• Sonuç bulunamadı

Şairin Kendi Şiirleri Hakkındaki Düşünceleri…

1.2. Edebî Kişiliği

1.2.2. Şairin Kendi Şiirleri Hakkındaki Düşünceleri…

yazdığı tespit edilmiştir.55

Bu durum değerlendirildiğinde Atâ’nın hem başka bir şaire nazire yazacak sanat gücüne sahip olduğu hem de şiirinin nazire yazılacak derecede beğeni kazandığı söylenebilir.

1.2.2. Şairin Kendi Şiirleri Hakkındaki Düşünceleri

Tezkirelerde ve edebiyat tarihlerinde şairliği ve sanatı takdirle karşılanan Atâ, kendi şiirlerinde şairliğini ve şiirlerini, yaşadığı dönem içerisindeki anlayışa uygun ifade ve sıfatlarla övmektedir.

Takdir edilen bir şair addedilmenin ölçüsü, öncelikle fıtrî birtakım özelliklerden ileri gelmektedir ki bu da tab’ ve tabiat kelimeleriyle ifade edilir. Sayıca diğer kelimelerle karşılaştırılamayacak derecede olan tab’ kelimesi, şairi değerlendiren kaynaklarda şairlerin yaradılış hâlini ifade eden en münasip kelimedir. Sözlük anlamı “tabiat, huy ve yaradılış” olan kelime, tezkirelerde bu genel anlamının yanında sanatla ilgili, sanata meyilli, sanat zevk ve yeteneğine sahip oluş hâli gibi özel bir anlam kazanır ve doğrudan doğruya şairin şiire olan kabiliyetini anlatır.56

Cibillet, hilkat, himmet, isti’dât ve mizâc kelimeleriyle de adlandırılan bu nitelik Dîvân şiirinde seyyah, şahbaz, gavvâs, ufuk ve nihâl gibi çeşitli kavramlara teşbih edilerek kullanılmıştır.57

Ùabè-ı àavvÀã-ı èAùÀ baór-ı maèÀníye ùalub Áferínler ki getürdi yine bir gevher-i òÀã (g.62/5)

(Atâ’nın dalgıca benzeyen yaradılışına âferin ki mânâlar denizine dalıp yine halis bir inci getirdi.)

Atâ, bu beyitte, şairliğiyle denizde değerli nesneler arayan dalgıcı ve şiiriyle de çok zor bulunan ve eşsiz bir değere sahip olan inciyi bağdaştırmıştır. Dalgıç, denizden nasıl ki en değerli şeyi çıkarıyorsa yaradılışında bu sanata sahip olan Atâ da daldığı mânâ denizinden en etkili ve güzel sözleri bulmaktadır. Ayrıca bilindiği üzere inci nisan yağmuruyla oluşmaktadır. Divan şiirinde de söz, nisan yağmuruna teşbih edilir çünkü o,

55 Bu konu ayrıntılarıyla gazel bahsinde ele alınmıştır.

56Tûbâ Işınsu İsen, Divan Şiirinde Fahriye, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002, s.72-73.

57

14

düştüğü yeri yeşertir. Ancak her düşen damla yani söz, inci olmaz. Şairin sözü inci olabilen bir yağmur damlasıdır.

Fuzulî’nin Türkçe Divanı’nın mukaddimesinde de şairlik dalgıçlık gibi meşakkatli ve marifet gerektiren bir işe ve orijinal bir mazmun da nadir bulunan bir inciye benzetilerek şu sözler zikredilmektedir: “…ve gavvâs-ı tab’ın havâs u avâma deryâ-yı fesâhatdan cevâhir-i belâgat çıkarıp saçmaktadır. (…ve tabiatının dalgıcı havas ve avama fesahat deryasından belâgat incileri çıkarıp saçmaktadır.)”58

