢ olmaları nedeniyle onları eleĢtirmekten de geri kalmaz.

Tanzimat döneminde Türk aydınlarının ya tamamıyla Batı hayranı ya da Doğu‟nun esiri olduklarından söz eder. Aydınların bir tarafında içine kapanmıĢ ve Ģeklini kaybetmiĢ Doğu,

255 Selcan Korkmaz, İnsan Dergisi ve Dergi Etrafında Gelişen Edebî Faaliyetleri, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2005, s.

17.

256 ġerif AktaĢ, “1938-1943 Yıllarında Yayımlanan Ġnsan Mecmuası ve 2010 Yılında Biz“, Türk Yurdu, S. 285, ss. 172-180. 2011, s. 174.

257 Hilmi Ziya Ülken, “Maksad”, İnsan, I. Cilt, S. 1, 15 Nisan 1938, s. 1.

258 Hilmi Ziya Ülken, “Maksad”, s. 2.

259 Hilmi Ziya Ülken, “Maksad”, s. 2.

90 öte taraftan sadece Ģekil olarak benimsenmeye çalıĢılan Batı arasında kaldığını; bu iki farklı dünya arasındaki derin uçurumu fark etmeksizin yan yana yaĢamaya çalıĢtığını dile getirir.260 Ülken‟e göre asıl olan “kendimizi keĢfetmek” ve “kendimizi bulmak”tır. Bunun için de

“geniĢleyerek derinleĢmek” gerekir; ancak böyle davranarak evrenselden yerele ulaĢmak mümkündür. Köklere inerek asıl öze ulaĢmak ve bu öz ile uygarlık arasındaki bağı kurmak gerekmektedir. Bunun için de Batı‟nın tarihsel tecrübesinden faydalanarak, toplumsal yapılanma konusunda ciddi ve sitemli çalıĢmalar yapılmalıdır. Batılı düĢünce sistemini anlamak için kapsamlı bir çeviri faaliyetine giriĢilerek derinlemesine bir analiz yapılmalıdır.

Ancak böyle bir çözümlemenin ardından Batı ve hümanizm kavramlarının ne olduğu anlaĢılabilecektir. Gerçek ve doğru bir hümanizme ulaĢmak için bu yolun takip edilmesi gerekmektedir.261

Ülken, Burhan Belge‟nin Ulus gazetesinde yazdığı on sekiz sayılık yazı dizisine istinaden kaleme aldığı “Tanzimat ve Hümanizma” 262 adı yazısında; Belge‟nin Tanzimat dönemindeki Türk aydınlarına yönelik eleĢtirilerine karĢılık olarak dönemin Ģartlarının iyi tespit edilmesi gerektiğini vurgular. Tanzimat aydınlarının dönemin koĢulları gereği hakiki manada Batı‟yı anlamalarının mümkün olmadığını ama yine de olumlu bazı adımların atılmıĢ olduğunun dikkate alınması gerektiğini ifade eder. Asıl ilerlemenin ancak ulus-devlet inĢasından sonra olabileceğini dile getiren Ülken, BatılılaĢma meselesinde öncelikle sınırları belirli bir vatan anlayıĢından hareket edilmesi gerektiğini savunur. Hümanizmi ise tarihî ve toplumsal boyutları temel alan milliyetçi bir tasavvur olarak değerlendirir. Yani hümanizm, insanın kendi kökenini bulması için baĢvurduğu yollardan biridir. Ülken‟in “Maksad” adlı yazısında da belirtildiği üzere insan, tarihin bir ürünüdür ve tarih farklı ulusların katkılarıyla Ģekillenmektedir. Batı uygarlığı da bu tarihin bir parçasıdır ve Türk toplumu kendi öz değerleriyle aslında bu uygarlığın bir parçasıdır.263

