• Sonuç bulunamadı

BRAIN-SPECT VİALİNİN İÇERİĞİ:

5. TARTIŞMA ve SONUÇ:

Nörolojik hastalıklar içinde en sık görülen ve acil servise başvuruda üst sıralarda yer alan serebral infarkt dünyada ölüm nedenleri açısından üçüncü sırayı alır (7). Bunun yanında serebral infarkt geçiren hastaların iş gücü kaybı, uzun rehabilitasyon süreci ve yaşam kalitelerindeki düşüş bir o kadar önemlidir.

İskemik strok sonrası reversibl dokunun belirlenmesini sağlayacak non invaziv beyin görüntüleme yöntemleri olarak SPECT, PET ve MRI’ın potansiyel rolü olduğu bilinmektedir (1). Günümüzde, konvansiyonel yöntemlerle, akut serebral infarkt alanları genellikle vizüalize edilemezler, çünkü yapısal değişiklikleri veren BT ve MRI gibi görüntüleme yöntemleri ilk birkaç saat içinde normal ya da minimal değişiklikler gösterirler (77). Strokta SPECT’in en önemli avantajı, erken dönemde BT henüz normal iken, akut dönemde infarkt alanında perfüzyon defektini gösterebilmesidir (43,54,55,59). Diğer fonksiyonel görüntüleme teknikleriyle karşılaştırıldığında SPECT akut fazda serebral perfüzyon değişikliklerini göstermesinin yanında, yaygın kullanılan, pratik ve nispeten ucuz bir tekniktir (76).

Kireşi ve arkadaşları, iskemik strok hastalarının subakut döneminde MR ve HMPAO SPECT uygulamasının karşılaştırmasını yaparak, bu iki tekniğin benzer yararları olduğunu göstermişlerdir(77). Çalışmamızda onlardan farklı olarak biz akut dönem hastalarını değerlendirdik. Akut dönemde çekilen beyin SPECT görüntülerini akut dönem BT ve subakut dönem MRI görüntüleri ile karşılaştırdık.

Beyin SPECT görüntülemede kullanılan ve HMPAO gibi lipofilik bir ajan olan Tc99m ECD akut iskemik strokla ilgili birçok çalışmada kullanılmıştır (1,78,79). Ancak biz çalışmamızda ECD’ye göre daha ucuz ve yaygın olarak kullanılan HMPAO’yu te rcih ettik.

Yapılan bazı çalışmalarda genel olarak erkek hasta sayısının daha fazla olduğunu gördük(77-80). Erkeklerde, strok insidansı kadınlara göre 2-3 kat fazla iken yaş ilerledikçe bu fark azalmaktadır (4). Ayrıca yaş ve erkek cinsiyetiyle ölüm riski artmaktadır (4,5). Bizim

hastalarımızın erkek kadın sayıları tesadüfî olarak eşit dağılım göstermekteydi. Literatürdeki hasta yaş ortalamaları Ogasawara ve arkadaşlarının (1) çalışmasındaki ortalama 59 yaş (40- 73yaş) ile Mahagne ve arkadaşlarının (79) çalışmasındaki ortalama 75 yaş (57-91yaş) arasında dağılım göstermektedir. Bizim yaş ortalamamız da 68 yaş (49 -83) olup bu dağılım içerisinde yer almaktadır. Yaşlılıkla birlikte beyin perfüzyonu nda azalma olduğu bilinmektedir (81,82). Yaşlı hastalarda, serebelluma normalize edilmiş uptake oranlarında global olarak önemli derecede azalma olduğu gösterilmiştir. Yaş ile HMPAO uptake’i arasında ters orantı varlığı, yaşlanmanın beyinde perfüzyon azalması olarak izlenen farklı etkileri olduğunu göstermektedir (82). Bizim hastalarımızın her ne kadar yaş ortalamaları yüksek olsa da, çalışmamızda beyin SPECT görüntülerini vizüel olarak değerlendirirken; beyni tüm olarak değerlendirmenin yanında, tüm kesitlerde perfüzyon defekti ve/veya hipoperfüze alanları simetriğine göre değerlendirerek lezyon alanları olarak yorumladık.

