• Sonuç bulunamadı

Tragedya’nın Ön Oyunu Aiskhylos ( M.Ö 525-456)

1.1.3 Üç Büyük Tragedya Yazarı; Aiskhylos, Sofokles, Euripides

1.1.3.1 Tragedya’nın Ön Oyunu Aiskhylos ( M.Ö 525-456)

Aiskhylos, kuşku duyan değil, inanan ve oyunlarında ahlâki sorunları tartışırken o sorunları çözerek uzlaşmayı ve mantıklı olmayı savunan bir yazardır. Onun kahramanlarının tragedyası yıkıcı bir yanlışın içinden çıkarak, okurun karşısına çıkar. Yazarın trajik olarak nitelendirdiği hata, oyun kahramanlarında “günah” kavramıyla karşımıza çıkar. Temel problem bir ahlâki sorunu tartışıp çözüme bağlamaktır. Aiskhylos’un kahramanları için seçtiği son, oyundaki ‘günahkar’lar için asla “mutlu” bir son değildir. Bu nedenle Agamemnon,

Klytemnestra ölmelidir. Prometheus günahkar değilse de, Zeus’la çelişkisi

uzlaşmazlık, çözümsüzlük boyutundadır ve bu nedenle acı çekmelidir. Ard arda yarattığı sahneler bir önceki sahnenin gerilimini bir sonraki sahnede daha da arttıracak biçimde kurulmuş ve izleyicinin dikkati kahramanın eyleminden çok, eylemin ateşleyicisi olan ahlâki soruna odaklanmıştır.63

İkinci oyuncuyu sahneye çıkararak olaylar dizisini daha yoğun bir duruma getiren ve koronun görevini azaltarak oyuna esneklik sağlayan64 Aiskhylos, artık eposlardaki gibi yalnızca anlatma yolunu değil aynı zamanda sahnede canlandırmaya dayalı bir anlatım biçimini de devreye sokmuş ve bu canlandırmaya dayalı anlatım, sahnede kullanılmak üzere sahne öğelerini de doğurmuştur.

Aiskhylos, oyunculara temsil ettikleri şahsiyetleri anlatan birer maske verdi. Bu aynı zamanda ritüellerin kült bir öğesiydi. Kendi varlığının dışına çıkmanın mantıksal olarak ötelenişi, başka biri olma, yabancı bir kişinin itkisine ulaşma. Bu oluşumun dışsal ifadesi olarak maske oyunlarda kullanılmaya başlandı. Gerek yüzün, gerekse bedenin giysiyle değiştirilmesi Dionysos kültünün bir karakteristik özelliğiydi. Yani maske, bu kültün anlamsal bir öğesidir. Tiyatro oyununda maskenin kullanılışı aynı zamanda geleneğin süreçsel bir devamıdır.65

63

Bkz. Beliz Güçbilmez, Sofokles’ten Stoppard’a İroni ve Dram Sanatı, Deniz Kitabevi, Ankara 2005, 41.s

64

Ö. Nutku, a.g.e, 36.s

65

Mevcut bir geleneksel öğenin daha sonra tiyatroya teknik olarak uygulanması sadece sahne tekniği olarak algılanmamalıdır. Çünkü dönemin oyunları hâlâ dinsel temelli ve hâlâ mitolojik inancın karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. Antik Yunan tiyatrosu; başka bir dünya, karşı bir dünya kurma66 üzerine şekillenmiştir. Ancak buradaki karşı dünya geleneksel olanı da içerir. Tiyatro, dinden ya da geleneksel kült mitlerinden ne kadar uzaklaşsa da; maske ya da giysiler, insandan hayvana kimliksel bir değişimi yani mitlerin en eski halini hâlâ içermektedir.

Hayvan postuna bürünme, akıldışına çıkışın ve hayvansılığa geçişin kabulü anlamına geliyor. Bu kabul, kültten giderek tiyatroya da girmiştir; Aristofanes’in Eşekarıları, Kuşlar, Kurbağalar oyunlarını düşünelim, bu oyunlarda Koro tam da o hayvanların kılığına bürünerek sahneye çıkar. Bu sırf, buluş olsun diye değil, kült öğesi olarak vardır.67

Mitlerdeki kültler insanların ihtiyaçlarına, yaşamlarına öylesine kök salmıştır ki ne kadar yenilikçi söylem olursa olsun, onları hayatlarından ve dolayısıyla o insanlara yapılan sanattan çıkarmak mümkün olmamıştır.

