• Sonuç bulunamadı

4.1. Antiradikal Aktivite

Doğal kaynaklı antioksidanlar bitkilerde bol miktarlarda bulunurlar ve bu antioksidan maddeler arasında flavonoitleri, tokoferolleri, fenolik asitleri alkaloitleri, proteinleri, klorofili, organik asitleri ve karotenleri sayabiliriz. Doğal kaynaklı antioksidanlar yerine sentetik antioksidanlar 20. yy’ın başından beri kullanılmaktadır. Fakat sentetik antioksidanların toksik özelliklere sahip olduğu ve kanser gibi geri dönüşümsüz hastalıklara neden olabilecekleri anlaşıldıktan sonra gelişmiş ülkelerde tüketilmelerine sınırlamalar getirilmiş veya tamamen yasaklanmıştır. Doğal olmayan sentetik antioksidanların zararlı olabileceği düşüncesi, doğal kaynaklı antioksidanlara olan ilgiyi arttırmış, bu yöndeki çalışmalar ise bitkisel kökenli antioksidanlar üzerine yoğunlaşmıştır.

Serbest radikallerin hücrelere zarar vermeden etkisiz hale getirilmeleri veya yok edilmeleri bütün canlı organizmalar için çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü radikalik zincir reaksiyonları, radikaller sayesinde başlayıp geliştiğinde proteinler, yağ asitleri, karbohidratlar ve en önemlisi DNA ve RNA gibi hayati öneme sahip biyomoleküllerin yapısı bozulmakta ve yaşlanma, damar tıkanıklığı, çeşitli kanser türleri gibi geri dönüşümsüz durumlara sebep olmaktadır (Halliwell ve Gutteridge, 1989). Sunulan yüksek lisans tezinde serbest radikal olarak OH•, DPPH• ve ABTS•+ kullanılmıştır.

DPPH• (2,2-difenil-1-pikrilhidrazil) serbest radikal olup hidrojen radikali ya da bir elektron ile birleşerek kararlı diamanyetik bir moleküle dönüşme eğilimine sahiptir (Soares vd., 1997; Gülçin, 2002). DPPH• radikalleri miktarındaki meydana gelen azalma, 517 nm’de spektrofotometrik olarak ölçülebilmektedir. Bu nedenle antioksidan aktivite tayininde sıklıkla DPPH• radikali kullanılmaktadır. Ortamda bulunan radikal giderici antiradikal türlerin (AH)n varlığında koyu menekşe rengine sahip DPPH• radikalleri Şekil

4.1’de görüldüğü gibi indirgenmiş DPPH formuna (DPPH-H) –açık sarı renkli– dönüşmektedir.

Şekil 4.1. Bir antiradikal tarafından DPPH• radikallerinin giderilmesi

ABTS•+ radikal yok edici testi 2,2’-azino-bis(etilbenztiazolin-6-sülfonik asit) diamonyum tuzu bileşiğinin ortadan kaldırılması, yani başka bir deyişle inhibe edilmesi esasına dayanan bir antiradikal test metodudur. Ortamda bulunan ABTS•+ radikalleri bitki ekstresi ilave edildikten sonra belli bir oranda yok edilmektedir.

Hidroksil (OH) radikalleri organizmada oksijen metabolizması sırasında kolaylıkla oluşabilmektedir. Hidroksil radikali serbest radikaller içinde en reaktif radikal olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple canlı ortamda meydana gelen OH radikali hemen hemen her moleküle saldırabilir ve oluştuğu yerde çok büyük hasarlara neden olabilir (Kawanishi vd., 2001; Imahori vd., 2008). OH radikali iki farklı şekilde oluşabilir: birincisi Fenton reaksiyonu adı verilen H2O2’nin geçiş metalleri varlığında indirgenmesi yoluyla, ikincisi

ise Haber-Weiss reakasiyonu adı verilen H2O2’nin O2•- ile tepkimesi sonucunda oluşabilir.

İkinci reaksiyon katalizörsüz çok yavaş ilerler fakat Fe+3

katalizörlüğünde çok hızlı gerçekleşir. Su yüksek enerjili iyonize edici radyasyona maruz kalırsa yine OH• radikali oluşabilir. Bir OH radikali yüzlerce yağ asidini ve yan zincirini lipit perokside dönüştürebilir. Meydana gelen hidroperoksitler birikerek membran yapısını bozar ve hücrenin parçalanmasına neden olurlar. Bütün bu sebeplerden ötürü canlı organizmalarda OH radikalinin yok edilmesi veya daha az zararlı hale dönüştürülmesi çok önemlidir (Cheeseman ve Slater, 1993; Matsuzaki vd., 2009).