Divan şiirinde ilim kelimesinden daha sık zikredilen, gönül ve marifet bilgisi anlamına gelen irfan da iyi bir şairin niteliklerdendir. Deryâ-yı irfan olmak, mir-livâ-yı irfan olmak veyâ hüsrev-i sâhib-zuhûr-ı irfan olmak gibi deyişlerle kullanılmaktadır.59 Tab’ gibi herkeste bulunmayan ve aşkla elde edilen irfanı ve marifeti, Atâ şu beyitlerle ifade etmiştir:

Maèrifet gevherlerin yÀrÀna íåÀr it èAùÀ

Kim ziyÀn itmez ne deñlü eyleseñ isrÀf aña (g.15/5)

(Atâ, marifet incilerini dostlarına dağıt ki onu ne kadar israf etsen de zarar etmezsin.)

XVII. yüzyılın meşhur şairlerinden Nef’i -belki de Üsküplü Atâ’nın bu beytinden etkilenip- bu beyitle aynı anlam dairesinde olan şu beyti dile getirmiştir.

Girdi miftâh-ı der-i genc-i maânî elime Âleme bezl-i güher eylesem itlâf değil

Divan şairleri, sanat güçlerini kullanarak şiirlerini aynı motif ve hayal çerçevesinde ancak orijinal bir mahiyette oluşturmuşlardır. Bu suretle XV. ve XVI. yüzyıllarda şairlerin kendilerini tûtîye (papağana), şiirlerini de çeşitli mücevherlere veyahut kendilerini bülbüle, şiirlerini de taze bir gül veya goncaya benzettikleri görülmektedir.60

Üsküplü Atâ da XV. yüzyılın sonu ile XVI. yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir şair olarak bu geleneğe bağlı kalmıştır.

58 Doğan, a.g.e., s.46.

59 Işınsu İsen, a.g.t., s.74. 60

15 ÚÀ’il olurdı èAùÀ ùÿùí maúÀlüñ dinlese

Görse eşèÀruñ götürirdi irÀdet gülşeni (k.15/13)

(Atâ, papağan senin sözlerini dinlese onları tekrarlardı ve şiirlerini görse onları gül bahçesine götürürdü.)

Ùÿùí işitse naômuñı kÀyil olur èAùÀ

Úande irişe ùÿùí-yi şekker-şiken baña (g.6/5)

(Ey Atâ, papağan senin şiirlerini duysaydı konuşmaya başlardı/senin sözdeki üstünlüğüne razı olurdu. Şeker yiyen/tatlı sözler söyleyen papağan bana nasıl ulaşır?)

İlk beyitte şair, şiirlerinin papağanı konuşturacak kadar etkili olduğunu, ikinci beyitte de papağanın bile kendi şiirleri kadar tatlı, hoş sözler söyleyemeyeceğini ifade etmektedir.

Gel èAùÀ sözlerine òºÀr naôar eyleme kim

Úara òÀk içre bulınur nice cevher òÀtem (k.6/27)

(Atâ’nın sözlerine hor gözle bakma ki kara toprak içinde nice elmas yüzük bulunur.)

İy èAùÀ gevherlerüñ gülşende gül gÿş eyleyüb Áb-ı zerle naúş ider evrÀú-ı gül-gÿn üstine (g.94/7)

(Atâ, gül senin marifetini/şiirlerini, gül bahçesinde duyup bunları altın suluyla gül renkli yaprakların üstüne yazar.)

Ayaàuñ ùopraàına íåÀr itmege èAùÀ

GÿyiyÀ her beytidür bir rişte-i dürr-i èAden (g.81/7)

(Atâ’nın her bir beyti, sanki senin ayağına saçmak için ipe dizilmiş bir Aden incisidir.)

Üsküplü Atâ, ilk beyitte şiirlerini mücevherle eşdeğer hatta ondan daha üstün tutmuştur. İkinci beyitte ise gevher kelimesinin marifet, hüner anlamı yani şiirleri kastedilmektedir. Diğer yandan gülün bu şiirleri altın suyuyla (âb-ı zerle) nakşetmesiyle de hem şiirlerinin altın suyuyla gül renkli yapraklar üstüne yazılacak kadar değerli olduğunu hem de gülün bu şiirlerin güzelliğine dayanamayıp sararıp solması anlatılmaktadır.

