• Sonuç bulunamadı

Metnini okuyup transkripsibe ettiğimiz elli varaklık Tire Şer‘iyye Sicillerinin içeriğinde birçok konunun geçtiğini görmekteyiz. Bununla birlikte daha önce söylediğimiz gibi büyük bir bölümü tereke kaydından oluşmaktadır. Tereke kayıtlarının dışında sancaktan gelen emir ve buyrultular, askeriyeden gönderilen

54 Bu tabloyu düzenlerken Tuncer Baykara’nın (Anadolu’nun tarihi Coğrafyasına giriş I Anadolu’nun İdari Taksimatı I, sayfa 22) kitabından yararlandık. Müellifin kendisi bu tablonun sadece bir deneme olduğunu söylemektedir. Dolayısıyla tafsilatlı araştırmalardan sonra daha kesin sonuçlara ulaşabileceği düşüncesindedir.

tezkere (izin, terhis) kayıtları, padişahtan sancak yoluyla gelen ferman sûretleri ve kadıların verdikleri (i‘lâm) kararlar, hüccetler bulunmaktadır. Şimdi bunları tanıtmak istiyoruz.

A- Tereke Kayıtları

Söylediğimiz gibi Tire Şer‘iyye Sicilleri’nin okuduğumuz kısmının çoğunu tereke55 kayıtları ve taksimatı oluşturmaktadır. Bu miras kayıtlarından hareketle, Tire kazasının (XIX. Yüzyıl) dinî hukukî, etnik, sosyal ve ekonomik hayatı ile ilgili önemli bazı bilgileri elde etmek mümkündür.

Mesela bu kayıtlar vefat eden bütün kişilerin Tire’nin hangi mahallesinde ikamet ettiği açıkça belirtilmektedir. Nitekim bu belgelerde 1833 yıllarında Tire’de otuz sekiz adet mahalle ismi zikredilmektedir. Hâlbuki günümüz Tiresinde on altı mahalle vardır. Demek ki bu geçen süre içinde Tire’de mahalle sayısında azalma görülmektedir. Bu durum ya mahallelerin birleştirilmesinden ya da o devirde mahallelerin küçük olmasından kaynaklanmıştır. Diğer taraftan mahallede gerçekleştirilen ekonomik faaliyetler ve mahallede mukim kimselerin etnik kimlikleri de o mahallenin ismiyle müsemma olmuştur. Bunlara örnek verecek olursak, bu kayıtlar da “Zümyân veya Zımmiyân” mahallesi adı geçmektedir. Kayıtlarda burada vefat eden kişilerin genellikle gayr-i Müslimlerden meydana geldiği görülmektedir. Gayr-i Müslimlerin yaşadığı bir yer olması hasebiyle buraya “Zümyân veya Zimmiyan” mahallesi ismi verilmiş olmalıdır.56

Yine bu tereke kayıtlarından anlaşıldığına göre, Tire’de kendir ve ipekçilik ileri derecede bir ekonomik faaliyet alanıydı. Nitekim bu bağlamda bu işle iştigal eden kişilerin oturduğu mahallelerin “İpekçiler ve Ketenci mahallesi” gibi isimlerle anıldığını görüyoruz.

Söz konusu miras kayıtlarına baktığımızda taşınmaz malların (gayr-i menkul) genellikle erkeğin mülkiyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Zira bir bayan vefat

55 Tşs. 1/B, 3/A, 4/A, 5/F, 7/A, 9/D, 10/A, C, D, E, F 11/B, 12/A, B 13/A, B 14/A, B, C, D, E 15/A, B, C, D, E 16/A, B, C, 17/A, B, C 18/A, B, C 19/A, B, C 20/A, B, C, D 21/A, C, D 22/B, C 23/A, D

24/A, B, C, F 25/C, D, E 26/A, B, C, D 27/A, B, C, D 28/B, C 29/A, B, C 30/A, B 31/A, B 32/A, B,

C 33/A, B, C, D, F. 34/A, B, C 35/D 36/A, D 37/A, G, H 38/B, C, D 39/B, C, D. 40/A, B 41/A, B, C

42/C, D, E 43/C, D 44/A, C, D 45/C, D 46/F 47/B 48/C 49/B, C. 56 Tşs. 29/A’da “zümyân” 37/H ‘de “zımmiyân” şeklinde yazılmıştır.