Çalışma sonuçlarımıza göre C. tournefortii su, etanol ve metanol ekstrelerinin ABTS•+ ve DPPHradikali giderme aktivite testlerinde standart antioksidan BHT’ye göre zayıf kaldığı, sadece OH radikali yok etme testinde su ekstresinin (%84.12) BHT’den

(%75.77) daha yüksek aktivite gösterdiği anlaşılmıştır. Yaptığımız literatür incelemesinde

C. tournefortii bitkisine ait herhangi bir antiradikal çalışmaya rastlanmadı.

M. neglecta su, etanol ve metanol ekstrelerinin antiradikal özellikleri incelendiğinde,

ekstrelerin ABTS•+ ve DPPH radikali yok etme aktivitelerinin standart antioksidan BHT’den daha düşük olduğu, yalnız OH radikali yok etme aktivitesinde etanol ve metanol ekstrelerinin (sırasıyla, %76.69, %80.58) BHT’den (%75.77) daha yüksek orana sahip olduğu saptanmıştır. M. neglecta ile ilgili çalışmalar incelendiğinde Türker ve Dalar (2013)

M. neglecta meyve ekstrelerinin yüksek antioksidan aktiviteye sahip olduğunu ileri

sürmüşlerdir. Başka bir çalışmada ise M. neglecta çiçek ve yaprak ekstrelerinin H2O2 ve

O2•- radikalleri giderme aktivitelerinde ve lipit peroksidasyonun (LPO) inhibisyonunda

BHA, BHT ve α-tokoferolden daha yüksek aktivite gösterdikleri belirlenmiştir (Güder ve Korkmaz, 2012). Bizim çalışmamızda M. neglecta su ekstresi %26.11 oranında DPPH radikali yok etmişken Mavi vd. (2004) M. neglecta su ekstresinin %55.7 oranında DPPH radikali yok ettiğini saptamışlardır. Aradaki bu oran farklılığı belki de bitkinin yetiştiği bölgenin klimatik ve topografik faktörlerinin etkisiyle alakalı olabilir. Çünkü farklı bölgelerde yetişen aynı türe ait bitkilerin içerdiği etken maddelerin farklı olabileceği bilinmektedir. Yapılan diğer çalışmalardan birinde M. neglecta su ve su/metanol ekstrelerinin standart antioksidanlardan daha düşük DPPHradikali giderme aktivitesine sahip oldukları (Pinela vd., 2016), diğerinde ise M. neglecta metanol ekstresinin DPPH radikali gidermede standart antioksidan vitamin E’den çok daha düşük aktivite gösterdiği belirtilmiştir (Khan vd., 2016). Bu çalışmada da benzer sonuçlar tespit edilmiştir. Çünkü

M. neglecta’nın hem su hem de metanol ekstreleri (sırasıyla, %26.11, %62.77) DPPH

radikalini standart antioksidan BHT’den (%95.21) daha düşük oranda yok etmiştir.

Bu çalışmada P. oleracea su, etanol ve metanol ekstrelerinin antiradikal özelliklerine bakıldığında, ekstrelerin DPPHradikalini yok etmede standart antioksidan BHT’den çok daha düşük oranda kaldıkları belirlenmiştir. ABTS•+ radikali giderme testinde P.oleracea su ekstresi (%97.53) BHT’den (%93.24), OH radikali gidermede ise su, etanol ve metanol ekstrelerinin (sırasıyla, %84.80, %78.55, %80.24) BHT’den (%75.77) daha yüksek aktivite gösterdikleri gözlenmiştir. Uddin vd. (2014) yaptıkları çalışmada P. oleracea ekstrelerinin %76.71 oranında DPPH radikali yok ettiğini belirlemişlerdir. Bu çalışmada P. oleracea su, etanol ve metanol ekstrelerinin DPPH radikalini sırasıyla %38.10, %33.74 ve %47.13 oranında yok ettiği ve Uddin vd. (2014)’nin çalışmasına göre daha düşük oranda kaldığı gözlenmektedir. Bu durum bitkinin içerdiği antioksidan bileşiklerin aynı türe ait bitkilerin