16 Bu úaãídem benim ol gülşene beñzer gÿyÀ

K’ola her bir budaàı üzre birer ter àonçe (k.10/33)

(Benim bu kasidem, her dalında taze goncası olan bir gül bahçesine benzemektedir.)

Bülbül-i gÿyÀsın eksilme cihÀn bÀàında sen TÀze dür-i Àb-ı naômuñla feãÀóat gülşeni (k.15/14)

(Dünya bahçesinde öten bir bülbül gibisin, nazmının yeni parlak incisiyle fesâhat gülşeninden eksik olma.)

Bülbül-i cÀna ãafÀ virdi èAùÀyÀ àazelüñ

BÀà-ı ùabè içre açılmış gül-i òoş-bÿdur bu (g.87/5)

(Ey Atâ, gazelin, can bülbülüne neşe verdi. Bu gazel, yaradılış bağında açılmış hoş kokulu bir güldür.)

BahÀr-ı óüsnine úarşu nigÀruñ èAùÀ di şièr-i terler tÀze tÀze (g.95/7)

(Atâ, sevgilinin güzellik baharına karşı yeni yeni şiirler söyle.)

İkinci beyitte bu dünyayı bir bağa benzeten şair, kendisini de bu bağın vazgeçilmez bir unsuru olan bülbülle nitelendirmektedir. Atâ, ayrıca şiirinin inci gibi kusursuz yani fâsih olduğunu da ifade etmiştir. Üçüncü beyitte şair, şiirini bülbüle sevinç veren hoş kokulu bir güle benzetmiştir. Son beyitte de şair, şiirlerinin yazılma nedenini, sevgilinin güzeliğine atfetmektedir. Şair, birinci ve dördüncü beyitlerdeki ter ve ikinci beyitteki tâze kelimeleriyle de şiirlerinin orijinalliğine dikkat çekmektedir.

Divan şiirinde, anlamın orijinalliğini nitelendirmek için tâze ve ter kelimelerinin yanında bu anlamı karşılamak için bikr, rengîn, hayâl ve endîşe gibi sıfatlar da kullanılmaktadır.61

Atâ da birçok beytinde kendine has üslûbuyla bu sıfatları kullanarak şiirlerinin eşsiz olduğunu ifade etmiştir.

61

17 Óarem-i dilde şol ebkÀrdur ebyÀtım kim Ùakınır barmaàına her biri birer òÀtem (k.6/26)

(Şiirlerim, gönül hareminde her biri parmağına birer yüzük takan bakirelerdir.)

Şair, hemen hemen her yüzyılda şiirin, yeni bir tarz ve şekilde yazıldığını belirtmek üzere fikir ve mânâ kelimeleri ile beraber kullanılan bikr sıfatıyla62

şiirlerinin bakir yani orijinal olduğunu dile getirmiştir. Atâ, şiirini tertemiz, bakir kızlara benzetmiştir. Bunlara olan rağbeti de parmaklarına taktıkları yüzükle –ki bu nişan yüzüğü olabilir- ifade etmiştir.

Rişte-i bÀríkdür èıúd-ı güherden cilveger

İy èAùÀ naômuñda ãÿret gösteren rengín òayÀl (g.76/5)

(Ey Atâ, şiirlerinde görünen renkli hayal, cezbeden bir elmas gerdanlığın ince ipidir.)

Baàrum firÀú odıyla yanmış kebÀba beñzer

Keyfiyyet ile şi’rüm rengín-şarÀba beñzer (g.37/1)

(Gönlüm ayrılık ateşiyle yanmış kebaba, şiirim ise nitelik olarak renkli bir şaraba benzer.)

