• Sonuç bulunamadı

3.3. Redif

4.1.3. Teşbih

Teşbih, aralarında bir veya birden fazla hususta benzerlik bulunan iki şeyin birini diğerine benzetmektir. Teşbihin, müşebbeh (benzeyen), müşebbehün bih (kendisine benzetilen), vech-i şebeh (benzetme yönü) ve teşbih edatı (benzetme edatı) olmak üzere dört unsuru vardır. Teşbih edatları olarak sanki gibi, nitekim -tek, âsâ, -veş, -var, sıfat, gûyâ, -misal gibi benzerlik ifade edatlar; dönmek, benzemek, sanmak, andırmak gibi benzerlik ifade eden fiil mastarlarının farklı çekimleri ve –casına, cesine, -cılayın, -cileyin gibi benzetme işlevindeki ekler zikredilebilir.

Beliğ Teşbih, teşbihin dört unsurundan vech-i şebeh ve teşbih edatının bulunmadığı

teşbihtir. Bir teşbihin beliğ addedilmesi için vech-i şebeh (benzeyiş) yönünden bâid-i garîb (birbirine benzetilen iki unsurun hangi açıdan benzetildiğinin kolayca anlaşılmayıp özel bir dikkat gerektirmesi) olması gerekir. Zaten sevgilinin boyunun serviye, yanağının güle benzetildiği, Dîvân şiirinde sıkça kullanılan ve orijinalliğini yitiren yani vech-i şebeh yönü zihni yormadan ilk okunuşta anlaşılan teşbihler, mübtezel teşbih/teşbih-i karîb olarak adlandırılmaktadır. Bununla birlikte teşbihin vech-i şebeh yönü ayırt edilemeyecek şekilde birden fazla unsurdan oluşan bir tasavvur (somut ve hissî değil aklî ve hayalî) ise böyle teşbihlere temsilî teşbih denilmektedir.

Teşbih –özellikle de yanağın güle, yüzün aya, boyun serviye ve saçın sünbüle benzetildiği mübtezel teşbih- Dîvân şairlerince sıkça kullanılana gelmiştir. Üsküplü

150

115

Atâ’nın şiirlerinde de bu tür benzetmeler, çoğunlukla yer almakla birlikte aşağıda mânâ ve hayal bakımından daha orijinal olduğu düşünülen örneklere yer verilmiştir.

Oúıyub añlayana bir kitÀbdurèÀlem

BahÀr ü güz ü úış ü yaz anda çÀr fuãÿl (k.13/13)

“Dünya, okuyup anlayana bir kitaptır. O, ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olarak dört bölümden oluşur.” Bu beyitte dünya hayatı dört bölümden oluşan bir kitaba teşbih edilmiştir. Benzeyen (âlem) ve kendisine benzetilenin (kitap) belirlenebildiği teşbihin vech-i şebeh yönü tam olarak bilinememektedir. Bu vesileyle bu beyitte temsilî, beliğ bir teşbih yapıldığı söylenebilir.

Ne fièl ideriseñ yine olur saña rÀciè

èÁlem meåel-i kÿhdur efèÀli ãadÀdur (k.2/45)

“Ne yaparsan o yine sana döner. Dünya, yapılanların yankılandığı bir dağ gibidir.” Bu beyitte, dünyada insanların yaptığı -iyi/kötü- işler, dağda yankılanan sese benzetilerek temsilî teşbih yapılmıştır. Aynı zamanda beytin ikinci mısra’ında yer alan irsâl-i meselde de dünya, kişilerin yaptıklarının yankısını veren bir dağa teşbih edilmiştir.

èArıøuñ dívÀnesidür Àb yüz benden beter

BÀàbÀnlar bend idüb ãanèatla anı baàlar (g.38/4) )

“Su, benden daha çok senin yanağına âşık olmuştur. Bahçıvanlar, hünerleriyle onu kemerlerle bağlarlar.” Su, burada zincirlerle bağlanarak zapt edilen bir deli olarak düşünülmüştür. Suyun akışını önlemek için önüne konulan kemerler, asıl amacından farklı ve güzel bir sebebe bağlanarak hüsn-i ta’lîl sanatının yapılmıştır. Bu beyitte aynı zamanda mânâ ve hayal bakımından orijinal bir temsilî teşbih örneği görülmektedir.

Mühre-i mihr oynasañ èÀşuúlaruñla ùañ mıdur Ekåerí ùıfl olanuñ iy dost èÀşıú-bÀz olur (g.42/5)

“Ey sevgili, âşıklarınla sevgi topu oynasan buna şaşılır mı? Zaten çoğu çocuk, aşık kemiğiyle oyun oynar.” Bu beyitte sevgilinin âşıklarına karşı tavrı, naz ve işvesi, çocukların -bir zamanlar- hayvanların aşık kemiğinden yapılan yuvarlak maddeler/bilyelerle oynamasına benzetilmiştir. Şair, bir hayal çerçevesinde soyut bir

116

durumu (âşk), somut bir unsura (aşık) teşbih etmiştir. Beyitte orijinal bir temsilî teşbih örneği görülmektedir.

Baór-i şevú emvÀcı àÀlib olduàıyçün sÀúiyÀ

Bí-sütÿn keştí gibi èazm-i kenÀr eyler úadeó (g.25/4)

“Ey saki, şevk denizinin dalgaları üstün geldiği için kadeh, direksiz bir gemi gibi kıyıya vurdu.” Beyitte bir bezm meclisi tasvir edilmektedir. Bu meclisteki kişilerin içki tüketme arzuları ve içkiye rağbetleri bir denize ve sürekli dolup boşalan kadeh de yelkeni olmayan bir gemiye teşbih edilmiştir. Yani bu mecliste elden ele dolaşan kadeh sonunda boş bir şekilde kenara bırakılmaktadır. Burada teşbihin dört unsuru da yer almakla birlikte bu beyitte orijinal bir temsilî teşbih örneği görülmektedir.