yetiştiği ortam faktörlerine ve ekstraksiyon işleminin yapıldığı çözücüye bağlı olarak değişmesiyle açıklanabilir. Başka bir çalışmada P. oleracea su ekstresinin %80 oranında DPPH radikali, %12 oranında ise OH radikali yok ettiği belirlenmiştir (Peksel vd., 2006). Bu çalışmada ise ekstraksiyonun gerçekleştirildiği çözücüler açısından farklı sonuçlar elde edilmiştir, P. oleracea su ekstresi DPPH radikalini % 38.14 oranında, OH radikalini ise %84.80 oranında yok etmiştir. Cho vd. (2008) ise P. oleracea’nın su ve etanol ekstrelerinin sırasıyla %89.2 ve %72.9 oranında DPPH, sırasıyla %69.0 ve %96.5 oranında ABTS•+ radikali yok ettiğini bildirmişlerdir. Bu sonuçlar bu çalışmada elde edilen sonuçlarla ekstrelerin antiradikal aktivite yüzdeleri bakımından benzerlik göstermemektedir. Çalışma sonuçlarına göre P. oleracea su ve etanol ekstreleri DPPH radikalini sırasıyla %38.10 ve %33.74 oranında, ABTS•+ radikalini ise sırasıyla %97.53 ve %45.82 oranında yok etmiştir. Bu sonuçlardan da anlaşılacağı üzere ekstraksiyonun yapıldığı çözücüler bakımından farklılıklar gözlenmektedir. Oliveira vd. (2009) P. oleracea’nın 4 farklı kültürünün su ekstrelerinin DPPH radikali giderme aktivitelerini araştırmış ve ekstrelerin yaklaşık %45 ila %80 aralığında DPPH radikali giderdiğini belirlemişlerdir. Alam vd. (2014) ise P.

oleracea’nın 13 farklı bölgeden toplanan örneklerinin metanol ekstrelerinin DPPH radikali giderme aktivitelerinin %41.25 ile %66.81 aralığında değiştiğini rapor etmişlerdir. Bu sonuçlar çalışmamızdaki P. oleracea metanol ekstresinin %47.13 DPPH radikali giderme oranıyla uyum göstermektedir ve aynı bitki türünün farklı bölgelerdeki örneklerinin farklı antioksidan özellikler gösterebileceğine yönelik güçlü deliller sunmaktadır. Lim ve Quah (2007) P. oleracea metanol ekstresinin çok yüksek DPPH radikali giderdiğini, Ercisli vd. (2008) ise aynı çözücüdeki ekstrenin BHT ve BHA’dan daha düşük oranda DPPH radikali giderdiğini ileri sürmüşlerdir. Erkan (2012) ise P. oleracea metanol ekstresinin çok yüksek DPPH ve ABTS•+ radikali giderdiğini tespit etmiştir.

Sunulan çalışmada R. ribes su, etanol ve metanol ekstrelerinin antiradikal özelliklerine bakıldığında, ekstrelerin ABTS•+ (sırasıyla, %99.27, %99.91, %99.88) ve OH radikallerini (sırasıyla, %83.11, %81.42, %83.26) standart antioksidan BHT’den (sırasıyla, %93.24, %75.77) çok daha yüksek oranda yok ettikleri belirlenmiştir. DPPH radikali giderme testinde ise sadece R. ribes metanol ekstresinin (%95.86) BHT’den (%95.21) daha yüksek aktivite gösterdiği saptanmıştır. R. ribes ile alakalı literatürler incelendiğinde Öztürk vd. (2007) bu bitkinin metanol ve kloroform ekstrelerinin DPPH radikali giderme aktivitesini incelemişler ve sırasıyla %87.07 ve %50.87 oranında DPPH radikali yok ettiğini belirlemişlerdir. Bu çalışmadaki sonuçlar (%95.86) Öztürk vd. (2007)’nin

sonuçlarına göre daha yüksektir (%87.07). Oktay vd. (2007) ise R. ribes su, etanol ve eter ekstrelerinin DPPH radikali giderme aktivitesini incelemişler ve sonuçta etanol ekstresinin su ve eterden daha yüksek aktivite gösterdiğini saptamışlardır. Benzer şeklilde bu çalışmada da etanol ekstresi (%94.21) su ekstresinden (%93.49) daha yüksek aktivite göstermiştir. Amiri vd. (2015) R. ribes esansiyel yağlarının ve heksan ekstresinin, Samancioglu vd. (2016) ise R. ribes aseton/su ekstresinin DPPH radikali giderme aktivitesini incelemişler ve her iki araştırmacı da düşük oranda radikal giderme aktivitesi tespit etmişlerdir. Buna göre bu çalışmayla bu iki çalışma sonuçları arasında farklılıklar gözlenmesinin nedeni ekstraksiyonda kullanılan çözeltilerin farklı olması olabilir.

