• Sonuç bulunamadı

TEORİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

A) TEORİK ÇERÇEVE 1)Bilgi Sosyolojisi

Bilgi sosyolojisi gelişim süreci içinde birçok güzergâhta yol aldığı ve birden çok problemle ilgilendiği için, tezimizin sınırlılığı açısından, burada bilgi sosyolojisinin ayrıntılı bir tarihini ve bu disiplinin ele aldığı bütün problemleri ortaya koymaya çalışmayacağız. Bu başlık altında, her ne kadar epistemolojik problemlere kayıtsız kalmasak da, asıl odaklanacağımız husus, toplumsal değişim bağlamında insani düşünce ile insani varoluş arasındaki ilişki olacaktır. Daha açık bir ifadeyle, toplumsal etkileşim ürünü olan bilgiyle, bu bilginin toplumsal değişimin önemli bir dinamiğine dönüşmesi bağlamında konuya ilgi duyacağız. Daha çok epistemolojik bir problem özelliği de taşıyan “bilgideki sosyal unsurla”1 dolaylı olarak ilgileneceğiz. Böylece bilgi sosyolojisiyle ilgilenen düşünürlerin bazı çalışmalarına odaklanacağız.

Bir disiplin olarak bilgi sosyolojisinin tarihi, sosyal bilimlerin tarihiyle başlar.

Francis Bacon, entelektüel çalışmanın hedefini, insan aklını kuşatan putları temizlemek şeklinde belirler. Bu hedef bütün bir Aydınlanma düşüncesinin hedefidir.2 Bu bağlamda, Aydınlanma felsefesi kendi ürünü olan sosyal bilimlere şöyle bir program çizmiştir:

“Tarihsel ve kültürel ön yargılardan arındırılmış insan doğasına ilişkin ezeli ve ebedi hakikatlere/doğrulara dayanan bir sosyal bilim metodolojisi geliştirmek ve insanlar hakkında bilimsel yasalar formüle etmek için doğa bilimlerinin nomolojik-tümevarımcı yöntemini takip etmek.” 3 Bu programda eğer Aydınlanmacı sosyal bilimlerin görevi saf bilgiyi saf olmayan bilgiden ayırmak ise, bilgi sosyolojisinin görevi de saf olmayan bilgiyi tanımlamak ve ayırt etmekti. Saf bilgi objektif/nesnel bilgidir, dolayısıyla tarihsel ve kültürel koşulların kiriyle kirlenmemiştir. Beşeri kusurlardan ve çıkarlardan masun olan objektif bilginin aksine, sübjektif/öznel bilgi insani koşulların eseridir, dolayısıyla çarpıktır.

1 Peter Burke, A Social History of Knowledge From Gutenberg to Diderot, USA: Polity Press, 2000, s. 2.

2 Hüseyin Bal, Bilgi Sosyolojisi, İstanbul: Sentez Yayıncılık, 2015, s. 121.

3 Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, ss. 15-17.

10

Bacon ve devamında Vico, Montesqueiu, Comte, Marks, Durkheim ve Weber gibi düşünürler farklı bağlamlarda, “bilgi sosyolojisi” terimini kullanmasalar da bilgi sosyolojisinin konularını eserlerinde işlemişlerdir. Scheler ve devamındaki Mannheim’e kadar -Marks’ın büyük katkılarına rağmen- bilgi sosyolojisi bir disiplin olarak henüz ortaya çıkmamıştır. 19. yüzyılda sosyal bilimler spesifik disiplinlere ayrılmaya başladığında Scheler ve akabinde Mannheim çalışmalarıyla bilgi sosyolojisinin bir disiplin olarak doğmasına ön ayak oldular. Bu iki düşünürün, bilgi sosyolojisinin çalışma nesnesinin ne olması gerektiği ve bu alanın diğer sosyal bilim dallarıyla ilişkisinin ne olduğu konusunda katkıları büyüktür.4