ettiğinde terekesinin çeyiz (altın, takı, çeşitli ziynet eşyası) ve kullanım eşyasının dışında üzerinde tarla, bağ, bahçe gibi taşınmaz malların olmadığı dikkati çekiyor.57 Tereke kayıtlarını incelediğimizde Tire’de yaşayan Müslümanların, “Abdi, Abdullah, Abdülkadir, Ali, Ahmet, Bayram, Bekir, Cafer, Emin, Eyyüb, Halil, Halid, Hasan, Hamza, Hayrullah, Hidayet, Hüseyin, İbrahim, İsa, İsmail, Mahmud, Mehmet, Mehmet Emin, Mehmet Sadık, Mercan, Musa, Mustafa, Numan, Osman, Ömer, Said, Sinan, Süleyman, Şaban, Şakir, Şerif, Yusuf, Âlime Ayşe, Dudu, Emine, Esma, Fatıma, Hatice, Hanife, Havva, Hasibe, Hûri, Mahdume, Meryem, Nazife, Necibe, Rabia, Rahime, Raziye, Şerife, Ümmü Gülsüm, Ümmühân, Zeliha; Gayr-i Müslim isimlerin ise, Aleksi, Atanaşi, Dimitri, Karayani, Katerina, Kosta, Kostanti, Mariye, Nikola, Oyenola, Penago, Vasilyus, Yakumi, Yorgi ve Yorduran” isimleri taşıdıklarını görüyoruz.58

Bu tereke kayıtlarında ayrıca miras taksim edilmeden önce ölen kimsenin yakınlarının ve devletin yaptığı işlemler hakkında bilgiler verilmektedir. Mesela vefat edenin yakınlarının yaptığı işler arasında, mevtanın teçhiz tekfin, varsa borçlarının ödenmesi ve vasiyetinin yerine getirilmesi; Müslüman ise, ıskât-ı salat gibi görevler zikredilmektedir. Eğer ölen kimsenin hayatta hiçbir vârisi yoksa terekenin tamamı, Tire Voyvodasının (tahsil memuru) atadığı bir kassâm tarafından müzayedeye çıkarılıp satılır ve elde dilen gelir nakit olarak devlet hazinesine aktarılırdı.

Miras kayıtlarının bazılarında59 Osmanlı Devleti’nin miras hukukunun uygulamasıyla alakalı çok önemli bilgiler verilmektedir. Mesela ölen kişinin eşinden başka mirasçısı yoksa eşine dörtte bir; geri kalan dörtte üçlük kısım yine görevlendirilen kassâm tarafından müzayede usulüyle satışı yapılır ve yine elde edilen gelirin tamamı Beytü’l-mal’a devredilirdi. Miras taksimatında devlet tarafından bazı harçlar alınırdı. Bu bağlamda kayıtlarda, “harc-ı hademe-i mahkeme, resm-i kısmet-i adî, hizmet-i vekil, dellâliye, kaydiye, mahzariye, resm-i mu‘tâde, makûmiye” gibi harçlardan bahsedilmektedir.

Yukarıda belirttiklerimizin dışında sicillerdeki tereke kayıtlarında geçen bir olayı nakletmek istiyoruz. Belgelere göre Tire’de ölen kişinin (Erzurumlu Tatar