Hilmi Ziya Ülken tarafından kaleme alınan “Tanzimata KarĢı” adlı yazıda; aydınların öncülüğünde halkın benimsemesi gereken düĢüncelerden yola çıkılarak modernleĢme ve evrensel insanlık değerlerine ulaĢmanın nasıl mümkün olabileceğinden söz edilir. Bunun için de Türk aydınlarına yüklenen bazı sorumluluklar olduğu dile getirilir. Bunlar; sistemli ve

260 Hilmi Ziya Ülken, “Tanzimata KarĢı”, İnsan, I. Cilt, S. 1, 15 Nisan 1938, s. 8.

261 Hilmi Ziya Ülken, “Tanzimata KarĢı”, s. 6-10.

262 Hilmi Ziya Ülken, “Tanzimat ve Hümanizma”, İnsan, S. 9, 1939, s. 690-691.

263 Hilmi Ziya Ülken, “Tanzimat ve Hümanizma”, s. 690-691.

91 sürekli bir çeviri faaliyeti içerisinde bulunma, Batılı bilime nüfuz edebilme ve anavatanı tanımaktır. Ülken‟e göre Türk aydını, geçmiĢ (Sümer‟den Osmanlı‟ya kadarki) birikimlerini yok sayarak yeni bir hedef yaratamaz. Bu yüzden bütün bu birikimleri, Batılı yöntemlerle yeniden ve bir mazi hayranlığına kapılmadan yorumlamak zorundadır. Türk münevveri ve Türk sanatkârı, kapalı ve mistik bir dünyadan uzaklaĢarak beynelmilel iliĢkilere girmeli;

toplumun yapısına ve değerlerine geniĢ bir açıdan bakmalıdır.264

Ülken‟in dile getirdiği görüĢler, onun “kendini bulmak” olarak kavramsallaĢtırdığı bir sürece iĢaret etmektedir. Ülken, “kendini bulmak” ile Batı uygarlığı arasındaki iliĢkiyi; gerçek ve doğru bir hümanizme giden yol olarak görür. Bu, geçmiĢle tüm iliĢkilerin koparılması demek değildir. GeçmiĢten yola çıkarak bugünün ve geleceğin inĢasını kurmaktır. Ülken, bu düĢünceleri doğrultusunda BatılılaĢmak amacıyla çıkılan yolda Arapça, Farsça, Latince ve Yunancanın hep birlikte önemli ve etkin bir rol oynayacağını; kültürel mirasın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunur.265

Ülken, İnsan dergisinin ikinci sayısında yer alan “Medeniyetin YürüyüĢü” 266 adlı yazısında uygarlık kavramını ele almıĢtır. Bu yazıda uygarlıklar arasında bir iliĢki olup olmadığını sorgulayarak medeniyetler arasındaki iliĢkinin önemine değinmiĢtir. Ülkene göre baĢka medeniyetlerle münasebetini kesen medeniyetler, uygarlığın gerisinde kalmaya mahkûmdur:

Ġnsan medeniyeti, insan zümreleri arasında gittikçe artan karĢılıklı münasebetlerin mahsulüdür. Bu münasebetler ne kadar mudil ve sahası ne kadar geniĢ ise, medeniyet o kadar açık olmaya müsaittir.

KarĢılıklı münasebetler -muhtelif âmillerle- gevĢediği ve azaldığı zaman medeniyetin umumî yürüyüĢünden ayrılan dal, kendi içine katlanarak donmuĢ bir hâlde kalmağa mahkûmdur. Ġnsanlık tarihinde medeniyetin yürüyüĢünü durdurur gibi gözüken veya inhiraflar yaparak kendi içine katlanan, kapanan devrelerin bulunması bundandır.267

Yazının devamında savunduğu görüĢleri örnekler vererek pekiĢtiren Ülken; Mısır, Mezopotamya ve Ġslam âleminin diğer uygarlıklar üzerindeki etkisinden bahsederek uygarlığın açık ve bütüncül yönü üzerinde durur. Bu yüzden uygarlığın sadece Batı ile iliĢkilendirilmesini doğru bulmaz. Artık Batı kavramı, coğrafi-etnik ya da inanç temelli bir

264 Fatma Sönmez, “Hilmi Ziya Ülken‟in Ġnsan Dergisinde Yayımladığı Sanat-Edebiyat Yazıları ve Çevirileri Üzerine” Türk Yurdu, S. 285, ss.172-180, 2011, s. 188.

