• Sonuç bulunamadı

SERVET-İ FÜNÛN ROMANINDA TRAJİK DURUM

Servet-i Fünûn dönemi, birçok edebi türde yenilik arz eder. Bilhassa Batılılaşma süreciyle birlikte Tanzimat döneminde edebiyatımızda ilk örnekleri verilen roman türü Servet-i Fünûn döneminde kayda değer bir mesafe kat eder. Bu çalışmaya konu olan Trajik olgunun incelenmek üzere seçildiği tür olan roman, Halit Ziya Uşaklıgil’in eserleri ile birlikte Tanzimat döneminin kusurlarından sıyrılıp teknik açıdan mühim bir olgunluğa erişir. Bu olgunlukta bireyin dünyasına ayrılan alan önemlidir.

2.1. Aşk ve Trajik Durum

Sadece romanda değil bütün edebi türlerde ve sanatın diğer dallarında en çok işlenen tema kuşkusuz aşktır. Aşkın insanlık tarihinde ve insan hayatında yapıcı ve yıkıcı gücü, dâhil olduğu her konuyu ve ürünü daha cazip hale getirirken, insanın en gizemli tarafını oluşturması da bu ilgide pay sahibidir. “Çünkü hiçbir tema aşk ve sevgi kadar ilginç ve çekici değildir. Bu konu insanlığın ve bireyin ekonomik durumlarıyla da karşılaştırılsa bile onu kat be kat geride bırakır. Bu konu bütün başına gelebilecek iyiliği de kötülüğü de içinde barındırır.”164

Hele de söz konusu aşk toplumsal ve ahlaki bir engelle karşılaşmışsa metnin odak noktalarından biri haline gelir. Nurullah Çetin; “II. Abdülhamit

Dönemi Türk Romanı” adlı çalışmasında “Bu dönem Türk romanlarında aşk ve evlilik

konuları fazlasıyla ve değişik boyutlarıyla irdelenmiştir. Bu konunun en önemli boyutu da yasak aşktır. Kocalarında aradıklarını bulamayan genç kadınların evli kalarak yaşadıkları yasak aşk teması birçok romanda ele alınmıştır.”165

şeklindeki değerlendirmesiyle, aşk temasının, Servet-i Fünûn romanında kapladığı ettiği geniş alanı işaret eder. “Mehmet Rauf’un roman kişileri için aşk, vazgeçilmesi mümkün olmayan, hayatı anlamlı kılan bir duygu olarak hep istenir ve aranır. Ancak bu duygu romantizmiyle onları büyülerken fert psikolojisini etkisi altına almasıyla önce huzursuzluğa, ardından şikâyetlere ve ıstıraplara neden olur.”166

Servet-i Fünûn romanında aşk duygusunun en güçlü ve yıkıcı olduğu metinlerden biri, Halit Ziya Uşaklıgil’in (1866- 1945) Aşk-ı Memnu(1900) 167

adlı eseridir. Bu eserde,

164 Arthur Schopenhaur, Aşkın Metafiziği, (Çev. Turan Erdem), Arya Yayıncılık, İstanbul 2013, s. 50. 165 Nurullah Çetin, “Abdülhamit Dönemi Türk Romanı (1878-1908)”, Hece Türk Romanı Özel Sayısı 4

(2010), s.41.

166

Mehmet Törenek, Hikaye ve Romanlarıyla Mehmet Rauf, Kitabevi, İstanbul 1999, s. 564-565.

167

Halit Ziya Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu, Özgür Yayınları, İstanbul 2014. Eserden yapılacak alıntılar bundan sonra AŞM kısaltması ile gösterilecektir.

Bihter karakterinin sürüklendiği içsel çatışma, romandaki tek ve güçlü trajik durumu oluşturur.

Melih Bey takımına mensup olan Bihter, İstanbul’un kibar ve zengin hayatına dâhildir. Melih Bey takımı, daha ziyade eğlence hayatına mensup kadınları ve Melih Bey yalısında yaşanan aşk hikâyeleri ile tanınır. Bihter’in annesi olan Firdevs Hanım da Melih Bey takımından bir kadın olarak kocasız kalmamak için evlenmekte acele etmiş, fakat evliliğinde aradığını bulamamıştır. Firdevs Hanım için evlilik, kendine her türlü maddi imkânı sağlayacak bir koca ve eğlence hayatında daha özgür yaşamasını sağlayacak imkânlar demektir. Evlendikten sonra çok hareketli bir aşk hayatı olan Firdevs Hanım’ın çevresinden âşıkları, elinden aşk mektupları eksik olmaz. Zaman zaman, bu durum kocası ile tartışmalara mevzu olsa da bu tartışmalar kocasına yönelttiği kıskançlık suçlaması ve tehditleri ile son bulur.

