• Sonuç bulunamadı

1. TRAJİK’İN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ

1.4. Trajik Kahraman

Değerler söz konusu olduğunda hele de değerlerin tercihlerle değerlendirmesi olarak kabul edebileceğimiz trajik durumlarda, tercihte bulunan trajik kahraman, trajiğin önemli bir ögesi haline gelir. Poetika’da, “Aristoteles kahramanın eylemleri yoluyla trajik bir karaktere dönüştüğünü söyler. …Her bir eylem bir seçim barındırması sebebi ile karakterin ahlaki duruşunu şekillendirir; karakter şunu değil de bunu tercih ederek belli bir

136 Glicksberg, a.g.e., s.18.

137

karaktere dönüşür.”138

Tercihler ise hayatı nasıl gördüğümüz ve hayattan ne istediğimizle ilgili gerçeği ortaya koyarken, tercihlerimizi hangi önceliklerle yaptığımız, bizi ahlaki olana yaklaştırır veya ahlaki olandan uzaklaştırır. Üstelik kişiler, aynı durum karşısında farklı farklı tercihlerde bulunabilir. “Kişinin karakteri bilgiyle yönetilen bir isteme olduğundan tekliği vardır, her kişinin karakteri ayrı olduğundan aynı durum herkeste başka bir tepki yaratır.”139

Bu sebeple aynı olaylar, aynı durumlar farklı kişilerde farklı tepkilere sebep olacaktır. Bu sebeple trajik bir kişiden yahut kahramandan söz edebilmek için kişiyi, eylemi ile birlikte görmemiz gerekir. Bu, kimi zaman bir seçim olabileceği gibi kimi zaman da seçenekler arasında olanı seçmemek şeklinde de olabilir, fakat her durumda trajik kahramanın eylemi ile etik olanın buluşması söz konusudur. Sıradan bir kişinin genel geçer yargılar ve ezberlerle hareket ederek üstüne hiç düşünmediği değerlerin farkında olan trajik kahraman, seçimi sonucunda düşeceği trajik durumun farkındadır ve buna razı olur.

Kişinin sahip olduğu erdem; kimi zaman onu bir trajediye sürükleyebilir ve bu sahip olunan erdem karakterin bir parçası olması sebebi ile başka türlü davranmaya da izin vermeyecektir. “Böyle bir kişi belli olayın başka türlü olup bitmiş olabileceğini aklından bile geçirmez. Şu var ki, kişiyi trajik durumlara düşüren doğal eğilim, her insanda bulunmaz; aynı yapıda değildir bütün insanlar. Sıradan insan, yüksek değerlere göz yumabilen insan, aynı durumu başka türlü karşılar.”140

Bu sebeple aynı olaylar, aynı durumlar, farklı kişilerde farklı tepkilere sebep olacaktır. “Kişi doğrudan doğruya bildiği bedenine karşılık, karakterini kendi yapıp ettiklerine bakarak dolaylı bir şekilde öğrenir...”141

Kişinin kendi karakterine ilişkin bilgisi, hayat içindeki yapıp etmelerinden elde edilen bir bilgi olması gibi, biz de trajik karakteri yapıp etmeleri ile tanımlarız.

Scheler için “ ‘Trajik’ esas anlamıyla, her zaman eylemde belirli bir etkililiğe işaret eder. Trajik eylemlerde bulunmak ve acı çekmek trajik karakterin yaradılışında olmalıdır.”142

Kişi, ancak yaradılışı gereği trajik bir karaktere sahipse içinde bulunduğu durumun trajedisini fark edebilecektir. Bu nedenle “Trajik çatışma her insanda ortaya çıkamayacağı gibi diğer çatışmaların da –ki bunlardan birine komik çatışma diğerine de dar anlamda etik çatışma denebilir- her insanda ortaya çıkması şart değildir. Bu çatışmaların kişilerde ortaya çıkması, o kişilerin ön plana koydukları değerlere sıkı sıkıya

138

R. İlke Yiğit, "Medeia'ya Acımak" Cogito, 54 (Bahar 2008), s 159-160.

139 Kuçuradi, Schopenhauer ve İnsan, s.42. 140 Kuçuradi, Sanata Felsefeyle Bakmak, s.10. 141 Kuçuradi, Schopenhauer ve İnsan, s.41. 142

bağlıdır.”143

Sıradan biri ise değerlerin farkında olmayışı yahut da farkında olmasına rağmen, başka gerekçelerle, bu değerlerin çiğnenmesini görmezden gelişiyle sıradan olmaya devam eder. “Trajik kişiyse ortalama bir insandan daha soyludur ve yaşamın karanlık kökenlerine daha yakındır.”144

Sıradan insanın üstünde bir yerde bulunan trajik kahraman, yüksek değerlerin farkındadır ve bu değerleri görmezden gelemez.

