• Sonuç bulunamadı

KUR’AN TEFSİRİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ

I. BÖLÜM

3.1. KUR’AN TEFSİRİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ

Genel tasnif itibariyle tefsirler, rivâyet ve dirâyet tefsiri olmak üzere ikiye ayrılırlar. İbn Kesir’in bu konudaki görüşlerini aktarmadan önce özetle rivâyet ve dirâyet tefsirinin tanımları üzerinde duralım;

1. Rivâyet Tefsiri: Bu tefsir şekline me’sur ve naklî tefsir de denilir. Selefden nakledilmiş eserlere dayanan tefsirdir. Diğer bir deyimle, rivâyet tefsiri, bazı ayetleri beyan ve tafsil etmek için, bizzat Kur’andaki başka ayetlerle, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, sahabenin sözleriyle açıklanması yöntemidir. Hatta bazıları buna tabiûn’un sözlerini de ilave ederler. Rivâyet tefsiri başlangıçta rivâyet tarîkiyle başlamış, Hz. Peygamber (s.a.v.)den sahabeye, onlardan tâbiîler’e intikal etmiştir. Artık tedvin devri başladıktan sonra rivâyetler eserlerde toplanmaya başlamıştır. Hz.

Peygamber (s.a.v.) den veya sahabeden nakledilen tefsir rivâyetleri fevkalade bir uslûb ile zabt edilmiştir. Gerek rivâyet edilenlere ve gerekse rivâyet edenlere ait olmak üzere bir takım usûllere, kaidelere, özen gösterilmiştir. Hafızada olan malumat satırlara intikal ettirilmiş, bunların nakillerinde de bazı esaslar vaz’ edilmiştir. Hadis usûlü bunu gayet güzel açıklamaktadır. Rivâyet tefsirlerinde müfessirin rolü de mühimdir. Tefsir bir ayna gibidir. Müfessirin ve cemiyetin durumunu aynen aksettirir.229

2. Dirâyet tefsiri: Buna Re’y ve ma’kul tefsir de denilir. Rivâyetlere munhasır kalmayıp, dil, edebiyat, din ve çeşitli bilgilere dayanılarak yapılan tefsirlerdir. Bu tefsir nev’i bir zarurete, bir maslahata mebni olarak zuhur etmiştir. Başlangıçda Araplar Arap Yarımadasında iken dillerinin selikasına hakimdiler. Zamanla hudutlar genişleyip, yabancı milletler ve onların kültürleriyle karışınca, lisan melekeleri za’fa uğradı. Arap lisanını korumak için kaidelelere ihtiyaç duyuluyordu. Hele arap olmayanların bu lisanı öğrenmesi, arapcanın gramerinin bilinmesine bağlıydı. Kur’an da arap diliyle nâzil olduğundan, onun anlaşılması da bazı fenlere ihtiyaç göstermekte idi. Artık bu anlardan itibaren dirâyet tefsirinin ortaya çıktığını görmekteyiz. Zamanla İslam ülkesi genişledikçe muhtelif fenler ve felsefî fikirler ilerledikçe ve çeşitli mezhepler ortaya çıktıkça, tefsirler de bu hususlara dair malumat verilmesi icap ediyordu. Re’y ile tefsir yapmaya girişenler, yaptıklarını teyid için, Kur’an’daki tedebbür ayetlerine ve Peygamber’in sözlerine istinad ettiler. Eğer re’y ile tefsir yapılamayacak olsaydı bu günkü din ahkamı’nın çoğuna vâkıf olamazdık. 230

Kur’an’ı memduh re’y ile tefsir edenler, şöyle bir yol takib etmişlerdir: Onlar Kur’andan manalar talep ediyorlar, eğer onu Kur’anda bulamazlarsa sünnete müracaat ediyorlar veyahutta sebebi nüzûle şahit olan sahabeye soruyorlardı. Eğer taleb ettikleri manayı Kur’anda, sünnetde ve sahabede bulamıyorlarsa, o zaman müfred lafızların, Peygamber zamanındaki isti’mali nazarı dikkate alınarak, lügat, ıstılah ve sarfına müracaat ediliyordu. Bunlardan başka terkiblerin i’rabı, belağatı hakiki mananın mecaz üzerine hamli, kelâmın siyâkı, yapılan re’y ile tefsirin,

229 Cerrahoğlu İsmail, Tefsir Usulü, 228 230 Cerrahoğlu İsmail, a.g.e. , 229

içtimaiyyat, tarih ve kâinât kanunlarına mutabakatı, yapılan izah tarzının Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerine uygunluğunu göz önünde bulunduruyorlardı. Fakat dirâyet tefsircileri bu gibi hususlardan pek çoğunu ihmal etmişlerdir. 231

Rivâyet ve dirâyet tefsiri’nin tanımlarını aktardıktan sonra, şu tesbitte bulunmamız yanlış olmaz; İbn Kesir’in Tefsiru’l Kur’ani’l- Azim’i esas itibariyle bir rivâyet tefsiridir. Ancak zaman zaman dirâyet tefsiri tanımına giren bir kısım tesbitleri ve açıklamaları olmuştur.232 Nitekim ileride onun tefsirinde ki dirâyet yöntemi uygulamalasına örnekler vereceğiz. Şimdi tefsirini daha iyi tahlil edebilmek için rivâyet ve dirâyetle ilgili birtakım görüşlerini aktarmamız yerinde olacaktır.

