• Sonuç bulunamadı

C. NASİHAT-NÂMELERİN KAYNAKLARI VE TARİHÎ GELİŞİMİ

1.1. Telif Nasihat-nâmeler

Başlangıçtan günümüze kadar getirilen araştırmalarımız neticesinde 69 adet telif nasihat-nâmeye ulaşılmıştır. Bu eserlerden en eski tarihli olan 1069-1070 yılları arasında kaleme alınan Kutadgu Bilig, en yeni tarihli olan ise 1912´den sonra nazmedilen Maksûd-ı Nasîhat isimli eserdir. Telif nasihat-nâmelerin 66´sı mahtut, üç tanesi de matbu hâldedir. Matbu eserler; Mevlevî şair Nazım Paşa´ya ait Nasîhat-

nâme, Sahaflar Şeyhizâde olarak bilinen Vak‘anüvîs Es‘âd Efendi´ye ait Pend-nâme

Bu başlıkta, dokuz asır boyunca kesintisiz olarak üretimi devam eden manzum nasihat-nâmeler kendi içerisinde kronolojik olarak sıralanmıştır. Telif tarihi hakkında kesin bilgiye ulaşamadığımız eserlerde ise müellifin vefat tarihi esas alınmıştır. Derlenen nasihat-nâmelerle ilgili genel ve güncel bilgiler aktarılmaya gayret edilmiştir.

Buna göre Türk İslâm edebiyatı sahasında telif olarak kaleme alınan manzum nasihat-nâmeleri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

1.1.1. Kutadgu Bilig (1069-1070) / Yûsuf Has Hâcib98

Türk İslâm edebiyatının ilk yazılı ürünlerinden biri olan Kutadgu Bilig 1069-

1070 yılları arasında Yûsuf Has Hâcib (v. 1077) tarafından kaleme alınmıştır.99 Eserin

müellifi Yûsuf Has Hâcib´in hayatı ile bilgilere Kutadgu Bilig vasıtası ile ulaşılmaktadır. Müellif kendisini insanlar arasında hünerli ve ileri gelen bir kişi olarak

tanıtmaktadır.100 Birçok fazilet ve meziyeti hâiz olduğu ve mutlu bir hayat sürdüğü101,

Kuz-Ordu isimli bir ilde yaşadığı, asil bir aileye mensup olduğu102, eserini yazarken

ellili yaşlarda olduğu103 Kutadgu Bilig´den elde ettiğimiz bilgilerdir. Müellif eserini

Kuz-Ordu ilinde nazma çektiğini ancak esere son şeklini Kâşgar´da verdiğini söyler.104

Yûsuf Has Hâcib “aziz bir kitap”, “bilgi denizi”, “değerli bilgiler ile süslü”105

gibi övgü dolu ifadelerle bahsettiği eserine Kutadgu Bilig ismini koyma sebebini, insanlara mutluluk vermesi ve yardımcı olması olarak ifade eder:

98 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, (haz. Reşit Rahmeti Arat), Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2018. 99 Yıl altmış iki erdi tört yüz bile

Bu söz sözledim men tutup can süre (b. 6623) (Arat, Kutadgu Bilig, s. 1085).

“Hayatımda bu sözleri söylediğim zaman sene dört yüz altmış iki idi.” (Arat, Kutadgu Bilig, s. 1085). 100 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 79, b. 54.

101 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 79, b. 55. 102 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 80, b. 57. 103 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 147, b. 365. 104 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 81, b. 59.

kitab atı urdum kutadgu bilig

kutadsu okıglıka tutsu elig (b. 350)106

“Kitabın adını Kutadgu Bilig koydum;

okuyana kutlu olsun ve elinden tutsun. ”107

Müellif, eserini Türkçe kaleme almış ve sebebini şöyle dile getirmiştir: arabca tejikçe kitablar öküş

bizi͡ng tilimizçe bu yumgı ukuş (b. 73)108

“Arapça ve Farsça kitaplar çoktur;

bizim dilimizde bütün hikmetleri toplayan yalnız budur. ”109

Kutadgu Bilig aruzun “fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûl” kalıbıyla ve klâsik mesnevî

tertibine uygun olarak nazmedilmiştir. Eser biri mensur, diğeri 77 beyitlik manzum bir mukaddime ile başlar; tevhid, na‘t, dört halife övgüsü, devrin hakanı Tavgaç Buğra Han için yazılan medhiyeler ile devam eder. Daha sonra bilgi, akıl, dilin erdemleri ve zararları, iyilik etmenin fazileti gibi başlıklara geçilir. Eserde toplam 88 başlık ve 6645 beyit yer almaktadır.

