• Sonuç bulunamadı

Garîbü’l-Kur’ân konusuna İbn Cüzey, tefsirinde çeşitli şekillerde temas etmiştir. Şimdi örnekleriyle bunları inceleyeceğiz.

1- Kur’ân’da Bulunan Yabancı Kelimelere Dikkat Çekmesi

İbn Cüzey’in, Kur’ân’da, aslı Arapça olmayan birtakım yabancı kelimelerin varlığını kabul ettiği anlaşılmaktadır.

Örnek 1:

Müfessir, Âl-i ‘İmrân suresinin 3. ayetindeki ‘َﻞﻴِﺠْﻧِﺈْﻟاَو َةاَرْﻮﱠﺘﻟا / Tevrat ve İncil’ kelimelerinin yabancı kelimeler olduğunu, bu nedenle nahivcilerin, bu kelimelerin iştikak ve vezinleri hakkında söylediklerinin doğru olmadığını belirtmektedir.429 Ayrıca aynı surenin 36. ayetinde bulunan ‘ُﻢَﻳْﺮَﻣ / Meryem’ isminin, İsrailoğullarının dilinde ‘ibadet eden kadın’ anlamına geldiğini ifade ettikten sonra, marife ve müennesliğinin yanı sıra, aynı zamanda yabancı bir kelime olduğu için gayri munsarif olduğunu söylemektedir.430 Aynı surenin 39. ayetinde yer alan ‘ﻰَﻴْﺤَﻳ / Yahya’ ismi için ise şunları söylemektedir: “Bu isim İbranice olmakla beraber iştikak ve bina olarak Arap diline uygundur.”431

Örnek 2:

İbn Cüzey Kehf suresi 107. ayette bulunan ‘سْوَدْﺮِﻓ / firdevs’ kelimesinin de Arapçalaştırılmış yabancı bir kelime olduğuna dikkat çekmiştir.432

427 es-Suyûtî, a. g. e., II, 4. 428 es-Suyûtî, a. g. e., II, 5. 429 İbn Cüzey, et-Teshîl, I, 234. 430 İbn Cüzey, et-Teshîl, I, 246. 431 İbn Cüzey, et-Teshîl, I, 247. 432 İbn Cüzey, et-Teshîl, II, 382.

2- Arapça Olan Bazı Garib Kelimelere Dikkat Çekmesi

İbn Cüzey tefsirinin bazı bölümlerinde Arapça olan garib lafızlara dair bazı açıklamalarda bulunmaktadır.

Örnek 1:

Müfessir, “Yoksa Allah'ın kendilerini yavaş yavaş tüketerek cezalandırmayacağından (emin mi oldular)? Kuşkusuz Rabbin çok şefkatli, pek merhametlidir.”433 ayetindeki ‘ٍفﱡﻮَﺨَﺗ’ kelimesi hakkında verdiği iki görüşten birincisinde şunları söylemektedir: “Bu kelimenin manası (tedricen) eksiltmedir. Yani bir seferde değil de, onların sonunu getirene kadar, mallarından ve canlarından azar azar eksiltmesi demektir. Hüzeyl kabilesinden bir kimse kendisine: ‘Bu kelime bizim dilimizde ‘aşamalı olarak, tedricen eksiltme, yok etme’ anlamına gelir.’ diyene dek bu kelimenin manası Ömer b. el-Hattâb’a kapalı ve anlaşılmaz gelmişti.”434

Örnek 2:

İbn Cüzey “Meyveler ve çayırlar bitirdik.”435 ayetindeki ‘ ﺑَأﺎ ’ kelimesinin İbn Abbâs ve cumhura göre mera olduğunu, saman manasına geldiğinin de söylendiğini ifade etmiş, Ebû Bekr es-Sıddîk ve Ömer b. el-Hattab’ın ise, bu kelimenin tefsirinde tereddüde düştüklerini ve bir şey söylemediklerini belirtmek suretiyle mezkur kelimenin garib olduğuna dikkat çekmiştir.436

433 Nahl 16/47: ٌﻢﻴِﺣَر ٌفوُءَﺮَﻟ ْﻢُﻜﱠﺑَر ﱠنِﺈَﻓ ٍفﱡﻮَﺨَﺗ ﻰَﻠَﻋ ْﻢُهَﺬُﺧْﺄَﻳ ْوَأ

434 İbn Cüzey, et-Teshîl, II, 292. Ayrıca bkz. el-Beydâvî, Nâsıruddîn Ebî Saîd Abdullah b. Ömer b.

Muhammed eş-Şirâzî (v. 791/1388), Tefsîru’l-Beydâvî / Envâru’t-Tenzîl ve Esraru’t-Te’vîl, Dersaadet, y.y., t.y., I, 545-546.

