• Sonuç bulunamadı

ŞEKİLLER LİSTESİ

ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ

2.4.1 Tutum Kavramı

Keller’e (1993) göre psikomotor öğrenmeler fiziksel hareketlerin doğru, hızlı ve otomatik olarak yapılması sonucu meydana gelen davranışları kapsar. Yemek yapma, müzik aleti çalma, daktiloda on parmak yazı yazma, belirlenen bir şekli çizme, bir yarayı sarma, gibi davranışlar psikomotor alan becerilerine örnek olarak verilebilir. Psikomotor beceriler bir süreç olarak ilerler. Bu becerilerde gelişim önemlidir. Bloom’a (1979) göre psikomotor becerilerin gelişim evreleri şu şekilde sıralanabilir: • Neyin yapılması gerektiği, amacın ne olduğu, hangi sıralamanın olduğu gibi bilgilerin elde edilmesi.

• Gerekli hareketleri adım adım yerine getirme. Her basamakta “ne ve nasıl” soruları zihinde belirir. Her basamağı gerçekleştirmek için harcanan süre deneme sayısına göre değişebilir.

• Kontrolün aktarılması. Her hareketin doğrudan kontrolü ile görme hissi, ardışık hareketleri belirli bir sırada daha ileri planlamaya olanak sağlar. Görme yoluyla diğer duyulara ve kas koordinasyonuna yönelik ilgi aktarımı sağlanır.

• Becerinin otomatikleşmesi. Bu safhada hareketleri düşünme gerekliliği oldukça azalır. Performans, bir dizi refleks hareketlerine dönüşür.

• Becerinin genellenmesi; Beceri yeni karşılaşılacak durumlara uyarlanabilmesi, bu durumlarda gerçekleştirilmesi.

2.4 TUTUM

2.4.1 Tutum Kavramı

Tutum, Latince “Aptus” sözcüğüne karşılık gelen bir kavramdır (Güven ve Uzman, 2006) ve “harekete hazır” anlamına gelmektedir. Bu anlamdan tutumun bir davranıştan önce gerçekleşen hareketlerimize rehber olan yapı olduğu anlaşılmaktadır (Arkonaç, 2001). Kısaca tutum, kişinin içinde bulunduğu çevrede olan herhangi bir duruma karşı gösterdiği tepki ön eğilimi (Sevilmiş, 2006), harekete geçmeye hazır olma durumudur.

Benzer olarak tutum kavramı kişiye atfedilen ve psikolojik bir durumla ilgili duygu, düşünce ve davranışlarını oluşturan eğilim olarak tanımlanabilir (Erkuş, 1994).

21

Üstüner (2006) ve Papanastasiou (2002) tutum kavramını, bireylerde insanlara, nesnelere, olaylara, yerlere ve düşüncelere karşı olumlu veya olumsuz olarak oluşan duygusal eğilim şeklinde tanımlarken, Hogg ve Smith (2007), bireylerin birbirini daha iyi tanımalarını ve birbirleriyle iletişim kanalları kurabilmelerine sebep olan, karşılıklı olarak birbirlerinin tutumlarını sezinlemelerini sağlayan kişilik üzerindeki pencereler olarak belirtmişlerdir. Tutumlar iki eğilimi içermektedir. Bunlar; karşı koyma ya da ondan yana olma eğilimleridir (Pehlivan, 1994).

Alport’a (1935) göre tutum kavramı “bireyin bütün nesnelere karşı göstereceği tepkiler ve durumlar üzerinde yönlendirici veya etkin bir güç oluşturan, ussal ve sinirsel bir davranışta bulunmaya hazır olma halidir.” Bu tanım Alport’un tutum kavramına psikolojik bir açıyla eğildiğini göstermektedir (Alport, 1935, akt. Temizkan, 2008). Şimşek’in (2010) belirttiğine göre tutum, bir bireye veya nesneye karşı, duygu, inanç ve davranış eğilimlerimizin örgütlenmesidir. Bu üç eğilim tutumun ögelerini oluşturmaktadır. Bu sebeple tutumun alanı oldukça geniştir. İnceoğlu’na (2011) göre bir durum, bir tasarım, bir olay, bir birey gibi somut kavramlar tutumun konusu olabileceği gibi, iyi, kötü, mutluluk, mutsuzluk gibi soyut kavramlarda tutuma konu teşkil edebilir.