Yûsuf Has Hâcib eserini her kesimden insana fayda sağlaması için yazdığını,

Kutadgu Bilig´in bilhassa idareciler ve hükümdarlar için oldukça faydalı olduğunu

söyler:

yime bu kitab kör kamugka yarar

meliklerke artuk ilig kend tutar (b. 34)110

“Yine bil ki bu kitap herkese yarar fakat memleket ve şehirleri

idare için hükümdarlara daha çok faydalı olur. ”111

106 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 144. 107 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 145. 108 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 82. 109 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 83. 110 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 76. 111 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 77.

Halkın geneli ve özelinde yöneticiler için kaleme alınan bu eseri herkesin kolaylıkla anlayamayacağı müellifin verdiği bilgiler arasındadır:

kitabdın eşitgen bilür uş anı

okıgan bitigen ukumaz munı (b. 16)112

“Her okuyan yazan bunu anlayamaz;

bunu ancak kitabın izahını duyan bilir.”113

kitab kadrini me biliglig bilir

ukuşsuz kişidin adın ne kelir (b. 20)114

“Kitabın kadrini ancak bilgili bilir,

akılsız kişiden zaten ne beklenir. ”115

Yûsuf Has Hâcib, mukaddimesinde eserini dört temel iyi üzerine kurduğunu söyler. Bunlar; adalet, mutluluk, akıl ve kanaattir. Eserde bu kavramlara ayrı ayrı isimler verilmiş; müşahhaslaştırılan kavramlar üzerinden, karşılıklı konuşmaya dayalı akıcı bir hikâye ortaya konmuştur. Buna göre adalet, hükümdar Kün –Togdı; mutluluk, vezir Ay-Toldı; akıl, vezirin oğlu Ögdülmiş; kanaat ise, vezirin akrabası Odgurmuş kişileri ile temsil edilmiştir.

Kutadgu Bilig´in bilinen üç yazma nüshası vardır. Bunlardan Fergana ve

Kahire nüshaları Arap harflidir. Viyana nüshası olarak bilinen Herat yazması ise Arap harfli bir metinden Uygur harfleri ile istinsah edilmiştir. Üç yazma nüsha da Türk Dil

Kurumu tarafından neşredilmiştir.116 Eserin tenkitli metnini Reşit Rahmeti Arat (v.

1964) hazırlamış, onun vefatı üzerine çalışmanın geri kalan kısmını öğrencileri tamamlamıştır. Türk dili, edebiyatı ve kültürünün en mühim eserlerinden biri olan

112 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 74. 113 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 75. 114 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 74. 115 Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, s. 75

116 Yûsuf Has Hacib, Kutadgu Bilig (Viyana, Fergana, Kahire Nüshaları), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2015.

Kutadgu Bilig´in dil özellikleri, dinî, ahlâkî, siyasî, felsefî, eğitim yönüne dair

günümüze kadar pek çok akademik çalışma yapılmıştır.117

1.1.2. Atebetü´l-Hakâyık (?) / Edib Ahmed-i Yüknekî118

Atebetü´l-Hakâyık´ı ilim âlemine ilk kez tanıtan Necib Âsım´dır (v. 1935). O,

1908 yılında Atebetü´l-Hakâyık metninin bir kısmını; 1918 yılında da metin, tercüme

ve izah olmak üzere eserin tamamını neşretmiştir.119 Necib Âsım bu çalışmasında

eserden Hîbetü´l-Hakâyık olarak bahsetmiştir. Necib Âsım´dan sonra eser üzerinde çalışma yapan M. Fuad Köprülü (v. 1966) eseri Aybetü´l-Hakâyık olarak tesmiye

etmiştir.120 Reşit Rahmeti Arat eseri Atebetü´l-Hakâyık olarak adlandırmış ve bu ismin

eserin muhtevası ile daha uygun olduğu fikrini ileri sürmüştür. Böylece eser ismi bu şekilde yaygınlaşmıştır.