57 Tşs. 15/A. 58 Tşs. 40/B.

Hayrullah) hayatta hiçbir mirasçısı tespit edilememiştir. Bunun üzerine terekenin tamamı devlet hazinesine aktarılmıştır. Ancak daha sonra Erzurum’da Zeliha adlı bir kadın, kendisinin Hayrullah’ın kız kardeşi olduğunu ispat edince, hazineye devredilen bu tereke Zeliha’ya geri verilmiştir. Zeliha’nın kendisinin mirasçı olduğunu ispatlamak ve terekeyi Beytü’l-mal’dan talep etmek için şer‘î vekil (bugünkü anlamda avukat) tayin ettiği anlaşılmaktadır. Hatta bu konuda bir ferman yayınlandığı görülmektedir. Nitekim bu fermanda adı geçen kişinin (Zeliha) gerçekten Hayrullah’ın kız kardeşi olduğuna kanaat hâsıl olmuş gerekli tereke işleminin yapılması Tire kadısından istenmiştir. 60 Bu örnekten hareketle Osmanlı devletinde fermanlar genellikle umumi konuları içerdiği halde özel (bir kişinin mağduriyetinin giderilmesi) bir iş için de yayınlandığı dikkati çekmektedir.

B- Ferman, Emir ve Buyruldılar

Sicil kayıtlarında rastladığımız belgelerden biri de, ferman sûreti ve Sancak (Tire kazasının üst mercii olan Aydın Sancağı) merkezinden gelen emirlerdir.61 Günümüzde olduğu gibi söz konusu dönemde (m.1833/1837) Osmanlı devletinde kaza ile ilgili bazı konularda üst makam olan Sancaktan zaman zaman emirler gelmektedir. Sicil kayıtlarında geçen ferman ve buyrultuları içeriğine göre aşağıdaki gibi göstermek ve özetlemek mümkündür.

a- Ordunun Zahire ve Et İhtiyacı İle İlgili Kayıtlar

Sicil kayıtlarında 1833 yılında Aydın Sancağından (Sancak Beyi Mütesellim Süleyman Bey tarafından) Sancağa bağlı kazalara gönderilen emirlerden birisinin ordunun (Ordu-yı Mansûre-i Mıœrıyyenin ta‘yinâtı yevmiyesi lâzimesi içün) ihtiyacı olan gıdanın karşılanması için zahire ve et talebiyle alakalıdır. 62

Ancak talep (emir, buyrultu) sadece Tire kazasıyla sınırlı olmayıp; Bayındır, Ödemiş, Ayasluğ, Balyanbol, Birgi kazalarını da ilgilendirmektedir Dolayısıyla bu buyrultuda ordunun ihtiyacını karşılamak için zahire ve et adı geçen kazalardan satın

60 Tşs. 4/A.

61 Buyrultu örnekleri için bkz.: Tşs. 1/A, C, D 2/B, 3/B, C 4/B, 5/Tamamı, 6/Tamamı, 7/B, C, D 8/A, B 9/B,C 10/B 11/A 21/B 23/B, C 28/A 35/B, C 36/B,C 37/B, C 38/A 39/C, D 41/D 42/A,B 43/A,B 44/B 45/A, B 46/A, B, C, D, E 48/A, B 49/A.

Sicillerde Geçen Ferman Sûretleri için bkz.: Tşs. 3/B,C, 4/A, 10/B 23/B,C, 26/A, 33/E, 35/A, 36/C, 37/B, 38/A, 41/D, 42/A 43/A, 44/B, 45/A,B, 46/A, 47/C, 48/B.

alınıp Kütâhiyye’ye gönderilmesi istenmektedir. Ayrıca bu isteklerin tedariki ve gönderilmesi esnasındaki tüm masraflar devlet hazinesinden karşılanacağı bildirilmektedir. Zahire temini hakkında h.1252 senesi Rebi‘u’l-Âhir ayının ortasında gönderilen başka fermâna göre; Aydın Sancağından toplanan (50.000) kile63 buğday ve arpanın zahire Memuru Mustafa Saib Efendi tarafından Kuşadası iskelesine nakledilmesi emredilmektedir.64

b- Küçükbaş Hayvanlardan (Koyun ve Keçi) alınan Rüsûm Hakkındaki Buyruldı Kaydı

Sicil kayıtlarında, h.1248/m.1832-1833 yılına ait rüsûm vergisiyle alakalı bir Buyrultu yer almaktadır. Buna göre Tire ve havalisindeki küçükbaş hayvanların sayılması ve akabinde bunlar için devlete ödenmesi gereken rüsûm miktarının imza defteriyle birlikte (defter-i mumøîsi) sancağa gönderilmesi istenmektedir.65 Bu buyrultu bize göstermektedir ki Osmanlı Devleti’nin gelir kaynaklarından birisi de hayvan vergisidir. Tire’de bu anlamda küçükbaş hayvancılığının yaygın olduğu anlaşılmaktadır.