Antigone’de145 gömülmesi gereken bir kardeşin ölüsü karşısında İsmene ve Antigone aynı şekilde davranmaz. Antigone, Antigone olduğu için trajik bir kahramana dönüşür. Çünkü aynı durumu yaşayan iki kişinin bu durum karşısındaki tepkileri, karakterleri tarafından belirlenmiştir; İsmene, sıradan bir kişi olarak hayatın nedensel ilişkiler ağından uzaklaşamamışken Antigone, trajik ve ahlaki olanın zorunlu kıldığı şekilde özgür olarak seçimini yapmış ve zaten karakterinin gereği olarak trajik kahramana dönüşmüştür.

Sıradan insan, yüksek değerleri görmezden gelen insan aynı durumu başka türlü karşılar. Onda trajediyi kavrayacak değer bilgisi olmadığından, onca başarısızlıkla sonuçlanan olayın nedenini başka yerlerde arar ya da hiçbir şeyi denemez, güven dolu durumunu korur. Yaşananlar için çoğu zaman başkasını ya da kendisini suçlarken trajik olanın özünde var olan zorunluluğun, görünenin ötesinde yer alan derinliğin farkında değildir.

Northrop Frye, “Sonbahar Mitosu Tragedya”146 başlıklı yazısında, tipik bir trajik kahramanın, Tanrı ve insan arasında bir yerde olduğuna değinir. Sıradan insan, genel ezberle, sadece hayatın görünen yüzüyle ve isteklerinin emriyle hareket ettiği için değerler dünyasından uzaklaşır. Bu sebeple “Genelde soylu kişiler trajik olanla karşılaşabilir. Sezar ve Brutus örneğinde olduğu gibi, soylu kişi öldürdüğü soylu kişiyi sevmesine rağmen öldürmüştür. Trajik olan budur. Trajik kişiler ve roman kahramanları erdemlerinin yanlışına düşerler, kahramanı kahraman yapan eylem, onu yok eder de…”147

Trajik durum içinde yaptığı tercihle yok olan değerin farkında olmayan bir kişinin trajik bir kişi olması mümkün olmayacaktır. İçselleştirmiş olduğu geleneğin zorunlu kılması sebebiyle kardeşini öldüren karakter, kardeşlik değerinin farkında değilse ve kardeşini öldürdükten sonra düşündüğü ve hissettiği şey sadece görevini yapmış olduğu yönündeyse trajik kahramandan söz etmek mümkün olmayacaktır.

143 Kuçuradi, Sanat Felsefeyle Bakmak, s.35.

144 George Steiner, Tragedyanın Ölümü, (Çev. Burç İdem Dinçel), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul

2011, s.10.

145

Sophokles, Antigone, (Çev. Ari Çokona), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014.

146 Northrop Frye, "Sonbahar Mitosu:Tragedya", (Çev. Begüm Kovulmaz), Cogito, 54 (Bahar 2008), s.114-

126.

147 Gunnar Skirbekk-Nils Gilje, Felsefe Tarihi, (Çev. E. Akbaş- Ş. Mutlu) Üniversite Kitapevi, İstanbul 1971,

Trajik olan özgür eylemde bulunmayı zorunlu kılar. “Özgür eylemde bulunabilme, trajik kişiyi en çok belirten özelliklerden biridir. Davranışlarını çevrenin kurallarına, karşı koyamadığı eğilimine göre ayarlayan ya da davranışlarının herhangi bir insanüstü varlığın yönettiğine inanılan veya inanan bir kişi –bu determinizm nasıl bir yüzle görünürse görünsün- trajik olamaz.”148

Ezberlenmiş doğrular, genel geçer ahlak yasalarının sağladığı güven çerçevesinde yaşayarak düşünme zahmetine katlanmayan kişiler, herkesçe onaylanacak seçimlerden vazgeçmeyecekler ve sıradan bir insan olmanın güvenli sularında yaşamaya devam edeceklerdir.