Firdevs Hanım’ın evliliğinde evvela Peyker, üç yıl sonra Bihter dünyaya gelir. Firdevs Hanım, çocukları nedeniyle kendisini gençlik ve güzellikten uzaklaştırdığı düşüncesi ile kocasından nefret eder. Çocuklarına, gerçek manada annelik duygusu hissetmeyen Firdevs Hanım, kızları büyüdükçe, onları birer rakip, birer düşman olarak görmeye başlar. Peyker; evliliği kendisi için ün ve yükselme vasıtası gören Nihat Bey’le evlenir. Peyker’in hamileliği söz konusu olduğunda anneanne olma fikrine tahammül edemeyen Firdevs Hanım, çocuğun Peyker’e abla, kendisine de anne demesini sağlayarak sorunu çözer.

Adnan Bey, İstanbul’un zengin zümresinden asil bir aileye mensup kibar bir bey olarak tanınır. Ellili yaşlarda on altı yıllık evliliğinin ardından eşini kaybetmiş, sonrasında hayatını çocuklarına adamış fedakâr bir babadır. Dört yıl süren yalnızlığın ardından, Göksu’da karşılaştığı Bihter ile evlenmek ister. Firdevs Hanım, bu teklifin kendisine değil Bihter’e yapılmış olmasına öfkelenir, Adnan Bey’in yaşını ve çocuklarını gerekçe göstererek bu evliliğe karşı çıkar. Aralarındaki tartışma Bihter’in arzu ettiği biçimde sonuçlanır. Bihter Adnan Bey’le evlenir.

Adnan Bey ve Bihter’in evliliğinin birinci yılında bir kutlama tertip edilir. Bir ara Behlül, Peyker’e yaklaşarak, aşk ve cinsellikle ilgili sözler söyler. Peyker Behlül’ü reddeder ve Firdevs Hanım’a yönlendirir. Behlül bu duruma bir anlam veremezken Bihter hemen yakınlarında olduğunu fark eder. Nihal, bu kutlama gününde Mlle de Courton’a samimi duyguları itiraf eder. Bihter’den, babasını elinden aldığı için, nefret etmektedir. Evdeki yardımcılar Nihal’in bu nefretini pekiştirirler. Çünkü onlar da evin hanımı olma hayalleri ve bozulan rahatları için Bihter’den nefret etmektedirler.

Kutlama dönüşü Bihter, hayatına ilişkin önemli sorgulamaları yaptığı bir kırılma anı yaşar. Odasına kapandığı yalnız ve karanlık bir anda, bedeninden yükselen cinsel arzuyla bir yıldır süren evliliğinde eksik olanın ne olduğunu kendine sorar. Her şeye sahip olduğu bu evde ve evlilikte eksik olanın sevgi olduğuna karar verir. Özellikle Behlül’ün Peyker’e söylerken işittiği cinsel içerikli sözler, bugüne kadar bastırdığı cinsel arzularını diriltmiştir. Evliliğinde bulamadığı mutluluğu, ihanetin veremeyeceğine karar verir Özellikle annesine benzemekten korkmaktadır. İhanet etmeme kararı alır. Bunları düşündüğü gece, rüyasında Behlül’le öpüştüğünü görür.

Bir gün Bihter sipariş ettiği şekerleme için Behlül’ün odasına girer. Behlül odadadır ve aralarında fiziksel bir yakınlaşma olur. Bu olaydan sonra hayattaki en büyük korkusunun- annesine benzeme korkusunun- gerçekleştiğini düşünen Bihter, kendini kirlenmiş hisseder ve bu duygudan ancak her şeyi kocasına itiraf ederek kurtulabileceğini düşünür. Sonraki süreçte Bihter ve Behlül’ün gizli buluşmaları devam eder.

