• Sonuç bulunamadı

DÖNEM CUMHURİYET KURUMSALLAŞMASININ POLİTİK ELEŞTİRİSİ

Belgede Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: (sayfa 108-112)

Ramazan Kandemir Enser

(Öğr. Gör. Dr., Sakarya Üniversitesi, Türk Dili Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi, renser@sakarya.edu.tr)

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması sonrasında kurulan Yeni Cumhuriyet, Batı uygarlığını rehber edinerek kendisine yeni bir yol haritası çizmiştir. Yeni Cumhuriyetin yönetici kadroları, bu doğrultuda Osmanlı’nın geleneksel kurumları yerine, hızlı bir modernleşme hamlesi içine girerek yeni bir kurumsallaşmaya gitmiştir. Hızlı bir toplumsal dönüşüm öngörüldüğü için bu yeni kurumlar tesis edilirken de toplumun gerçek ihtiyaçlarıyla ilgili derinlikli analizler yapılmadan kimi Batılı doktrin ve düşünceler doğrultusunda yukarıdan aşağıya uygulanan bir kurumsallaşmaya gidilmiştir. Bu ise hem yönetimsel hem de toplumsal anlamda bazı sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Türk toplumunun yaşamış olduğu bu değişime bağlı olarak ortaya çıkan sorunlara pek çok aydın gibi Ahmet Hamdi Tanpınar ve Kemal Tahir de uzak kalmamıştır. Geçmiş ile tüm bağların koparılarak tamamen Batıcı bir toplum yaratmanın yanlış olduğunu düşünen Tanpınar, bu düşüncesini hem fikri yazılarında savunmuş hem de estetik planda edebi eserlerinde uygulamaya çalışmıştır. Tanpınar; roman, hikâye, deneme ve şiirlerinde Doğu-Batı uygarlığı sorununu, tarihsel boyutlarına da eğilmekle birlikte daha ziyade bireyin iç dünyasında yaşamış olduğu bir kimlik bunalımı açısından ele almıştır. Tanpınar, diğer romanlarından ayrışan bir özelliğe sahip olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde ise kimlik sorununu daha toplumsal bir zemine taşıyarak Cumhuriyet kurumsallaşmasının sağlam temellere dayanmayışını ve gerçek toplumsal fonksiyonlardan yoksun oluşunu, bir alegori olarak “enstitü” üzerinden ele alır.

Bu eserin yazılmasından kısa bir süre sonra ise Kemal Tahir, Bozkırdaki Çekirdek adlı eserinde doğrudan Köy Enstitülerini mercek altına almıştır. Kemal Tahir bu eserinde, diğer romanlarında olduğu gibi tarihî-sosyolojik şartları göz önünde bulundurarak dönemin eğitim sistemine odaklanır ve o dönemde konuşulması bir tabu olan Köy Enstitüleri’nin çok yönlü bir eleştirisini yapar.

Bu çalışmada, birbirinden farklı olmakla birlikte Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile Kemal Tahir’in Bozkırdaki Çekirdek

98

romanlarındaki “Enstitü”ler üzerinden Tek Parti dönemi Cumhuriyet kurumsallaşmasına yaklaşımları, bunların benzerlikleri ve farklılıkları üzerinde durulacaktır. Bu sayede, Türk romanının bu iki önemli yazarının Cumhuriyet dönemi öncesi Türk tarihine ve Batılılaşma olgusuna bakışları da karşılaştırmalı olarak incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Modernleşme, Köy Enstitüleri, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bozkırdaki Çekirdek.