Acil müdahaleye yönelik trombolitik tedavinin, iskemik strok semptomlarının başlangıcından itibaren yaklaşık ilk 6 saatlik zaman aralığında uygulanması gerekir. Genellikle bu 6 saatlik periyot içinde, beyin hasarının sınırlandırılması için medikal müdahalenin başlatılması gerekliliğine inanılmaktadır. Akut serebral infarktüsteki bu tedaviler birkaç yıldır denenmektedir (1).

Bunlardan semptomların başlangıcından sonraki 3 saat içinde ilk tedavi yaklaşım ı olarak intravenöz trombolizis, akut iskemik infarkt tedavisinde etkili olabilir ( 80). Literatürlerde yapılan çalışmalarda, başvuru anı ile SPECT çekim saati arasında geçen süre 6 ile 48 saat arasında değişmektedir. İlk 6 saatlik periyot içinde akut iskem ik strok tanısı alan hastalara IV trombolitik tedavi başlanmıştır (83). Bu nedenle de bu hastalarda erken tanı, tedavinin başlanması açısından çok önemlidir. Bizim çalışmamızdaki ortalama SPECT çekim saati ortalama 26 saat (6-72) tir. Hastalarımızın akut iskemik strok tanısının semptomların

başlangıcından sonraki ilk 6 saatlik periyottan daha geç belirlenmesi nedeniyle IV trombolitik tedavi uygulanmamıştır.

Bowler ve arkadaşlarının Tc99m HMPAO kullanarak yaptıkları 43 hastalık bir çalışmada, hastaları daha uzun süre takip ederek üç ayrı SPECT çalışması ve BT görüntülerindeki infarkt volümlerini karşılaştırmışlar. Nörolojik bulgularını da Canadian Neurological Scale ve Barthel Index’i kullanarak 3 ay sonra tekrar değerlendirmişlerdir. Klinik prognostik göstergeler volüm ölçüm sonuçlarıyla korele olup; prognoz, SPECT görüntülerindeki infarkt volümleri ile BT’den daha iyi korele olmasına rağmen en iyi korelasyon Canadian Neurological Scale ile bulunmuştur (84). Akut dönem strokta intraarteriyel trombolitik tedavinin Tc99m ECD SPECT ve BT ile değerlendirildiği 28 hastalık bir başka çalışmada ise prognostik değerlendirme için NIH skalası kullanılmıştır. Hastalarını hemorajik, reversible iskemik ve kortikal infarkt olarak 3 gruba ayırmışlar. Nörolojik sonuçlara uygun olarak NIH skorlarının 3 hasta grubu arasında farklılık gösterdiği görülmüş. Ayrıca tedavi öncesi ve sonrası SPECT görüntülerinde infarkt alanları karşılaştırıldığında reversible iskemik grubun diğer iki gruptan istatistiksel olarak farklı olduğu ve Tc99m ECD ile rölatif retansiyon oranlarının tedavi sonrası 3 grupta da istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (1). Biz de çalışmamızda, hastalarımızı akut dönem SPECT bulguları ile değerlendirip, nörolojik analizde de NIH skalasını kullandık. Hastaları mızın NIH skala skorlarıyla SPECT görüntülerindeki aperfüze ya da hipoperfüze lezyon alanlarını karşılaştırdığımızda, aperfüze alanlarda NIH skala skorlarının anlamlı olarak daha yüksek olduğunu gördük (p<0,05). NIH skala skorunun yüksek olması iskemik strok tanısını destekler ve hastanın prognozu hakkında fikir verir. Ancak beyin SPECT’te izlenen hipoperfüze alanların strok dışı başka nedenlere de bağlı olabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle akut iskemik strok olarak kabul edilen hastalar, beyin SPECT, nö rolojik muayene ve prognostik gösterge olarak NIH strok skalasıyla birlikte değerlendirilmelidir.