R. acetosella su, etanol ve metanol ekstrelerinin antiradikal özelliklerine

bakıldığında, ekstrelerin ABTS•+ (sırasıyla, %96.68, %97.68, %97.13) ve DPPH radikallerini (sırasıyla, %96.11, %95.34, %96.97) standart antioksidan BHT’den (sırasıyla, %93.24, %95.21) çok daha yüksek oranda yok ettikleri saptanmıştır. OH radikali gidermede ise R. acetosella etanol ve metanol ekstreleri (sırasıyla, %84.63, %87.16) BHT’den (%75.77) daha yüksek aktivite göstermiştir. Özen (2010) ile Isbilir ve Sagiroglu (2013) yaptıkları çalışmalarda R. acetosella etanol ekstresinin sırasıyla %75 ve %79.68 oranında DPPH radikali giderdiğini belirlemişlerdir. Bu iki araştırmanın sonuçları bu çalışma sonuçlarından (%95.34) daha düşüktür. Pereira vd. (2011) ve Samancioglu vd. (2016) R. acetosella ekstresinin yüksek oranda DPPH radikali yok ettiğini rapor etmişlerdir.

4.2. Fitokimyasal İçerik

Bitkilerin çiçek, yaprak, tohum, gövde, meyve ve kabuk gibi kısımları doğal antioksidan madde olarak kabul edilen vitaminler, fenoller, fenolik asitler, karotenoitler, yağ asitleri, flavonoitler, steroller ve glutatyon gibi bileşikleri ihtiva ederler ve bu bileşikler radikal giderici, enzim inhibitörü, kanseri önleyici, antibiyotik olarak fonksiyon gösterirler (Larson, 1988; Ramarathnam vd., 1988; Pratt ve Hudson, 1990). Bilimsel çalışmalar sebze ve meyve tüketimi arttıkça insanların kalp-damar rahatsızlıkları, kanser ve ölüm oranlarında azalmalara yol açtığını göstermiştir. Yine kanser, kalp-damar hastalıkları ve yaşlanma ile sebze-meyve tüketimi arasında ters bir orantı olduğu iddia edilmektedir. Meyve ve sebzelerin dolayısıyla bitkilerin bu özellikleri, bol miktarda içerdikleri tokoferoller, proantosiyanidinler, vitaminler, steroller, flavonoitler, fenoller, fenolik asitler, askorbik asit ve yağ asitleri gibi temel bileşik gruplarından kaynaklanmaktadır (Ames vd.,

1993; Dragsted vd., 1993; Gülçin, 2002). Bu sebeplerden ötürü bitkilerin ihtiva ettiği fitokimyasal bileşik olarak adı verilen yukarıda adı geçen temel bileşiklerin kaltitatif ve kantitatif analizlerinin yapılması ve gerektiğinde bunların izolasyon, karakterizasyon ve sentezi biyokimyasal çalışmalar açısından çok önemlidir. Bütün bu bilgiler ışığında bu çalışmada yer alan C. tournefortii, M. neglecta, P. oleracea, R. ribes ve R. acetosella’nın potansiyel olarak sahip olduğu biyoaktif özelliklerin tam olarak belirlenebilmesi için toplam fenolik bileşik, toplam flavonoit, toplam proantosiyanidin, flavonoitler, fenolik asitler, yağda çözünen vitaminler, fitosteroller ve yağ asitleri içerikleri saptanmıştır.

