• Sonuç bulunamadı

THE ANZAC BOOK

Belgede Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: (sayfa 132-135)

Zeliha Öztürk

(Dr. Öğr. Üyesi, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı, zeliha.ozturk@bilecik.edu.tr)

Ulusların savaş dönemlerinde üretmiş olduğu edebi eserler hem savaş sırasında hem de savaş sonrası devirlerde uluslaşma sürecine önemli katkılar sunmaktadır. Tarihin değişmeyen ve yinelenen bir gerçekliği olarak savaş olgusu dünya edebiyatı içerisinde bir savaş edebiyatı kavramından bahsedilmesine neden olmuştur. Tarih boyunca savaşların doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan edebi eserler ve içerikler, özellikle 19. Yüzyıl itibariyle işlevinin öneminin daha da fazla anlaşılmasıyla uluslaşma sürecinde doğrudan propaganda amacıyla üretilmiş ve tüketilmiştir. Türk edebiyatında sistemli bir savaş edebiyatının varlığı sürekli tartışılmış, Osmanlı Devleti’nin özellikle son dönemlerinde birçok cephede vermiş olduğu savaşların edebiyatın içerinde yeterli sayıda yahut beklenen nitelikte eserlerle yansıtılamadığı eleştirileri savaşların olduğu günlerden başlayarak bugüne dek yapılmıştır. Bu hususta Türk edebiyatında en öne çıkan içerik olarak Çanakkale Cephesi’nde yaşananlar gelmiş ve bu cephede kazanılan zaferin Türk ulusunun bir devlet ve millet etrafında birleşmesine ve ardından bir ulus miti yaratılmasına önemli katkısı olmuştur. Bu cephedeki mücadele ve zaferin edebiyata yansıtılması için devrin yönetimi bizzat cepheye bir grup aydını şahit olunanları yazması ve yaşananlar etrafında ortak bir his ve bilinç yaratması için cepheye sevk etmiş olsa da daha devrinden başlamak üzere istenilen edebi eserlerin üretilemediği, savaşın tam manasıyla yansıtılamadığı serzenişleri yankı bulmaya başlamıştır. Aynı cephede taraf olan İngiliz hükümetinin bizzat savaş propaganda bürosuna bağlı çok sayıda yazarı, gözlemlerini yazması, savaşın gerekçelerine inandırması amacıyla cepheye taşıdığı ve bu çabalar sonucu yüzlerce eser çıktığı bilinmektedir. Yine Çanakkale cephesine İngiltere adına sevk edilen Anzak askerinin savaş sırasındaki mücadelelerini aktarmak üzere Avustralya tarafından gönderilen bir savaş muhabiri olan Charles Bean, bir savaş muhabiri olmanın ötesinde verilen mücadelenin bir edebi esere dönüşmesinde önemli katkılar sunmuştur. Bean, cephedeki Anzak askerlerinin mücadelelerini, anılarını ve savaştıkları Türklerle ilgili düşüncelerini, imajlarını derleyerek The Anzac Book adlı bir eser ortaya koymuştur. Şiir, hikâye gibi askeri mücadelenin aktarımına daha elverişli ve kısa sürede tesir eden edebi türlerden çok sayıda örnek bulunan bu eser Çanakkale’de olanları Avustralya’ya çok kısa sürede aktarmış ve söz konusu eser Avustralya’da her evde okunan bir eser haline dönüşmüştür. Anzak

122

askerinin kahramanlığına ve cesaretine vurgu yapan motiflerle örülen 1916 tarihli eserin Avustralya halkının uluslaşma ve İngiltere’ye karşı bağımsızlığını ilan etme sürecinde öncülük ettiği kabul edilmektedir. Bugün hala basılmakta ve okunmakta olan eser, anavatanlarının kilometrelerce uzağında vermiş oldukları savaşı edebi esere aktarma, buradan bir Avustralyalı prototipi yaratma, buradan bir ulusal destan ve nihayetinde bir ulus yaratma hususunda dikkat çekicidir. Özellikle seçkide ve kurguda antik metinlerin epik motiflerini bilhassa öne çıkarmayı deneyen Bean, The Anzac Book’ta modern zamanlarda hem destan yapmanın hem de savaş edebiyatının ilgi çekici bir örneğini sunmuştur.

Türkler açısından zaferle sonuçlanan fakat edebiyatta yeterince güçlü aktarılmadığı eleştirileriyle karşılanan Çanakkale Savaşı, Anzaklar tarafında yenilgi ve kayıplarla sonuçlanmasına rağmen kahramanlık motifleri ile bezeli olan ve Avustralya’nın uluslaşma ve bağımsızlık sürecine kaynaklık eden The Anzac Book adlı eserini yaratmıştır. Çalışmamızda The Anzac Book adlı eserin savaş edebiyatı açısından değerlendirilmesi yapılarak Çanakkale Savaşı’nın bir başka cephesinin edebi esere aktarılma süreçleri incelenecek, söz konusu süreçte ele alınan Türk imajı, Çanakkale Savaşı algısı ve bunun uluslaşmaya olan katkısı irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: The Anzac Book, Savaş Edebiyatı, Çanakkale Savaşı, Türk, Oryantalizm.