Değerlerle ve dolayısıyla etikle varoluşu temellenen trajik durumun trajik kahramanı, içindeki çatışmanın sancısını çekmekle çoğu zaman kaderine-sonundaki yıkımı bilerek-karşı gelmekle, trajik kahraman olma yolunda ilerler. Kişiyi içsel çatışmaya sürükleyecek her durum trajik olmayacağı gibi her seçim de kahramanı trajik yapmayacaktır. Trajik olanın değerle olan ilişkisi, trajik kahramanın eylem ile ortaya çıkan ahlaki yönü; trajik kavramını felsefe alanına taşırken bu kavrama farklı ve zengin bir boyut kazandırır. Trajik durumda ahlakiliği ve değerleri tartışırken trajik kahramanın karakter özellikleri önemli bir alt başlık olarak sunulur.

Yiğit, Medeia adlı tragedyada, kahramanı trajik yapan unsurları tartışır. 149 Kendisine, para ve statüyü tercih ederek ihanet eden kocasından intikam almak için çocuklarını öldüren Medeia, insani kanunlara karşı gelmiştir. Onu bu insani kanunlara karşı gelmeye sürükleyen çatışma ise gururu ve çocukları arasında bir seçim yapmak durumunda kalmış olmasıdır. “Medeia, iki ihtiras arasında kalmıştır; çocuklarına duyduğu sevgi ve kadınlık gururu, birinin diğerine üstünlüğünü göstermek zordur.”150

Medeia’nın bu savaşında, insani kanunların gereği olarak yapılacak seçim tartışmasız ortada durur ve koro Medeia’yı bu yanlıştan döndürmeye çalışır. Fakat Medeia kararını vermiştir. Aslında çocuklarının ölümüyle en derin acıyı kendisinin duyacağını bilmesine rağmen bu eylemi gerçekleştirir. Medeia, kadınlık gururunu inciten kocasına duyduğu öfkenin kendisini sürüklediği kötülüğün farkındadır. Fakat farkında olması hissettiklerini değiştirmek için yeterli değildir.

Medeia’nın gerçekleştirdiği eylemle trajik bir kahramana dönüşmesi ilk bakışta pek mümkün görünmemekle birlikte, eylemin ardından mağrur duruşu ve pişmanlığa kapılmayışı da Aristoteles’e göre trajedinin esasını oluşturan iki öğeden (korku ve acıma)

148 Kuçuradi, Sanata Felsefeyle Bakmak, s.15. 149 Yiğit, a.g.y., s.159-169.

150

birinin varlığını zedeler. “Eğer Medeia’nın kahramanı trajikse onunla özdeşleşebilmemiz, yani seçiminin korkunçluğundan ürktüğümüz gibi bu seçimin doğurduğu felaketten ötürü ona acıyabilmemiz gerekir. Ancak bu gerçekleşmez.”151

Çünkü karşımızda insani yasaları çiğneyerek çocuklarının katili olan bir anne vardır. Bu durumda beklenen acıma duygusunu hissetmek mümkün görünmemektedir. Acaba acıma hissi hangi koşullarda duyumsanabilir? “Aristoteles Retorik’inde bu hissi şöyle tanımlar: Acımak yıkıcı veya acı verici bir kötülüğün bunu hak etmeyen birinin başına geldiğini ve bizim başımıza ya da bir arkadaşımızın da başına gelebileceği ve hatta bunun çok yakın olduğunu görmenin bizde uyandırdığı acı hissi olarak tanımlanabilir.” 152

Bu durumda, haklı olduğunu düşündüğümüz, doğru tarafta durduğuna ve kötü olanı hak etmediğine inandığımız kişilere karşı acıma hissini duyarız ve aynı şeyin bir gün bizimde başımıza gelebileceğini düşünerek korkarız. Aristoteles’in bir tragedyanın uyandırması gereken duyguları -acıma ve korku olarak- tanımlamasının yanı sıra bu duyguları uyandıracak tragedyanın olay örgüsünde hangi tür karakterin rol alması gerektiğine dair tanımı, oldukça detaylı ve aydınlatıcıdır. Bu tanımda kahramanın çok erdemli, soylu, ahlaklı olması ya da genel kabule göre kötü bir insan olmaması değildir belirleyici olan. “Öyleyse bir ‘ara durum’ kalıyor geriye: bir erdem ya da dürüstlük örneği olmasa da, kötü huyları ya da acımasızlık yüzünden değil, bir yanılgı yüzünden ölüme sürüklenen bir adam; büyük bir üne sahip, büyük bir mutluluk içinde yaşayan, Oidipus gibi, Thyestes gibi ya da bu türden ailelerin şanlı üyeleri gibi biri.”153

Bu kişiler Tragedya için ideal karakterlerdir.