c-Mukâta‘a Vergisi Hakkındaki Kayıtlar

Tire Şer‘iyye Sicillerinde yer alan ferman sûretlerinden birisi de mukata‘a vergisiyle alakalıdır. Aydın Sancağı’na gönderilmiş olan bu ferman sûretinde (belki de bu her sancağa gönderilmiş olabilir), bu sancağa bağlı kaza ve beldelerin h.1247/m.1831–1832 yılı mukata‘a vergilerinin (Arazinin kira’ya verilmesi ve

63 Kile, arpa, buğday, darı gibi taneli bitkiler için Osmanlı Döneminde kullanılan ölçü birimine denir. Osmanlı devletinde İstanbul’da buğdayda bir kile 20 okka yani 25,656 kg olarak hesaplanırdı. Kile, arpa ticaretinde de muhtemelen yaklaşık 22,25 kg üzerinden işlem görürdü. Un ticaretinde de İstanbul kilesi 20 okka=25,656 kg olarak geçerliydi. Buna karşılık pirinçte XVII. Yüzyılda 1 kile sadece 20 okka=12,828 kg idi. 1841’den beri Türkiye’de kile her yerde=35,27 litredir. Yani 20 okkalık eski buğday ağırlığına eşittir. Resmi İstanbul kilesi yanında Anadolu’da birtakım mahalli kile ölçüleri vardı. Diyarbakır, Arapgir ve Çermik’te Ortaçağın sonlarında İstanbul’dakinin yarı büyüklüğünde bir kile vardı. Bu yüzden 12,828 kg buğdayın ağırlığına ve 17,635 litreye eşittir. O yıllarda Urfa’da 1 kile=4 Amid kilesiydi, yani 51,312 kg buğdayın ağırlığına ve 70,54 litreye denkti. Ayrıca 8 Amid kilesine eşit olan bir de Osmanlı kilesi vardı. Bu da 102,624 kg buğdayın ağırlığı ve 141,08 lt kadardı. İran’da Gazanhan 1300’lerde bütün ülkede geçerli olmak üzere 1 kileyi 10 menn olarak belirledi. Söz konusu hacim ölçüleri her tahıl türü için ayrı yapılacaktı. Bunun istiap haddi her seferinde 10 menn 8,33 kg olacaktı. Bu yeni düzenlemenin bir kilenin İran’da= 1/10 tağar [(hayvan yükü) 1 tağar=100 menn] olduğu eski geleneğe dayandığı sanılıyor. Bkz.: Walhter Hınz, İslam’da ölçü sistemleri, Çeviren, Acar Sevim, İstanbul 1990, s. 51.

64 Tşs. 23/C. 65 Tşs. 1/D.

muayyen bir kira karşılığında birine bırakılmasıdır.) ödenmesi istenmektedir.66 Uygulamaya göre Osmanlı döneminde hazineye ait araziler, iltizam usulüyle işletilmek üzere birilerine kiralanırdı. Bu kiralar iki üç yıllık periyotlarda devlete ödenirdi. Ancak devletin gelirlerinin azaldığı veya hazinenin sıkıntıya düştüğü zamanlarda gelecek yılların vergisi peşin alınırdı. Ancak ne var ki iltizam sahipleri de peşin ödedikleri bu vergileri halktan zorla toplamaya başladıkları anlaşılmaktadır.67 Nitekim sicil kayıtlarında Tire kazasına ait 1247 yılı mukâtâ‘a vergisinin 488.975 kuruş olduğu belirtilmektedir.68