Atebetü´l-Hakâyık´ın telif tarihine dair kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Eserin

Kutadgu Bilig´den yarım yüzyıl sonra yazıldığı tahmin edilmektedir.121

Atebetü´l-Hakâyık´ın müellifi Edîb Ahmed-i Yüknekî´dir (v. ?). Müellifin hâl tercümesi ile ilgili bilgilere eserinin sonunda yer alan dörtlüklerden ulaşmak mümkündür. Bunlardan müellifi meçhul olan dörtlükte Edîb Ahmed-i Yüknekî´nin

doğuştan gözlerinin kör olduğu ifade edilmektedir.122 Emîr Seyfeddîn´e (v. ?) ait

dörtlükte müelliften edip ve fazıl bir şahıs olarak bahsedilmektedir. Emîr Aslan

117 Bunlardan bazıları için bk. (Hatice Parlak, Kutadgu Bilig´in Metindilbilimsel Yapısı, Marmara Üniversitesi TAE (Doktora Tezi), İstanbul, 2009; Mustafa Alıcı, Kutadgu Bilig´de Dînî Ögeler

Gaziosmanpaşa Üniversitesi SBE (Yüksek Lisans Tezi), Tokat, 2012; Gülşen Zelal Birkan, Kutadgu

Bilig´de Ahlak Kavramı ve Tıp Etiğine Katkısı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi SĞBE (Doktora Tezi),

Eskişehir, 2002; Tozlu Raflardan Günümüze Kutadgu Bilig: Siyaset ve Yönetim, ed. Mehmet Akıncı, Nobel Yayınları, Ankara, 2014; Fatih M. Şeker, Türk Düşünce Tarihi Açısından Kutadgu Bilig, Say Yayınları, İstanbul, 2016; Levent Çağıran, Kutadgu Bilig´de Eğitim ve Öğretim, Ankara Üniversitesi

SBE (Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1995).

118 Edib Ahmed b. Mahmud Yüknekî, Atebetü´l-Hakâyık, (haz. Reşit Rahmeti Arat), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1992.

119 Necib Asım, Hîbetü´l-Hakâyık, Matbaa-i Âmire, İstanbul, 1918.

120 M. Fuad Köprülü, “Aybetü´l-Hakâyık´a Dair”, Türkiyat Mecmuası, c. 1, İstanbul, 1925, ss. 255-257. 121 Tuncer Gülensoy, “Atebetü´l-Hakâyık”, TDV İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul, 1991, IV, 50.

Hoca´ya (v. ?) ait on bir beyitlik manzumede ise Yüknekli olduğu, babasının Mahmûd- ı Yüknekî olduğu ve eserin isminin Atebetü´l-Hakâyık olduğu belirtilmiştir.

Aruzun “fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûl” kalıbı ile yazılan Atebetü´l-Hakâyık toplam 101 dörtlükten oluşmuştur. Dörtlüklerin kafiyelenişi “a a b a” şeklindedir.

Eser tevhid, na‘t, dört halife övgüsü, Emîr Muhammed Dâd İspehsâlâr Bey´in (v. ?) medhiyesi, sebeb-i telif, bilginin faydası ve bilgisizliğin zararı, dilin muhafazası, dünyanın dönekliği, cömertliğin medhi ve hasisliğin zemmi gibi toplam on dört bâbdan oluşmaktadır. On dördüncü bâb eser müellifinin özrüne ayrılmıştır. Bu bâbda Edîb Ahmed-i Yüknekî sözlerinin edep ve nasihat ile ilgili olduğunu, kendisi yok olsa bile sözlerinin kalıcı olacağını dile getirir. Ölümünden sonra geriye bir şey bırakmak için bu eseri kaleme aldığını söyler ve okuyucudan kendisi için dua talep eder.

Atebetü´l-Hakâyık´ın bilinen dört nüshası vardır. Bunlar Uygur harfleri ile kaleme alınmış iki adet Semerkant, Abdürrezzak Bahşı (v. ?) tarafından İstanbul´da kaleme alınan Uygur ve Arap harfli nüshalardır. Uzunköprülü Seyyid Ali´ye (v. ?) ait olan nüshanın yeri ise hâlen tespit edilememiştir. Reşit Rahmeti Arat, eserin bilinen tüm nüshalarından hazırladığı tenkitli metni ön söz, giriş, tercüme, notlar ve izahlar ile birlikte neşretmiştir.