C. tournefortii’nin su, etanol ve metanol ekstreleri için fitokimyasal içeriğinde

toplam fenolik bileşik miktarları sırasıyla, 58.32 mg GAE/g ekstre, 84.01 mg GAE/g ekstre ve 43.38 mg GAE/g ekstre şeklinde, toplam flavonoit miktarları sırasıyla, 641.29 µg CE/g ekstre, 293.54 µg CE/g ekstre ve 1239.49 µg CE/g ekstre şeklinde, toplam proantosiyanidin miktarları sırasıyla, 187.44 µg CE/g ekstre, 154.11 µg CE/g ekstre ve 265.22 µg CE/g ekstre şeklinde bulunmuştur. Sonuçlara bakıldığında C. tournefortii etanol ekstresinin toplam fenolik bileşik bakımından, metanol ekstresinin ise toplam flavonoit ve toplam proantosiyanidin bakımından zengin olduğu söylenebilir. C. tournefortii bitkisinin flavonoit olarak rutin (0.55 µg/g), morin (0.05 µg/g), kuersetin (0.05 µg/g), kaempferol (0.05 µg/g), naringin (0.35 µg/g), naringenin (0.05 µg/g) ve resveratrol (0.05 µg/g) içerdiği saptanmıştır. Bitkinin fenolik asit olarak ise vanilik asit (29.10 µg/g), gallik asit (32.95 µg/g), kafeik asit (5.90 µg/g), ferulik asit (19.45 µg/g) ve rosmarinik asit (1.20 µg/g) ihtiva ettiği belirlenmiştir. C. tournefortii’nin yağda çözünen vitaminlerden retinol (0.10 mg/kg), α-tokoferol (2.65 mg/kg), δ-tokoferol (0.05 mg/kg), D (10.05 mg/kg) ve K vitamini (0.35 mg/kg) içerdiği, fitosterol olarak ise ergosterol (78.70 mg/kg) ve stigmasterol (185.90 mg/kg) ihtiva ettiği saptanmıştır. Yağ asitlerinden %21.36 palmitik asit (16:0), %8.21 palmitoleik asit (16:1), %7.17 stearik asit (18:0), %21.33 oleik asit (18:1), %30.50 linoleik asit (18:2), %11.43 linolenik asit (18:3), %28.53 toplam doymuş yağ asitleri, %71.47 toplam doymamış yağ asitleri içerdiği belirlenmiştir. Yağ asidi sonuçlarına göre C.

tournefortii’nin insan sağlığı için daha faydalı olan doymamış yağ asitleri bakımından

zengin olduğu görülmektedir. Özrenk vd. (2012) yaptıkları çalışmada C. tournefortii meyvelerinin kabuk ve kabuk ile çekirdek arası kısmında (mezokarp) sırasıyla %6.02, %5.42 palmitik asit (16:0), %0.11, %0.14 palmitoleik asit (16:1), %2.78, %2.95 stearik asit (18:0), %23.54, %17.18 oleik asit (18:1), %64.93, %72.72 linoleik asit (18:2), %1.24, %0.50 linolenik asit (18:3) içerdiğini rapor etmişlerdir. Ayrıca aynı çalışmada bu

meyvelerin kabuk ve mezokarp kısımlarının sırasıyla 13.56 mg/kg, 11.73 mg/kg α- tokoferol, 1.27 mg/kg, 2.18 mg/kg δ-tokoferol ihtiva ettiği bildirilmiştir. Bu çalışma ile bizim çalışmamız arasındaki farklılıklar bitkilerin yetiştiği ortamın bölgesel ve klimatolojik farklılıklarından kaynaklanıyor olabilir.

M. neglecta’nın su, etanol ve metanol ekstrelerinin fitokimyasal içerik sonuçları

incelendiğinde toplam fenolik bileşik miktarları sırasıyla, 37.57 mg GAE/g ekstre, 53.33 mg GAE/g ekstre ve 74.97 mg GAE/g ekstre şeklinde, toplam flavonoit miktarları sırasıyla, 2117.54 µg CE/g ekstre, 1957.65 µg CE/g ekstre ve 857.44 µg CE/g ekstre şeklinde, toplam proantosiyanidin miktarları sırasıyla, 668.89 µg CE/g ekstre, 397.45 µg CE/g ekstre ve 251.99 µg CE/g ekstre şeklinde bulunmuştur. Bu sonuçlara bakıldığında M.

neglecta su ekstresinin toplam flavonoit ve proantosiyanidin bakımından, metanol

ekstresinin ise toplam fenolik bileşik bakımından zengin olduğu görülmektedir. Güder ve Korkmaz (2012) M. neglecta çiçeklerinin 136.1 µg CE/mg toplam fenolik, 46.7 µg CE/mg toplam flavonoit, yapraklarının ise 106.1 µg CE/mg toplam fenolik, 22.9 µg CE/mg toplam flavonoit içerdiğini göstermişlerdir. Mavi vd. (2004) M. neglecta su ekstresinin 7.6 mg/kg toplam fenolik içerdiğini belirlemişlerdir. Bu çalışmada M. neglecta su ekstresinin (37.57 mg GAE/g) çok yüksek toplam fenolik bileşik içerdiği görülmektedir. Dalar vd. (2012) ise