Zeynep Tek

CENNETLİK İBRAHİM EFENDİ’NİN KİTABÎ KURGUSU

Zeynep Tek

(Dr., Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, ztek@ybu.edu.tr)

Cennetlik İbrahim Efendi, Jale Baysal’ın İbrahim Müteferrika’nın biyografisini ele aldığı on iki sahneden müteşekkil oyunudur. Eser, 1992’de kitap olarak yayımlanmadan önce 1986’da TOBAV (Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı) tarafından düzenlenen yarışmada, oyun dalında birincilik ödülü almıştır. Eseri kurgusal açıdan ilgi çekici kılan özelliklerinden biri, yazar ile biyografik özne arasındaki kitabî bağdır. Türkiye’de kitap tarihine, kütüphanecilik çalışmalarına ömrünü adayan ve İbrahim Müteferrika üzerine akademik araştırmaları bulunan Baysal, Osmanlı Devleti’nde ilk Türk matbaasını kuran İbrahim Müteferrika’nın hayatını kitabî katman içinden kurgular. Bu bağlam içinde Müteferrika’yı yüceltilmiş bir kişi olarak sunarken dinamik karakter inşasını da ihmal etmez. Oyun kişilerinin hep takdir nesnesi olan Müteferrika’nın portresini, safî merakı ve eyleme arzusu ile çizerek akışkan bir biyografi oluşturur.

Onun kendilik arayışını ise kitabın alegorik açılımları üzerinden gerçekleştirir. Bu çalışma, eserin diyaloğa geçtiği kitabî kaynakları, kitabî söylemini ve kitap üzerine bina edilen metaforik dünyasını inceler. Böylelikle sadece Müteferrika’nın değil yazarın da kitapla kurduğu meslekî ilişkinin, oyunun kitap merkezli kurgusunu şekillendirdiği göz önüne serilir.

Cennetlik İbrahim Efendi, yaşam öyküsü belirsizliklerle iç içe geçen tarihî bir figürü araştırma kaynaklarıyla ele alır. Tarihsel kaynaklara, biyografinin başat malzemesi olarak anlam atfederken kimi zaman onların kaygan, belirsiz ve imalı sınırlarda olabileceğini sezdirir. Yazar, bu yolla kurduğu biyografinin hiçbir zaman sabitlenemeyeceğini gösterirken yazma eylemini de kurgunun bir parçası hâline getirmiş olur. Tarih kaynaklarına yapılan göndermeler, kronolojik bir çizgi takip eden biyografinin metinlerarasılık ve üstkurmaca gibi tekniklerle iç içe geçmesine olanak verir. Biyografinin kurgusallığına göz kırpan bu teknikler, kimi zaman biyografik kişileri 20. yüzyılın vakalarıyla karşı karşıya bırakırken kimi zaman seyirciyi / okuyucuyu 17. ve 18. yüzyılın olay ve olgularına daha aşina kılar. Ayrıca yazılı kaynaklarla işaret edilen alternatif olasılıklar, metni palimpsest tarih olarak değerlendirme imkânı tanır. Özellikle akademik mahiyetteki atıflar ve alıntılar, oyunun kitabî dilini pekiştirir. Günümüz Türkçesinin standart dilinin ve kurallı cümlelerin genel itibarıyla hâkim olduğu oyun, tutarlı ve bütünlüklü bir olay örgüsü ile karşımıza çıkar. Zira eser, Müteferrika’yı oyunun / oyunların malzemesi kılmak için nesneleştirmez. Yazarın muhayyilesinde olumlu bir

124

portreye karşılık gelen Müteferrika’nın hayat hikâyesi, bilimsel kaynakların ışığında yeniden kurulur. Tahayyülün imkânları, bilimsel kaynaklar tükendiğinde başlar. Oyunun ve kurgunun haz verici tanıklığı ile birlikte bilginin ve kaynaklarının da alımlandığı bu anlatım biçiminde merkezî kişi Müteferrika olsa da merkezî figür kitap olur. Müteferrika’nın Macaristan’daki ve İstanbul’daki serencamında hayatının tüm dönüm noktaları kitap dolayımındadır. Mevcut kitapların tatmin edemediği öğrenme arzusu, kitaplar yoluyla imtihan edilmeler, kitaplar üzerinden kurulan ilişkiler (dostluklar, sohbetler, müzakereler, elde edilen ihsanlar vs.), yazılan kitaplar ve kitap basım süreçleri bunlardan bazılarıdır.

Böylelikle kitaba adanan iki yaşamın (Müteferrika ve Baysal) kaynakları / pratikleri, biyografiyi kitabın sırtına yükleyerek dönüştürüp çoğaltır.

Anahtar Kelimeler: Cennetlik İbrahim Efendi; Jale Baysal; İbrahim Müteferrika; Biyografik Oyun; Tarih; Kitap

Belgede Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: (sayfa 132-135)