Bu durumda Medeia trajik bir kahramandır. “Trajedinin kahramanı da bir talihsizliğin kurbanı olarak en azından bir süreliğine erdemli biri olmaktan çıkar. Ama bunlar soylu karakterini zedeleyemez çünkü bir zamanlar iyi bir insandır.”154

Medeia ihtirasına yenik düşmek gibi bir talihsizliğin kurbanı olmuştur. Yanılgısı ise yaptığı eylemin ve yaşayacağı kederin farkında olmayışıdır. “Çünkü insan, (daha önce Dionysos kültüne dramatik bir biçim kazandıran Orfeusçuluğun temel felsefesinde gördüğümüz gibi), bünyesindeki ikiliklerden dolayı hem iyi hem kötüdür; hem yapıcı hem yıkıcıdır; hem güçlü hem zayıftır; hem aklını kullandığı ölçüde özgürdür hem de kendi kontrolü dışında olan pek çok güce tabidir.”155

Her insan gibi, ihtiraslarına kapıldığında yaşayacağı kederi önceden göremeyişi, Medeia’yı, trajik bir kahramana dönüştürür. Çünkü insanlar,

151 Yiğit, a.g.y., s.160. 152 Yiğit, a.g.y., s.166. 153 Aristoteles, a.g.e., s.45. 154 Yiğit, a.g.y., s.167. 155 Paksoy, a.g.e., s.167.

ihtiraslarına yenik düştüklerinde yaşayabilecekleri kederin boyutunu önceden görebilselerdi, onlar için “ihtiras kurbanı” ifadesi kullanılmıyor olurdu şüphesiz. “Medeia’nın Oidipus gibi bir trajik karakter olmadığını söyleyebiliriz. Medeia’da tanık olduğumuz yeni bir trajik karakterin doğuşudur.”156

Başka bir bakış açısıyla Medeia, bilinç dünyamıza önemli bir noktayı gösterir. Medeia’ya, onunla özdeşim kurduğumuz için değil bir anne olarak en derin acıyı kendisinin duyacağını bilmesine rağmen ihtirasına yenik düşmesinden ötürü acırız. Çünkü Medeia ile aramıza mesafe koymayı başarsak da bu öyküde her insanın tanıdığı duygular vardır ve Medeia’ya acımayız belki, ama ona baktığımızda insanın (dolayısıyla kendimizin) sınırlarının nereye kadar uzanabileceği konusunda korku duyar ve Medeia nezdinde tüm insanlığa acırız.

Trajik karakterin tanımı, Euripides tragedyaları ile biraz daha genişler; sadece soylu bir karaktere sahip insanlar, verdikleri ahlaki kararların gereği olan eylemleri gerçekleştirerek trajik kahraman olmazlar ve trajik kahramanla seyircinin (ya da okurun) bir özdeşim kurma zorunluluğu da esnemiştir. Fakat bu durumda tragedyanın bize göstereceği bir durum, bizim dünyamıza ait, tüm insanlığa ait, üstüne düşüneceğimiz, hissedeceğimiz bir insanlık durumu gereklidir. İşte, Medeia’yı trajik kahramana dönüştüren, insanın karanlıkta kalan gizemini ortaya çıkarması ve seyirciye ‘Ben olsaydım ne yapardım?’ sorusunu sordurması ve bu soruyu cevapsız bırakacak bir hikayenin kahramanı olmasıdır.