Firdevs Hanım bacaklarındaki rahatsızlık bahanesi ile Bihter’in yanına yalıya gönderilmiştir. Firdevs Hanım, Behlül ile yaptığı sohbette kızlarından şikayet eder ve Bihter’in bu evlilikten alacakları bittiğinde kendisine döneceğini söyler. Söz Behlül’ün evliliğine geldiğinde Behlül için en ideal eşin Nihal olduğunu söyleyen Firdevs Hanım, yeşertmek üzere Behlül’ün aklına bir tohum atmıştır. Behlül ve Nihal’in evliliği hususunda yapılan espriler bir süre sonra gerçeğe dönüşür. Behlül; Nihal’e karşı kayıtsız olmadığını, asıl şiirsel bir aşkı yaşamanın Nihal gibi masum ve temiz bir kızla mümkün olduğunu düşünür. Nihal’e evlilik teklif eder. Bunu üzerine Bihter, Firdevs Hanım’ı, her şeyi Adnan Bey’e anlatmakla tehdit eder. Firdevs Hanım bu esnada Nihal ile birlikte Ada’da olan Behlül’e bir pusula gönderir. Bir vesile ile pusulayı okuyan Nihal, her şeyi öğrenir. Derhal yalıya dönmek üzere yola çıkar, yolda kendisine evin hizmetkârlarından birinin oğlu olan Beşir eşlik eder. Yalıya vardıklarında Behlül’ün gelmesini beklemek üzere odasına çekilen Nihal, Bihter ve Behlül’ün konuşmalarını duyar. Behlül odasında konuşmaları konusunda ısrar etmektedir. Bu konuşmalara tanık olan Nihal, sinir krizi geçirir ve merdivenden yuvarlanır. Herkes Nihal ile ilgilenirken Beşir, Adnan Bey’e Behlül ile Bihter arasındaki ilişkiyi en başından anlatır.

Her şeyi göze aldığını zanneden Bihter, gerçeğin bu şekilde ortaya çıkmasından dolayı şaşkındır. Merdivende Behlül’le karşılaşır. Behlül’ün, her şeyin sorumlusu olarak kendisini gördüğünü söylemesi üzerine, Behlül’ü aşağılar ve yüzüne tükürür. Bir an, bundan sonra kendisini bekleyen hayatı gözünün önüne getirir ve Firdevs Hanım’ın hayatına katlanmaktansa ölümü tercih edeceğini düşünür. Behlül’ün evi terk etmesinin

ardından kocasının çekmecede duran tabancasını hatırlar, odaya gider, kapıyı kilitler. Tabancayı kalbine dayar ve tetiğe basar. Metin sonunda Ada’da yaralarını sarmaya çalışan ve eskisi gibi yan yana duran baba ve kızı görürüz.

Aşk ve ahlaki değerlerin karşı karşıya geldiği ve Türk romanında en güçlü trajik çatışmalardan birini gördüğümüz Aşk-ı Memnu, Bihter karakterinin sürüklendiği trajik durum üzerine inşa edilmiştir. Her ne kadar bu metnin teması farklı araştırmacılar tarafından farklı şekilde ifade edilse de168

temel trajedi Bihter karakterinin merkez olduğu olaylar bütününde gerçekleşir.

Bihter’in en büyük talihsizliği Firdevs Hanım’ın kızı olarak dünyaya gelmiş olmaktır. Metin boyunca hayattaki en büyük şikâyetinin ve korkularının bu durumla ilişkili olduğunu söylemek mümkündür. “Firdevs Hanım, Melih Bey takımın hususi şöhretinden en ziyade hissesi olan bir çehredir ki işte otuz seneden beri –on beş yaşından kırk beş yaşına kadar- bütün mesirelerin en maruf hayat temasilinden biridir.”(AŞM, s.19)

Firdevs Hanım, hayatta en çok maddiyata önem veren, bütün ilişkilerini kendi arzu ve hırsları üzerine inşa eden, anneliğin gerektirdiği sevgi, şefkat ve fedakârlık gibi duygulardan uzak bir kadındır. Kocasının ölümüne sebep olan gayr-i ahlaki ilişkileri ile meşhur olmuştur, herkesçe bu zaafıyla tanınan biri olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz. Bihter’in, böyle bir annenin kızı olmasının, çocukluğunu gerçek manada sevgi ve şefkatten mahrum geçirmesinin aldığı kararlarda etkisi, göz adı edilemeyecek kadar mühimdir. Özellikle de natüralist anlayışta bireyin yaşadığı çevrenin, yetiştiği koşulların kişinin karakterinde ve karakterini gösteren seçimlerinde en az kalıtım kadar belirleyici olduğu göz önüne alınırsa Bihter’in trajedisini bu noktadan başlayarak çözümlemek daha doğru olacaktır.