İskemik strokun etiyolojisinin, SPECT görüntüleme sonuçlarını etkileyip etkilemediğini belirlemek için kullandığımız TOAST sınıflaması ile yaptığımız istatist iksel analizde; akut dönem beyin SPECT bulgularıyla TOAST kriterlerine göre belirlenen etiyolojik nedenler arasında bir korelasyon olmadığını gördük.

Mahagne ve arkadaşları strok semptomları başladıktan sonraki ilk 12 saatte Tc99m ECD SPECT ile 6 kortikal bölgeyi semikantitatif olarak değerlendirmişler ve bulgularını BT bulgularıyla karşılaştırmışlardır. Bu çalışmada, Tc99m ECD beyin SPECT eğer semptomlar başladıktan sonraki ilk saatlerde yapılırsa spontan nörolojik iyileşme ve fonksiyonel düzelmeyi öngörebilmede yardımcı olacağı kanaatine varmışlardır (79). Ayrıca Ryu ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da akut serebral infarktta ürokinaz tedavisi öncesi ve sonrasında SPECT ile reperfüzyon ve fonksiyonel düzelmeyi değerlendirmişlerdir. Eğer başlangıçtaki 6 saat içinde oklüze arter rekanalize edilebilirse beyin fonksiyonlarının düzeldiği ve rekanalize alanlardaki perfüzyonun geri döndüğünü beyin perfüzyon SPECT ile göstermişlerdir (83). Her iki çalışmada da MCA’da oklüzyon nedeniyle oluşan infarkt alanı temel alınmıştır.

Özellikle kortikal iskemide SPECT’in daha sensitif olduğu; ancak subkortikal infarktlarda sensitivite daha düşük bulunmuş olup, serebral iskeminin ilk 48 saatinde infarktla sonuçlanan alanın lokalizasyonunda SPECT’in anlamlı olarak BT’den daha sensitif olduğu gösterilmiştir (76). Baird ve arkadaşlarının yaptığı aynı çalışmada, beyin SPECT’te ACA, MCA, PCA, subkortikal ve alan dışı olmak üzere 5 bölge üzerinden semikantitatif değerlendirme yapmışlardır. 104 hastalık bu çalışmada; ikinci ç ekilen BT gold standart kabul edilerek toplam 520 arter alanı değerlendirilmiş olup, SPECT için sensitivite %79 ve spesifite %95 bulunmuştur (76). Her bir hemisfer için ACA, MCA ve PCA olmak üzere 6 bölgeyi vizüel olarak değerlendirdiğimiz çalışmamızda, subakut dönemdeki MRI görüntüleri ile SPECT bulgularını karşılaştırdık. Toplam 23 hastada 138 arter alanını değerlendirerek SPECT

için sensitiviteyi %83, spesifiteyi %95 olarak bulduk. Bulgularımız Baird ve arkadaşlarının yaptığı çalışmanın sonuçlarıyla benzerlik göstermekteydi.

Çapraz serbellar diaşizis, çoğunlukla supratentoriyal enfarktı olan hastalarda görülür. Yapılan bazı çalışmalarda, SPECT ile hiperperfüzyon, SPECT veBT’deki volüm defekt oranları, hipoperfüzyonun şekli ve derecesi ile çapraz serebellar diaşizis değerlendirilmiştir (58,85-91). Çapraz serebellar diaşizis, lezyonun kontrlateralindeki serebellar hemisferde kan akımı ve metabolizmanın azalması ile oluşur. Bu durum, supra tentoriyal seviyede kortiko- ponto-serebellar yolların kesilmesi ile ilgilidir. Frontal ve pariyetal lobu kaplayan büyük enfarktlarda ve internal kapsülü zedeleyen subkortikal lezyonlarda daha sık görülür. Serebellar diaşizis hastalığın şiddeti ve lezyonun genişliği ile ilişkili bulunmuştur (92). Çalışmamızda da 7 hastada çapraz serebellar diaşizis görülmüştür (%24). Bu vakalarda beyin SPECT’te lezyon, diğer olgulara göre daha geniş bir alanda ve çoğunlukla aperfüze olarak izlenmiştir.

