• Sonuç bulunamadı

2.2. Anomi Teorisi

2.2.2. Toplumsal İşbölümü ve Anomi

Durkheim’a göre modern yaşam mesleki roller etrafında örgütlenir. İşlevler gittikçe mümkün olan en dar uzmanlık alanlarına kadar bölünür. Bu duruma ortak bilincin zayıflaması ve bireyler arası farklılaşmaların artması eşlik eder. Bu açıdan bireyciliğin gelişmesi işbölümündeki ilerlemenin kaçınılmaz bir parçasıdır. Toplumların evrimsel süreçleri göz önünde bulundurulduğunda, inanç ortaklığına dayalı mekanik dayanışmaya ahlaki bir nitelik atfederken, organik dayanışmayı yalnızca ekonomik birlik olarak nitelendiremeyiz.318 Organik dayanışma kendi dinamikleri içerisinde kendi ahlaki zeminini inşa eder. Bu ahlaki zemin Durkheim’ın daha sonradan ‘birey kültü’ olarak ifade edeceği, bireyin hak ve özgürlüklerine büyük bir saygıyı içerir. Bu açıdan işbirliğine dayalı toplumlar, karşılıklı ve birbirini tamamlayan bir ihtiyaçtan doğan organik dayanışmaya sahiptirler ve bu dayanışmanın ahlaki tamamlayıcısı birey kültüdür.319 Fakat bunlara rağmen, işbölümünün doğal sonucu olmamakla birlikte, onun ilerlemesine eşlik eden düzensizlikler ve şiddetli çatışmalar söz konusudur.

Durkheim’a göre “[İ]şbölümünün dayanışma sağlamaması, organlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmiş olmamasından, başka deyişle organların bir kuralsızlık (anomi) durumundan bulunmalarından kaynaklanır.”320 Organik dayanışmaya yol açan nedenler o denli hızlı gerçekleşmiştir ki, işbölümündeki ilerlemelere ahlaki düzenlemeler eşlik edememiştir.

Durkheim bu durumu şöyle ifade eder:

“Sanayi yaşamının bu yeni koşulları doğal olarak yeni bir örgütlenmeyi gerektiriyor; ama bu dönüşümler olağanüstü büyük bir hızla gerçekleştiğinden, çatışma içinde bulunan çıkarların bir dengeye ulaşmasına yetecek kadar zaman henüz geçmiş olmuyor.”321

317 Marks, 1974: 331. Yazara göre Durkheim, kendi analizi içinde böyle bütünlüklü bir formülasyonu hiçbir yerde yapmaz.

318 Giddens, 2017: 91.

319 Giddens, 2016: 139.

320 Durkheim, 2018a: 421.

321 Durkheim, 2018a: 423.

Organik dayanışmanın görüldüğü her yerde karşılıklı işlevleri dengeleyen kompleks düzenlemeler bulunur. Bu düzenlemelerin, en azından en sık karşılaşılan işbirliği türlerini düzenleyip yoluna koyması gerekir. Aksi takdirde gerekli dengeyi kurmak için her seferinde yeni kavgalar, yeni tartışmalar doğacaktır.322 Bu noktada sözleşmelerin varlığı hatırlatılabilir.

Fakat her şeyden önce Durkheim’a göre modern toplumların uyumları faydacıların iddia ettiği gibi karşılıklı sözleşme ilişkileri aracılığıyla sağlanamaz.323 Modern toplum çıkarların uyuşması üzerinde temellenmez; o hala ahlaki bir düzendir. Bununla beraber, sözleşmeler kendi başlarına toplumsal yaşamdaki her ilişkiyi düzenleyecek kapsam ve güce sahip değillerdir. Tüm ilişkiler bu hukuksal biçimi almazlar. Ayrıca sözleşmelerin de ilişkileri dengeye getirebilmeleri için kapsamlı bir sözleşme hukukunun var olması gerekir. Başka bir deyişle sözleşmelerin işbirliği sağlamaları ve dayanışmayı muhafaza etmeleri için toplumsal kaynaklı geniş düzenlemelerin varlığı şarttır. Bu kapsamlı düzenlemelerin oluşması uzun süreli toplumsal etkinliklerin ürünüdür.324 İşbölümü kendiliğinden bir hukuki düzenlemeye yol açmaz, fakat kimi kurallar üretir. Bunlar belli koşullar altında yinelenen belli davranış biçimleridir. Bu yüzden işlevler arasında gelişen bağlar kendiliğinden bir düzenliliğe ulaşır. Bunlardan en sık yinelenenleri alışkanlıklara, alışkanlıklar da davranış kurallarına dönüşürler:

“[H]aklar ve ödevler başlangıçta adetlere yerleşir ve sonunda uyulması zorunlu olur. Görüldüğü gibi kural, dayanışma içindeki organların karşılıklı bağımlılık durumunu yaratmıyor, yalnızca onu belli bir durum karşısındaki işleyişiyle belirli ve hissedilir bir biçimde anlatıma kavuşturuyor.”325

Bu açıdan işbölümü bireyin kendi başına bırakıldığı geçici birtakım etkileşimlerden ibaret değildir. Yavaş yavaş sağlamlaşan, kendi iç dengesi bulunan, organik dayanışmaya süreklilik kazandıran bir ilişkiler ağıdır.

