• Sonuç bulunamadı

4.4. Anlatım Teknikleri

4.4.2. Tasvir Tekniği

Zeyyat Selimoğlu’nun hikâyelerinin birçoğunda anlatıcı birinci tekil kişidir. Dolayısıyla kahraman olayları gözleyen ve anlatan kişi olduğu için anlatma tekniği kullanılır. Aynı zamanda “tanrısal” yani “üçüncü tekil” anlatıcının olduğu hikâyelerde de bu teknik kullanılmıştır. Örneğin birçok hikâyede olduğu gibi “Beş Kepçe Üzüm Hoşafı” adlı eserde de olaylar sırayla gelişir ve anlatıcı olayı diyaloglarla birlikte aktarır.

Bazı hikâyelerde kahramanlar konuşmaları ve hareketleriyle karakterleri, psikolojik durumları ve kültürel seviyeleri hakkında ipuçları verirler. Kızıyla girdiği cinsel ilişki sonrası yargılanan bir adamı anlatan “İlişkiler” adlı hikâyede, duruşmayı anlatıcıyla birlikte izleyen “stajcı kız” insanların bu iğrenç durumlarına bir türlü alışamaz, mahkeme esnasında midesi bulanır ve kendini dışarı zor atar. Adliye koridorlarında anlatıcıyla girdiği şu diyalog gösterme tekniğine güzel bir örnektir:

“Stajcı kız:

-Çok şükür, diyor bu oturumu da atlattım. -Ne gibi?

-Olmuyor, diyor, alışamıyorum. İnsanların birbirlerini böylesine zor durumlara düşürmelerini onlarla birlikte yaşamak yıpratıyor beni. Saatlerce kendine gelemiyorum.”133

Zeyyat Selimoğlu gösterme tekniğinden de sıkça faydalanır; hatta Denizlerin, İstanbul kitabındaki “Bir Kadınla Erkeğin Konuşmasını Dinler Öyküdür” adlı hikâye baştan sona sadece diyaloglardan oluşur. Anlatıcı yoktur. Adeta bir tiyatro metni gibi sadece diyalog vardır. Bir kadınla erkek vapurda karşılaşırlar. Gençliklerinde birbirini sevmiş; fakat ayrılmışlardır. Kadın evlenmiş ve çocuğu olmuştur. Erkek de evlenmiş ama boşanmıştır. Bunları ve gençliklerinde neden ayrıldıklarını hep aralarında geçen diyaloglardan öğreniriz.

4.4.2.Tasvir Tekniği       

Bir edebi eserde özgünlüğün en önemli yollarından biri de tasvir tekniğini kullanmaktır. Zeyyat Selimoğlu da hikâyelerinde tasvir tekniğine başvurmuştur. Mekân olarak çiftlik, sokak ve çarşı gibi yerleri tasvir eder:

“… ADA’nın çarşısına giriyorsunuz. Girdiniz. Dümdüz, uzunca bir yol. Bütün çarşılar gibi, iki sıralı dükkânlarla dolu. Çarşı dedikse ahım şahım bir çarşı değil. Bir kasaba çarşısı görünümünde.”134

“Her şeyiyle dağılmış taş duvarları, körleşmiş kuyularıyla, yıkık bir bahçe fırınıyla, fırının yanından uzayıp giden, bir zamanlar tam altında var olmuş bir masayı güneşten, yağmurda korumuş, şimdi çatlaklar, yırtıklarla dolu, yumru yumru, kamburlu göçüklü uzun teneke çatısıyla, kurumaya yüz tutmuş yamuk incir ağaçlarıyla, bir kenardaki sıvaları dökülmüş, küçük, tek katlı kaykılmış yapısıyla, yıllar önce bırakılmış, uğuru kaçmış, küçük bir çiftlik örneğiyle karşı karşıyaydık.”135

Yazar sadece açık mekânları değil, aynı zamanda mahkeme salonu, ev ve oda gibi kapalı alanların da tasvirini yapar:

“İşte geldik ve durduk. Önümüzden yukarılara doğru tırmanan basamaklar. Solda, boyaları dökülmüş, tahta kaplamaları açığa cıkmış büyük bir ev. Yaşlılık, insanlardaki gibi, evlerde de cilt kurumasına da yol açıyor. Balkonlardan, saçak, kenarlarında ince oymalar…”136