Nörolojik ya da psikiyatrik hastalıklarda yapılan bazı çalışmalarda, örneğin parkinsonlu olgularda Tc99m HMPAO SPECT ile beyin perfüzyonunun değerlendirilmesinde; SPECT görüntülemenin parkinsonlu hastalarda kortikal perfüzyon değişikliklerini gösterdiği ve hastalığın teşhis ve takibinde yararlı bir yön tem olduğu sonucuna varılmıştır (93). Bir başka çalışma da ise hepatik ensefalopati tablosu olmayan siroz vakalarında yine HMPAO SPECT ile bölgesel beyin kan akımında değişiklikler olduğu gösterilmiş ve bu hastalığın takibinde kullanılabilecek bir görüntüleme yön temi olabileceği bildirilmiştir (94). Alzheimer hastalığında asetilkolin esteraz inhibitör tedavisinin Tc99m HMPAO SPECT ile değerlendirildiği bir çalışmada da, tedavi sonrasında perfüzyonda anlamlı değişiklik olmadığı fakat bu tedavinin hastalığın progresyonunu bir süre için d urdurduğu kanaatine varılmıştır (95).

Fonksiyonel beyin görüntüleme teknikleri, özellikle SPECT ve PET demansın başlangıç tanısında ve spesifik demans bozukluklarının farklı tanılarında önemli olanaklar sağlayabilirler. Bu teknikler tek başlarına özellikle yaşla uyumlu de ğişikliklerden, frontal lob demansından, vasküler demanstan ve hatta Lewy Body demansından Alzheimer hastalığının ayrımında, klinik tanının sensitivite ve spesifitesiyle uyumludur (96). Bu hastalıkta SPECT ve PET çalışmalarında temporopariyetal bölgede hipoperfüzyon ve hipometabolizma gösterilmiştir. Temporopariyetal bölgedeki bu anormallik genellikle bilateral fakat asimetrik olarak tariflenmiştir (96). Ashford ve arkadaşları demansın ciddiyetiyle korele olarak posterotemporal ve inferopariyetal alanlarda bölgesel beyin kan akımını ve perfüzyon oranlarının her yıl maksimum %4.2 azaldığını göstermişlerdir (97).

Beyinde hipoperfüze alanların izlendiği bir başka hastalık da hipotiroididir. Kaya ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada Hashimato tiroiditine bağl ı hipotiroidi gelişen 20 hastada Tc99m-HMPAO SPECT ile bölgesel beyin kan akımı oranları kontrol grubuyla karşılaştırılmıştır. Hasta grubunda kortikal bölgedeki bölgesel kan akımının anlamlı olarak azaldığı bulunmuştur (98). Benzer olarak Nagarachi ve arkadaşları ise tiroidektomi sonrası hipotiroidi gelişen 24 hastanın beyin SPECT değerlendirmelerinde bilateral pariyetal ve oksipital loblarda bölgesel kan akımının anlamlı olarak azaldığını göstermişlerdir ( 99). Krausz ve arkadaşları da 10 hipotiroidi hastasında tiroksin tedavisi öncesi ve sonrasında Tc99m HMPAO SPECT ile bölgesel beyin kan akımını değerlendirmişler. Sonuçta kotrol grubuna göre tedavi öncesinde özellikle sağ pariyetooksipitalde bölgesel kan akımının azaldığını bildirmişlerdir. Tedavi sonrasında, beyin SPECT’te tedavi öncesi izlenen hipoperfüze alanlarda bir değişiklik olmadığı hasta ötiroid duruma dönmesine rağmen hipoperfüze alanların değişmediği izlenmiştir (100).