Kaya, çalışmasında, Scheler’in üzerinde durduğu bir kavram olarak ‘ahlaki deha’dan bahseder. Ahlaki deha, ait olduğu zamanının ötesinde ahlaki olanı görebilen kişidir. “Buna göre, eğer eylemde bulunan kişi, kendi içinde bulunduğu zamanın ethos’unu aşabiliyor, onun üzerine çıkabiliyor ve daha iyisini yapıyorsa, kendi çağının ethos’una göre kötü olan bir eylem, buna rağmen iyi olabilir.”157

Bu koşullarda ortaya çıkan trajik kahraman, yani ahlaki deha, anlaşılamayacağını bildiği halde ahlaki olandan vazgeçmez ve bunun sonucunda kendi trajedisini yaratır. Elbette yaşanılan zamanın değer yargılarının, etik anlayışının dışına çıkmak bir bedel ödemeyi zorunlu kılar. “Önde gitmek, insanların alışılagelmiş davranışlarına benzemeyen bir davranışta bulunmak, çoğunluğun gücünü aşan bir işe girişmekle doğaya karşı işlenen hybris’in ödenmesi, yüksek bir değerin yok olması ile ödenmesi gerektiğinden, böyle bir işe girişen kişinin trajik bir duruma düşmesi kaçınılmaz bir şeydir.”158

Ancak zamanın ötesinde değerli olanı görebilen kişilerde trajik

156 Yiğit, a.g.y., s.168.

157 Kaya, a.g.e.,, s.53. 158

dehadan bahsetmek mümkündür. Trajik dehalar ise değerlerin değişiminde önemli adımlar atarak ahlaki ilkeleri yapılandırma gücüne sahip kişiler olarak sıradan olmaktan uzaklaşırlar ve tarihin sayfalarında yerlerini alırlar. Özellikle bir toplumun aydın olarak tanımlanan sınıfının ait olduğu zamanın ötesinde değer yargılarını görebilmeleri ve bu değer yargıları ile eylemlerini gerçekleştirmeleri, doğal olarak bu insanları trajik bir duruma sürükler. Toplumun değer yargılarının “Scheler’e göre tarihsel bakımdan bir ethos’un büyük, kapsamlı değişimi, geçiş dönemleri, ahlaki gelişime içkin olan bu trajik unsur tarafından zorunlu olarak kurban edilmiş bireylerle doludur.”159

Bu bireylerin trajedisi ise trajik bir karakter olmaları, değerlerin farkında ve bu değerler üzerine inşa edilmiş bir hayat yaşamaları ile ilgilidir.

Trajik olanın ortaya çıkmasında, trajik kahramanın değerlerin farkında ve değerlere sahip bir kişi olması zorunluluğu gibi, trajik olanın anlaşılabilmesi için de trajik kişiye, - olayların gerisinde kalan dünyanın özüne, nedensel akışa ve hatta ahlaki bir insanın düşebileceği trajik zorunluluğu görebilen kişiye- ihtiyaç vardır. Çünkü “Trajiğe tam açık olan seyirci, ancak trajik duruma düşebilecek yapıda olan kişidir.”160

Her kişiden trajik olanı görmesi, bu sebeple beklenemez. “Trajiğe büsbütün kapalı kişiler, trajik olayın yalnızca görünüşünü, olaylar bütününü görürler.” 161

Kuçuradi, Nietzsche’de trajik kavramını incelerken, “Sokratik seyirci” tanımlamasına değinir. Sokratik seyirci; karşı karşıya kaldığı her durumda kesin cevaplar bekleyen, doğru ve yanlış, iyi ve kötü ayrımının kesin çizgilerle belirlenmiş olmasını isteyen, sadece ahlakla ilgili sonuçlar çıkarmak arzusunda olan seyirci olarak tanımlanabilir. Sokratik seyirci “… hiç olmazsa, trajedideki olayların gerçekte olduğu gibi, olmalarını, açıklanabilir bağlantılar içinde olup bitmelerini ister. Çünkü ona göre, ancak açıklanabilir olan güzeldir. Suçsuz suçluları, trajiğin özüyle ilgili karmaşıklıkları anlayamaz o.”162

Dolayısıyla trajik olanın ortaya çıkmasında trajik kahramanın varlığına duyulan zorunluluk kadar, trajik olanın anlaşılmasında da trajik duruma düşebilecek kişinin varlığına ihtiyaç vardır. Aksi takdirde trajik olan, ne sanat alanına ne de değer dünyamıza bir katkı sunabilecektir. Bu sebeple bilhassa romandaki trajik duruma ilişkin olarak yapılan bu çalışmada amaçlanan; çalışmaya konu olan romanlarda, kişiler ve kişiler arası ilişkilerde mevcut değerleri ortaya koymaktır. “İnsanın değerlenmesi tek tek kişilerin yaşadıklarıyla, tür olarak insanın yapı imkânlarını genişleten yaşantılarıyla ve ortaya koydukları eserlerle olur. Tür olarak insana

