• Sonuç bulunamadı

1.4. Tüketim

2.1.1. Türk Televizyon Tarihi

Radyoya rakip olarak düşünülen televizyonun Türkiye’ye geliş tarihi II. Dünya Savaşı’nın ekonomik etkilerinin ülkemizi de olumsuz yönde etkilemesinden dolayı gecikmiştir. Televizyonun Türkiye’ye gelmesi İstanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Frekans Kürsüsü Başkanı Mustafa Santur’un 1938’de başlattığı çalışmalar ve devam eden uzun uğraşlar sonunda Philips’in de katkılarıyla Türkiye’ye gelmiştir (Cankaya,2002, s.28). Kamuya yönelik yayınların hayata geçirilmesi 1960’lı yılların sonunda olmuştur. Türkiye’de televizyonculuğun ilk deneme 31 Ocak 1968’de yapılmış ve haftada üç gün belli saat aralıklarında bu deneme yayınları sürdürülmüştür. Türk televizyon tarihinde 1698-1969 yılları arasında yapılan yayınlar “deneme yayını” olarak adlandırılmıştır. Televizyon yayınlarıyla ilgili gerekli teknik alt yapıların tamamlanması ve geniş kitlelere yaygınlaşması 1970’li yıllarda mümkün olmuştur (Cankaya, 2002, s.30).

Türkiye’de televizyon yayıncılığının gecikmesi ekonomik, toplumsal ve siyasal nedenlere dayanmaktadır. Özellikle de Cumhuriyet’in kuruluşundan çok partili döneme geçiş sürecinde, toplumun temel ihtiyaçlarının ön planda tutulması, kamu yatırımları arasında lüks olarak görülen televizyon alanına yönelmeyi engellemiştir. Bununla birlikte, 1950’lilerin sonunda yaşanan siyasal kriz ve askeri

78

darbe dönemi, Türkiye’nin televizyonla tanışmasını geciktiren bir başka faktör olarak değerlendirilmektedir. Bütün bu gelişmeler sonrasında ancak 1962 Anayasası ve sonraki yasal düzenlemeler çerçevesinde planlı ekonomi döneminde beş yıllık kalkınma planı kapsamında, radyo yayınlarının geliştirilmesi ve televizyon yayıncılığına kademeli geçişin gerçekleştiği görülür (Cankaya, 2002, s. 35).

Türkiye’de televizyon yayıncılığının ilk yıllarındaki amacı, diğer ülkelerde olduğu gibi, bu yeni teknoloji sayesinde topluma sesli, görüntülü haberler, eğitici- öğretici içerikler sunmaktır. Kamu hizmetini ön planda tutan bu yaklaşımda, televizyon yayınlarının özerk bir kurum tarafından ve siyasal anlamda tarafsız bir biçimde yürütülmesi esas olarak alınmıştır. Ancak Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun özerklik ilkesi 1971 yılında bir başka askeri müdahale sonrasında kaldırılmış ve sadece tarafsızlık ilkesi korunmuştur (Mutlu, 1995, s.14).

Televizyon yayınlarının izleyici ile buluştuğu 70’li yıllar, aynı zamanda tek kanallı bir sistemin kamu tekeli doğrultusunda içerik ürettiği bir dönemdir. Yayın saatlerinin arttırılması, haftanın her günü yayına geçilmesi ve tüm Türkiye’ye ulaşmak hedeflenmekte birlikte teknik ve sosyo-ekonomik sorunlar nedeniyle tam anlamıyla yaygın bir erişim sağlanamamıştır. Deneme yayınlarının yapıldığı ilk iki yılda yerli yapımlara ağırlık veren televizyon, yayın saatlerinin artması ile birlikte bu kez de yeterli yapım sunmakta zorlandığından izleyicinin beğendiği yapım türlerini dışarıdan alma yoluna gitmesi sonucunu doğurmuştur. Tek kanallı yayın döneminde TRT’de programların yaklaşık üçte ikisi dış kaynaklı olmuştur (Cankaya, 2002, s.36).