Beyin SPECT görüntülerinde iskemik strok benzeri hipoperfüze alanların izlendi ği epilepsi, yaygın kronik nörolojik bir hastalıktır. Refrakter epilepsi hastalarının cerrahi öncesi

değerlendirilmesinde Nükleer Tıp’ın önemli bir rolü vardır. İnteriktal dönemde Tc99m - HMPAO ya da Tc99m-ECD ile yapılan beyin SPECT veya F18FDG-PET ile hipoperfüze ya da hipometabolik alan izlendiği tespit edilmiştir. İktal dönemde ise özellikle temporal lob epilepsi hastalarında Tc99m HMPAO veya Tc99m ECD ile SPECT görüntüleme, nöbetlerin başlama bölgesini görüntülemeyi olanaklı kılmıştır. Bu olgularda nöbe t odağı hiperperfüze alan olarak izlenmektedir İktal dönemde yapılan PET çalışmalarında ise epileptik odak hipermetabolik olarak izlenir (101).

Bilinç kaybı ile acil servise başvuran hastalarda öncelikle intrakraniyal hemorajiyi ekarte etmek için BT görüntüleme yapılmaktadır. Hemoraji ilk anda görüntü verirken iskemi 48-72 saate kadar görüntülenemeyebilir (102). Yapısal ve vasküler görüntüleme yöntemleri (BT, MRI), hemorajik stroku akut iskemik stroktan ayırmaya ve strok dışı nedenleri ekarte etmeye yardımcı olabildiği gibi, karotid diseksiyonu ve venöz tromboz gibi spesifik strok subtiplerini de ayırt edebilir. Bununla beraber yapısal ve vasküler görüntülemeyi sağlayan konvansiyonel yöntemler, semptomların başlangıcından sonraki 3-6 saat içinde genellikle negatiftir ve tedavinin kararı için hastaların sınıflandırılmasında etkili değildir. Ancak PET, SPECT ve kombine perfüzyon-difüzyon ağırlıklı MRI gibi fizyolojik görüntüleme yöntemleri doku perfüzyonu ve hücre fonksiyonu/ homeostazisi hakkında bilgi verdikl eri için bu hastaların sınıflandırılmalarında kullanılırlar (103).

Difüzyon ağırlıklı MRI görüntüleme, akut iskemik strokun değerlendirilmesinde konvansiyonel MRI görüntülemeyi tamamlayan bir yöntemdir. Kombine perfüzyon ve difüzyon MRI görüntüleme, akut iskemik strok hastalarında tanı ve tedavinin yönlendirilmesinde gerekli bilgilerin hepsini sağlama potansiyeline sahiptir (104). Akut serebral iskemide difüzyon ağırlıklı MRI, başlangıçtan sonraki 6 saat içinde akut infarktta yüksek sinyal gösterirken, konvansiyonel MRI genellikle bu dönemde başarısızdır (105).

Difüzyon ağırlıklı MRI, strokun erken tanısında daha etkilidir ve akut stroku kroni k stroktan ayırmada yardımcıdır (105).

Akut iskemik strokta HMPAO, ECD ve IMP gibi radyoaktif ajanlarla işaretlenebil en farmasötiklerle yapılan SPECT’in, konvansiyonel MRI imajlarından daha erken hipoperfüzyonu saptamada yararlı olduğu bilinmektedir. Serebral kan volümü (CBV), ortalama geçiş zamanı (MTT) ve serebral kan akımını (CBF) içeren perfüzyon ağırlıklı imajlar, konvansiyonel MRI ile elde edilen bölgesel mikrosirkülasyon imajlarına ek bilgi sağlar (106).