435 ‘Abese 80/31: ﺎﺑَأَو ًﺔَﻬِآﺎَﻓَو 436 İbn Cüzey, et-Teshîl, IV, 337.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DİL VE EDEBİYATLA İLGİLİ KUR’ÂN İLİMLERİ

Yirmi üç sene zarfında, Cenâb-ı Hâk tarafından Cebrâil vasıtasıyla, Hz. Peygamber’e ilahi vahyin mahsulü olarak gönderilen Kur’ân, Müslümanlar için yalnızca mukaddes bir kitap olarak kalmamış, aynı zamanda Arap nesir edebiyatının ilk ve ebedi bir şaheseri olmuş ve üslup bakımından bir eşsizlik kazanmıştır.437 Arap edebiyatının altın devrinin yaşandığı yıllarda nâzil olan Kur’ân, içerisinde barındırdığı eşsiz ve beliğ edebi yönüyle Arapları aciz bırakmış, günümüze değin hiçbir eser, Kur’ân’ın hâiz olduğu üslup ve belagata değil yetişmek, yaklaşmayı bile başaramamıştır. Zira bu Kitab’ı inşa eden Zat, bir kelâm mucizesi olarak onun, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) nübüvvetinin en büyük şahidi olmasını dilemiştir.438

Bu bölümde biz, Kur’ân’ın dil ve edebiyat yönüne vurgu yapan ve bu açıdan anlaşılıp açıklanmasına katkı sağlayan Kur’ân ilimlerini ele alacak ve İbn Cüzey’in, tefsirinde bu konulara ne şekilde değindiğini örnekleriyle birlikte incelemeye çalışacağız.

I-KUR’ÂN’IN İ‘CÂZI (İ‘CÂZÜ’L-KUR’ÂN)

İ‘caz kelimesi, lügatte ‘acze düşürmek, âciz bırakmak’ anlamlarına gelir.439 Bir Kur’ân ilmi terimi olarak ise; Kur’ân’ın, meydan okuduğu şeyi getirme hususunda mahlûkatın aczini ispat etmesi440, Kur’ân’ın, bütün insanları, kendi benzerini getirmekten aciz bırakması demektir.441

Kur’ân, muarız ve muhataplarına meydan okumayı, kendi bünyesi içinde çeşitli safhalar halinde yapmıştır. Bu bağlamda Kur’ân; muarızlarından, önce kendi benzeri bir söz getirmelerini442, sonra bu talebini hafifleterek benzeri on sure getirmelerini443 ve en son aşamada da onlardan, onun benzeri sadece tek bir sure

437 Cerrahoğlu, İsmail, a. g. e., s. 165. 438 Yıldırım, Suat, a. g. e., s. 119.

439 İbn Manzûr, a. g. e., V, 369; ez-Zebîdî, a. g. e., IV, 48. 440 ez-Zerkânî, a. g. e., II, 331.

441 Demirci, Muhsin, a. g. e., s. 203. Farklı bir tanım için bkz. Kattân, Menna‘, a. g. e., s. 258. 6 Tûr 52/34: “Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler.” َﻦﻴِﻗِدﺎَﺻ اﻮُﻧﺎَآ ْنِإ ِﻪِﻠْﺜِﻣ ٍﺚﻳِﺪَﺤِﺑ اﻮُﺗْﺄَﻴْﻠَﻓ

7 Hûd 11/13: “Yoksa, ‘O’nu uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuş

sure getirin; eğer doğru iseniz Allah’tan başka, çağırabildiklerinizi de (yardıma) çağırın (da bunu yapın)!’ ” ِدﺎَﺻ ْﻢُﺘْﻨُآ ْنِإ ِﻪﱠﻠﻟا ِنوُد ْﻦِﻣ ْﻢُﺘْﻌَﻄَﺘْﺳا ِﻦَﻣ اﻮُﻋْداَو ٍتﺎَﻳَﺮَﺘْﻔُﻣ ِﻪِﻠْﺜِﻣ ٍرَﻮُﺳ ِﺮْﺸَﻌِﺑ اﻮُﺗْﺄَﻓ ْﻞُﻗ ُﻩاَﺮَﺘْﻓا َنﻮُﻟﻮُﻘَﻳ ْمَأَﻦﻴِﻗ

getirmelerini talep etmiş444, ancak onu inkâr edenler elbette bu istenilenleri yerine getirememiştir.445 Zira Allah’ın kelâmı, hiçbir beşer kelamına benzemez.

Kur’ân’ın i‘câzı pek çok yönlerde tecelli eder. Onun i‘câzını sadece dili, üslûbu ve fesâhatında aramak hatadır. Onun telifi, ihtiva ettiği ilimler ve maârif, kevni ilimlerdeki yeri, ıslah siyaseti, gaybî haberleri gibi pek çok alanda da i‘caz aranabilir.446

A) Müfessirin Konuya Yaklaşımı

Tefsirinin birinci mukaddimesinin on birinci babını Kur’ân’ın i‘cazı konusuna tahsis eden müfessir, bu i‘cazın Allah katından olduğuna dair birtakım delillerin bulunduğunu söyler ve bunları şu şekilde sıralar:

1- Kur’ân’ın, kendisi ile yaratılmışların kelamından ayrılarak temâyüz ettiği fesahati.

2- Ayetlerin sonları ve kelimelerin son harflerindeki hayrete düşüren nazmı ve okuyanları hayrete düşüren üslûbu.