Bütün bu yukarda anlattıklarımızla beraber elbette Aiskhylos kendisinden evvelki anlatı geleneğini bütünüyle altüst etmemiştir. Fakat o bir dönemin yazarlık anlayışında öncüdür. Çünkü belli bir dünya görüşü kendi döneminin insanlarında ve tabi kendisinde de mevcuttur. İnsanlar bütünüyle tanrıların emrindedir, onların iradesiyle belirlenen bir yaşam sürdürmektelerdir. Bu nedenle Aiskhylos’un oyunlarında dinsel tören havası vardır. “Dilinin zorluğu, düşüncelerdeki karmaşıklık onun zor anlaşılan bir yazar olduğu yönündedir. Ancak onun önemi, ilkel dinsel törenleri dram sanatına yöneltmesiyle ortaya çıkmıştır.”68

Aiskhylos, geleneksel inançlara derin bir anlam arayıp bulmak çabasındadır. Yunan düşünsel ortamına yerleşmiş olan “düzen” ve “haklılık” sorunlarını Zeus inancına bağlayarak oyunlarında bunların yanıtını aramaya çalışmıştır. İnsanoğlunun alınyazısı kendi varoluşuyla iç içedir, kaygısı da insanı 66 y.a.g.e, 26.s 67 y.a.g.e, 27.s 68 Bkz. Ö. Nutku, a.g.e, 37.s

yeryüzündeki en yüksek düzeye çıkarmak ve bilinçli bir düzene kavuşturmaktır. Ama Olympos’a bağlı dinsel inançlar haksızlıkların önünü kesmektedir. Zeus’un tiranlığı haksızlıkların önünü kesmektedir çünkü Zeus haklılığın tanrısıdır. İnsanda oluşan bütün yaşam belirtilerinin kaynağı tanrısal ortamdan gelmektedir. İnsandaki her duygunun ve oluşumun karşılığı, tanrısal düzende anlam kazanmaktadır. Aiskhylos’a göre “özgür seçim” insanın baş yetkisidir. Böylece insan “özgür seçim” karşısında sorumluluk da yüklenmiş olur. (Zeus’dan ateşi çalan Prometheus buna iyi bir örnektir.) Bazen tanrılar bile bu seçim karşısında alın yazısına karşı gelememektedirler. Politik düzende ise, aynı düşünceyi, aristokrasiye karşın kurulan demokrasi örneğiyle görmekteyizdir. (Orestea yapıtı buna örnektir.) Persler oyununda ozan, yunanlıların cesaretini değil de Persler’in yenilgisini ele almıştır. Burada ki amacı; tanrıların isteklerinin gerçekleştiğini göstermektir. 69

Aiskhylos oyunlarında daha çok “ne olmuş” sorusuna yanıt arar. Çünkü onun oyunlarında mit ön plandadır. Tanrıların ve önemli kişilerin başından geçen olaylar anlatılmaktadır. İnsanın dünyadaki yeri üzerine düşünen ozan onun eylemini ve başından geçenleri konu edinerek, tanrıların iradesi karşısında insanın yenilgiye mahkum ve eyleminin faydasız olduğunu göstermek istemiştir. Oyunlarını bir mitosu ele alan üçlemeler şeklinde yazmıştır. Bu üçlemeden yalnızca elde kalan Orestea’dır. Atreusoğullarının mitosunu ele alan ozan, mitos yoluyla tanığı olduğu toplumsal ve siyasal değişimi yansıtmıştır.

İlk oyun olan Agamemnon, günah ve günahın bedelini ödeme açısından sonraki dramatik eserleri etkileyen bir oyundur. Agamemnon’un karısı Klitemnestra ile karısının sevgilisi Aegisthus tarafından öldürülüşü anlatılmaktadır. Bu ölümün öcü üçlemenin diğer bir oyunu olan Adak Taşıyanlar’da ele alınmaktadır. Agamemnon’un oğlu Orestea ve kızı Elektra, birlikte babalarının öcünü almış hem annelerini hem de annelerinin sevgilisini öldürmüşler ve bunun sonucunda anne katili olmuşlardır. Üçlemenin son oyunu Eumenides’te cinayeti işleyen insanları cezalandırmakla görevli Erinys’ler adı verilen öçperileri Orestes’in peşine düşerler. Atina da, Tanrıça Athena’nın yargısıyla Orestes mahkemede

69

aklanarak bağışlanır. Öçperileri olan Erinysler de Eumenideslere dönüştürülerek iyilik yapanlar anlamını almışlardır.70

Aiskhylos üçlemesinde mitolojik malzemeyi, tarımsal ritüellerin yapısına uyan ve karşıtların çatışması biçiminde ele almış, karşıtların çatışması sonucu Agamemnon’un ölümüyle bozulan toplumsal denge, son oyunda Orestes’in aklanarak bağışlanmasıyla adeta yeniden doğum gibi döngüyü tamamlamıştır. “Öç perilerinin”, “iyilik yapanlara” dönüştürülmesi de bir şenlik ya da kutlama olarak üçlemenin dolayısıyla da doğanın döngüsünün tamamlanma sürecidir.

Aiskhylos’un oyunlarında, bireyin doğasından kaynaklanan aşırılıklara ve zaaflara rastlanmaz. Aiskhylos oyun kişilerini, kin, gurur ya da öç duygularını simgeleyen figürler olarak ele alır ve kahramanının bozduğu evrensel uyumu, tanrıların vereceği ceza ile yeniden kurulmasını sağlar. Aiskhylos’tan sonra gelen Sofokles ve Euripides, (bir nebze de olsa) dinsel kimlikten sıyrılarak, mitleri inanç boyutuyla değil düşünce boyutuyla ele alacaklardır.

70

Benzer Belgeler