Mukata‘a ile ilgili başka bir kayıtta da, Eğridere ve Seferihisar köylerinin Tire Kazası Voyvodalığına bağlı olduğu görülmektedir. Nitekim bununla ilgili olarak h.1248 yılı Rebi‘u’l-Evvel ayının ilk haftasında Aydın Sancağı’ndan Tire Voyvodalığına gönderilen bir emirde, Eğridere ve Seferihisar bölgesine ait mukataaları toplamaya yetkili makamın Tire Voyvodalığı olduğu belirtilmiştir. 69 Ayrıca bu sicil kaydında mukata‘a vergisi toplanırken, halka karşı zor kullanılarak toplanmaması, fakirlerin ezilmemesi, adaletli olunması yönünde ikazlar da yapılmıştır.

Bir başka kayıtta Tire kazasındaki bazı mukâta‘a arazilerinin kimler tarafından kullanıldığı yönünde bir bilgi bulunmadığı ve bu hesapların düzgün ödenmediği bildirilmektedir. Bu meyanda mukata‘a sahibi eğer iki sene içinde arazi vergisini ödemezse, hatır gönül dinlemeden arazilerin ellerinden alınacağı ve icra yoluna gidileceği kaydedilmektedir. Bu durumdaki arazilerin mezat yoluyla tekrar başkalarına kiraya verileceği belirtilmektedir. Bunun yanında mukataayı sağlığında kullanıp da vefat eden kişiler varsa deftere yazılacağı ve bu arazilerin yeniden başka kimselere kiraya verileceği yine aynı sicil kaydında zikredilmektedir.70

66 Tşs. 3/B, C.

67 Daha geniş bilgi için bkz.: Midhat Sertoğlu, age. s. 160, 161. 68 Tşs. 9/B.

69 Tşs. 9/C. 70 Tşs. 46/B.

d- Mısır Seraskeri İbrahim Paşa’nın Kütahya’ya Gelişine Dair Buyruldı Kaydı

Tire Şer‘iyye Sicilleri içinde m.1833 yılı Ramazan ayının on ikinci gününde Mısır Ordusu Seraskeri (Baş Kumandan) İbrahim Paşa’nın71 Kütahya’ya geldiği ve yine aynı ayın yirmi yedinci gününde Aydın Sancağını ziyaret edeceğine dair bir buyrultu bulunmaktadır. Buna göre İbrahim Paşa’nın Aydın Sancağına ziyareti esnasında ortaya çıkabilecek asayiş sorunlarına karşı gerekli emniyet tertibatının alınması istenmektedir.72 Bu kayıttan anlaşıldığına göre, yüksek rütbeli devlet adamlarına karşı Osmanlı Devletinde de suikast olaylarının yaşandığı tahmin edilebilir. İncelediğimiz Tire Şer‘iyye Sicilinde (gerekli emniyet tedbirlerinin alınması) böyle bir emrin yayınlanmasının gayesi Anadolu halkının Mısır ordusu ve komutanına karşı duydukları nefret nedeniyle olası bir suikastı önlemek olabilir. Zira bilindiği gibi 1832–1833 yıllarında Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mısır’da Osmanlıya isyan ederek oğlu İbrahim Paşa’yı Anadolu’ya göndermişti.73

e- Yapağı Ticaretine Dair Buyruldı

Sicil kayıtlarında karşılaştığımız belgelerden birisi de yapağı ticaretiyle ala- kalıdır. Bu sicil kaydında Aydın sancağında üretilen yapağının eskiden beri tekel (yed-i vahid) usulüyle alınıp satıldığı açıklandıktan sonra h.1248 m.1833 yılı yapa- ğısının aynı şekilde satın alınacağı ve yapılan ihaleyi önceki yıllarda olduğu gibi