Scheler ve Mannheim’in belirleyici çalışmalarına rağmen, bilgi sosyolojisi açısından selefleri olan Marks, üzerinde konuşulmayı hak etmektedir. Marks entelektüel biyografisinin daha en başlarında felsefeler/fikirler ile onların tezahür ettiği maddi toplumsal yapılar arasındaki ilişkiye büyük ilgi duydu.5 19. yüzyıla geldiğimizde Bacon’ın “zihin putları” Marks’ta artık “ideoloji” olmuştur. Marks, hâkim konumdakilerin “doğanın ve aklın ebedî yasaları” olarak kabul ettiklerini, onların sınıf çıkarlarının bir ifadesi olarak gördü.6 Marks’a göre ideolojiler objektif, saf bilginin karşısında yer alan çarpık, yanlış, saf olmayan düşüncelerdir. İdeolojiler burjuva sınıfının haksız konumunu makul gösteren ve destekleyen yanlış bilinçtir. Benliğin ve dünyanın ideolojik kavrayışının karşısında gerçek bir kavrayış olan bilimsel kavrayış yer almalıdır. İdeolojinin karşısında bilim yer alır.7 Bilim adamı, siyasetçinin ve burjuvazinin çıkar merkezli yanlış bilince dayanan fikirlerden kendisini kurtarmış kişidir. Marks Alman İdeolojisinin hemen girişinde bu tarz bir bilim adamlığının havariliğine soyunur: “İnsanlar şimdiye dek kendileri hakkında, ne oldukları ve ne olmaları gerektiği hakkında daima yanlış tasavvurlar geliştirdiler… Biz onları boyunduruğu altında köreldikleri kuruntulardan, fikirlerden, dogmalardan, hayali yaratıklardan kurtaralım. Fikirlerin bu egemenliğine isyan edelim.”8 Marks’a göre her ideolojik fikir, insanlar ile onları kuşatan koşulları ters görür. İdeolojiyle insanlar,

4 Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, s. 12.

5 Lewis A. Coser, Sosyolojik Düşüncenin Ustaları Tarihsel ve Toplumsal Bağlamlarında Fikirler, çev.

Himmet Hülür, Serhat Toker, İbrahim Mazman, 2. bs., Ankara: De Ki Basım Yayım, 2008, s. 65.

6 Karl Marx, Friedrich Engels, Komünist Manifesto, çev. Tanıl Bora, İstanbul: İletişim Yayınları, 2018, s.

71.

7 Karl Marx, Friedrich Engels, Alman İdeolojisi, çev. Olcay Geridönmez, Tonguç Ok, İstanbul: Kor Kitap, 2018, s. 35.

8 Marx, Engels, Alman İdeolojisi, s. 23.

11

fikirleri maddi koşulların ürünü olarak görmek yerine, maddi koşulları fikirlerin bir ürünü olarak görür.9

Hâlbuki görülmesi gereken şey, maddi üretimi kontrol eden sınıfın diğer bir üretim tarzını, başka bir ifadeyle ideolojik kavramların zihinsel üretimini de kontrol ettiğinin bilincine varılmasıdır.10 Aydınlanma’nın “akıl putları” ve “ön yargıları” ile Marks’ın ideolojisi hakikatin karşı kutbunda yer alır. Ancak Aydınlanma’nın hakikati doğru kavramların hakikati iken, Marks’nın hakikati, insanların gerçek maddi koşullarına dayanılarak yapılan “hakiki pozitif bilim”dir. İdeolojik kavramlar maddi şartlardan soyutlanmışken, Marks’ın bilimsel kavramları toplumun maddi koşullarına kök salmışlardır.11 Dolayısıyla proletarya objektif bilgiye (doğru bilince) daha yakındır.

Proletarya yapacağı devrimle, yanlış bilince dayanan ideolojik bilgiyi objektif bilgiyle ikame edecektir. Bununla birlikte Marks, Aydınlanma’nın çocuğudur ve bilgi-toplum bağlamında temel dikotomileri aynıdır: objektif bilgi-sübjektif bilgi. Bu temel benzerliğe rağmen, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Aydınlanma düşüncesine nispeten Marks’ın bilgi sosyolojisine katkısı benzersizdir. Marks Aydınlanma filozoflarının

“hakikatin sosyal ve tarihsel alandan kopuk soyut kavramlar aleminde ikamet ettiği şeklindeki ön kabullerinin yerine, hakikatin sosyal-tarihsel bir gerçeklik üzerine oturduğu ve ampirik gözlem yoluyla kavranması gerektiği tezini koyar.”12