Şiirdeki edâ ve üslubun güzelliğini dile getirmek için kullanılan renkli, parlak, latif, güzel, hoş anlamlarına gelen rengîn sıfatı, bazı beyitlerde üslûbun renkli olmasını, bazı beyitlerde de orijinal anlamını karşılamaktadır. Yukarıdaki ilk beyitte de Atâ, şiirlerindeki hayali değerli bir elması taşıyan ince bir ipe benzetmektedir. İkinci beyitte ise şair, şiirini yine rengîn sıfatıyla nitelendirmiştir. Onun şiiri, insanların iradesini yok ederek onları sarhoş eden ve onlarda müptelalık oluşturan bir şarap misalidir.

Hayâl ve endîşe kelimeleri de herhangi bir sıfat olmaksızın şairin sanat gücünü övmede kullanılır.

Bilüñ òayÀli açar göñlüm iy cefÀ-píşe ÒayÀl ile açılur çün kilíd-i endíşe (g.88/1)

(Ey sevgili, belinin hayali gönlümü açar çünkü düşünce kilidi, hayal ile açılır.)

62

18

Yukarıdaki beyitte Atâ, şiirlerindeki hayalin ince, eşsiz olmasını sevgilinin incecik beliyle nitelendirmiştir ve düşünceyi kilidi olan bir nesneyle somutlaştırarak onu açacak olanın hayal olduğunu söylemiştir. Aslında bununla anlatmak istediği, sanatındaki orijinalliğinin hayalinin eşsizliğinde saklı olmasıdır.

CihÀn dili bezene naôm-ı ÀbdÀruñla

Niteki cevher ile zeyn ola úalan òancer (k.4/35)

(Güzel bir hançer, elmas ile süslendiği gibi âlemin gönlü de senin taze/nükteli/hoş şiirinle bezensin.)

Şair, burada nazm kelimesini taze, parlak, nükteli, zarif, güzel ve hoş anlamlarını karşılayan âb-dâr kelimesiyle nitelendirilerek hem anlamca şiirinin orijinal olduğunu hem de üslupça nükteli, hoş ve elde tutulan, elmasla bezenmiş değerli bir hançer gibi zarif olduğunu ifade etmiştir.

Atâ, yine aşağıdaki beyitlerde görüldüğü üzere gazel, şi’r, nazm, nâme, mecmûa gibi isimleri hoş, garrâ, sûz, dil-âvîz, melâhat, letâfet, şevk, tarab-engîz, şeker-nisâr, kemâl ve rengîn gibi sıfatlarla nitelendirerek şiirlerinin üslûb ve edâ yönünden eşsiz olduğunu dile getirmiştir.

Mecmÿèa-i èÀlemde èAùÀ işbu redífe

Çoú şièr ola bunuñ gibi àarrÀ àazel olmaz (g.57/7)

(Atâ, âlem mecmuasında bu redifle yazılan şiir çoktur ancak bunun gibi parlak bir gazel bulunmaz.)

Parlak, güzel, gösterişli anlamlarını karşılayan garrâ kelimesiyle, sözün etkili yani pür-sûz olması63

kastedilmektedir. Bu beyitte de şair, daha önce bu redifle şiir yazıldığını ancak kendisininkinin diğerleriyle karşılaştırılamayacak kadar güzel ve etkili olduğunu belirtmiştir. Üsküplü Atâ, aşağıdaki dört beyitte de yine şiirinin ne kadar etkili olduğunu sûz, nâr gibi sıfatlarla niteleyerek dile getirmiştir:

63 Işınsu İsen, a.g.t., s.71.

19 Bir sÿz gerek sözde ki te’sír ide cÀne

Bir sözde ki sÿz olmaya ol bÀd-ı hevÀdur (k.2/57)

(Sözün gönle tesir etmesi için bir ateş gerekir, bir sözde ateş olmazsa o kuru ve boş bir sözdür.)

Burada söylenen sözün karşıdakine tesir etmesi için etkileyici bir üslubunun olmasına dikkat çekilmesinin yanında, sûz kelimesinin “dert, acı, ıztırap” anlamları da değerlendirildiğinde sözün başkasına tesir etmesi için öncelikle o sözü söyleyenin söylediği hali, derdi yaşaması da kastediliyor olabilir.