71 İbrahim Paşa; Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğludur. h. 1221’de (1806) İstanbul’a rehin olarak gönderildi. Muharrem h. 1222’de (Mart 1807) Mısır’a gidip defterdar oldu. 1230’da (1815) vezirlik ihsan buyruldu. 1231’de (1816) Cidde valisi olup Vehhâbî meselesinde hizmette bulundu. Sonra Mora Vak’asında oraya Mısır askeriyle 1239’da (1823/24) geldi. 1244 (1828/29) tarihlerinde geri çekildi. 1247’de (1831/32) Suriye ve Halep cihetlerinde asker kumandanı olup Konya çatışmasından sonra 1248’de (1833/34) Beriyyetüşşam vali kaymakamı, Adana ve Cidde valisi oldu.1255’den (1839) 1257’ye (1841) kadar savaşıp Akka’da yenilince elindeki eyaletler geri alınıp azledilmiş olarak Mısır’a gitti. 1263’de (1847) Avrupa ülkelerini gezip dönüşü ardından İstanbul’a çağrılarak 1263’de (1847) Mısır valiliğine atandı. 1264’de hastalanıp vefat etti. Bkz.: Mehmet Süreyya, Eski Yazıdan Yeni Yazıya, Sicilli Osmanî, Osmanlı Ünlüleri, İstanbul 1996, c. 3, s. 774– 775.

72 Tşs. 4/B.

73 XIX. yüzyıl Anadolu tarihinin en önemli olaylarından birisi de, Mısır Birliklerinin 1832–1833 yıllarında hemen bütün Anadolu’ya hâkim olmalarıdır. Bu olay, bazı yörelerde fiili işgal şeklinde gerçekleşirken geniş kesimde heyetler gönderilerek doğrudan Mısır idaresini kabullenme şeklinde olmuştur. Dolayısıyla hemen hemen bütün Anadolu’da, kısa bir süre için de olsa İstanbul’un etkisi yok olmuştur. Ancak II. Mahmut’un meseleyi milletlerarası boyutlarda ele alarak çözümlemeye girişmesi üzerine Mısır birlikleri Anadolu’dan çıkarılmış ve 1833 Kütahya anlaşması ile Mısır Birlikleri, Torosların ötesine çekilmiştir. Bu durum Osmanlı Devletinde kısa süreli de olsa sıkıntı yaratmıştır. Daha fazla bilgi için bkz.: Tuncer Baykara age. s. 120. ; Ayrıca bkz.:, İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul 1972, c. 4. s. 117.

İzmir Bezirgânlarından Hoca Fenekâr’ın kazandığı bildirilmektedir.74 Bu bağlamda yapağının adı geçen tüccarın adamları tarafından rayiç bedel üzerinden satın alınıp parasının da peşinen ödeneceği sicil kaydında zikredilmektedir. Bu kayıttan anlaşıl- dığına göre, Osmanlı Devletinde bazı malların alınıp satılmasında günümüzdeki gibi serbest piyasa koşullarının oluşmadığı ve işlemediği görülmektedir.

f- Kazaların Yıllık Gelirleri ve Masrafları

İncelediğimiz Şer‘iyye Sicilleri arasında h.1248 yılı Zilka‘de ayının beşinde

Aydın Sancağı’ndan gönderilen bir buyrultu bulunmaktadır. Aslında bu buyrultu sa- dece Tire’ye mahsus değil, aynı zamanda Bayındır, Ayasluğ, Birgi, Ödemiş, Balyanbolı, Alaşehir, İnegöl, Sart kazaları için de geçerlidir. Buyrultuda adı geçen kazalarda bir yıl boyunca toplanan aidat, varidat (yıllık gelir) ve yapılan masrafların dökümünün ve mevcut miktarın imza defteriyle (Defter-i Mumôîsi) birlikte Sancak merkezine gönderilmesi istenmektedir.75 Kanaatimizce Aydın Sancağı bağlı kaza- larda gerçekleşen gelir ve yapılan harcamalar hakkındaki kayıtları merkezden denet- lemek istemektedir.