Firdevs Hanım, çocuklarını sevgi ve şefkatten mahrum yetiştirmesinin yanında çocuklarına karşı düşmanca tutumuyla da belirginlik kazanır. Gençliği, güzelliği ve dişiliği ile var oluşunu temellendiren bu kadın için, yanındaki genç ve güzel kızları ile girdiği rekabette her geçen gün kaybeden olmaya mahkûm olması, kızlarına karşı öfkesini şiddetlendirdiği gibi nefretini de besleyecektir. “Bu, iki kızla valide arasında ebedi bir cenk ve istihza zemini idi ki tamamen vuzuh ve sarahat kesp edememekle (anlaşılırlık ve açıklık kazanamamakla) beraber hemen her gün tekerrür eder; Peyker’in manalı bir kelimesi, Bihter’in insafsız bir tebessümü güya bu iki genç vücudun gençlik

168 Berna Moran; çalışmasında, Rauf Mutluay, Cevdet Kudret ve Fethi Naci’ye yer vererek bu isimlerin söz

konusu metnin teması için farklı fikirlere sahip olduğunu söyler ve bu durumu “Halit Ziya’nın bu romanını, kendini bırakarak, bir takım insanları anlatmaktan başka bir amaç gütmeyerek yazmış olması” ile açıklar. Bkz. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayınları, İstanbul 1994, s.69.

muzafferiyetini hala genç kalmak isteyen bu validenin harap ve fersude kırk beş senesine çarpardı.” (AŞM, s.19-20) Annelik duygusundan uzak olması sebebi ile sevgi şefkat ve merhametten mahrum bırakarak yetiştirdiği kızlarının her geçen gün gelişen ve güzelleşen varlıkları; Firdevs Hanım için, gençliğinin tükenmekte olduğunu yüzüne çarpan bir düşmana dönüşmüş gibidir. Öyle ki Peyker’in çocuk sahibi olması, bu gerçeği, daha da can alıcı hale getirir. Firdevs Hanım, Peyker’i bir düşman olarak görmekten, zaman zaman, kendini alamaz.

Firdevs Hanım; Adnan Bey’e tesadüf ettikleri bir gezinti sırasında Adnan Bey’in kendisine yönelmesini umduğu bakışların Bihter’e yöneldiğini fark ettiğinde gençliğini elinden almış olmakla suçladığı kızlarının yine kendisinin olması gerekeni elinden aldıklarını düşünür. Adnan Bey, Bihter’le evlilik talebini Nihat Bey’le ilettiğinde kendisi için olmasını arzu etiği bu evlilik talebinin Bihter’e geldiğini öğrenen Firdevs Hanım, bu evliliğin olamayacağını söyler. Bu reddedişin altında yatan asıl neden Bihter’le ilgili endişeden ziyade, kızları ile girdiği rekabette kaybeden olmak korkusudur.

Bihter için bu evlilik teklifi, hoşnut olmadığı bu hayattan kurtulma imkânıdır. Her ne kadar Adnan Bey’in yaşı ve çocukları bu evliliğe engel olarak sunulsa da, Bihter bunları bir mani olarak görmez. Adnan Beyin evlilik teklifi karşısında Bihter’in en az tereddüt ettiği noktalardan biri aradaki yaş farkıdır neredeyse. Sanki doğanın hükmünü aşmakta hiçbir kaygı emaresi taşımadan zihninde bu mevzuya hemen hemen hiç yer ayırmaz. “Zaten Adnan Bey o adamlardan biri idi ki onlar için yaş en adi bir ehemmiyet derecesinde kalır.” (AŞM, s.44).

Ayrıca bu evliliğin kendisine sağlayacağı imkânları düşünen Bihter için “Adnan Bey’le izdivaç demek Boğaziçi’nin en büyük yalılarından biri; o önünden geçilirken pencerelerinden avizeleri, ağır perdeleri, (…)”(AŞM, s.44) ile zengin ve gösterişli hayata kavuşmak demektir, Bihter’in “(…) gözlerinin önünden bu yalı bütün hayalinin tantanasıyla yükselirken üzerine kumaşlar, dantelalar, renkler, mücevherler, inciler serpiliyor; bütün o çılgıncasına sevilip de alınamayarak mütehassir kalınmış şeylerden mürekkep bir yağmur yağıyor, gözlerini dolduruyordu” (AŞM, s.45). Bihter her insan gibi seçimleri ile hayatını inşa ederken kendisini trajik sona sürükleyecek ilk adımını duygudan azade, sadece aklın emrettiği maddi zenginlikten yana yapar. Kuşkusuz bu seçimde annesi Firdevs Hanım’ın rahatsızlık duyduğu şöhreti ve bu şöhretten ötürü asla layık olduğu bir evliliği yapamayacağına duyduğu inanç vardır. Bihter inanmaktadır ki “Validesinin unutulmayacak derecede süren eğlence hayatı kendisine parlak ve asıl kibar hayatını açacak bir izdivacı men eden kavi bir sebep” (AŞM, s.45). Ayrıca sahip olduğu niteliklerle