Atebetü´l-Hakâyık okuyucuya çeşitli ahlâkî öğütler veren bir nasihat kitabıdır. Eser, Türkçe dörtlükler şeklinde kaleme alınmıştır. Kutadgu Bilig´den sonra Atebetül-

Hakâyık da kendisinden sonra kaleme alınacak manzum nasihat-nâmelere kaynaklık

ve emsal teşkil etmiştir. Türk dili, edebiyatı ve kültürü için büyük önem taşıyan bu

eser üzerinde günümüze kadar pek çok ilmî çalışma yapılmıştır.123

123 Bunlardan bazıları için bk. (Bilgehan Gökdağ Atsız, Atebetü´l-Hakâyık Grameri, Fırat Üniversitesi SBE (Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 1989; Neslihan Başkan, Atebetü´l-Hakâyık Bağlamında Ahlâk

Kavramı ve Tıp Etiği, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi SĞBE (Doktora Tezi), Eskişehir, 2013;

Abdurrahman Ertürk, Edib Ahmet B. Mahmud Yüknekî´nin Atabetü'l Hakâyık Adlı Eserinin Sosyal Bilgiler Öğretim Programında Yer Alan Değerler Açısından İncelenmesi, Adnan Menderes Üniversitesi

SBE (Yüksek Lisans Tezi), Aydın, 2017; Seyfullah Korkmaz, “Atebetü´l-Hakâyık´da Yer Alan Türkçe Manzum Hadîs Tercümeleri Üzerine Görüşler”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Prof.

1.1.3. Risâletü´n-Nushiyye (1307) / Yûnus Emre124

Eserin müelifi Türk edebiyatının ilk mutasavvıf şairlerinden Yûnus Emre´dir (v. 1320?). Mesnevî nazım şekli ile kaleme alınan Risâletü´n-Nushiyye 600 beyitten oluşur. Yûnus Emre, eserini aruzun “mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün” kalıbı ile nazma çekmiştir. Eserin başında yer alan on bir beyitlik manzumenin kalıbı ise “fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün” şeklindedir.

Risâletü´n-Nushiyye´de Hz. Âdem´in yaratılışı ve anâsır-ı erbaanın açıklandığı giriş manzumesinden sonra “Fî Ta‘rîfi´l-‘Akl” başlığı ile kısa bir mensur bölüme yer verilmiştir. Daha sonra ruh ve akıl, kibir ve kanaat, buşu ve gazab, sabır, buhl ve hased, gaybet ve bühtan konularının işlendiği altı ana bölüm yer alır.

Didaktik yönü ağır basan bu mesnevîde, Yûnus Emre ilâhîlerinde görülen lirizm etkisi görülmez. Kullanılan dil sade ve akıcıdır. Şair, bu eserinde şekilden çok öze önem vermiş; imâle ve zihaf gibi aruz hatalarını sıklıkla yapmıştır.

1.1.4. Dâsitân-ı Vasf-ı Hâl-i Her Kesî (1330-1332) / Âşık Paşa125

Eserin müellifi 14. asır mutasavvıf şairlerinden Âşık Paşa´dır (v. 1332). Âşık Paşa, Türk edebiyatında Garîb-nâme isimli tasavvufî mesnevîsi ile meşhurdur. Pek çok eser kaleme alan şairin bir de Dâsitân-ı Vasf-ı Hâl-i Her Kesî adlı nasihat-nâme türü içerisinde değerlendirebileceğimiz eseri vardır. Telif tarihi hakkında kaynaklarda net bir bilgiye ulaşamadığımız eserin Garîb-nâme´den sonra yazıldığı bilinmektedir.

Dâsitân-ı Vasf-ı Hâl-i Her Kesî, Garîb-nâme´nin telif tarihi olan 1329´dan sonra ve

124 Mustafa Tatcı, Risâletü´n-Nushiyye (Tenkitli Metin), MEB Yayınları, İstanbul, 2005.

Eser metni üzerinde Abdülbaki Gölpınarlı´nın iki farklı çalışması mevcuttur. Bk. (Abdülbaki Gölpınarlı,

Yûnus Emre Dîvânı -Metinler, Sözlük, Açıklama- , Ahmet Halit Kitabevi, İstanbul, 1943). Bu eserde Risâletü´n-Nushiyye´nin metni 573 beyitten oluşmaktadır, dolayısıyla beyit sayısı bakımından eksik bir