3.1.2. Rivâyet ve Dirâyet Arasında İbn Kesir

İbn Kesir metod olarak rivâyet ağırlıklı tefsir yapmayı, dirâyet tefsirinden daha sıhhatli, daha uygun ve ayetlerin manası açısından daha tutarlı gördüğünü ifade eder. Rivâyet tefsirinin derece bakımından tefsirlerin en üstünü ve makbûlü olduğunu söyler.233 İbn Kesir, makbûl olan tefsirin Kur’an’ı Kur’an ile tefsir etmek olduğunu ve tefsirinde bu metoda öncelik verdiğini ifade eder. Bunun gerekçesi olarak da mücmel olan bir ayetin bir başka yerde açıklanmış olabileceğini söyler. Şayet Kur’an’ı Kur’an ile tefsir etmek mümkün olmaz ise hadislere müracaat edilmesini, çünkü Sünnetin Kur’an’ı açıklayıcı olduğunu kaydeder.234

İbn Kesir tefsirde sahabe kavline müracaat edilip edilmeyeceği ile ilgili olarak şunları ifade eder; tefsir edilecek ayetle ilgili gerekli açıklama hadislerde yoksa sahabe sözüne müracaat edilmesi gerekir. Bir kısım sahabenin Kur’an’ı anlamada, doğru bilgiye, salih amele ve ince anlayışa sahip olduğunu biliyoruz. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ‘Allah’ım onu dinde fakih kıl, ona te’vili öğret.’235 Duasına nâil olan sahabî İbn Abbas üstün bir müfessirdi. Abdullah İbn Mes’ud onun hakkında ‘Tercümanu’l Kur’an’ demiştir. A’meş’in Ebu Vail’den naklettiğine göre: Hz. Ali (r.a.) hac mevsiminde İbn Abbas’ı kendi yerine vekil olarak göndermişti. İbn Abbas

231 Cerrahoğlu İsmail, a.g.e. , 230

232 Bkz. ‘Kur’an İlimleri Açısından İbn Kesir’ ve ‘ Tefsir’ul Kur’ani’l Azim’de Dirayet Yöntemi ve Örnekleri’ başlıkları.

233 İbn Kesir, Tefsiru’l- Kur’ani’l- Azim, I, 12 234 İbn Kesir, a.g.e. , I, 13

insanlara hitab etti. Bakara ve Nur süresini tefsir etti. O öyle güzel tefsir yapıyordu ki, başka milletler onu dinlemiş olsalardı mutlaka Müslüman olurlardı.236

İbn Kesir tefsirinde tâbiûn ve tebe-i tâbiûn’a ait nakillere de yer verdiğini söyledikten sonra bu konuda şunları ifade etmiştir; Şayet tefsir edilecek bir mesele de Hz. Peygamber (s.a.v.)den ve sahabeden bir açıklama gelmemiş ise tabiûn ve ondan sonra gelenlerin sözlerine müracaat edilmelidir. Zira onlar sahabeden birçok şey öğrenmiş ve nakletmişlerdir. Ayrıca kendileri de isabetli yorumlar yapmışlardır. Mesela İbn Abbas’ın önünde Kur’an’ı üç defa tefsiriyle bitiren Mücâhid b. Cebir gibi. Taberî İbn Ebî Muleyke’nin onun hakkında şöyle dediğini nakleder; ‘‘Mücâhid yanında Kur’an yazılı levhalarla İbn Abbas’ın yanına gider ve ayetlerin tefsirini sorardı. İbn Abbas ona yaz der, o da yazardı. O Kur’an’ın tamamını İbn Abbas’a sorup öğrenmişti.’’ Bu yüzden müfessirler Mücâhid’in tefsirlerini benimsemişlerdir. Hatta Süfyan es-Sevrî şöyle der: ‘‘Eğer Mücâhid’den bir rivâyet gelmiş ise o sana yeter.’’237 Bunları söyledikten sonra sözü tabiî kavillerinin delil olup olmayacağına getiren İbn Kesir, Şu’be b. Haccac ve bir kısmının ‘Tâbiî kavli, fer’i meselelerde delil olarak kabul edilmediği halde, tefsirde nasıl delil kabul edilir?’ dediğini ve bundan kasdın şu olduğunu ifade eder; Zikredilen görüşün anlamı şudur: Tabiî kavilleri kendilerine muhalif olan başkalarına karşı delil olmaz. Bu doğrudur. Ancak tabiînin kavli aynı görüş etrafında birleşir de icmâ’ gerçekleşirse elbette onların sözleri kabul edilir. Şayet ihtilafa düşerlerse bu durum da bazılarının sözü, diğerlerine karşı bir huccet olmaz. İhtilaf edilen hususda ise, Kur’an, sünnet ve sahabenin o konuda ki sözleriyle arap dilinin genel kurallarına müracaat edilir.238 Bu ifadelerden anlaşılan İbn Kesir’in, tabiî ve tebe-i tabiî’nin kavillerini kayıtlı olarak delil kabul ettiğidir.