19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başındaki Methodenstreit adıyla bilinen metodoloji tartışmalarının, bilgi sosyolojisinin ne yönde gelişeceği üzerinde su götürmez etkisi olmuştur. Bu entelektüel bağlamdan (Alman Okulu) çıkan çalışmaların etkileri günümüze kadar devam etmektedir. Bu okulun disipline en çok katkı yapan ismi Max Scheler’dir.13 Scheler de Marks gibi tartışmasını, reel-ideal dikotomisine dayandırır. Marks’ın aksine Scheler’de, bu iki alan arasında hiyerarşi değil gerilim vardır. Marks’ta daha önce gördüğümüz gibi reel olan ideali belirlerdi, fakat Scheler’de bu iki alan karşılıklı ilişki içinde bir arada var olurlar ve aralarında herhangi bir hiyerarşi yoktur. Ancak bu ve birçok konuda Scheler’in bilgi sosyolojisi, müphemlikler

9 Peter L. Berger, Thomas Luckmann, Gerçekliğin Sosyal İnşası, çev. Vefa Saygın Öğütle, Ankara: Atıf Yayınları, 2018, s. 7.

10 Marx, Engels, Komünist Manifesto, s. 71.

11 Marx, Engels, Alman İdeolojisi, s. 35.

12 Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, s. 37; Derek Sayer, Marx’s Method Ideology, Science and Critique in Capital, New Jersey: Humanities Press, 1979, ss. 114-144.

13 Berger, Luckmann, Gerçekliğin Sosyal İnşası, s. 4.

12

ve çelişkilerle doludur. O her ne kadar bilginin toplumsal olarak belirlendiğini ifade etse de, rölativite problemini bazı mutlakçı öğelere dayanarak çözmeye çalışması tutarsızlığına örnek gösterilebilir.14

Karl Mannheim’in sosyolojik düşünceye en büyük katkısı bilgi sosyolojisine ilişkin olmuştur. Mannheim’de bilgi, hiçbir zaman grup hayatının etkilerinden bağımsız olarak düşünülemez. Bireyin icra ettiği her fiil ve bireyin kendisine ve dünyaya ilişkin her bilgisi, ancak sosyal grubun faaliyetleri ve bilgisi bağlamında yorumlanabilir.15 Mannheim, anlamı kolektif bir fenomen olarak kabul eder. Yazar veya sosyal aktörlerin niyetlerini ortaya koymak için onların bireysel iradelerinin “iç işleyişine değil; sosyo-tarihsel kontekstin paylaşılan anlamlarına” bakmamız lazımdır.16 Birey düşünürken yalnız başına değildir. Kendinden önceki insanlardan miras aldığı düşünceler ona eşlik eder. Koşullarda meydana gelen değişikliklerle birlikte miras alınan düşünceler de ya gelişir ya da başka düşüncelerle yer değiştirir.17

Böylelikle Mannheim, kolektif fikirlerin toplumsal kökenlerine ve bu fikirlerin insanların siyasi, kamusal ve özel hayatları üzerindeki etkilerine odaklanır.18 Kolektif fikirler (ideolojiler, cereyanlar) örgütlenmiş gruplar içinde ve kolektif faaliyetlerde üretilir. İnsanlar dışarıdaki gerçekliği tefekküre dalmış ve bunun sonucu olarak tek başına hareket eden varlıklar değildir. “Tersine, farklı şekillerde örgütlenmiş gruplar içinde birlikte ve birbirlerine karşı hareket ederler; bunu yaparken de birlikte ve birbirlerine karşı düşünürler. Birbirlerine gruplar aracılığıyla bağlı olan kişiler, kendilerini çevreleyen doğayı ve toplumu değiştirme veya olduğu gibi muhafaza etme eylemine, ancak ait oldukları grupların özelliklerini ve tutumlarını esas alarak girişirler.

Değişime uğratma veya muhafaza etme iradesinin, yani kolektif faaliyetin yönü;

insanların problemlerinin, kavramlarının ve düşünce biçimlerinin oluşumu için kılavuzluk edecek tema üretmektedir.”19 Bu perspektifte gerçekliğin inşası kamusal alanda meydana gelir. Bu alanda insanların fikirleri, dolayısıyla bilgileri, ortaya çıkar.