g-Tire’de Meydana Gelen Hırsızlık ve Gasp Olayları

Şer‘iyye Sicillerinde h.1248 yılı Zilka‘de ayının yedisinde Aydın sancak merkezinden sadece Tire kazasını ilgilendiren bir emir ve uyarı yazısının gönderildi- ğini görmekteyiz. Bu emirde, Tire’de hırsızlık, haydutluk, gasp olaylarının yaşan- maya başladığı bildirilmektedir. Nitekim bu hırsız taifesinin bazı yolcuların mal ve eşyalarını gasp yoluyla aldıkları sicil kaydında zikredilmektedir.76 Kanaatimizce Tire kadılığı yaşanan bu olay karşısında gerekli tahkikatı yapmamış olacak ki, Sancak böyle bir emir yayınlamak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla Aydın Sancağı, bu hırsızlık işini yapanların derhal yakalanmasını ve yakalandıktan sonra da şefkat ve merhamet gösterilmemesini emretmektedir. Sicil kaydının en son bölümünde de Aydın sancağı yapılan işlemler hakkında da Tire kazasından rapor istediği görülmektedir.

74 Tşs. 5/A, 7/D. 75 Tşs. 7/B. 76 Tşs. 7/C.

h- Kalpazanlık Olayları Hakkındaki Kayıt

İncelediğimiz Tire Sicil kayıtlarında Darphane-i Âmire’de basılan

“memdûhiye altını”77yla (meskûkât-ı óasene-i şâhâne diye tabir edilen) ilgili bir fer- man sûretinin bulunduğu görülmektedir.78 Bu ferman sûretinde bu altına benzer şe- kilde bazı kalpazanların tenekeden kalıplar dökerek tam, yarım ve dörtte bir sik- keye79 eşdeğer sahte para basıp, piyasaya sürdükleri belirtilmektedir. Söz konusu Ferman kaydında; bu sahtekârlığı (kalpazanlığı) yapanların derhal yakalanması için gerekli tahkikat ve takibatın yapılması ve yakalanan kişilerin isim ve şöhretleriyle birlikte Der-Saadet’e (Osmanlı Devleti’nin merkez yönetimi, İstanbul) bildirilmesi emredilmektedir. Ayrıca piyasada dolaşan bu sahte paraların derhal toplatılması da aynı emirde yer almaktadır. Bu kayıttan hareketle o dönemde Osmanlı tebası arasında kalpazanlığın yapıldığı ve kalpazanların bulunduğu anlaşılmaktadır.

I- Aydın Sancağında Afyon ve Haşhaş Üretimiyle Alakalı Kayıt

İncelediğimiz Şer‘iyye Sicilleri arasında h.1252/m.1837 yılında, Vezir Hüseyin Ağa tarafından Aydın Sancağı’na ve bu Sancağa bağlı kaza ve beldelere gönderilen bir emir bulunmaktadır.80 Bu emir, o bölgede üretilen afyon ve haşhaşın alınıp satılması ile alakalıdır. Ayrıca bu emrin yer aldığı sicil kaydında aynı zamanda Aydın Sancağı’nda kaç dönüm haşhaş ekildiği, ne kadar üretildiği, haşhaş ziraatıyla kimlerin uğraştığı ve bunları irdeleyen bilgiler bulunmaktadır.

Öte yandan aynı sicil kayıtlarında, Kütahya ve Afyon’da üretilen haşhaşın beher tenekesinin elli kuruştan satın alınacağı ve haşhaşı satın alacak devlet memurunun adının da Ömer Lütfi Efendi olduğu bildirilmektedir. Bu anlamda haşhaşın taban fiyatında Kütahya ve Afyon bölgesinin belirleyici olduğu görülmektedir. Ama bu fiyatın belirleme aşamasında devlet önemli rol oynamaktadır. Bu arada devlet haşhaştan öşür vergisi de almaktadır. Günümüzde olduğu gibi, o

77 Memdûhiye, Sultan Abdülmecit’in tahta çıkışı sırasında bastırılan altın paraya verilen isimdir. Yirmi kuruş değerindedir. Ziynet makamında kullanıldığı için methedilmiş, övülmüş manasında olmak üzere bu ad kullanılmıştır. Bkz.: Mehmet Zeki Pakalın, age. c. 2, s. 473. Devellioğlu “Memdûhiyye” şeklinde yazmıştır. Bkz. : Age. s. 610.