Alan yazın incelendiğinde araştırmacıları tutum kavramını araştırmaya sevk eden en önemli sebebin tutumun bir kişinin davranışlarını öngörmeyi mümkün kılabilmesidir (Üstüner, 2006). Bu pencereden bakıldığında tutumun çok önemli ve güçlü bir olgu olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki tutum kavramı, kişilerin öğrenmelerini, davranışlarını olumlu ve olumsuz yönde etkileme gücünü barındırmaktadır (Güven ve Uzman, 2006).

Yapılan tanımlardan yola çıkıldığında tutumun, bireyin yaşantısı boyunca karşı karşıya geldiği herhangi bir olay, durum, nesne veya konuya karşı geliştirdiği, bireyin davranışlardan yola çıkarak öngörülebilen, duygu, düşünce ve davranışlarını yönlendiren olumlu ya da olumsuz eğilimler olduğu sonucuna varabiliriz. Kısaca özetlersek tutum bir duygu-düşünce-davranış eğilimleri bütünleşmesidir. Bu üçlü aynı zamanda tutumun ögeleri olarak incelenmektedir (Kağıtçıbaşı, 1999).

22 2.4.2 Tutumun Ögeleri

Alan yazın incelendiğinde tutum kavramının, bilişsel, duyuşsal ve davranışsal olarak üç boyuta ayrıldığını ve bunlarının bileşiminin tutumu oluşturduğu görülmektedir (Reid, 2006; Aysu, 2007). Aysu’nun (2007) belirttiğine göre, kişinin bir konu veya durum hakkında bilgilerinin, tutumun bilişsel bileşeni; hangi duygu durumuyla yaklaşacağı, tutumun duyuşsal bileşeni ve nasıl davranacağı ise tutumun davranışsal bileşeni meydana getirmektedir. Örneğin, bir öğrencinin fizik dersine karşı oluşturduğu tutumu incelenirken, öğrencinin fizik hakkındaki bilgileri (bilişsel), öğrencinin fizik dersine karşı ne hissettiği (duyuşsal) bilgisini ve öğrencinin fizik kursu almak için harekete geçmesi (davranışsal) tutumun üç ögesini içerir (Reid, 2006, akt. Erimez, 2012).

Benzer olarak Aydın (2008) ve Ruffell (1998) tutumu üç boyuta ayırmış bu boyutları bilişsel, duyuşsal ve davranışsal olarak tanımlamışlardır. Bilişsel boyut, bireyin tutum hakkındaki inançların bir açıklamasıdır. Bilişsel boyut kişinin tutum objesi ile ilgili bilgi, inanç ve düşüncelerinden oluşur. Duyuşsal boyut, bireyin tutum hakkındaki duygu ve değerlendirmelerinin açıklamasıdır. Duyuşsal boyut canlı-cansız, somut-soyut olan şeylere karşı bireyin heyecanını içerir (Güney, 2000). Bununla birlikte tutum daha çok bireyin duyuşsal gelişiminin ürünüdür. Bu sebeple Başaran (2005) bireyin herhangi bir şeye karşı tutumunun olumlu ya da olumsuz olmasının sebebini beğenmek, sevmek gibi kabul etme eğilimleri olduğunu belirtmiştir. Davranışsal boyut, davranış eğilimin açıklamasıdır. Davranışsal boyut bireyin devinimsel gelişimine dayanmaktadır. Çetin’e (2006) göre duyuşsal boyut bireyin tepkiye hazır oluşunu, bir nesneye karşı tutumunu eyleme dökmesidir. En nihayetinde eğer birey bu boyutlarda yeterli güce ulaşmamışsa devinim eğilimi davranışa dönüşür

Şimsek (2010) inanç, duygu ve davranışın tutumun üç ögesi olduğunu ifade etmiştir. İnançlar, bir olay ya da obje hakkındaki temel bilgileri, duygular olay ya da nesneye karşı sevgi ve nefret durumlarını, davranışlar ise o nesneye yakınlığını, uzaklığını, tepkiye geçme hazırlığını ifade etmektedir. Eğer birey daha ilk basamak olan inanç basamağında yeterli bilgi sahibi olmadan tutum nesnesine karşı olumlu ya da olumsuz bir tutum geliştirmişse bu tutum ön yargıya dayalı bir tutumdur (Başaran, 2005).