Bilgi, insanların değişen koşullarla karşı karşıya kalmaları sonucunda üretilir. Bu

14 Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, ss. 40-42.

15 Coser, Sosyolojik Düşüncenin Ustaları Tarihsel ve Toplumsal Bağlamlarında Fikirler, s. 373.

16 Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, s. 114.

17 Karl Mannheim, İdeoloji ve Ütopya, çev. Mehmet Okyayuz, Ankara: De Ki Basım Yayım, 2009, s. 32.

18 E. Doyle McCarthy, Bilgi Kültürü Yeni Bilgi Sosyolojisi, çev. A. Figen Yılmaz, İstanbul: Chiviyazıları Yayınevi, 2002, s. 16.

19 Mannheim, İdeoloji ve Ütopya, s. 32.

13

kamusal alanda, hakemler ve otoriteler olan toplumsal örgütlenmeler, karşı karşıya kaldıkları gerçekliği tanımlama ve kavramayı kapsayan bir soyutlamaya başvururlar.20

Mannheim, bütün bilgilerin, dolayısıyla gerçekliklerin, üretildikleri sosyal ve tarihsel varoluşla ilişkili oldukları ve büyük oranda ondan etkilendiğini savundu.

Çıkarlar belirli sosyal grupları belirli şeylere daha duyarlı yapar. Bilgi sistemleri dönemlerle, milletlerle, kuşaklarla ve en önemlisi sosyal sınıflarla ilişkiliydi.21 Ancak o, anlamın tarihsel inşasını benimsemesine rağmen, epistemolojik bir problem olan rölativizm kavramından da rahatsızdır. Nitekim bu entelektüel kavrayışı, sonraları daha radikal bir rölativizme kapı aralayarak, her şeyin uzlaşımsal kültürel bir yorumdan ibaret olduğunu savunan düşünürlere ön ayak olmuştur.22

Rölativizme saplanmak istemeyen Mannheim, Alfred Weber’in kavramsallaştırmasından ilham alarak objektif bilginin elde edilebileceğini hâlâ mümkün görür. Ona göre bu bilgiyi elde etme yeteneği olan insan, toplumsal kökünden, sınıfsal bağlarından ve aidiyetlerinden kurtulmuş “yüzergezer entelijensiya”dır.23 Bunların toplumsal köklerinden görece bağımsız (detached) olmaları, onlara, sosyal eğilimleri başkalarına nispeten daya iyi görme imtiyazı vermektedir.24 Bununla birlikte Mannheim, kendisini eleştirenler tarafından rölativizm ve nihilizm suçlamasından kurtulamamıştır. O da bunu anlamış olmalı ki daha ılımlı bir çizgiye çekilmiştir.

Sonuçta o, bütün düşüncelerin ideolojik, dolayısıyla geçersiz olduğu düşüncesi ile ilahi bir tarafsızlığa sahip entelijensiya düşüncesini uzlaştırma çabası içine girmiştir.

Coser’ın da dediği gibi tarih sahnesinde “aydınların ihanetleri” göz önünde bulundurulduğunda, “eğitim ve entelektüel çabalar aslında bir ölçüde eleştirel tarafsızlığa yol açabilir ancak bunlar entelektüelleri saf aklın bozulmamış koruyucuları yapmaya yetmez.”25

Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilgi sosyolojisinde bir paradigma değişikliği yaşanmıştır. Materyalist ve sosyal yapı teorileri gözden düşmüş

20 McCarthy, Bilgi Kültürü Yeni Bilgi Sosyolojisi, s. 17.

21 Burke, A Social History of Knowledge From Gutenberg to Diderot, s. 5.

22 Alejandro Romero Reche, “The Postmodern Condition of Sociology of Knowledge | Relativism | Postmodernism”, Scribd, 21.12.2017, s. 2, https://www.scribd.com/document/349465877/The-Postmodern-Condition-of-Sociology-of-Knowledge.