M. neglecta’nın metanol ekstresinin 17.4 mg GAE/g toplam fenolik, 7.21 mg Rutin E/g

toplam flavonoit, 0.027 mg Kateşin E/g toplam proantosiyanidin ihtiva ettiğini göstermişlerdir. Bu sonuçların bu çalışmada elde edilen M. neglecta metanol ekstresi değerlerinden daha düşük olduğu anlaşılmaktadır. Khan vd. (2016) M. neglecta metanol ekstresinin 25.6 µg/g toplam fenolik bileşik içerdiğini saptamışlardır. Pinela vd. (2016) ise

M. neglecta su ekstresinin 91.05 mg GAE/g toplam fenolik, 25.14 mg Kateşin E/g toplam

flavonoit, su/metanol ekstresinin ise 69.54 mg GAE/g toplam fenolik, 22.85 mg Kateşin E/g toplam flavonoit içeridiğini göstermişlerdir. Bu sonuçlar su ekstresi sonuçlarıyla karşılaştırıldığı zaman toplam fenolik miktarının bu çalışmada elde edilen değerlerden düşük olduğu, toplam flavonoit miktarının ise yüksek olduğu görülmektedir.

M. neglecta’nın flavonoit ve fenolik asit içerikleri incelendiğinde flavonoit içeriği

olarak myrisetin (0.15 µg/g), morin (0.05 µg/g), kuersetin (0.05 µg/g), kaempferol (0.05 µg/g), naringin (0.05 µg/g), naringenin (0.05 µg/g), resveratrol (0.05 µg/g) ihtiva ettiği belirlenmiştir. Fenolik asit olarak ise vanilik asit (1.95 µg/g), gallik asit (13.65 µg/g), kafeik asit (3.10 µg/g), ferulik asit (12.45 µg/g) ve rosmarinik asit (0.05 µg/g) içerdiği

belirlenmiştir. Türker ve Dalar (2013) M. neglecta’nın 6.4 mg/g kaempferol, 0.9 mg/g kuersetin içerdiğini göstermişlerdir.

M. neglecta’nın yağda çözünen vitamin olarak retinol (0.10 mg/kg), α-tokoferol

(2.45 mg/kg), δ-tokoferol (0.35 mg/kg), D (3.20 mg/kg) ve K vitamini (3.35 mg/kg) içerdiği, fitosterol olarak ise ergosterol (9.15 mg/kg) ve stigmasterol (41.50 mg/kg) ihtiva ettiği saptanmıştır. Yağ asidi içeriği olarak ise %18.34 palmitik asit (16:0), %7.75 palmitoleik asit (16:1), %8.93 stearik asit (18:0), %21.49 oleik asit (18:1), %27.11 linoleik asit (18:2), %9.51 linolenik asit (18:3), %6.87 eikosapentaenoik asit (20:5), %27.27 toplam doymuş yağ asitleri, %72.73 toplam doymamış yağ asitleri içerdiği belirlenmiştir. Bu sonuçlar ışığında M. neglecta’nın vitamin ve omega-3 ile doymamış yağ asitleri bakımından zengin olduğu söylenebilir. Yapılan literatür araştırmasında M. neglecta’nın yağ asitleri ve vitamin içeriğiyle ilgili herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle bu sonuçlar M. neglecta hakkında elde edilen ilk veriler olacaktır.

P. oleracea’nın su, etanol ve metanol ekstrelerinin fitokimyasal içerik sonuçları

incelendiğinde toplam fenolik bileşik miktarları sırasıyla, 95.56 mg GAE/g ekstre, 40.54 mg GAE/g ekstre ve 75.96 mg GAE/g ekstre şeklinde, toplam flavonoit miktarları sırasıyla, 1277.98 µg CE/g ekstre, 1697.49 µg CE/g ekstre ve 1314.41 µg CE/g ekstre şeklinde, toplam proantosiyanidin miktarları ise sırasıyla, 597.44 µg CE/g ekstre, 181.88 µg CE/g ekstre ve 174.12 µg CE/g ekstre şeklinde belirlenmiştir. Sonuçlar incelendiğinde