çalışmadır. Abdülbaki Gölpınarlı daha sonra eserin yalnızca Fatih nüshasını tenkitli metin metoduna başvurmadan neşretmiştir. Bu çalışmada mesnevî metni 563 beyitten müteşekkildir. Bk. (Abdülbaki Gölpınarlı, Risâlât-al-Nushiyya ve Dîvân, Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneği Yayınları, İstanbul, 1965). Ayrıca bk. (Umay Günay-Osman Horata, Yunus Emre Risâletü´n-Nushiyye, TDV Yayınları,

Ankara, 1994).

125 Agâh Sırrı Levend, “Âşık Paşa´nın Bilinmeyen İki Mesnevîsi: Fakr-nâme ve Vasf-ı Hâl”, Türk Dili

Âşık Paşa´nın vefat tarihi olan 1332´den önce yazılmıştır. Buna göre eserin telif tarihini 1330-1332 tarihleri arasında vermek yanlış olmaz.

Dâsitân-ı Vasf-ı Hâl-i Her Kesî, Roma´da bulunan Garîb-nâme nüshalarından

birinin sonunda Âşık Paşa´nın başka bir eseri olan Fakr-nâme ile birlikte tespit edilmiştir. Sahaf Raif Yelkenci (v. 1974) tarafından mezkûr mesnevîlerin fotokopileri

Roma´dan getirtilmiş ve böylece eserlerden haberdar olunmuştur. 126

Eser, mesnevî nazım şekli ile ve aruzun “fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün” kalıbı ile nazmedilmiştir. 39 beyitten oluşan mesnevîde dünyanın üç hâlinden bahsedilir. Bunlar mazi, hâl ve müstakbeldir. Kişinin yapması gereken içinde bulunduğu hâlin durumuna uygun davranmaktır. Ömrü boşa harcamamak, vakti ibadet üzre geçirmek, zamanın kıymetini bilmek gibi konulara dair öğütlerin yer aldığı eser “Dem bu demdür dem bu demdür dem bu dem” mısraı ile son bulmuştur.

1.1.5. Çarh-nâme (1353´ten sonra) / Ahmed Fakîh127

Çarh-nâme´nin yazılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Eserin müellifi

Ahmed Fakîh (v. ?) isimli bir zattır. Bu zatın kişiliği ile ilgili kaynaklarda farklı bilgiler yer almaktadır. Ahmed Fakîh´i ilim dünyasına tanıtan ve eserin Arap harfleri ile ilk

neşrini yapan Fuad Köprülü´ye göre Ahmed Fakîh 13. asır şairlerindendir.128 Semih

Tezcan´a göre ise müellif 14. asır şairlerinden olmalıdır. O, bu tespiti Çarh-nâme´de

yer alan bir beyitten yola çıkarak yapmıştır.129 Nitekim Çarh-nâme´de veba isminin

geçtiği bir beyit yer almaktadır. Semih Tezcan´a göre kaynaklarda 13. ve 14. asrın başında bilinen bir veba salgını yoktur. 1346-1353 yılları arasında “kara veba” olarak tavsif edilen ve birçok kişinin ölümüne sebep olan bir veba salgını yaşanmıştır. Semih

126 Levend, “Âşık Paşa´nın Bilinmeyen İki Mesnevîsi: Fakr-nâme ve Vasf-ı Hâl”, s. 206.

127Ahmed Fakîh, Çarh-nâme, (haz. Mecdut Mansuroğlu), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1956.

128 M. Fuad Köprülü, “Selçuklular Devrinde Anadolu Şairleri II: Ahmed Fakîh ve Çarh-nâmesi” Türk

Yurdu, S. IV, İstanbul, 1926, ss. 289-295.