265 Hilmi Ziya Ülken, “Tanzimata KarĢı”, s. 6-10.

266 Hilmi Ziya Ülken, “Medeniyetin YürüyüĢü”, İnsan, S. 2, 1938, s. 90.

267 Hilmi Ziya Ülken, “Medeniyetin YürüyüĢü”, s. 90.

92 değerlendirmenin ötesinde; değiĢim karĢısında alınan tavır ile alakalıdır. Çünkü Batı uygarlığı, diğer kültürlere açık olması özelliği sayesinde yükselmiĢtir. 268

Ülken, “Yunan Mucizesi”269 adlı yazısında ise vatanseverlik kavramı üzerinde durur.

Dönemin arkeoloji çalıĢmalarından yola çıkarak Yunan kültürü üzerindeki Anadolu-Sümer etkisinden söz eder. Uygarlığın Antik Yunan-Latin dünyası ile sınırlandırılamayacağını, var olan diğer uygarlıkların farklı hümanist eğilimler olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve evrensel bir hümanizm algısının oluĢabileceğini savunur. Ülken, bu yazısında aslında tüm insanlığın manevi geliĢim evrimi olarak tanımlanan bütüncül bir uygarlık kavramından bahsetmektedir. Ona göre “Yunan Mucizesi”ne inanmak yerine Yunan‟ı uygarlık tarihinin önemli bir aĢaması olarak kabul etmek gerekir. Üstelik Antik Yunan düĢüncesinin; Akdeniz uygarlığının geliĢiminin zorunlu bir sonucu olarak görülmesi gerektiğini dile getirir. Bu görüĢlerine ilaveten uygarlığın sadece Batı kaynaklı olmadığını, eski medeniyetlerin de katkıları olduğunu belirtir:

Bugünkü medeniyet Yunana olduğu kadar Arab-Fars veya Çin hümanizmalarına da aynı zaviyeden bakıyor. Artık ilk rönesansı yapan milletlerin vaziyetinde değiliz: Eski medeniyetleri muasır zaviyeden görmeli ve onları teĢekkülümüzü hazırlayan birer unsur olarak almalıyız. Burada muhtelif nisbetlerde

“Lâtin-Yunan”ın yanında “Arab-Fars”ın rolü olacak ve bu artık iki dünyayı barıĢtırmak isteyen Tanzimat görüĢü olmıyacaktır.”270

Hilmi Ziya Ülken, İnsan dergisindeki yazılarından önce 1933‟te yayımlanan İnsanî Vatanperverlik kitabıyla hümanizm üzerine eğilir. Türk toplumunun içinde bulunduğu çıkmazdan ancak “insani vatanseverlik” kavramına tutunarak kurtulabileceğini düĢünür.

Vatanseverlik ve insaniyetçilik kavramları üzerinde durarak özelden genele doğru ilerlemek gerektiğini, bireysel anlamda vatan sevgisi ile çıkılan bir yolculuğun ilerleyen süreçte evrensel bir ideale ulaĢabileceğini ifade eder. Böylece bireysel insan ruhundan evrensel olan ideal insanlık ruhuna varmanın mümkün olabileceğine inanır.271

Ülken‟e göre büyük milletler, ancak insanî bir mefkûre yaratan ve bunu kendi vatanının değerleriyle ortaya koyabilenlerdir. Bir toplumun gerçek manada bir millet hâline gelmesi ise ancak insanî bir mefkûre yaratmasıyla mümkündür. Bunun için insanlığa; kendi vatanına has