Hyun-Sook ve arkadaşlarının akut ve subakut iskemik strok hastalarında yaptıkları bir çalışmada, Tc99m-ECD SPECT ile perfüzyon-difüzyon ağırlıklı MRI imajlarını karşılaştırmışlardır. Akut (6-24 saat) ve erken subakut (24-72 saat) dönemde MCA alanını değelendirdikleri 10 hastalık çalışmada hastaları TOAST kriterlerine göre sınıflandırmışlar ve semptomların başlangıcından sonraki 2. haftada tekrar MR görüntülerini değerlendirmişlerdir. Akut ve erken subakut dönemde Tc99m ECD SPECT, lezyonların tümünü saptamıştır. Bununla birlikte MRI imajları ise 10 lezyonun 8’ini gösterebildiği halde 2’sinin saptayamamıştır. Tc99m ECD SPECT ile MR görüntüleri karşılaştırıldığında; SPE CT, akut dönemde MRI’dan daha büyük defekt alanları göstermiştir. Çünkü Tc99m ECD SPECT, infarkt alanı ile birlikte periinfarkt iskemik alanı da gösterebilmektedir. Yine de iskemik strokun akut döneminde, Tc99m ECD SPECT ve perfüzyon ağırlıklı MRI bulgular ının çoğunlukla uyumlu olduğu görülmüştür. T2 ağırlıklı, difüzyon ya da perfüzyon ağırlıklı MRI imajları yeni gelişen ve iyileşen perfüzyon lezyonlarını gözden kaçırabilmesine rağmen, Tc99m ECD SPECT tüm akut iskemik lezyonları saptayabilmektedir (106).

Sonuç olarak akut iskemik strokta Tc99m HMPAO ile yapılan beyin perfüzyon SPECT görüntüleme, yine akut dönemde çekilen BT ile karşılaştırıldığında lezyonu göstermede çok daha başarılıdır. Ancak, akut dönemde perfüzyon-difüzyon ağırlıklı MRI, konvansiyonel MRI’a göre infarkt alanını göstermede daha üstündür. Akut dönemde beyin perfüzyon SPECT sonuçları; nörolojik muayene, prognozu değerlendirmede kullanılan nörolojik skalalar, laboratuar bulguları ve özellikle perfüzyon-difüzyon ağırlıklı MRI bulguları ile birlikte değerlendirildiklerinde, akut iskemik strokun erken tanısında (ilk 6 saat) ve trombolitik tedavi gibi yeni nesil tedavi girişimlerinde daha başarılı olacağı kanaatine varılmıştır.

6. ÖZET

Strok, santral sinir sisteminde iskemi ya da hemorajinin neden olduğu en sık görülen nörolojik hastalık grubudur. Bu hastalarda nörolojik muayene ile birlikte serebral iskemi ve infarktın görüntülenmesi oldukça önemlidir. Çünkü etkili tedavinin başlanması için bu hastalarda erken tanının önemi çok büyüktür. Erken dönemde (ilk 24 saat) BT genellikle bir bulgu vermezken, beyin SPECT perfüzyon defektini göstermektedir. Çalışmamızda, akut iskemik strok hastalarında, akut dönem Tc99m-HMPAO SPECT bulguları ile akut ve subakut dönemde çekilen BT ve MRI görüntülerini karşılaştırılarak; Tc99m-HMPAO beyin SPECT’in tedaviye başlanması açısından erken teşhisdeki yerini değerlendirmeyi amaçladık.

Çalışmaya, klinik muayene ve laboratuar bulguları sonucu strok ön tanısı alan, başvuru anında çekilen kraniyal BT’si normal olarak değerlendirilmiş, yaş ortalaması 68.41±9.48 (49-83) 29 hasta dâhil edildi. Tüm olgular, semptomların başlangıcından itibaren 6-72 saat içinde Tc99m-HMPAO ile beyin SPECT görüntüleme ve prognoz tahmini için NIH strok skalasıyla değerlendirildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, akut dönem BT ve subakut dönem MRI/BT raporları, başvuru anı NIH skalaları ve Tc99m-HMPAO beyin SPECT bulguları değerlendirilerek, hastalarımızın NIH skalaları, BT/MR ve SPECT bulguları karşılaştırıldı.