129 Gözüñile neçe gördüñ é uslu

Tezcan bu tarihî bilgiden yola çıkarak Çarh-nâme´nin 1350´lerde yazılmış olacağını

düşünmektedir.130

Osman Fikri Sertkaya, kaynaklarda kişilikleri birbiri ile karıştırılmış beş farklı Ahmed Fakîh´ten bahseder. Sertkaya, bunların her biri ile ilgili ayrıntılı bilgiler verdikten sonra, dil hususiyetlerinden yola çıkarak eserin 14. asırda yazılmış olabileceğini söyler.131

Kaside şekli ile nazma çekilen Çarh-nâme, 88 beyitten oluşur. Aruzun “mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün” kalıbı ile nazmedilmiştir. Eski Anadolu Türkçesi dil özelliklerini gösteren eserde felekten şikâyet edilmiş; insanlara dünyaya geliş amaçları hatırlatılmış; onlara tevbe etmeleri, gafletten uyanmaları ve ahiret için hazırlık yapmaları konusunda çeşitli öğütler verilmiştir.

1.1.6. Beşâret-nâme (1408) / Refî‘î132

Eserin müellifi ile ilgili kaynaklarda yeterince bilgi yoktur. Beşâret-nâme´den müellifle ilgili bilgilere ulaşmak mümkündür. Refî‘î (v. 1409´dan sonra) eserinin “Beyân-ı Vâkî” bölümünde daha önce birkaç fenle uğraştığını, birkaç mezhebe meyl ettiğini ancak hiçbirinde kalıcılık sağlayamadığını, Nesîmî (v. 1417?) ile tanışıp onun tedrisinden geçtikten sonra Hurûfîliğe intisap ettiğini söyler. Kendisine daha sonra manevî bir emirle Anadolu halkını irşat vazifesi verilmiş; o da halkı Hurûfîlikten haberdar etmek ve onların manevî gelişimlerine yardımcı olmak için bu eseri kaleme almıştır.133

130 Semih Tezcan, “Anadolu Türk Yazınının Başlangıç Döneminde Bir Yazar ve Çarh-nâme´nin Tarihlendirilmesi Üzerine”, Türk Dilleri Araştırmaları, S. 4, İstanbul, 1994, s. 86.

131 Bu kişiliklerle ilgili geniş bilgi için bk. (Osman Fikri Sertkaya, “Ahmed Fakîh”, TDV İslâm

Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul, 1996, II, 65-67); (Osman Fikri Sertkaya, “Ahmed Fakîh

Anadolu´da Türkçe Eserler Veren Mutasavvıf Şair”, İlmî Araştırmalar, S. 2, İstanbul, 1996, ss. 131- 140).

132 Mehmet Yiğit, Refî‘î´nin Beşâret-nâme´si (Dilbilgisi-Karşılaştırmalı Metin-Sözlük), Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi SBE (Doktora Tezi), Van, 1986.

133 Oldı Kur’ân´un rümûzı âşikâr

Bir işâret oldı Hak´dan âşikâr (b. 1236) (Yiğit, Refî‘î´nin Beşâret-nâme´si (Dilbilgisi-Karşılaştırmalı

Metin-Sözlük), s. 204).

Mesnevî şeklinde, aruzun “fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün” kalıbı ile mevzun eser 1451 beyittir. Eserin asıl konusu Hurûfîlik´tir ve verilen öğütler bu öğreti doğrultusundadır.

Beşâret-nâme´de Hurûfîlik yolunda olanlara yahut bu yola yeni girenlere yirmi

sekiz ve otuz iki harf, bu harflerin mahiyeti, göklerin, yerin kısacası her şeyin yaratılmasının her bir harfi şerhetmesi, dünyanın geçiliği, benlikten sıyrılmak gibi konularda öğütler verilmiştir.

1.1.7. Mürşidü´l-Ubbâd (1437-1438) / Ârif134

Müellifin hâl tercümesi ile ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgi yer almaz.

Eserlerinden elde edilen bilgilere bakılırsa 14. asrın ikinci yarısı ile 15. asrın ilk

yarısında yaşadığı ve bir tarikata müntesip olduğu söylenilebilir.135 Ârif (v. ?) hamse

sahibi bir şairdir ve Mürşidü´l-Ubbâd hamsesinin ilk mesnevîsidir. Müellif eserinde na‘t, sebeb-i telif gibi kısımlara yer vermemiştir. Tevhid ile başlayan eser dört bâba ayrılmıştır. Her bir bâb cennetin dört ırmağına benzetilmiştir.