Reyhan Tutumlu

SANSÜRE UĞRAYAN SAİME’NİN EDEBİYAT VE TARİHE

BIRAKTIKLARI

Reyhan Tutumlu

(Öğr. Gör. Dr., Sabancı Üniversitesi, Diller Okulu, rtutumlu@sabanciuniv.edu) Yaşadığı dönemin etkili edebiyatçılarından olan ve “üstat” olarak anılan Recaizade Mahmut Ekrem’in (1847-1914) kaleme aldığı, 30 Kânunuevvel 1895-21 Kânunusani 1896 (14 tefrika) tarihleri arasında İkdam gazetesinde tefrika edilen Saime romanı İstibdat Dönemi’nin baskı ortamında sansüre uğrar ve yarım kalır. Recaizade Mahmut Ekrem, gazeteye tam olarak teslim ettiği bu romanı yaklaşık olarak üç yıl sonra yeniden tefrika etmeyi dener. Fakat 14 Teşrinisani 1898-31 Kânunuevvel 1898 (39 tefrika) tarihleri arasında İkdam gazetesinde tefrika edilen roman yine sansüre uğrar. Recaizade Mahmut Ekrem, 39. tefrikayı

“Hitam/Son” yazarak tamamlamış gibi görünse de hem romanın gidişatı hem de tanıklıklar romanın sansüre uğradığını kanıtlar. Saime’nin farklı zamanlarda tefrika edilen bu iki metnini karşılaştırdığımızda romanın sonlarına doğru Recaizade Mahmut Ekrem’in edebî anlayışıyla ilgili yorumlar yapabileceğimiz önemli değişiklikler yapıldığı gözlemlenir.

Saime’nin ilk yayın yılı 30 Kânunuevvel 1895 olmasına rağmen Recaizade Mahmut Ekrem, romanın başında Ahmet Mithat Efendi’ye ithafen yazdığı notta 7 Teşrinisani 1305 (19 Kasım1889) tarihini atar. Bu tarih, yazarın Araba Sevdası’na yazdığı önsözden öncedir (16 Teşrinisani 1305 / 28 Kasım 1889). Dolayısıyla bu romanın Araba Sevdası’ndan önce veya hemen hemen aynı tarihlerde kaleme alındığı söylenebilir. Bu bildiride Saime romanının yayımlanma hikâyesi özetlendikten sonra sansür gerçekçesi üzerinde durulacaktır. Bunun yanı sıra Araba Sevdası’ndan önce yazılan Saime romanının realist bir roman olduğu örneklerle açıklanacaktır. Ayrıca romanın farklı zamanlarda yayımlanan bu tefrikaları arasındaki farklılıklar ortaya konulduktan sonra yapılan değişikliklerin romanı daha “realist” kıldığı belirtilecektir.

Saime’deki karakterlerin kişilik oluşumları ve onların davranışlarının altında yatan nedenlerin ayrıntılı olarak verilmesi, zaman-mekân koordinatlarının oluşumu ve tutarlılığı Saime’nin “realist” bir roman olduğunu ispatlar niteliktedir.

Ayrıca Saime’nin büyükannesinin ölümünün ve sonrasındaki cenazenin ve Binnaz Hanım’la Sadık Efendi’nin düğününün ayrıntılı anlatımı da “gerçeklik”

algısını arttırır. İstanbul’un Eminönü, Fatih, Eyüp semtlerinde geçen roman

100

mahalle kültürüne, o dönemdeki geleneklere ilişkin ayrıntılarla örülmüştür. Moda ve giyim kuşam konusundaki betimlemeler de “realist” anlatımının bir parçasıdır.

Romanın sansüre uğramasındaki en önemli etken olan Binnaz’ın annesi Fettan Hanım’la Mahbube Hanım arasındaki lezbiyen ilişkinin anlatımında da Recaizade Mahmut Ekrem’in realizm anlayışının etkisi görülür. Realist bir roman olması dolayısıyla Saime, Osmanlı gündelik yaşamına ve edebiyat-tarih ilişkisine dair önemli veriler sunar.

Anahtar Kelimeler: Recaizade Mahmut Ekrem; Saime; Realizm; Sansür

Sema Noyan

1980 SONRASI TÜRK ŞAİRLERİNDEN HÜSEYİN ATLANSOY VE

İHSAN DENİZ’İN ŞİİRLERİNDE MEDENİYET GÖSTERGELERİ

Belgede Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: (sayfa 108-112)