inşa edebileceği güzel bir hayatı yaşama imkânından kendisini mahrum eden annesinde intikam için güzel bir vesile olduğu için bu evlilik teklifini kabule karar verir.

Bu esnada anne ile kız arasında açık bir mücadeleye şahit oluruz. Böyle bir annenin kızı olmanın baştan kabullendiği bedelini öderken nazarında suçlu olan Firdevs Hanım’a “Adnan Bey’i reddetmek için gösterdiğiniz sebepler belki başka bir kız için düşünülebilir. Fakat kabahat kendisinin olmadığı halde, kim bilir nasıl sebeplerle koca bulmaktan ümidini kesen bir kız…” (AŞM, s.55) derken kabahatin tümünü annesine yükler. Bu evlilik kararında ön planda duran gerekçe, Bihter’in zengin bir hayat arzusu gibi görünse de, arka planda duran annesine karşı duyduğu öfke ve intikam duygusu göz ardı edilmemelidir. Böyle bir evlilikle, hem annesinin elinden umduğu evliliği alacak hem de hayatı boyunca kendisini rakip gören bu kadın karşısında, evlilik sayesinde sahip olacağı hayatla, zafer kazanacaktır. Bütün bu tavrın altında yatan kızlarına “(…) muhabbet, hürmet ihsas edememiş (…)” (AŞM, s.56) bir annenin varlığı önemli bir gerekçe olarak kurgunun içinde yerini alır.

Bihter, kendisini bu evliliği kabule sevk eden nedenlerin dışında, Adnan Bey’i zarif ve kibar bir beyefendi olarak beğenir, yaşlılığını problem etmediği gibi, çocuklarına annelik etme hevesini de duyar. Bu noktada Bihter’in, karakter özelliği henüz çok belirginleşmese de, annesine ve yaşadığı hayat şekline rağmen ahlaki olana yakın durduğunu söyleyebiliriz. Çünkü annesinin yaşadığı hayattan, gayr-i ahlaki yaşadığı ilişkilerden ve bu konudaki şöhretinden dolayı mutsuzdur. Fakat bu, içine doğduğu bir durum olması sebebi ile kendi iradesi dışında inşa edilmiş bir hayattır. Bu hayatı sürdürmek yahut başka bir hayatı seçmek noktasında kendi iradesinin hükmüyle hareket etmesi mümkündür ve Bihter’in evlilik kararında, evliliğin sağlayacağı maddi imkânlar kadar, içine doğduğu hayattan ve annesi gibi olmak korkusundan kurtulmak isteği de belirleyicidir. Bu tercihte Bihter karakterinin değerlerle kurduğu ilişki değerlendirildiğinde, Bihter’in trajik özne olmaya yakın durduğu görülür.

Metinde temel trajik çatışmanın su yüzüne çıktığı an, Bihter’in evliliklerinin birinci yılında düzenledikleri mesire eğlencesinin dönüşünde, yatak odasında aynanın karşısında kendi vücudunu izlerken arzuları ile karşılaştığı zamandır. Bu ana kadar görmezden geldiği, yok saydığı yahut farkında olmadığı bedeninin ve gençliğinin arzularını, ruhunun açlığını ve bu arzularına evliliğinde karşılık bulamadığı gerçeğini fark eder. Çünkü evliliğin başında “Bu adamın ilk buse temasında, bütün gençlik garamının emellerini almak için haris buselerle yüzüne gözüne sürünen dudaklarında cismaniyetinin bir isyanıyla titremiş bir asap lerzişi içinde bu izdivacın kendisi için hep böyle titretecek