3- Nâzil olduğu zamandan günümüze kadar yaratılmışların, onun benzerini getirmekten âciz kalması.

4- Hz. Peygamber’in, öğrenmediği ve herhangi bir kitaptan da okumadığı geçmiş milletler ve çağlar hakkında haberler vermesi.

5- Geleceğe dair gaybî haberler vermesi ve bu haberlerin aynen dediği gibi çıkması.

6- İçinde Yüce Yaratıcı’nın tanıtılması, O’nun sıfatları ve isimlerine, O’nun hakkında câiz ve muhal olan hususlara yer verilmesi, insanların O’na kulluk etmeye ve tevhide çağrılmaları, kesin burhanların ve açık delillerin ortaya konması ve inkârcılara

8 Yûnus 10/38: “Yoksa “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru iseniz haydi onun benzeri bir

sure getirin ve Allah'tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın!” ِﻦَﻣ اﻮُﻋْداَو ِﻪِﻠْﺜِﻣ ٍةَرﻮُﺴِﺑ اﻮُﺗْﺄَﻓ ْﻞُﻗ ُﻩاَﺮَﺘْﻓا َنﻮُﻟﻮُﻘَﻳ ْمَأ َﻄَﺘْﺳا

َﻦﻴِﻗِدﺎَﺻ ْﻢُﺘْﻨُآ ْنِإ ِﻪﱠﻠﻟا ِنوُد ْﻦِﻣ ْﻢُﺘْﻌ ; Bakara 2/23: “Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.” ْﻢُآَءاﺪَﻬُﺷ اﻮُﻋْداَو ِﻪِﻠْﺜِﻣ ْﻦِﻣ ٍةَرﻮُﺴِﺑ اﻮُﺗْﺄَﻓ ﺎَﻧِﺪْﺒَﻋ ﻰَﻠَﻋ ﺎَﻨْﻟﱠﺰَﻧ ﺎﱠﻤِﻣ ٍﺐْﻳَر ﻲِﻓ ْﻢُﺘْﻨُآ ْنِإَو َﻦﻴِﻗِدﺎَﺻ ْﻢُﺘْﻨُآ ْنِإ ِﻪﱠﻠﻟا ِنوُد ْﻦِﻣ

9 Bakara 2/24: “Yok, eğer yapamadınızsa, ki asla yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar

olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.” ْتﱠﺪِﻋُأ ُةَرﺎَﺠِﺤْﻟاَو ُسﺎﱠﻨﻟا ﺎَهُدﻮُﻗَو ﻲِﺘﱠﻟا َرﺎﱠﻨﻟا اﻮُﻘﱠﺗﺎَﻓ اﻮُﻠَﻌْﻔَﺗ ْﻦَﻟَو اﻮُﻠَﻌْﻔَﺗ ْﻢَﻟ ْنِﺈَﻓ َﻦﻳِﺮِﻓﺎَﻜْﻠِﻟ ; İsrâ 17/88: “De ki: “Andolsun eğer insan(lar) ve cin(ler) bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine arka ol(up yardım et)seler yine onun benzerini getiremezler.” ِﻦِﺌَﻟ ْﻞُﻗ

ﺎَآ ْﻮَﻟَو ِﻪِﻠْﺜِﻤِﺑ َنﻮُﺗْﺄَﻳ ﺎَﻟ ِنﺁْﺮُﻘْﻟا اَﺬَه ِﻞْﺜِﻤِﺑ اﻮُﺗْﺄَﻳ ْنَأ ﻰَﻠَﻋ ﱡﻦِﺠْﻟاَو ُﺲْﻧِﺈْﻟا ِﺖَﻌَﻤَﺘْﺟا اًﺮﻴِﻬَﻇ ٍﺾْﻌَﺒِﻟ ْﻢُﻬُﻀْﻌَﺑ َن

karşı yapılan reddiyeler. Zaruri olarak bilinir ki bütün bunlar, beşerin kendiliğinden ulaşamayacağı şeylerdir. Bunlar ancak, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah’ın vahyetmesi ile bilinebilir. Akıl sahibi hiç kimse, Allah’ı bu şekilde tanıyan, ona bu derece tazimde bulunan ve Allah’ın kullarını, O’nun dosdoğru yoluna çağıran bir kimsenin doğruluğu ve güvenilirliği hakkında şüphe etmez.

7- Getirdiği hükümler, helal ve haramı açıklaması, insanı yönelttiği dünya ve ahiret maslahatları ve ahlaki güzellikler. İşte bütün bunlar hikmetin gayesi ve ilimlerin meyvesidir.

8- Geçen uzun zamana rağmen diğer kitapların aksine Kur’ân’ın fazlalık ve noksanlıktan muhafaza edilerek tağyir ve tebdilden korunması.

9- Ezberlenmesinin kolaylaştırılması ki bu husus gayet iyi bilinmektedir. 10- Diğer kelamların aksine, onu çok okuyan ve dinleyenin herhangi bir sıkıntı ve bıkkınlık hissetmemesi.447

Benzer Belgeler