“Kapıyı iyice aralayıp odaya girdim. Döküntü perdelerin inik durduğu loşça bir odaydı. Hemen hemen hiç eşya yoktu odada bir duvarın dibinde hastane karyolalarını andıran demir bir karyola vardı ve karyolanın üzerinde, bacaklarını aşağıya sarkıtmış, gölge gibi, yaralı bir hayalet gibi bir kız oturuyordu.”137

Yukarıdaki tasvirdeki “… Gölge gibi, yaralı bir hayalet gibi bir kız oturuyordu?” ifadesinden yazarın öznel tasvirler yaptığını anlıyoruz. Şu ifadeler de öznel tasvire güzel bir örnektir:

“Adam bizlere doğru yavaş yavaş yürümeye durdu. Şu yıkık ve yıkıntı çiftliğe bundan daha uygun adam olamazdı. O da küçük çiftlik gibi her haliyle yıkık bir görünüm içindeydi. Uzamış sakalları, karmakarışık, kır düşmüş saçları, omuz başları

      

134 Zeyyat Selimoğlu, Aramızdaydı O Gün, s.53 135 Zeyyat Selimoğlu, a.g.e., s.116

136 Zeyyat Selimoğlu, Çiçekli Dağ Sokağı, s.54 137 Zeyyat Selimoğlu, Bir Şarkı Gibiydi, s.36

sökük ceketi, partal kunduraları, içinde bulunduğu dünyayla tam bir uyum içindeydi.”138

Zeyyat Selimoğlu öznel tasvirlerin yanı sıra nesnel tasvirler de kullanmıştır. “Bir Şarkı Gibiydi” adlı hikâye buna güzel bir örnektir. Yazar bu eserde yürüyüp geçtiği bir sokağı tasvir eder. “Oldukça dar bir sokağın” arasında küçük bir bakkal, kuru temizleme dükkânı, manav ve muslukçu gibi küçük işyerlerinin sıralanışı tasvir edilir.

“Bir süre sonra sokağın içindeydim. Oldukça dar bir sokaktı, arada bir bakkal, kuru temizleme dükkânı, manav, muslukçu gibi ufak işyerlerinin sıralanmış olduğu bir sokak.”139

Yazar, kahramanların el, bıyık ve baş gibi muhtelif azalarını da betimleyerek hikâyelerine farklı bir renk katmasını bilmiştir. Hikâyelerdeki bir kahramanın bıyıklarının “karga kanatları gibi yağlı kara, parlak kara bir ışıltı içinde güneşin altında” parlamasını tasvir etmesi yazarın hikâyesine farklı bir özgünlük katmıştır. Şu ifadeler bu özgün tasvirlere örnek olarak gösterilebilir:

“… Yanık izleri görülürdü elinde; kara kara, düğme büyüklüğünde lekeler. Yanıklar üst üste tazelenmiş, yanmış yeniden kararmış, yanmış yeniden sertleşmiş, sonunda kalın kösele gibi düğmelerle kaplı bir el cıkmış ortaya… “140

“Suratı kıpkırmızı kesilip gözleri yaşarıyor. Öyle kızarıyor suratı, bütün başı, o kocaman baş, bir kan saldırısına uğramış gibi oluyor…”141

Zeyyat Selimoğlu, sadece mekân ve kahramanları tasvir etmekle yetinmez. Bazı hayvanları da tasvir etmesi onun hikâyelerine farklı bir canlılık kazandırır:

“Büyükçe bir köpek kameraya bakıyor denizin kıyısından, ağzının kenarından sarkan bir et parçası görüntüde. Ayakta duran köpeğin tam önünde yere uzanmış bir yunus var, yunusun karnı boydan boya yarılıp ikiye ayrılmış, içindekiler boşalmış; köpeğin ağzından sarkan parça, boşaltılmış karından koparılmış olsa gerek köpek çok mutlu görünüyor, dimdik duran başı sağlıklı bir görünüm yolluyor…”142

      

138 Zeyyat Selimoğlu, Aramızdaydı O Gün, s.119 139 Zeyyat Selimoğlu, Bir Şarkı Gibiydi, s.26

140 Zeyyat Selimoğlu, Direğin Tepesinde Bir Adam, s.65 141 Zeyyat Selimoğlu, a.g.e., s.91

Benzer Belgeler