Beyin SPECT görüntülerinde hipoperfüze ve aperfüze alan ile NIH skala skorları karşılaştırıldığında, SPECT’te aperfüzyon görülmesinin NIH skala skorunun yüksekliğiyle istatistiksel olarak anlamlı olduğunu gördük (p<0,05). Hastaların akut dönem SPECT bulguları ve subakut dönem MRI bulguları her bir hemisfer için üç arter alanına göre değerlendirdik. 29 hastamızın 23’ünde, bu üç arterin beslediği toplam 138 alana göre SPECT’in sensitivitesini %83 ve spesifitesini %95 olarak bulduk. Akut dönemde bütün vakalarda BT bulguları negatif iken beyin SPECT bulguları pozitif olarak değerlendirildi.

Sonuç olarak; akut dönemde, konvansiyonel görüntüleme yöntemleri bulgu vermezken, beyin perfüzyon SPECT görüntülemenin nörolojik muayene, laboratuar bulguları ve nörolojik skalalar ile birlikte değerlendirildiğinde, iskemik strokun tanısında yararlı bir yöntem olduğu kanaatine varıldı. Dolayısı ile fonksiyonel bir görüntüleme yöntemi olan SPECT sayesinde, akut iskemik strok hastalarına uygulanacak erken tedavi girişimleri daha başarılı olacaktır.

7. SUMMARY

Stroke is the most common neurological disorder which appears due to hemorrhage or ischemia at central nerve system. It is very valuable to image cerebral ischemia and infarct along with neurological examination in these patients. Because early diagnosis is critically important for starting an affective treatment. In early period (first 24 hours) computerized tomography (CT) usually can not give information, although brain SPECT can show perfusion defect. In our study we aimed to evaluate Tc99m-HMPAO brain SPECT’s value at early diagnosis for affective treatment by comparing acute phase Tc99m -HMPAO brain SPECT images with acute and subacute CT and magnetic resonance imaging (MRI) results in patients with acute ischemic stroke diagnosis.

Twenty nine stroke patients who diagnosed by clinical examination and laboratory findings with normal brain CT images that administered at admission time included to our study. Their age average was 68.41±9.48 (49-83). All patients evaluate by Tc99m-HMPAO brain SPECT within 6-72 hours from symptoms onset and we used NIH stroke scale for prognosis calculation.

We noted patients’ age, gender, acute phase brain CT and subacute phase brain MRI/CT images, NIH stroke scales at admission time and Tc 99m-HMPAO brain SPECT images. We compared NIH stroke scales, MR/CT and SPECT findings of individuals. When we compared hypo perfusion or perfusion defect at SPECT images with NIH stroke scale; we determined high NIH stroke scale values togetherness with perfusion defect at SPECT images significantly (p<0,05).

Acute phase SPECT and subacute phase MRI images evaluated by 3 arterial regions for each cerebral hemisphere. We calculated brain SPECT images’ sensitivity 83% and specifity 95% for 138 regions that feed by these 3 arteries in 23 of 29 patients. While acute phase all brain CT images were normal, brain SPECT images could show perfusion defects.

In conclusion we suggested that for acute phase of ischemic stroke patients, although conventional image techniques could not give information, evaluation of brain SPECT images, together with neurological examination, neurological scales and laboratory findings, would be beneficial technique for diagnosis of ischemic stroke. So through of brain SPECT a functional imaging technique, early treatment applications would be more successful for acute ischemic stroke patients.

8. KAYNAKLAR

1. Kuniaki Ogasawara, Akira Ogawa, Mamoru Doi, Hiromu Konno, Michiyasu Suzuki, and Takashi Yoshimoto. Prediction of Acute Embolic Stroke Outcome After Local Intraarterial Thrombolysis: Value of Pretreatment and Posttreatment 99mTc -Ethyl Cysteinate Dimer Single Photon Emission Computed Tomography. Journal of Cerebral Blood Flow and Metabolism 2000;20:1579-1586.

Benzer Belgeler