Sözlerüm sÿzı yaúarsa ne èaceb ÀfÀúı

Yaúduñ iy mihr sen ol Àteşi ruòsÀruñ ile (g.90/3)

(Sözlerimin ateşi ufakları yakarsa şaşılır mı? Ey sevgili, yanağın ile o ateşi sen yaktın.)

Atâ, burada sûz sıfatı ile sözlerinin etkisini anlatmıştır. Şair, sevgilinin kıpkırmızı yanağına meftun olmuş ve bunun verdiği ıstırapla söylediği sözler ufukları yakmaktadır. Yani çektiği ıstırapla ne gün doğarken ne de gün batarken (gece-gündüz) uyumamaktadır. Mihr kelimesiyle hem sevgili hem de güneş kastedildiğinde güneş doğarken ve batarken ufukta oluşan kızıllık, şairin sevgilinin yanağına duyduğu özlemle söylediği yakıcı, dertli sözlerden kaynaklanmaktadır.

Aşağıdaki beyitlerde de Atâ’nın, hoş, tarab-engîz, dil-âvîz, melâhat, letâfet gibi sıfatları kullanarak sanatını övdüğü görülmektedir.

Eksilme èAùÀ òoş ùarab-engíz sözüñ vÀr

Óaú’dan bu süòan Ùÿrı bugün saña èaùÀdur (k.2/56)

(Atâ, hoş, coşturucu sözün var -bu söz meydanından- eksik olma, bugün bu söz dağı Allah’ın sana ihsanıdır.)

Ayrıca bu beyitte Hz. Mûsâ’nın Tûr dağında Allah (c.c) ile konuşmasına telmih yapılmaktadır. Bilindiği üzere Hz. Mûsâ Tûr-i Sînâ’da Cenâb-ı Hak’la konuşmuş ve buna binaen kendisi “Kelîmullah” sıfatıyla vasıflandırılmıştır. Beyitte Tûr kelimesinin kullanılmasında Mûsâ aleyhisselâmın mucizelerinin hatırlatılması ve böylece şairin kendi

20

sözlerinin değerini vurgulanması amaçlanmaktadır. Bundan hareketle Atâ da şairliğinin ve sözlerinin mucize etkisi gösterdiğini söylemektedir.

Gÿş-ı ãanemde naôm-ı dil-Àvízüñ işidüb Baş egdi saña gÿşe urub gÿşdÀr elin (k.7/20)

(Güzel kimse, gönül çeken şiirini işitip sözünü dinlemek için kulak vererek sana baş eğdi.)

Kilk-i èAùÀ’ya baú ne şekerler niåÀr ider

Kim gördi anı kim ola şekker-niåÀr serv (k.9/36)

(Atâ’nın kalemine bak ne güzel şekerler saçar ki servi onu görüp şeker dağıtan olmuştur.)

Aşağıdaki beyitte Atâ şiirini kâinatın ve bütün canlıların yaşam kaynağı olan suya benzetmiştir. Nasıl ki su, bulunduğu yere canlılık veriyor, geçtiği yeri yeşertiyorsa onun şiiri de onu ihtiva eden eseri güzelleştirmektedir. Yani şair, mecmuaların onun şiirine yer vermekle kendilerine bir canlılık ve güzellik kattığını ifade etmiştir.

Bulsa şièrümden melÀóat n’ola her mecmÿèa kim Vire gelmişdür letÀfet iy èAùÀ gülzÀre ãu (g.85/5)

(Atâ, her eser/mecmua şiirinden güzellik alsa ne olur ki, su gül bahçesine güzellik vere gelmiştir.)