268 Hilmi Ziya Ülken, “Medeniyetin YürüyüĢü”, s. 90.

269 Hilmi Ziya Ülken, “Yunan Mucizesi”, İnsan, S. 3, 1938, s. 187-188.

270 Hilmi Ziya Ülken, “Yunan Mucizesi”, İnsan, S. 3, 1938, s. 187-188.

271 Hilmi Ziya Ülken, İnsani Vatanseverlik, Ülken Yayınları, Ġstanbul, 1999, s. 19.

93 nitelikler doğrultusunda kendi oluĢturduğu fikir ve söylemlerle dâhil olup katkı sağlayabilmelidir:

Ġnsanî vatanperverlik, insanî mefkûreye vatan Ģeniyetinden baĢlamak, insanlığı vatanda tahakkuk ettirmek ve vatanın kendine has rengile insaniyete dâhil olarak yeni bir Ģahsiyet hâlini almaktır. Hakikat yerle gökün, vaki‟le vacibin, Ģen‟i ile mefkûrenin ittihadındadır. Büyük milletler ancak Ġnsanî bir mefkûre yaratan ve bunu kendi vatanının rengi ve hususiyetile ifadeye muvaffak olanlardır. Bir cemiyetin hakikî millet hâline gelmesi ancak Ġnsanî bir mefkûre yaratması ve bunun için insaniyete yeni bir sözle yani vatanın hususî seciyesi ve Ģahsiyetile dâhil olması sayesindedir.272

Ülken, kendi vatanlarının hususiyetlerini yitirmeden tüm insanlığa ulaĢabilen isimler arasında Ġsa, Sokrat, Gandhi ve Tolstoy‟u örnek gösterir. “Her büyük idealist insanlık gayesine ancak vatan yolundan gitmiĢ, hakikati insaniyetle vatanın ittihadında bulmuĢtur.” diyerek insaniyet ve vatanperverliğin aynı ve tek bir Ģey olduğunu dile getirmektedir. Çünkü ona göre

“Ġnsaniyet vatanla baĢlar.”273

Bu doğrultuda hakiki anlamda insani vatanseverlik için yapılması gerekenlerin baĢında memleketinin tarihini iyi bilmek gelmektedir. Vatanın geçmiĢi ve kökleri keĢfedilmeli, iyi bir Ģekilde tedkik edilmelidir. Aynı zamanda vatanın içinde bulunduğu anın koĢulları, bütün kusurları ve iyi yönleriyle bilinmelidir. Bunu yaparken gerçekçi bir gözle değerlendirmelerde bulunulmalı, ülkenin sorunları ve ihtiyaçları titizlikle belirlenmelidir. Çünkü geçmiĢi ve anı iyi tetkik ederek geleceğin inĢasını gerçekleĢtirilebilmek mümkündür:

Ġnsanî vatanparverlik için yapılacak ilk cehit, insaniyete yeni bir renkle dâhil olabilmek için memleket tarihinin hâzinelerini açmak, esrarını meydana çıkarmak, vatanın köklerindeki zâfı ve kuvveti keĢfetmek olacaktır. Bunun içindir ki: Müteassıp bir ġoven gibi ve alâkasız bir mütebahhir [engin bilgili] gibi değil, fakat insaniyet binasına taĢ götürmek istiyen bir insan gibi, tarihî mukadderatın içinde piĢen, kavrulan veya yanıp kül olan halkın ruhunu Ģerha Ģerha meydana çıkarmak, açmak lâzımdır.