Durkheim’a göre işbölümünün ilerlemesine eşlik eden fakat onun doğal sonucu olmayan bu yıkıcı etkilerin ortadan kaldırılması için, eski düzenin tekrar tesis edilmesi değil;

“onun olduğu gibi olması, dışarıdan hiçbir şeyin gelip onun doğasını bozmaması gerekir ve bu yeterlidir.”326 Çünkü Durkheim’a göre bu ilişkiler ağı kendi ahlaki zeminini yaratma potansiyelini içinde barındırır. Durkheim’a göre işbölümü, kişinin yerine getirdiği işlevle sınırlanmasına, tekdüze bir işe sıkışıp kalmasına sebebiyet vermez. Aksine diğer işlevlerle sürekli teması, onların gereksinimlerine ve değişimlerine duyarlı olmayı gerektirir. “İşbölümü, çalışan kişinin kendi iş alanına kapanıp kalmamasını, birlikte çalıştığı insanları gözden ırak

322 Durkheim, 2018a: 418.

323 Durkheim, 2018a: 252.

324 Bkz: 3.3.1.2. Sözleşme

325 Durkheim, 2018a: 419.

326 Durkheim, 2018a: 425.

tutmamasını, onları etkilemesini ve onlardan etkilenmesini gerektirir.”327 Bu koşullar altında birey, sonucunu bilmediği hareketleri yineleyip duran bir makine değil, yerine getirdiği işlevin amacının farkında olarak eyleyen bir aktördür. Bu amacın farkında olmak, bireyin yaptığı işi -ne kadar tekdüze olursa olsun- değerli hale getirir.328

İşbölümünün patolojik hallerinden bir diğeri zorlamaya dayalı işbölümüdür. Burada Durkheim, var olan kuralların toplumsal koşullarla uyumsuzluğundan doğan düzensizliği vurgular.329 Sınıf çatışmalarını ortaya çıkaran durum budur. Sınıf çatışması işbölümünün zorunlu bir sonucu değildir. Özel ve ayrıksı kimi durumlarda, bir dış zorlamanın etkisi söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır. Sınıflar çoğu zaman sıkı kurallarla düzenlenirler.

Uyuşmazlık bu kurallardan kaynaklanır. Organik dayanışmalı toplumlarda, ortak bilinç gittikçe birey kişiliğine saygıya dönüştüğünden, ahlak daha ussal ve insancıldır.330 Eşitliğe dayalı bir adaleti talep eder. Fakat işlerin bölünmesini düzenleyen yasalar bu toplumsal koşullara uygun değildir. Aşağı sınıflar, hukukun kendilerine verdikleri iş payından memnun değillerdir.

Bundan dolayı işin bölünmesinden kaynaklı iç savaşlar söz konusudur.331 Durkheim bu uyuşmazlığın, iş bölümünün doğal yetenekler göz önüne alınmadan yapılmasından kaynaklı olduğunu söyler. Şüphesiz ki hiçbirimiz, dünyaya belirli bir işi yapma mecburiyetiyle gelmeyiz.

Fakat kimi yeteneklerimiz ve eğilimlerimiz bizi bazı işler için uygun, bazıları için uygunsuz kılar. “[İ]şbölümünün dayanışma sağlayabilmesi için, herkesin kendi işi olması yeterli değildir;

o işin kendisine uygun düşmesi de gereklidir.”332 Kişinin kendisine düşen işlevden memnun olması için ise oraya ait olduğundan ve orayı hak ettiğinden emin olması gerekir:

“[İ]şbölümü tam anlamıyla içsel bir kendiliğindenlik sonucu olarak, bireylerin girişimlerini engelleyecek hiçbir şey olmadan yerleştiğinde, durum bundan çok başkadır. […] Çünkü işler için birbiriyle yarışanları engelleyen, ya da uygunsuz biçimde kayıran hiçbir şey olmazsa, her bir iş türünü yalnız en yetenekli olanların elde edebilmesi kaçınılmaz olur. O zaman işin bölünme biçimini belirleyen tek etken, yetenekler arasındaki farklılık olur.”333