23 Mannheim, İdeoloji ve Ütopya, s. 13. (Çevirenin Sunuşu).

24 Burke, A Social History of Knowledge From Gutenberg to Diderot, s. 5.

25 Coser, Sosyolojik Düşüncenin Ustaları Tarihsel ve Toplumsal Bağlamlarında Fikirler, s. 379.

14

ve entelektüel yöneliş, anlamın toplumsal olarak iletilmesi ve yeniden üretilmesine odaklanan yeni yaklaşımlara olmuştur.26 Söz konusu yaklaşımın kökleri Weber, Simmel ve Scheler’e götürülebilir. Bu yeni yaklaşım teorik olarak güçlenmesini fenomenolojik okulun güçlenmesine borçludur. Fenomenolojik okulun bilgi sosyolojisine asıl katkısı Alfred Schütz’la başlar. Schütz’un amacı mümkün olan en geniş anlamıyla “bilgi”nin sosyal dünyadaki inşasını mercek altına almaktır.27 Ona göre her türlü bilgi toplumsal, yani öznelerarasıdır.28 Bununla birlikte, Schütz her ne kadar anlamın öznelerarasılığını, dolayısıyla toplumsallığını vurgulasa da Husserlci fenomenolojisinin temeli sayılan

“bütün anlam birey ego’nun intensiyonel edimleriyle inşa edilir” postülasından kurtulamamıştır.29 Başka bir ifadeyle Schütz ve devamında Luckmann ile Berger, anlamın dünyadaki toplumsal aktörlerin etkileşimsel eylemleriyle kurulduğunu savunma gayreti içine girse de, son tahlilde anlamın kaynağı Husserlci fenomenolojiye dayanan intensiyanolitedir (niyetlilik, yönelmişlik).30 Bu problemi Gadamer ile Wittgenstein açığa çıkararak, bir “ego” nun (ben) konuştuğunu söylemenin doğru olamayacağını ifade etmişlerdir. Bu iki düşünür de, toplumsal dil dünyasında yaşayan toplumsal aktörlerin, dilin kendilerine sundukları anlamları paylaştıklarını dile getirmişlerdir. Bu bağlamda Schütz, anlamın bireysel oluşumu düşüncesini aşmadığı için anlamın sosyal inşasını da problemli bırakmıştır. Anlam hem sosyal inşaya hem de bireysel intensiyonaliteye bağlanamaz.31

Bütün külliyatı bilgi sosyolojisi kapsamında değerlendirilebilecek olan Schütz, bilgi sosyolojisine sağlam bir temel oluşturmuştur. Peter Berger ile Thomas Luckmann öznelerarası olarak inşa edilen gerçekliğin (aynı zamanda bilginin) hangi süreçlerle meydana geldiğinin teorisini ortaya koyarlar. 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra Berger ile Luckmann’nın bu feneomenolojik temel üzerinde yazdığı Gerçekliğin Toplumsal İnşası (The Social Construction of Reality) çalışması bilgi sosyolojisinde yeni bir temayülün habercisidir. Bu yeni bilgi sosyolojisi türü, bilginin toplum tarafından belirlendiği paradigmasından insanın günlük yaşamını yönlendiren bilgi paradigmasına

26 McCarthy, Bilgi Kültürü Yeni Bilgi Sosyolojisi, s. 49.

27 Alfred Schütz, Fenomenoloji ve Toplumsal İlişkiler, çev. Adnan Akan, Seyda Kesikoğlu, Ankara:

Heretik Yayınları, 2018, s. 91.

28 Schütz, Fenomenoloji ve Toplumsal İlişkiler, s. 85.

29 Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, ss. 44-45.

30 Berger, Luckmann, Gerçekliğin Sosyal İnşası, s. 31.

31 Hans -George Gadamer, Hakikat ve Yöntem, çev. Hüsamettin Arslan, İsmail Yavuzcan, İstanbul:

Paradigma Yayınları, 2009, c. 2, s. 253; Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, s. 47.

15

doğru meydana gelen değişikliği ifade etmektedir. Yeni teorik çerçeve gerçekliğin toplumsal dünyada nasıl inşa edildiğiyle ilgilidir.32 Bu anlamda, Peter Berger ile Thomas Luckmann bilgi ve gerçekliğin karşılıklı ya da diyalektik bir etkileşimli oluşum ilişkisi içinde olduğunu düşünmektedirler.33

Bilgi sosyolojisi ile ilgili daha başka çalışmalar ve gelişmeler de olmuştur.