P. oleracea su ekstresinin toplam fenolik bileşik ve toplam proantosiyanidin bakımından,

etanol ekstresinin ise toplam flavonoit bakımından zengin olduğu görülmektedir. Peksel vd. (2006) P. oleracea su ekstresinin 17.91 µg pirokatekol eşdeğeri toplam fenolik bileşik, 14.63 µg kateşin eşdeğeri toplam flavonoit içerdiğini, Uddin vd. (2012) P. oleracea su, etanol ve metanol ekstrelerinin sırasıyla 142.8 mg GAE/100 g, 276.8 mg GAE/100 g ve 360.8 mg GAE/100 g toplam fenolik bileşik, 28.7 mg Rutin E/100 g, 41.30 mg Rutin E/100 g, 49.2 mg Rutin E/100 g toplam flavonoit içerdiğini saptamışlardır. Alam vd. (2014) P. oleracea’nın 13 farklı kültürünün metanol ekstrelerinin toplam fenolik bileşik miktarlarını 0.96-9.12 mg GAE/g, toplam flavonoit miktarlarını ise 0.13-1.44 mg Rutin E/g olarak tespit etmişlerdir. Petropoulos vd. (2015) ise P. oleracea’nın 6 farklı genotipinin 7.65-20.1 mg GAE/g toplam fenolik bileşik, 0.12-5.30 mg Kateşin E/g toplam flavonoit içerdiğini belirlemişlerdir. Lim ve Quah (2007) P. oleracea’nın 6 farklı kültürünün metanol ekstrelerinin toplam fenolik içeriğini 127-478 mg GAE/100g, Ercisli vd. (2008) aynı bitkinin aynı ekstresinin toplam fenolik içeriğini 17.88 µg GAE/mg olarak tayin

etmişlerdir. Cho vd. (2008) P. oleracea su ekstresinin 3.05 µg/g, etanol ekstresinin ise 6.33 µg/g, Oliveira vd. (2009) ise dört farklı bölgeden topladıkları P. oleracea su ekstrelerinin 211.6-633.9 mg/kg aralığında toplam fenolik bileşik içerdiğini saptamışlardır. Marrelli vd. (2015) yaptıkları çalışmada P. oleracea su/etanol ekstresinin 11.8 mg Kuersetin E/g toplam flavonoit içerdiğini göstermişlerdir. Tüm araştırmalar ve bu çalışmada elde edilen sonuçlar

P. oleracea bitkisinin toplam fenolik, toplam flavonoit ve toplam proantosiyanidin içeriği

bakımından oldukça zengin bir bitki olduğunu göstermektedir.

P. oleracea’nın flavonoit içeriği olarak rutin (0.10 µg/g), myrisetin (0.10 µg/g),

morin (0.05 µg/g), kuersetin (0.05 µg/g), kaempferol (0.05 µg/g), katesin (5.10 µg/g), naringenin (0.05 µg/g), resveratrol (0.10 µg/g) ihtiva ettiği belirlenmiştir. Fenolik asit olarak ise vanilik asit (5.75 µg/g), gallik asit (25.05 µg/g), hidroksikinamik asit (0.95 µg/g), kafeik asit (11.10 µg/g), ferulik asit (2.35 µg/g) ve rosmarinik asit (4.70 µg/g) içerdiği saptanmıştır. Erkan (2012) yaptığı çalışmada P. oleracea’nın flavonoit olarak 55.45 mg/kg kuersetin ve 24.32 mg/kg kaempferol, fenolik asit olarak ise 77.90 mg/kg kafeik asit, 40.99 mg/kg ferulik asit ve 48.13 mg/kg rosmarinik asit içerdiğini bildirmiştir. Bu çalışma sonuçları ile karşılaştırıldığında flavonoit ve fenolik asit miktarları farklı olsa da içerik olarak benzer sonuçlar elde edildiği görülmektedir.

P. oleracea’nın yağda çözünen vitamin olarak retinol (0.10 mg/kg), α-tokoferol (3.30

mg/kg), δ-tokoferol (0.05 mg/kg), D (2.50 mg/kg) ve K vitamini (0.10 mg/kg) ihtiva ettiği, fitosterol olarak ise ergosterol (335.15 mg/kg) ve stigmasterol (44.10 mg/kg) içerdiği belirlenmiştir. Simopoulus vd. (1992) P. oleracea’nın 170 mg/100 g α-tokoferol, 43.5 mg/100 g A vitamini öncülü içerdiğini saptamışlardır. Marrelli vd. (2015) P. oleracea’nın ergosterol ve stigmasterol bakımından zengin olduğunu ortaya koymuşlardır.