Yine divan şiiri geleneğinde şair, eserlerinin ve şairliğinin en iyisi ve hatta diğerlerinden üstün olduğunu, kendisini bu konuda tanınmış bir şahsa benzeterek veya onunla eş tutarak ifade eder. Bu kişi veya kişiler, çoğunlukla İran ve Arap coğrafyasından olduğu gibi kendi edebî coğrafyasından da olabilmektedir.64

Üsküplü Atâ da birçok beytinde şiirlerinin üstünlüğünü anlatmak için gerek İran gerekse Anadolu muhitinden tanınmış kişilerin ismini zikretmiş ve kendi şiirleri kadar güzel şiir yazılamayacağının yanı sıra bunlara nazire dahi yazılamayacağını şu beyitlerle dile getirmiştir:

SelmÀn selÀsetiyle SüleymÀn-ı naôm iken Görse öperdi bu àazel-i ÀbdÀr elin (k.7/22)

64

21

(Selmân şiirlerindeki akıcılık ile şiirin Süleymân’ı iken bu parlak gazeli görse -bunun sahibinin- elini öperdi.)

İy èAùÀ òüsreviyüz gerçi diyÀr-ı naômuñ

Lík her úande ise ehl-i kemÀlüñ úulıyuz (g.58/5)

(Ey Atâ, nazm diyarının sultanıyız ancak her nerede isek mükemmellik sahibinin kuluyuz.)

èAùÀ şièr ile Rÿm-ili’nde aú yüzde úara beñsin Ne yirde añsalar dirler bu fen içinde fÀyiúdur (g.30/7)

(Atâ, şiirinle Anadolu’da ak yüzdeki kara ben gibisin, nerede adını ansalar “bu sanatta en üstünüdür” derler.)

Atâ, sanat gücünü, ilk beyitte İran’ın kasideleriyle meşhur şairlerinden olan Selmân-ı Sâvecî’den daha üstün olduğunu, ikinci beyitte de sultân-ı şuarâ söyleyerek bu alanda tanınmış kişilerle kendisini kıyaslamak suretiyle ortaya koymuştur. Son beyitte de şair, tezat sanatından yararlanarak beyaz bir yüzde siyah bir ben ne kadar dikkat çeker ve güzelliğe güzellik katarsa kendisinin de öyle olduğunu söylemektedir. Aynı zamanda Rûm ve beyaz yüz kelimeleriyle Anadolu’da yaşayan beyaz insanların ve bunun aksi olarak Habeşli ve Hindli gibi siyahî insanların kastedildiği düşünüldüğünde şair, kendisinin Anadolu’da yaşayan ancak bir Hind ve Arap şairi kadar iyi şiir yazabilen birisi olduğunu ifade etmektedir.

Bu naôma bir naôíre diyen şÀèir olımaz

Kim beñzemez nigÀre her iden nigÀr elin (k.7/24)

(Her çizilen resim sevgiliye benzemediği gibi bu şiire de nazire yazacak şair bulunmaz.)

Bí-bedel diyü èAùÀ ögmek ne óÀcet naômını

Merd olan meydÀna gelsün kim yaraşmaz lÀf aña (g.14/7)

(Ey Atâ, şiirini eşsiz diye övmene lüzum yok! Yiğit olan kişiye dedikoduyla eleştirmek yakışmaz, merd olan söz meydanına gelsin.)

22 İy èAtÀ böyle edÀyile naôíre diyene

áÀfil olma gözüñ aç merd-i süòan-dÀn dirler (g.39/6)

(Ey Atâ, gözünü aç gafil olma! Bu üslûpla nazire söyleyene güzel söz söyleyen yiğit derler.)

İlk beyitte Atâ, şiirine yazılabilecek nazireyi bir şeyin aslı ile ona bakılarak yapılan benzetmenin aynı değerde olmayacağını; ikinci beyitte şiirinin nazire yazılamayacak derecede eşsiz olduğunu ve son beyitte de yazdığı nazirenin değerini belirterek yine kendi şairliğinin ve şiirlerinin üstünlüğünü dile getirmiştir. Aşağıdaki beyitte de şairliğin aşkla ilişkisi ifade edilmiştir.

Gülile hem-dem olub ötmege başlar bülbül Ekåerí òÿblara yÀr olan şÀèir olur (g.43/2)

(Bülbülün gülle arkadaş olup ötmeye başlaması gibi genellikle güzellere yar olan kişi şair olur.)

Benzer Belgeler