1980’li yıllar, Türkiye’de televizyon yayıncılığının teknolojik olarak gelişim gösterdiği ve toplumda kullanımının yaygınlaştığı bir dönem olmakla birlikte, kamu yayıncılığı adına uygulanan sınırlamaların da oldukça ciddi sorun yarattığı bir dönemdir. 12 Eylül darbesi sonrası, askeri iktidar televizyonun kitleler üzerinde etkili olduğu fikrinden hareketle, yayınları sıkı bir siyasal denetime tabii tutmuş, sansür ekranda kullanılması yasak sözcük listeleri oluşturmaya kadar gitmiştir. Bu siyasal denetim, ideolojik bir boyut da içerdiğinden, halkı resmi ideolojinin öngördüğü biçimde bilgilendirme ve eğlendirmesi gerektiği varsayılan televizyonda kimi eğlence biçimleri ve müzik türleri dahi yasaklanmıştır (Cankaya, 2002, s.36).

79

Örneğin “arabesk” müzik içerikli sinemalar ve argo sözcükler kullanılan komedi filmleri büyük beğeni toplamasına karşın yasaklanan programlar arasında yer almıştır.

Askeri darbe döneminin ardından normalleşme sürecine giren ve liberal ekonominin yerleşmesi yönünde adımlar atan Turgut Özal hükümeti döneminde, televizyon yayıncılığı alanında hukuksal düzenlemeler başlatılmıştır. 1990 yılında kamu kuruluşu olan TRT’nin haricinde, Türkiye’nin ilk özel televizyonu Magic Box- Star televizyon kanalı, yasal olmamakla birlikte, Türkiye sınırları dışından, uydu teknolojisi sayesinde yayın yapmaya başlamıştır. Yayın konusunda ülkede mevcut hukuksal yapıya tabi olmayan bu yeni kanal, sunduğu farklı program seçenekleriyle kısa zamanda ilgi büyük ilgi odağı olmuştur (Cankaya, 2002, s. 37).

1990’lı yılların başlarında bir tane resmi (TRT) ve bir tane özel (Magic Box) kanal yayıncılığına sahip olan Türkiye’de, televizyon yoğun bir toplumsallaşma aracı olmuştur. Evlerde donanım düzeyinin düşük olduğu zamanlarda önemli programların yayınlandığı günlerde, televizyon sahibi olan ailelere misafirliğe gitmek ve söz konusu programı onlarla birlikte izlemek yaygın bir davranış biçimi haline dönüşmüştür. “Telemisafirlik” olarak adlandırılan bu durum beraberinde, programlar üzerine yapılan yorumları, ekranda ele alınan bir konudan hareketle farklı alanlarda tartışmaları getirmiş, hem kişiler arası hem de grup içi iletişimi güçlendirmiştir (Cankaya, 2002, s.36). Teknolojik gelişmelere bağlı olarak televizyon sahipliğinin yaygınlaşması ve artık hemen hemen bütün evlerde televizyon olmasına rağmen, bu toplu izleme seansları günümüzde de farklı nedenlerle sürmektedir. Özellikle futbol karşılaşmaları, sevilen dizi filmler, Survivor gibi realite şovlar izlemek üzere, toplu mekânlarda ya da evlerde aile ve arkadaşlar arasında özel toplu izleme alışkanlığı hala yaygınlığını korumaktadır.

Türkiye’de medya sektörüyle ilgili önemli gelişmelerin 1980’nin sonlarında ortaya çıktığı görülmektedir. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisinin ivme kazanmasıyla özel sektör özellikle bankacılık, enerji ve medya gibi alanlarda ciddi yatırımlar yapmaya başlamıştır. Birçok büyük holding ve şirket kaynaklarını iletişim ve haberleşme gibi alanlara aktarmıştır. Bu adım, 1990’nın başlarında Türkiye’de özel medya kuruluşlarının ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Bu dönemde ilk özel

80

televizyon istasyonu kurulmuş ardından siyasi partilerin, yerel yönetimlerin ve gazetelerin destekleriyle özel televizyon ve radyo istasyonlarının sayısı giderek artmıştır. 1993’ün başlarında izinsiz bir biçimde varlığını sürdüren yerel radyo istasyonu sayısının 500’e, yerel televizyon istasyonu sayısının 100’e ulaştığını belirlenmiştir (Cankaya, 2002, s.36).