Mesnevî şeklinde kaleme alınan Mürşidü´l-Ubbâd aruzun “fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün” kalıbı ile nazmedilmiştir ve 2042 beyittir. Eserde mesnevî nazım şeklinin dışında Türkçe-Arapça mülemma‘, na‘t, Fahreddîn-i Irâkî´ye ait Farsça bir nazm, İbn- i Fâriz´e ait Arapça bir kıt‘a, İbn-i Arabî´ye ait Arapça bir matla‘, muhtemelen Ârif´e ait Farsça bir matla‘ bulunmaktadır.

Mürşidü´l Ubbâd´da surete aldanmamak, dünyadan geçip Hakk´a ulaşmak,

benlikten vazgeçmek, acziyetin idrakine varmak, âleme hikmet nazarı ile bakmak gibi dinî ve tasavvufî konularda pek çok nasihate yer verilmiştir.

Anlara bu gizlü râzı söylegil (b. 1237) (Yiğit, Refî‘î´nin Beşâret-nâme´si (Dilbilgisi-Karşılaştırmalı

Metin-Sözlük), s. 204).

134 Semra Tunç, Ârif Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Eserlerinin Tenkitli Metni, Selçuk Üniversitesi SBE (Doktora Tezi), Konya, 1996. Eserle ilgili bir de yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Bk. (Bekir Sarıkaya, Ârif-Mürşidü’l-Ubbâd-Nüsha-i Âlem Şerhü’l-Adem ve Mevlid, Marmara Üniversitesi TAE (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 1992).

1.1.8. Pend-i Ricâl (1450´den önce) / Mürîdî136

Pend-i Ricâl, Mürîdî´nin (v. ?) günümüze ulaşan tek eseridir. Kaynaklarda

müellifin hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Eserinin dil özelliğinden yola

çıkarak 14. asrın sonu ile 15. asrın ilk yarısında yaşadığı tahmin edilmektedir.137

Hayatı ile ile bilgilere eserinden ulaşılabilen Mürîdî, Aydınlıdır.138

Pend-i Ricâl´in yazıldığı tarih ile ilgili kesin bir bilgiye ulaşmak zordur. Ancak

müellifin bir beyitinden hareketle eserini ömrünün son demlerinde kaleme aldığı

görüşüne varılabilir.139

3748 beyitten oluşan eser, mesnevî nazım şekli ile kaleme alınmıştır. Mürîdî

Pend-i Ricâl´de “fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün” ve “mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün” olmak

üzere iki farklı aruz kalıbı kullanmıştır. Eser klâsik mesnevî tertibine uygun olarak tanzim edilmiştir. Tevhid, na‘t, dört halife na‘tı, Emir Sultan (v. 1429?) için yazılan medîha ve 267 beyitlik girişten sonra asıl konuya geçilir. Şair; dünyanın fâniliği, ölüm, âlimlerin ve onlara uymanın faziletleri, fakr gibi konularda öğütlere yer vermiştir.

Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu´nda 06 Mil Yz A 8962/3 numara ile kayıtlı Manzûme-i Hakâyık isimli eser Mürîdî´ye ait müstakil bir eser gibi düşünülmüş

ve üzerinde yüksek lisans tezi hazırlanmıştır.140 İki eser karşılaştırıldığında Manzume-

i Hakâyık´ın Pend-i Ricâl´den çeşitli parçalar seçilmek sureti ile istinsah edildiği

anlaşılmıştır.

136 Atabey Kılıç, Mürîdî ve Pend-i Ricâl Mesnevîsi, Akademi Kitabevi, İzmir, 2005. 137 Kılıç, Mürîdî ve Pend-i Ricâl Mesnevîsi, s. 25.

138 Sorarsañ şehrini Aydın ilinde

Adı Sart bellü meşhur halk dilinde (b. 244) (Kılıç, Mürîdî ve Pend-i Ricâl Mesnevîsi, s. 130 ) 139Adını virdüm bunuñ Pend-i Ricâl

Ölmeden ger bulurısam ben mecâl (b. 225) (Kılıç, Mürîdî ve Pend-i Ricâl Mesnevîsi, s. 130 )

140 İbrahim Taha Kılcı, Müridî´nin Manzûme-i Hakâyık Mesnevîsi (İnceleme-Metin), Gaziantep Üniversitesi SBE (Yüksek Lisans Tezi), Gaziantep, 2015.

1.1.9. İbret-nâme (1452´den önce) / Şeyh Eşref b. Ahmed141

İbret-nâme´nin içerisinde bulunduğu mecmua 1452 yılında istinsah

Benzer Belgeler