Gene bunun içindir ki: Vatanın bugünkü hâlini, bütün kusurları ve meziyetleri; bütün yükseklik ve alçaklığile görmek; mevhumeler içinde yüzen ġovenin romantik gözlüğünü atarak, yarının heykelini yapacağı toprağı tanımak, vatana hakikat gözile bakmak, onun esrarına, ruhuna, derdine, ihtayacına nüfuz etmek; bir mütebahhir ve müsteĢrik alâkasızlığile değil, fakat bir marangoz ve bir bahçivan ihtimamile onun kıymetini görerek tetkik etmek lâzımdır. Memleket tarihi ve halk bilgisi bu sebepten istikbalin kültürü için iki kuvvetli temel olacaktır.274

Hümanizm kavramı ile milliyetçilik arasındaki söyleme de iĢaret eden Ülken‟in bu düĢünceleri, Türk toplumunun yaĢamakta olduğu “millî rönesans”ı aĢarak evrensel insanlık idealine katılabileceğini yansıtmaktadır. Ülken‟in millî rönesans olarak nitelendirdiği durum, hümanizmin bir boyutudur. Çünkü ona göre hümanizm, Rönesans ile birlikte ortaya çıkan ve

272 Hilmi Ziya Ülken, age., s. 60-61.

273 Hilmi Ziya Ülken, age., s. 94.

274 Hilmi Ziya Ülken, age., s. 161-166.

94 insanların hayatına giren önemli bir kavramdır. Rönesans sayesinde insanlık, Orta Çağ‟ın skolastik düĢüncesinden silkinerek temeli Antik Yunan-Latin düĢüncesine dayanan akıl, bilim ve zihinsel özgürlük sayesinde yeni bir atılım gerçekleĢtirmiĢtir. Dolayısıyla Batı medeniyetine giren her millet, bu medeniyetin köklerine nüfuz etmek mecburiyetinde olduğu için kendi millî uyanıĢı içinde bir hümanizm hamlesi yapacaktır. Türk milletinin Cumhuriyet‟in kuruluĢundan itibaren giriĢtiği büyük hamlelerden birisi de budur. Böylece Türk milleti, hâlihazırda içinde bulunduğu koĢullar gereği bir taraftan kendi Rönesans‟ını gerçekleĢtirerek kendi özünü daha yakından tanıyacak diğer taraftan da insanlığın geliĢimi için önemli bir adım atmıĢ olacaktır. 275

Hilmi Ziya Ülken, İnsanî Vatanperverlik‟ten bir yıl sonra kaleme aldığı Uyanış Devirlerinde Tercüme’nin Rolü adlı kitabında ise, farklı uygarlıklar arasındaki iliĢkileri inceleyerek

“etkileĢim” ve “süreklilik” üzerinde durur. Farklı tarih ve coğrafyalarda meydana gelen ürünlerin birbirini beslediğini belirten Ülken, farklı toplumlarda görünen “uyanıĢ”ların halka halka geniĢleyerek birbirine bağlandığını ve uygarlığı oluĢturduğunu vurgular:

Medeniyet sürekli bir yürüyüĢtür. Max Scheler‟in dediği gibi her ulus, büyük medeni akıĢla birleĢen ve ona karıĢan yeni bir sudur. O kendinden bir Ģeyler getirir; fakat onu büyük akıĢa katmasını bilmezse hiçbir Ģey yapmıĢ olmayacaktır. Medeni akıĢa ayak uydurmak demek ona karıĢtığı yere kadar bütün fikir mahsullerini tanımak ve onlarla yoğrulmak demektir. Oswald Spengler‟in sandığı gibi kendi içine kapanmıĢ, baĢkalarından habersiz ve kendi kendine doğup büyüyen, devresini tamamlayan medeniyetler yoktur. Eski Sümer ve Mısır Yunan‟a, Yunan Latin‟e ve Ġslam‟a, Ġslam ve Latin dünyaları Rönesans vasıtasıyla Avrupa medeniyetine ulaĢır. Bu sürekli yoldan ayrılan ve ayrı kalan dallar kendi kendine çürüyüp düĢmeye mahkûmdur:276