P. oleracea’nın yağ asidi içeriği ise %10.65 palmitik asit (16:0), %6.96 palmitoleik

asit (16:1), %9.55 stearik asit (18:0), %10.18 oleik asit (18:1), %5.19 linoleik asit (18:2), %47.52 linolenik asit (18:3), %9.95 eikosapentaenoik asit (20:5), %20.20 toplam doymuş yağ asitleri, %79.80 toplam doymamış yağ asitleri şeklinde saptanmıştır. Simopoulos ve Salem (1986) P. oleracea’nın %47.6 oranında linolenik asit (18:3) ihtiva ettiğini, Omara- Alwala vd. (1991) ise %66.4 oranında linolenik asit (18:3) içerdiğini ileri sürmüşlerdir. Başka bir çalışmada Simopoulus vd. (1992) P. oleracea’nın %13.45 linoleik asit (18:2), %63.78 linolenik asit (18:3) içerdiğini, Siriamornpun ve Suttajit (2010) ise aynı bitkinin %13.09 palmitik asit (16:0), %2.29 stearik asit (18:0), %14.46 linoleik asit (18:2), %62.95 linolenik asit (18:3), % 21.25 toplam doymuş yağ asitleri, %78.75 toplam doymamış yağ

asitleri ihtiva ettiğini belirlemişlerdir. Diğer bir çalışmada Ercisli vd. (2008) P.

oleracea’nın %9.72 palmitik asit (16:0), %4.36 stearik asit (18:0), %8.83 oleik asit (18:1),

%14.01 linoleik asit (18:2), %56.3 linolenik asit (18:3), %19.12 toplam doymuş yağ asitleri, %79.17 toplam doymamış yağ asitleri içerdiğini göstermişlerdir. Oliveira vd. (2009) ise dört farklı bölgeden topladıkları P. oleracea ekstrelerinin %19.26-24.26 aralığında palmitik asit (16:0), %7.08-8.72 aralığında stearik asit (18:0), %11.55-19.49 aralığında oleik asit (18:1), %4.00-6.31 aralığında linoleik asit (18:2), %24.48-39.06 aralığında linolenik asit (18:3), %42.56-50.02 aralığında toplam doymuş yağ asitleri, %49.99-58.03 aralığında ise toplam doymamış yağ asitleri içerdiğini saptamışlardır. Diğer bir çalışmada Petropoulos vd. (2015) P. oleracea’nın 6 farklı genotipinin yağ asitleri içeriğinin %23.43-26.89 oranında palmitik asit (16:0), %4.91-8.21 oranında stearik asit (18:0), %9.70-15.09 oranında oleik asit (18:1), %25.09-32.90 oranında linoleik asit (18:2), %17.91-28.40 oranında linolenik asit (18:3), %29.27-37.06 oranında toplam doymuş yağ asitleri, %62.94-70.73 oranında toplam doymamış yağ asitleri şeklinde dağılım gösterdiğini tayin etmişlerdir. Bütün bu araştırmalar ve bu çalışmada elde sonuçlar ışığında

P. oleracea’nın omega-3 ve doymamış yağ asitleri açısından çok zengin bir besin olduğu

ve omega-3 kaynağı olarak tüketilebileceği söylenebilir.

R. ribes su, etanol ve metanol ekstrelerinin fitokimyasal içerik sonuçlarına

bakıldığında toplam fenolik bileşik miktarları sırasıyla, 118.76 mg GAE/g ekstre, 125.07 mg GAE/g ekstre ve 136.82 mg GAE/g ekstre şeklinde, toplam flavonoit miktarları sırasıyla, 2681.49 µg CE/g ekstre, 2345.85 µg CE/g ekstre ve 1239.74 µg CE/g ekstre şeklinde, toplam proantosiyanidin miktarları sırasıyla, 1306.33 µg CE/g ekstre, 1827.44 µg CE/g ekstre ve 4473.00 µg CE/g ekstre şeklinde belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre, R. ribes su ekstresinin toplam flavonoit açısından, metanol ekstresinin ise toplam fenolik bileşik ve toplam proantosiyanidin açısından zengin olduğu görülmektedir. Öztürk vd. (2007) bu bitkinin metanol ve kloroform ekstrelerinin toplam fenolik bileşik miktarlarını sırasıyla, 35.71 µg Pirokatekol E/mg, 22.61 µg Pirokatekol E/mg, toplam flavonoit miktarlarını ise sırasıyla, 13.66 µg Kuersetin E/mg, 20.10 µg Kuersetin E/mg olarak tayin etmişlerdir.

Benzer Belgeler