Durkheim’a göre işbölümünün dayanışma sağlayabilmesi için, işlevlerin bölünmesinin ve örgütlenmesinin ‘kendiliğinden’ olması gerekir. Bu bakımdan Durkheim’ın kendiliğindenlik ile neyi kastettiğini anlamak önemlidir. Kendiliğindenlik tüm eğilimlerin başıboş ve sınırsız bir biçimde işbölümüne yansıtıldığı bir kargaşa durumu değildir.334 Kendiliğindenlik, iki yönlü bir

327 Durkheim, 2018a: 425.

328 Durkheim, 2018a: 426.

329 Durkheim, 2018a: 427.

330 Durkheim, 2018a: 463.

331 Durkheim, 2018a: 427.

332 Durkheim, 2018a: 428.

333 Durkheim, 2018a: 429.

334 Durkheim, 2018a: 430.

eşitliği ifade eder: İlk olarak, bireylerin doğal yeteneklerine uygun olmayan işleri yapmaya zorlanmamaları anlamındadır. İkinci olarak ise, toplumsal yaşamda kendilerine uygun olan yeri almalarının doğrudan ya da dolaylı olarak engellenmemesi anlamındadır. “Kısacası, ancak toplum toplumsal eşitsizliklerin tam olarak doğal eşitsizliklere denk düşeceği biçimde kurulmuşsa, iş de kendiliğinden bölünür.”335 Durkheim “savaşın dış koşullarında” eşitlik sağlanması gerektiğini ifade eder.336 İşin bu şekilde kendiliğinden bölündüğü bir ortamda da mücadele ve rekabet söz konusudur, yenen ve yenilenler, zorlananlar ve zorlayanlar vardır.

Fakat savaşın dış koşullarında eşitliğin sağlanmadığı bir ortamda ortaya çıkan çatışmadan ve zorlamadan farklıdır. “Gerçek anlamda zorlama, savaşmanın kendisinin olanaksız olması, savaşmaya bile izin verilmemesi durumudur.”337 Toplumsal yaşamın hiçbir çatışma içermemesi olanaksızdır. Durkheim’a göre bu gerekli de değildir. Fakat işbölümünün yarattığı dayanışmadan beklenen onu ılımlı bir hale getirmesidir.338

Durkheim’a göre artan eşitlik talebi modern toplumlar bakımından dikkate değer bir eğilimdir.339 Bu eğilim, eşitliğin organik dayanışmalı toplumlarda “normal” olan durum olduğu anlamına gelir. Eşitsiz ilişkiler ayrıksı ve patolojiktir. Örneğin önceleri yalnızca kalıtsal olarak bir servete yahut unvana sahip olan kişilere açık olan kamusal işler bugün herkese açıktır.

Durkheim’ın burada kastettiği, mücadeleye imkân tanıyan, mücadeleyi anlamlı kılan bir eşitlik anlayışıdır. Bu türden eşitliğin tesisi organik dayanışmalı toplumlarda hayati önemdedir.

Mekanik dayanışmalı toplumlarda işbölümünden doğan ilişkilerin gergin ve uyumsuz olması toplumsal bütünlüğü etkilemez. Zira ahlaki bağları tesis eden bu ilişkiler değildir. Uyumu sağlayan ortak inançlar ve benzerlikler olduğu için işin paylaşılmasında eşitsiz bir dağılım bu toplumlarda tehlikeli bir rahatsızlık uyandırmaz. Bu eşitsizlikler genellikle doğal sayılır. Her türden dağılım ve paylaşım nihayetinde kaynağını kutsal bir güçten aldığı için, bu gücün yarattığı eşitsizlik adalete aykırı görülmez.340 Fakat organik dayanışmada durum bundan çok farklıdır. Ortak bilinç zayıfladığı ve toplumsal bütünlük işbirliğinden kaynaklandığı için bu bağlara zarar veren her türden gerginlik, bu toplumlar için hayati tehlike arz eder. Organik dayanışmalı toplumlarda eşitlik talebinin artması, eşitsizliklerin mümkün olduğunca ortadan kaldırılması “yalnızca güzel bir çaba olduğundan dolayı değil, doğrudan doğruya kendi varlıkları söz konusu olduğundan dolayıdır.”341

335 Durkheim, 2018a: 430.

336 Durkheim, 2018a: 430.

337 Durkheim, 2018a: 431.

338 Durkheim, 2018a: 418.

339 Durkheim, 2018a: 432.

340 Durkheim, 2018a: 432-433.

341 Durkheim, 2018a: 434.