Sahabe ile tâbiûn ve tebei tâbiûn kavilleri arasında lafız bakımından farklılıklar bulunması halinde, nasıl bir tavır sergileneceği ile ilgili kanaatini ise şu şekilde ifade etmiştir: Sahabe, tâbiîn ve tebei tâbiîn’da olan müfessirlerin kavilleri arasında lafız bakımından bazı farklılıklar bulunabilir. Böyle bir durumda ehil ve yeterli olmayan kimseler, bunlar arasında bir ihtilaf var zannedebilirler. Halbuki doğru olan bu

236 İbn Kesir, a.g.e. , I, 13

237 İbn Kesir, Tefsiru’l- Kur’ani’l- Azim, I, 15 238 İbn Kesir, a.g.e. , I, 16

değildir. Çünkü onlardan bazıları, bir şeyin manasını lazımî veya nazarî olarak ifade ederken, diğer bazısı ise nassa bağlı kalarak manayı ifade eden lafızların aynısını kullanmayı tercih etmiştir. Pek çok yerde bu lafızlar aynı manada örtüşmektedir. İlim ehli bu konuda basiretli olmalıdır.239

İbn Kesir Kur’an’ı salt re’y ile tefsir etmenin mahzurlu olduğunu ifade etmiştir. Rivâyetlerden soyutlanarak sadece re’y ile tefsirin kişiyi hataya sürükleyeceğini söylemiş ve konuyla ilgili şunları söylemiştir; ‘‘Her kim Kur’an hakkında kendi görüşünü beyan eder veya bilmediği şeyleri söylerse, o kimse cehennemdeki yerini hazırlasın.’’240 Bu konuyla ilgili Cündüb b. Abdillah’dan gelen merfu bir rivayet ise şöyledir: ‘‘Her kim Kur’an hakkında kendi görüşünü söylerse, isabet etse bile yine de hata etmiş olur.’’241 Böyle bir kimse, hevasına göre konuşmuş olmaktadır Bunun durumu cahil olduğu halde insanlar arasında hüküm veren kimseye benzer. Bu nedenle Allah iftira edenlere yalancı adını vermiş ve şöyle buyurmuştur; ‘‘Mademki iddialarına şahit getiremediler, o halde onlar Allah katında

yalancıdırlar.’’ 242 Buna göre iftira edenler yalancıdırlar ve bilmedikleri bir yükün

altına girmişlerdir. Selef âlimleri de bilmedikleri bir şey hakkında söz söylemekten veya bilmediği bir hususta tefsir yapmaktan kaçınmışlardır.243

İbn Kesir’in yukarıda naklettiğimiz ifadelerinden anladığımız, rivâyetlerden bağımsız ve soyut re’y tefsirini kasdettiğidir. Zira konunun devamında nass’lara uygun, makul, re’y tefsirinin yapılabileceğini şu şekilde ortaya koymaktadır; Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki, seleften bazı âlimlerin birçok ayet hakkında herhangi bir tefsir ve te’vil yapmamaları, onların kesin olarak bilmedikleri bir şey üzerinde söz söylemekten kaçınmalarına hamledilir. Ancak bu konuda lügat ve dini ilimlerde gerekli bilgiye sahip kimselerin tefsir ve te’vil yapmalarında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Nitekim tefsir konusunda sahabenin ve başkalarının sözleri rivâyet edilmiştir.244

239 İbn Kesir, Tefsiru’l- Kur’ani’l- Azim, I, 15

240 Tirmizi, Tefsir, 3121; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 223, 269, 323

241 Tirmizi, Tefsir, 3123,; Ebu Davud, İlim, 3652 (Tirmizi bu hadisin garib olduğunu ve bazı ilim ehlinin ravi hakkında cerh ifadeleri kullandıklarını kaydetmiştir.)

242 Nur, 24/13

243 İbn Kesir, Tefsiru’l- Kur’ani’l- Azim, I, 15 -16 244 İbn Kesir, a.g.e., I, 18

Benzer Belgeler