Ülken, uygarlık adına çıkılan yolda ilerlemek için öncelikle tercüme faaliyetlerine ağırlık verilmesi gerektiğini belirtir. Çünkü “Medeni açılıĢın sürekliliğini temin eden bütün uyanıĢ devirleri” tercüme ile baĢlamıĢtır.277 Üstelik tercüme, düĢüncenin devamlılığının sağlanması bakımından uygarlıklar arasındaki etkileĢimi destekleyen en önemli unsurlardan biridir. Zira ona göre tercüme, bütün bir medeniyeti nakletmektir. Böylece tercüme faaliyetleri sayesinde hem bireysel ve toplumsal değiĢim için zemin hazırlanmıĢ olacak hem de uygarlıklar

275 Hilmi Ziya Üken, “Mefhum Buhranı”, Millet ve Tarih Şuuru, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul, 2008, s. 5.

276 Hilmi Ziya Ülken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul, 2011, s. VII.

277 Hilmi Ziya Ülken, age., s. 18.

95 arasındaki düĢünsel “etkileĢim” ve tarihsel “süreklilik” sağlanmıĢ olacaktır. Üstelik tercüme faaliyetleri, uygarlığın evrensel yönüne de iĢaret etmektedir.278

Ülken‟in çeviri faaliyetlerine atfettiği önem, sadece evrensel düzeyde fikirlerin devamlılığının sağlanması noktasına bağlanmaz. Ülken aynı zamanda tercümenin ulusal yönüne de dikkat çeker. Özellikle ulusal uyanıĢ hareketlerinde en mühim noktanın dil meselesi olması ve bütün fikir mahsullerinin anadil ile ifade edilmek istenmesi; çevirinin ideolojik, kültürel ve toplumsal yaĢam üzerindeki etkisinin de olduğunu gözler önüne sermektedir. 279

Ülken‟in tüm bu görüĢlerinin temelinde; ulusal anlamda “kendimizi keĢfetmek” ve “kendi özümüze dönmek” anlayıĢı vardır. “Kendimizi bulmak” Ģeklinde de kavramsallaĢtırılan bu düĢünceler, gerçekleĢtirilecek olan millî rönesansın ilk hamlesi olacaktır:

En geniĢ mikyasta insana gitmek, en derin manada kendimizi bulmayı temin edecektir. Türk olarak vazifemiz, kendimizi bulmak için dünya mikyasına kadar bakıĢımızı geniĢletmek olmalıdır. Ġnsan olarak vazifemiz insanlığa yeni bir Ģey katmak için dünya zaviyesinden kendimize bakmasını bilmek olacaktır.280

Ülken, “öze dönüĢ” meselesinde yeni bir uygarlığa adım atmak için eskiyi tümden yok saymak değil, eski köklere ulaĢmak için gerçek ve geniĢ çaplı bir hümanizm hareketi uyandırarak bir Rönesans gerçekleĢtirmek gerektiğini dile getirir. Toplumsal anlamda geliĢmek ve ilerlemek için de sadece kendi özüne dönmek yeterli değildir. Bunun için gerçek anlamda geniĢleyip derinleĢmek gerekmektedir. Ġnsanı da bir oluĢ ve geliĢim hâlinde ele alan Ülken, insanlığın da sürekli geniĢleyen ve ilerleyen bir süreç olarak değerlendirilmesi gerektiğini düĢünür. Yazar, ilerleyen yıllarda kaleme aldığı yazılarında da bu konudaki düĢüncelerini benzer Ģekilde devam ettirmiĢtir.281

Hilmi Ziya Ülken, İnsan dergisindeki yazılarıyla Batılı metot ve dikkatle Türkiye‟nin kendi meselelerine yönelmesinin gerekliliği üzerinde durmuĢtur. Yazılarında; medeniyeti Doğu-Batı, Ġslam-Hristiyan gibi ayırmanın doğru olmadığını belirtmiĢ, birbirinin geliĢmesine hizmet eden ve birbirini tamamlayan çevreleri bir bütün hâlinde düĢünmek gerektiğini sezdirmiĢtir.