Özellikle bu gelişmeler sosyoloji dışından gelmiştir. Antropolojide Levi-Strauss, bilim tarihinde Thomas Kuhn ve felsefede Michel Foucault bilgi sosyolojisine büyük katkı sunmuşlardır.34 Ancak daha önce de ifade ettiğimiz gibi çalışmamız daha çok sosyal değişim bağlamında bilgi-toplum ilişkileri olduğundan, bilgi sosyolojisiyle ilgimiz bu çerçevede olacaktır. Örneğin Thomas Kuhn’nun çalışması daha çok bilgiyi üretenlerin tarihsel ve sosyal koşullarının bilgiyi büyük oranda belirlediği anlamında, bilgideki toplumu soruşturduğu için bizi doğrudan ilgilendirmemektedir. Dolayısıyla onların bilgi sosyolojilerini burada tartışmayacağız.

2)Sosyolojik Perspektifte Bilgi

Bilgi sosyolojisi tarihinde, sübjektif bilgi objektif bilgi aleyhine sürekli genişlemiştir. Aydınlanmacı paradigmanın etkisinde ilk dönem düşünürler, objektif bilgi anlayışını yüceltip sübjektif bilgiyi önemsiz görürken sonraki düşünürler tam tersini yapmışlardır. Sübjektif bilgiye önem atfetme 20. yüzyıldan itibaren başlamıştır.

Fenomenolojik okulun çalışmalarında ve Mannheim’de bu durmun çok belirgin olduğu yukarıda ifade edildi.

Onlar objektif bilginin imkânını tartışma konusu yapmasalar da, sübjektif bilginin sınırlarıyla sosyal bilimin sınırlarının çakıştığını göstermişlerdir.35 Hâlbuki o zamana kadar bilgi anlayışı Kartezyen felsefenin hegemonyası altındaydı. Kartezyen bilgi, insani değildir. Burada bilgi zamansız ve sabittir. Bilen özne, kültür ve dil gibi tarihsel ve değişebilir özelliklerden uzak olduğu gibi bilinen obje de arızi doğasından sıyrılmıştır.36 Bu tarz bilgi teorisinde, objeyle ilişkiye geçen süjenin hangi toplumda,

32 Berger, Luckmann, Gerçekliğin Sosyal İnşası, s. 4.

33 McCarthy, Bilgi Kültürü Yeni Bilgi Sosyolojisi, s. 15.

34 Burke, A Social History of Knowledge From Gutenberg to Diderot, s. 6.

35 Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, s. 30.

36 Larry Arnhart, Platon’dan Rawls’a Siyasi Düşünce Tarihi, çev. Ahmet Kemal Bayram, 6. bs., Ankara:

Adres Yayınları, 2017, s. 146.

16

hangi coğrafyada, hangi sosyal sınıf ve cinsiyete mensup olduğuna bakılmaz.37 Ancak bilgi sosyolojisinin bir disiplin olarak temayüz etmesiyle birlikte Aydınlanmacı Kartezyen paradigma güç kaybetmeye başlamıştır. Bu süreçte bilgi sosyolojisi bilginin imkânı problemini askıya alarak epistemolojik spekülasyonları göz ardı etmiştir.

Dahası, kimi düşünürlere göre bilgi sosyolojisi, sosyal bilimlerinin “özsel bilgi” ve

“bilimsel hakikat” iddiasının başarısızlığını bizzat ortaya koyarak sosyal bilimlerin

“önemsiz” bir alt disiplini olmaktan ziyade sosyal bilimlerin doğası ile ilgili temel bir düşünceye dönüşmüştür.38

Bu anlamda sosyoloji bilgiyi, ne Grek felsefesinin bir mirası olan ve Aydınlanma filozofları tarafından da kabul edilen akıl (logos) ve doğa (ontos) arasında birebir uygunluğu (adequatio) esas alarak temellendirir ne de Kant gibi bilmenin doğasını ve “bilginin bilgisini” ortaya koymaya çalışır.39 Sosyoloji daha çok bilginin toplumsal kökenleri ve işlevleriyle değişken ve izafi karakteri üzerinde durmuştur.