78 Tşs. 10/B.

79 Sikke, altın, gümüş gibi kıymetli madenlere vurulan damga ve basılmış paraya denir. Ayrıca Mevlevî dervişlerinin başlarına giydikleri devetüyü rengindeki üstü daha darca ve yuvarlakça silindir şeklinde iki katlı keçe külaha da sikke denmektedir. Bkz.: Midhat Sertoğlu age. s. 313. 80 Tşs. 11/A.

devirde de devletin izniyle haşhaş ekimi yapıldığı ve kaçak ekim yapanların var olup olmadığı da sicil kaydında araştırılması istenmektedir. Dolayısıyla Osmanlı yönetimi haşhaş üretimiyle alakalı tam bir bilgi sahibi olmak, bilgi sahibi olduktan sonra da öşür vergisini almak, kaçak ekim yapanları da tespit etmek istemektedir. Bütün bu bilgilerden sonra haşhaşla ilgili gerekli tahkikatın yapılması ve yapıldıktan sonra bahsedilen konularla ilgili titiz davranılması haşhaş üreten sancak ve kazalara emredilmektedir.

i- Darphane İle İlgili Çeşitli Kayıtlar (Mühür ve Para Basılması)

Tire Şer‘iyye Sicilleri içinde h.1252/m.1837 yılında Anadolu ve Rumeli’deki bütün kazalara gönderilmiş bir buyrultu bulunmaktadır. Bu buyrultuda, herhangi bir makam ve mühür81 sahiplerinin devlete ait bu mühürleri kaybettiklerinde, iyice araştırma yapmadan darphaneden82 yeniden mühür talep etmemeleri gerektiği belirtilmektedir.83 Zira mührün kötü emelli kişilerin eline geçme ve bunu çoğaltma ihtimali bulunmaktadır. Eğer tüm tetkiklere rağmen mühür yine bulunmaz ise, eskisinin nasıl kaybolduğuna dair raporlarla birlikte yeni mühür istenmesi söylenmektedir. Devlet yönetiminde ve işleyişinde mührün çok önemli olduğu, bu nedenle çok titiz davranılması ve muhafaza edilmesi gerektiği hususu hatırlatıl- maktadır.

81 Mühür: Osmanlı devletinde ve toplumunda, resmî ve özel hayatta mührün pek büyük önemi ve rolü vardı. İmza yerinde kullanılmış olan mühür deyiminin eski “Sanskrit” dilinden geldiği kabul edilmektedir. Sümer, Hitit ve Elam’ların yüzük şeklinde mühür kullandıkları kazılardan çıkan eserler arasında görülmektedir ki, Alaca- Höyük kazılarında bunlardan bir tane ortaya çıkmıştır. Mühür kelimesinin Farsça olduğu lügatlerde belirtilir. Bu kelime Arapça’ya da temhir   ve memhûr  şeklinde geçmiştir. Mührün Arapça karşılığı hâtem  dir. Mührün Arap harfli ا yazıları muhtelif devirlerdeki İslâm hükümetlerinde görülmektedir. Bu mühürlerin bir kısmı yuvarlak ve bir kısmı da dört köşeli ya da beyazdır. Hem tuğra, hem de mühür yerine geçen, Moğol vesikalarında görülen damgalar çeşitli büyüklükte, dört köşelidirler. Osmanlı devletinde hükümdar tuğrasından sonra tarihlerde hâtem-i şerif, hâtem-i vekâlet ve genel olarak mühr-i hümayun denilen ve hükümdarın mutlak vekili olmak sıfatıyla nüfuz ve yetkilerin timsali olan padişah mührü gelirdi. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Tayyib Gökbilgin, age. s. 49–50.

82 Darphane, para basılan yere denir. İstanbul darphanesi bidayette Bayezid’le Koska arasında bugün Simkeşhane (Devlet emrindeki simkeş ve sırmakeşlerin, yani gümüş ve sırma işleyenlerin topluca çalıştıkları yer.) binasının bulunduğu yerdeydi. Nitekim Bizans devrinde de Darphanenin burada

Benzer Belgeler