ġerif AktaĢ, Hilmi Ziya ve arkadaĢlarının; zaman içinde geliĢip değiĢen insanı, yaĢadığı sosyal çevre içinde sosyolojinin getirdiği yeni metotlarla inceleyip değerlendirmenin gereğine

278 Hilmi Ziya Ülken, age., s. 383.

279 Hilmi Ziya Ülken, age., s. 221.

280 Hilmi Ziya Ülken, “Tanzimata KarĢı”, s. 11, 14.

281 TaĢkın TakıĢ, “Hilmi Ziya Ülken”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Modernleşme ve Batıcılık, III. Cilt, ed. Uygur KocabaĢoğlu, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2004, s. 96-97.

96 inandıklarını ve bu konudaki düĢüncelerini açıkça ortaya koyduklarını söyler. AktaĢ‟a göre Hilmi Ziya Ülken‟nin İnsan dergisindeki yazıları; “dünya ölçüsünde geçerli düĢünce ve metotlarla kendimize, tarihimize, sosyal kurum ve kuruluĢlarımıza yönelerek yenileĢip geliĢmeyi, sürdürmemizi” teklif etmektedir.282

Doğu-Batı sarmalında gidip gelen Türk toplumu için çözüm önerileri sunmaya çalıĢan İnsan dergisinde, hümanizmle ilgili düĢüncelerini aktaran tek isim Hilmi Ziya Ülken değildir.

Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Hatemi Senih Sarp ve Nuri Fehmi gibi isimler de yazılarıyla hümanizm tartıĢmalarında yer almıĢlar, bu konuda kendi görüĢlerini ortaya koymuĢlardır.

Sabahattin Eyüboğlu, İnsan dergisindeki “Yeni Türk Sanatkârı Yahut Frenkten Türk‟e DönüĢ”283 adlı yazısında;284 millî bir uyanıĢın gerçekleĢmekte olduğundan bahseder.

Eyüboğlu, millî uyanıĢın ne demek olduğu açıklayarak bunun Avrupalı bir bilinçle “yeniden doğmak” anlamına geldiğini ifade eder. Yeniden doğmak ifadesinin ise eski ile alakayı kesmek değil, ona yeni bir hayat aĢılamak olduğunu belirtir. Eyüboğlu, Tanzimat‟tan önceki halk sanatını, divan sanatını ve mistik sanatları “eski sanat dünyası” olarak değerlendirir. Ona göre bu eski sanat dünyasına yüz çevirenler, kendilerini iyice Batı hayranlığına kaptırmıĢ olanlardır. Batı dünyasına yüz çevirip Tanzimat‟tan önceki sanat anlayıĢını savunanlar da eski zihniyetin devamıdır. Her iki yaklaĢım da doğru değildir. Doğru olan yaklaĢım, Batı

Eyüboğlu, millî uyanıĢın ne demek olduğu açıklayarak bunun Avrupalı bir bilinçle “yeniden doğmak” anlamına geldiğini ifade eder. Yeniden doğmak ifadesinin ise eski ile alakayı kesmek değil, ona yeni bir hayat aĢılamak olduğunu belirtir. Eyüboğlu, Tanzimat‟tan önceki halk sanatını, divan sanatını ve mistik sanatları “eski sanat dünyası” olarak değerlendirir. Ona göre bu eski sanat dünyasına yüz çevirenler, kendilerini iyice Batı hayranlığına kaptırmıĢ olanlardır. Batı dünyasına yüz çevirip Tanzimat‟tan önceki sanat anlayıĢını savunanlar da eski zihniyetin devamıdır. Her iki yaklaĢım da doğru değildir. Doğru olan yaklaĢım, Batı

Benzer Belgeler