dakikaları olacağını hissetmiş” (AŞM, s.203). Fakat diğer yandan Adnan Bey’e karşı duyguları yatak odasının dışında, eş olma zorunluğunun olmadığı alanlarda farklılaşır “Başka yerlerde teati edilen buseler onun için bir dostluk samimiyeti manasından başka bir şey kesp etmez…”(AŞM, s.204). Adnan Bey’e karşı tensel bir yakınlık duymadığını ve dokunuşlarından eziyet çektiğini itiraf eden Bihter, “(…) bir koca nazarıyla bakmak lazım gelince ürkerdi.”(AŞM, s.204). Ama diğer yandan “(…)onun dostuydu, evet, bu adam için kalbinde derin bir hürmet, hatta bir muhabbet vardı” (AŞM, s.204). Bu muhabbet dostluktan öteye gidemeyecek bir muhabbet hissinden ibarettir. Adnan Bey’e karşı duyduğu bu dostane hisler, Bihter’in kendi içindeki çatışmasını daha da şiddetlendirir. Oysa kötü muamelesine maruz kaldığı bir adamdan uzaklaşmak onun için çok daha kolay olacaktır. Fakat Adnan Bey, her zaman müşfik, sevecen, anlayışlı ve Bihter’in isteklerini yerine getiren iyi bir eş ve iyi bir insandır.

Adnan Bey’in, evliliğinden, Bihter’den beklediği; dostluk, arkadaşlık değil, aşktır. Bihter, “(…) kendisini tamamıyla haksız, insafsız bulmakla beraber bu aşkı veremiyordu” (AŞM, s.205). Bu durum da Bihter’in yaşadığı içsel çatışmanın şiddetlenmesi kaçınılmaz hale gelir. Sevmek zorunda olduğu ve hatta sevmek istediği eşini bir türlü sevememek, Bihter’i trajik bir karaktere dönüştüren önemli sebeplerden birisidir. Bihter hem evliliğine hem de Adnan Bey’e değer verir. Hatta yatak odası dışında Adnan Bey’i sevdiğini düşünür. Fakat bu sevgi, aşktan hayli uzak bir sevgidir. Aslında Bihter’in Adnan Bey’den beklediği sevgi, Bihter’in sevgisiz geçen çocukluğunun, çocuklarına kıskançlık ve nefretle yaklaşan bir annenin açtığı yaralara iyi gelecek bir sevgidir. Belki de bu nedenle, Bihter, “Arada bir başını [Adnan Bey’in] omuzuna kor, ya da bir çocuk sokulganlığıyla dizine yatardı. Bütün izdivaç hayatı böyle geçseydi, onu lekesiz, arızasız bir muhabbetle sevecekti ve mesut olacaktı.” (AŞM, s.205). Bu çerçevenin dışına çıkan, cinselliği içeren her tavır her dokunuş Bihter için katlanılması güç bir eziyete dönüşür. “(…) onun kollarının arasında iken bütün vücudunda bir kaçınmak, bir erimek, hemen orada o dakika içinde ölmüş bulunmak ihtiyaçlarını uyandırırdı. (…) onun buselerinden kalan tırmalayıcı eserler, hele dudaklarının yanında bir köşe vardı ki sızlardı.”(AŞM, s.204). Bihter’in Adnan Bey’e hisleri, bir aşığa, bir kocaya duyulması gereken hislerden hayli uzaktır.

Bütün bu duygu karmaşasına ve içsel çatışmasına rağmen Bihter, Firdevs Hanım’ın kızı olmamaya karar vermiştir. Firdevs Hanım’ın kötü şöhretinden, bilhassa eşine sadık olmayan biri olması ve gayri ahlaki ilişkilerinden ötürü her daim bu annenin kızı olmaktan nefret eden Bihter, kaderine rıza göstermeyi reddeder. Özellikle Behlül’ün Peyker’e cinsel imalar içeren sözlerinden sonra Peyker’in söyledikleri, Bihter’in bu konudaki kararını

pekiştirir. Peyker’in, kocasına ihanet etmek maksadıyla evlenmediğini söylediği an, gözlerinde “(…) hain bir mana (…)”(AŞM, s.210) olduğunu düşünen Bihter, kocasına asla ihanet etmeyeceğine ve “Hayatının daima bir zülü (…)” olarak gördüğü Firdevs Hanım’a benzemeyeceğine dair karar verir. Bu durum, Bihter’in kendi doğası ile girdiği trajik çatışmadır. Bir tarafta her şeye rağmen eşine sadık kalmaya çalışan bir Bihter var iken, diğer tarafta, gençliğinin, bedeninin arzularının çığlıklarının yankısını kafasının içinde

Benzer Belgeler