• Sonuç bulunamadı

Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Kadına Yönelik Şiddet…

2.2. TÜRKİYE’DE KADINA YÖNELİK ŞİDDET ÜZERİNE YAPILAN

2.2.2. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Kadına Yönelik Şiddet…

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı kadına yönelik şiddet sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet Giddens’a göre, “Toplumsal olarak kurulmuş erillik ve dişilik kavramlarıyla bağlantılıdır ve bireyin biyolojik cinsiyetinin doğrudan bir sonucu olmak zorunda değildir.” Toplumsal cinsiyet rolleri de toplum tarafından insanlara yüklenmektedir. Kadının annelik rolü, erkeğin babalık rolü, kız ve erkek çocuklarının giyinme biçimlerine kadar toplum tarafından yüklenen birtakım rollerdir toplumsal cinsiyeti oluşturan öğeler” (Giddens, 2008:

505).

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği bize toplumla ilgili önemli veriler sunmaktadır.

Sosyal ilişkileri anlamada ve anlamlandırma da bu kavramdan ipuçları alabiliriz.

İdeoloji, güç ve toplumsal sınıflar gibi kavramların anlaşılmasında da bir bakış açısı sunar. Bu bakış açısıyla beraber hem ailede hem de toplumda var olan egemen karakterlerin nasıl yeniden üretildiği ile ilgili bir fikrimiz olabilmektedir (Dedeoğlu, 2000: 143). Toplumsal cinsiyet algısı kadını ve erkeği nasıl anlamamız gerektiğini bizlere sunar.

32 Kadın ve erkeği sadece biyolojik özellikleriyle değil aynı zamanda anne, baba, karı, koca gibi toplumsal rolleri ile de değerlendirmek gerekmektedir. Erkeğe ve kadına toplum tarafından yüklenen sorumluluklar çok fazladır. Kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik görüşlerinin belirlenebilmesi için yapılan bir çalışmada kadınların %68.1’i “Cinsiyet tercih etme hakları olsa idi hangi cinsiyeti tercih ederlerdi?” sorusuna kadın olmayı tercih edeceklerini belirtmiş, bunun nedeni olarak da erkeklerin çok fazla sorumluluklarının olduğunu söylemişlerdir. Erkek olmayı tercih edeceğini söyleyen kadınlar ise buna gerekçe olarak erkeklerin toplumda daha özgür olduklarını sunmuşlardır. “Kadının yeri evidir.” görüşüne katılanların (%38.2) hemen hemen hepsi (%96.2) kadının evde daha fazla görevi olduğu için kadının yerinin evi olduğunu düşündüklerini belirtmişlerdir (Dinç Kahraman, 2010: 30-35). Bu ve benzeri çalışmalara bakıldığında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin devam ettiğini, kadından evlilik ve eve bağlılık ile ilgili konularda daha fazla beklentinin olduğunu görebilmekteyiz.

Kadının çalışma hayatında var olması onun aile içerisindeki rollerinin bittiği anlamına gelmez. Türkiye’de ekonomik özgürlüğü olan ve hayatını kontrol edebilen kadınların oranları düşükken, toplumda eş ve anne olarak algılanan kadınların oranı daha fazladır (Parlaktuna, 2010: 1229). Bu durum kadınların birçok noktada sıkıntı yaşamasına sebebiyet vermektedir. Örneğin, iş ve meslek yaşamlarında, sosyal hayatlarında toplumsal cinsiyete dayalı problemlere maruz kalabilmektedirler.

Ankara’da kadınların toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde aile içi yaşamı algılama biçimleri ile ilgili bir araştırma yapılmıştır. Çalışmaya göre kadınların ailede temel, sosyal ve ekonomik faaliyet alanlarını toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde değerlendirmedikleri görülmektedir. Çalışma yaşamı, toplumsal yaşam, evlilik ve aile yaşamı gibi alanlarda erkeklerin daha geleneksel bakış açılarına sahip oldukları belirlenmiştir (Günay ve Bener, 2011: 157-171). Toplumda var olan gelenekselci kalıplara göre değil de kadının da içinde bulunduğu duruma göre değerlendirilmesi, onun sadece ev ve eve ait konularda ön planda olmaması gerekmektedir.

33 Erkeğin egemen olması ve kadının daha güçsüz ve arka planda durması gerektiği, kadının çoğu zaman erkeğin söylediklerini sorgulamadan kabul etmesi gerektiği gibi geleneksel kabuller toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelli şiddeti oluşturmaktadır. Toplumun bu yöndeki algısı değişmediği sürece kadının şiddet görmesi kimi zaman meşru olabilmektedir.

Kadına yönelik aile içi şiddet temel insan haklarının ihlali olarak görülmektedir. Aile içinde ve toplumda kadınların karar verme sürecinde erkeklerle aynı konumda olmamaları, sosyo-ekonomik statülerinin düşük olması, kadınları şiddet konusunda zayıf duruma düşürmektedir. Türkiye’de de bu konuyla alakalı önemli düzenlemeler bulunmaktadır. “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı”, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliliğinin Yaygınlaştırılması Projesi” gibi uygulamalar bulunmaktadır. Bu kapsamda kadının sosyo-ekonomik konumunun güçlendirilmesi, toplumsal farkındalık ve zihniyet dönüşümü gibi önemli alanlarda iyileştirmeler hedef alınmıştır ( KSGM, 2008).

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik şiddetle alakalı yapılan çalışmalar mevcuttur ancak sınırlıdır. Can’ın Niğde il merkezinde yapmış olduğu

“Ataerkil Değerler Sistemi ve Kadına Yönelik Şiddet” isimli çalışmada kız ve erkek çocuklarının yetiştirilme tarzlarındaki farklılıklar ve onlara sosyalizasyon sürecinde ebeveynlerin farklı tutumları, erkek çocukların daha rahat bir biçimde yetiştirilmesi kadına yönelik şiddeti meşru gören davranışları destekleyen bir yapının varlığını ortaya koymaktadır (Can, 2012: 12-13). Burada ailelere düşen en önemli görev kız ve erkek çocukları yetiştirirken onlara karşı cinse saygılı olmayı, her iki cinsinde hakları olduğunu ve bizim bu haklar karşısında nasıl davranmamız gerektiği öğretilmelidir.

İçli’nin belirttiği gibi sosyo-kültürel yapı içinde erkek çocuğun sosyalizasyonunda ona öğretilen erkeklik rolünde kadını küçümseme, kadına karşı kaba davranma, evde tek başına hüküm sürme ve yeri geldiğinde de kadına karşı şiddet uygulama bulunmaktadır (İçli, 1994: 7-20). Çocuk yetiştirirken kimliği ne olursa olsun karşı tarafa saygılı olunması gerektiği üzerinde durulmalıdır.

34 Kadına yönelik şiddet konusu toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında değerlendirilirken önemle üzerinde durulmalıdır. Karal ve Aydemir’e göre “Kadına yönelik şiddet, toplumsal hayatın farklı alanlarında kadınların yaşadığı ayrımcılığın en belirgin göstergelerinden biridir.” Şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en önemli yansımasıdır ve öncelikle bu konuda eşitliğin sağlanması hedef alınırsa sonuç daha iyi bir noktaya gelebilecektir (Karal ve Aydemir: 2012). Kadın ve erkek eşitliğinin gerektiği ölçüde sağlanması şiddetin önlenebilmesinde önemli bir faktördür.

Benzer Belgeler