Bilginin toplumsal kökenleri ve fonksiyonları ile bilginin değişken ve izafi karakterine yönelik arayış, felsefecilerin bilginin kaynağı ve doğru bilginin imkânı konusunda gösterdikleri çabadan farklıdır.40 Gerçi zamanla felsefi gelişmelerde sosyolojik bakış açısı lehine birçok gelişme yaşanmıştır. Aralarında Heidegger, Wittgenstein ve son yazılarıyla Husserl gibi 20. yüzyıl filozofları “insani düşünce ve varoluşun temelinde, ister nesnel/objektif bilimsel olgular şeklinde, ister mutlak etik hakikatler veya aşkın Ego şeklinde olsun herhangi bir kesin alanın bulunduğu yolundaki hâkim varsayıma meydan okumuşlardır.”41 Bu anlamda temelini kaybeden bilgi, gerçekliği temsil kabiliyetini de kaybetmiştir.

Bununla bağlantılı olarak felsefi düzlemde “gerçeklik” ile “onun hakkında ne söylediğimiz” arasındaki mütekabiliyet (correspondence) ciddi eleştirilere maruz kalarak parçalanma eğilimine girmiştir.42 Bilgi hakikat ilişkisinde değişen felsefi kavrayışlardan sosyolojik perspektif güçlenerek çıkmıştır. Bugün sosyolojinin bilgiye yaklaşımı, insanın tarihsel varoluşundan bağımsız ne bir düşünüş biçimi vardır ne de bu

37 Mustafa Aydın, Bilgi Sosyolojisi, İstanbul: Açılım Kitap, 2016, s. 19.

38 Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, s. 13.

39 Doğan Özlem, Kavramlar ve Düşünce Tarihi Çalışmaları / Kavramlar ve Tarihleri 2, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 2006, s. 178.

40 McCarthy, Bilgi Kültürü Yeni Bilgi Sosyolojisi, s. 38.

41 Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, s. 120.

42 Burke, A Social History of Knowledge From Gutenberg to Diderot, s. 3.

17

düşünüşün ürettiği zaman aşırı ve sabit bilgi ve kavramlar vardır yaklaşımını benimseyen 20. yüzyıl hermenötiğinin en önemli isimlerinden Gadamer’in çizgisine daha yakındır.43

Sosyoloji, “bilgi” kavramına sosyolojik perspektiften bakar ve toplumda “bilgi”

olarak kabul edilen her şeyle ilgilenir.44 Bilgi Sosyolojisi bilgiye, daimi değişim süreçleri altındaki büyük oranda izafi sosyal formlar olarak bakar. “Bilgi” kavramı günümüzde halk inançları, teknik ve hayat reçetelerinden dinî inanç ve kolektif fikirlere kadar bilgi olarak kabul edilen her şeye gönderme yapmaktadır. Bilgiler aynı zamanda ilgi ve çıkar gruplarının, bölgelerin ve sosyal toplulukların kolektif tecrübelerinin ifade edilişi olarak da anlaşılmalıdır. Bununla birlikte bilgiler bilim adamı, doktor ve avukat gibi profesyonel grupların özel ortamlarda geliştirdiği ve yaydığı fikirleri de içine alır.45 Bugün bilgi, bütün sembolik sistemleri kapsayan “kültür” kategorisi içinde değerlendirilmektedir.46 Son tahlilde bilgi sosyolojisi bir “bilgi”nin geçerli kabul edilip edilmediğine bakmaksızın, toplumda bilgi sayılan her şeyi konusu kapsamına alır.47 Bilgiler doğal ve toplumsal dünyalar, dahası görünmeyen şeylere ilişkin de olabilir. Bu bilgilerin meşruiyet dayanakları bireyler, toplumlar, otorite şahsiyetler, dinî ve ladinî metinler olabilir. Bu bilgiler insanlar için nerede nasıl davranacağı, neye inanıp inanmayacağı gibi birçok fonksiyonu karşılar.48

Sosyolojinin bilgiyi ele alış tarzı, gerçekliğin bilgisi (knowledge of reality)

Sosyolojinin bilgiyi ele alış tarzı, gerçekliğin bilgisi (knowledge of reality)

Benzer Belgeler