159 Kaya, a.g.e.,, s. 53.

160 Kuçuradi, Sanata Felsefeyle Bakmak, s.54. 161 Kuçuradi, Sanata Felsefeyle Bakmak, s.54. 162

değerini sağlayan böyle tek tek kişilerdir. Kişilerin her çeşitten etkinlikleri ile ve kişiler arası ilişkilerde yaşayıp gerçekleştirdikleri ile değerlenir insan.”163

Özellikle trajik durumun koşullarından birisi olarak ifade edilen iki olumlu ve yüksek değerden birini tercih eden trajik kahraman, aynı zamanda söz konusu değerin bir değerlendirmesini yapar ve yüceltilen bu değerle ilgili yaşantı imkânlarını okura iletir.

Trajik durumun tanımını ve ortaya çıkış koşullarını farklı disiplinlerin bakış açısıyla ve oldukça geniş bir çerçevede ortaya koyduktan sonra bu çalışmaya esas oluşturacak trajik kavramı şu şekilde sınırlandırılabilir. Öncelikli olarak trajiğin, olumlu değerlerin bir kişide içselleştirilmiş değerler olarak karşı karşıya gelmesi neticesinde ortaya çıkan çatışmada, kişinin, bu değerlerden birini tercih etme zorunluluğu ile yaşadığı bir iç çatışmada ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla trajik, olumlu değerlerin varlığı ve elbette bu olumlu değerlerin farkında ve bu değerlerle karakterini biçimlendirmiş kişilerle var oluşunun imkânlarına ulaşır.

Bir diğer nokta ise söz konusu değerlerin çatışmasında bir uzlaşmanın mümkün olmamasıdır. Öyle ki bir değerin yaşayabilmesi ancak diğer değerin yok olması ile mümkün olacaktır. Bu ise trajik olanın en genel koşulunu ortaya koyan durumu ifade ederken trajik olana özgü zorunluluğu ve aslında bu zorunlulukla insanın hayat karşısında acziyetini görünür kılar. Trajik, her şeyin kendi kontrolü altında olduğuna inanan insanın dünyanın özüne ait bir gerçeğini - derin bir çaresizlik ve kederle- gözler önüne serer. Çünkü trajik olan, aynı zamanda, önlenemez olandır. Dolayısıyla ancak telafisi mümkün olmayan durumlar trajik olabilir. Herhangi bir hatadan, kusurlu bir hareketten, bilinçsiz bir seçimden dolayı bir değerin yok olduğu durumlarda trajik olandan söz edilemez. Herhangi bir patlamada yahut bir doğal felakette yüzlerce kişinin ölümü çok acıdır. Fakat trajik değildir. Trajik, bilinçli bir seçimi ve bu seçimle gerçekleştirilecek eylemle bir veya birçok değerin yok olmasını zorunlu kılar. Trajik olana ilişkin en arı durum; iki eşit, yüksek olumlu değerin bir kişide çatışması ve bu çatışma neticesinde kişinin bir değeri seçerek diğer değeri yok etmesinde ortaya çıkar. Fakat her trajik olanda bu koşulların varlığı söz konusu değildir. Her zaman çatışan değerlerin eşit derecede yüksek olumlu değer olması beklenemez.

Trajik durumda her zaman bir değer yok olmayabilir. Bazen trajik çatışmanın varlığı, bizi değerler üzerine bir sorgulamaya götürür ve bu sorgulama esnasında trajik olana özgü çaresizlik ve keder duygularını yaşarız. Dolayısıyla bir değerin yok olmadığı

163

durumlarda da kişinin yaşadığı trajik çatışma, trajik durumun varlığından söz etmemiz için yeterli olacaktır. Örneğin törel bir inancın gereği olarak birini öldürmek ile insan olmanın bir gereği olarak her türlü cinayete karşı çıkmak arasında kalan bir kişinin yaşadığı içsel çatışmada –zorunluluk ortadan kalkıp o cinayet işlenmemiş olsa da- trajik olanı görmek

Benzer Belgeler