Özel televizyon ve radyo istasyonlarının sayısının bu kadar artması bu iletişim araçlarının içeriklerinin sorgulanması sorununu gündeme getirmiştir. Bugün, Türkiye’de halen içerik bakımından zayıf olan medya araçları tartışma konusudur. Magazin ve eğlence yayınları rekabet ortamı içinde olan özel medya araçları için yeni bir yönelme alanı olmuştur. Bu durum iletişim araçlarından en çok televizyonda görülmektedir. Basılı medyada benzer bir gelişme izlemiştir (Mutlu, 1999, s.42).

1990’ların başlarında kurulan kanallardaki bu denetimsizlik, başıboşluk doğurmuş, yayıncılar istedikleri saatte istedikleri yayını yapabilme hakkına sahip hale gelmişlerdir. Bütün bu yaşanan gelişmeler özel radyo ve televizyonlarda yapılan yayınların belli standartlar çerçevesinde denetim altına alınması ihtiyacını doğurmuştur (Mutlu, 1999, s.42). Bundan dolayı 20 Nisan 1994 yılında özel yayınları düzenlemek ve yayın içeriğini yasal bir çerçeveye oturtmak amacıyla Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kurulmuştur. RTÜK yükümlülükleri yerine getirmeyen, izin şartlarını ihlâl eden, yayın ilkelerine ve kanunda belirtilen diğer esaslara aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını uyarır veya aynı yayın kuşağında açık şekilde özür dilemesini ister. Bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı halinde ihlâle konu olan programın yayını, bir ilâ on iki kez arasında durdurulur. Bu süre içinde programın yapımcısı ve varsa sunucusu hiçbir ad altında başka bir program yapamaz. Yayını durdurulan programların yerine, aynı yayın kuşağında ve reklamsız olarak, Üst Kurulca hazırlattırılacak eğitim, kültür, trafik, kadın ve çocuk hakları, gençlerin fiziksel ve ahlaki gelişimi, uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele, Türk dilinin güzel kullanımı ve çevre eğitimi konularında programlar yayınlanır (RTÜK, 2012).

81 TABLO 2.1.

Türkiye’deki Televizyon Yayıncılığının Kronolojisi (RTÜK, 2015)

YIL

1952-1953 İlk televizyon deneme yayını yapıldı.

1964 359 sayılı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Kanunu

Yürürlüğe girdi.

1968 TRT Ankara televizyonu deneme yayınına başladı.

1981 İlk renkli televizyon yayını yapıldı.

1983 2954 sayılı yeni TRT Kanunu kabul edildi.

1986 TRT 2 yayına başladı.

1988 Kablolu TV yayını başladı.

1989 TRT 3 ve ilk bölgesel amaçlı kanal TRT GAP yayına başladı.

1990 -İlk özel TV kanalı Magic Box- Star yayına başladı.

- TRT 4 ve TRT Int yayına başladı. 1992- 1994 10 yeni ticari kanal yayına başladı.

1992 AGB ilk televizyon izleyici ölçümlerine başladı.

1993 Radyo- televizyon yayınları üzerinde kamu tekelini kaldıran Anayasa değişikliği kabul edildi.

1994 -Mülga 3894 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluş ve yayınları hakkında kanun yürürlüğe girdi.

-Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kuruldu.

1996 İlk haber kanalı NTV yayına başladı.

1999 Dijital TV anlaşması yapıldı: Digitürk kuruldu.

2009 İlk Kürtçe yayın yapan televizyon kanalı TRT 6 yayına başladı.

2011 6112 Sayılı RTÜK Kanunu yürürlüğe girdi.

Türk toplumu televizyonla oldukça geç tanışmasına karşın, çok kısa sürede ve hızlı bir biçimde televizyonu hem en çok takip edilen medya, hem de gündelik yaşamın en çok zaman ayrılan öğelerinden biri haline getirmiştir. Bunun sebebi, televizyonun geniş kitlelerin egemen haber kaynağı olmanın yanı sıra, değişen toplumsal yapı, ekonomik sıkıntılar ve özellikle de 1980 sonrası orta ve alt sınıflarda yerleşikleşen davranış kalıpları nedeniyle toplumun başlıca eğlencesi ve kültürel

82

etkinliğidir. Türk toplumu, uzun yıllar tek kanallı yayın yapan resmi bir televizyonla yetinmiştir, liberal bir yayın şeklini alınca da seçenek artışlarından fazlasıyla istifade etmiştir (Cankaya, 1990, s.5).

Benzer Belgeler