Bu úaãídem benim ol gülşene beñzer gÿyÀ

K’ola her bir budaàı üzre birer ter àonçe (k.10/33)

“Benim bu kasidem, her bir budağı üzerinde yeni goncaların olduğu bir gül bahçesine benzer.” Beyitte şair yazdığı kasideyi bir gül bahçesine ve kasidenin ayrı ayrı her beytini de o bahçede yeni açılmış bir güle benzetmektedir.

Şafaú didikleri her ãubó-dem ufuúda nedür Siler eteğine çarò eyledikce úan òancer (k.4/4)

“Her sabah vakti, şafak dedikleri nedir? Hançer, felek döndükçe eteğine kan siler.” Bu beyitte güneş doğarken ufukta oluşan kızıllık anlatılmak istenmiştir. Bu da kan bulaşmış bir hançerin kumaş üzerine sürülerek temizlenmesi sonucu oluşan kırmızı çizgiye benzetilmiştir. Sadece benzeyen öğesinin yer aldığı, hayal bakımından orijinal bir temsilî teşbih örneğidir.

Úudret yelidür ãuyı bunuñ gendümi eşyÀ İki ùaşınuñ birisi yir biri semÀdur (k.2/15)

“Suyu, Allah’ın ezeli gücü, buğdayı eşya, iki taşından birisi yeryüzü birisi de gökyüzüdür.” Şair, beyitte dünyayı bir değirmene benzetmiştir. Bu değirmenin iki taşı, “yeryüzü ve gökyüzü” değirmende öğütülen buğday “dünyadaki her şey” ve değirmenin dönmesini

117

sağlayan su da “Allah’ın kudreti” olarak düşünülmüştür. Burada benzeyen ve kendisine benzetilen söylenmemekle beraber buradaki ifadelerden bir değirmenin anlatıldığı ve dünyanın da buna teşbih edildiği anlaşılmaktadır. Aşağıdaki beyitlerde şairin, dünyayı yine bir değirmene benzettiği görülmektedir.

İy èAùÀ bu ÀsiyÀb-ı çaròden umma vefÀ

Bí-åebÀt olur esÀsı çünki Àb üstindedür (g.31/5)

Bu bí-vefÀ cihÀnuñ yoúdur èAùÀ åebÀtı Áb üzredür yanası bir ÀsiyÀba beñzer (g37/5)

Osmanlı Türkçesinde sıklıkla kullanılan Farsça tamlamalar, teşbih hükmündedir.

İzâfet-i teşbihiyye olarak adlandırılan bu tarz teşbih, kendisine benzetilenin benzeyene

izafetiyle oluşmaktadır. Aşağıda konuya dair birkaç örnek verilmiştir. İlk beyitte sevgilinin bakışları, çölde insanları tehdit eden bir eşkıyanın kılıcına ve ikinci beyitte de kalbe saplanan bir oka benzetilmiştir.

Tíà-i àamzeñ gözedür deşt-i maóabbetde Kelle-i èÀşıúı ol èarãada àalùÀn dirler (g.39/3)

“Senin gamze kılıcın, Sevgi çölünde dolanan âşıkların kellelerini gözler.”

Çekmege tír-i àamzeñi dilden úıyamazın Sevgülü cÀnına ãanemÀ kim úıyabilür (g.46/4)

“Senin gamzenin okunu gönlümden çıkarmaya kıyamam. Ey güzel, sevgili canına kim kıyabilir.”

Benzeyenin benzetilene göre benzetme yönü dışındaki üstünlüklerinin de vurgulandığı teşbihe teşbih-i meşrûta (şarta bağlı teşbih) denilmektedir.151

151 Kaçar, a.g.t., s. 130.

118 Sükker leb-i şírínüñe úande ola hem-ser

Gül yüzüñe beñzerdiridüm líkin edebdür (g.47/3)

“Şeker, senin tatlı dudağına nerede arkadaş olur. Gül yüzüne benzer derdim ancak bu da edepsizlik olur.”

Dirdim yüzüñ güneş özüñ ey meh-liúÀ seóer Gün bulmasa zevÀl ü mesÀ olmasa seóer (k.3/17)

“Ey ay yüzlü güzel, güneş batmasa ve gündüz de gece olmasa yüzünü güneşe özünü de seher vaktine benzetirdim.”

Teşbihte bazen müşebbehün bih olarak bilinen şeyler, ifadede mübalağa yapmak için müşebbeh kılınır. Bu şekilde oluşturulan teşbihlere de teşbih-i maklûb adı verilir. Aşağıdaki beyitlerde tam tersi olması gerekirken servi “sevgilinin boyuna”, bal ve şeker “dudağına” ve şeker kamışı yine “sevgilinin boyuna” benzemeye çalışmaktadır.

Öykünmezidi şíveyile rÀst úaddüñe

Ger èadli berg edinse vü inãÀfı bÀr serv (k.9/31)

“Servi, adaleti yaprak ve merhameti de meyve edinseydi, senin düz boyunu naz ve edayla taklit etmezdi.”

Beñzeyimez serv-i bÀlÀ úaddüne reftÀrsuz

Öykünimez şehd ü şekker laèlüñe güftÀrsuz (g.55/1)

“Uzun boylu servi, edalı yürüyüşü olmadan senin boyuna benzeyemez, bal ve şeker de -tatlı- söz söylemediği sürece senin dudağını taklit edemez.”

Benzer Belgeler