• Sonuç bulunamadı

Mikroorganizmalar genel anlamı ile antibiyotikler ve bitkisel ajanlara değişik yollardan direnç geliştirebilirler. Bunlar arasında; antibiyotiğin hedef bölgeye ulaşmasını engelleyerek (içeri girmesini güçleştirerek ya da dışarı atımını hızlandırarak), hedef noktayı değiştirerek ya da antibiyotiği bir karşı madde ile etkisizleştirerek bu işlemi gerçekleştirebilirler (Vahaboğlu, 1998). 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren sentetik ilaçların son zamanlarda hastalıkların yeni türlerine karşı etkisiz kaldığı, birçok yan ve toksik etkilerinin olduğu anlaşılmış ve yeniden bitkisel kökenli doğal ilaçlara olan ilgi artmaya başlanmıştır.

Doğal ilaçlar başlıca bitkilerden, minerallerden vehayvanlardan, fermantasyonla mikroorganizmalardan elde edilmektedir. Özellikle bitkiler; taze, kurutulmuş veya etken madde olarak doğal ilaç kaynaklarının başında yer almaktadırlar. Bugün dünyada kabul görmüş ilaçların %25’inin etkili maddesinin bitkisel kökenli olduğu anlaşılmıştır (Baydar, 2005). Antimikrobiyal direnç, insan uygulamaları içeren çeşitli faktörler tarafından güçlendirilebilen ve hızlandırılabilen biyolojik bir olaydır. Her enfeksiyon için, her zaman diliminde, her dozda antibiyotik kullanımı mikroorganizmalara ya adapte olmaya ya da ölmeye zorlar (WHO, 2002).Bakterilerin artan antimikrobiyal dirençleri hastanelerin kapalı ortamlarındaya dahalka açık yerlerde halk sağlığı için bir tehdit olarak algılanmaktadır. Günümüzde hastane enfeksiyonunun kaynağı olarak bilinen birçok bakteri sentetik antibiyotiklere direnç kazanmış bulunmaktadır. İnsanlarda, hayvanlarda, bitkilerde veya gıda teknolojisinde kullanılan her antimikrobiyal ajan bakteriyel dirence sebep olabilir. Ülkeler arası yolculuk, gıda ve hayvan ticareti dünya genelinde antimikrobiyal direnç riskini arttırmaktadır (Acar ve Röstel, 2001).

Çalışmamızdayeşil kahve (Coffee arabica), menengiç kahvesi (Pistacia spp.)bitkilerinin çekirdekleri veşerbetçi otu (Humulus spp.),yeşil çay(Camellia sinensis)bitkilerinin yaprakları kullanılmış olup bitki örnekleri Kütahya ilinin aktarlarından alınmıştır. Çalışmamız sırasında bitki örnekleri miktar olarak 40 g olarak tartılarak çalışmamızda kullanılmıştır. Birçok çalışmada da bitkilerin değişik miktarda kullanıldığı görülmektedir.Adıgüzel ve ark., 2005 yılında yaptıkları çalışmada bitki örneğinin ekstresinin çıkartılmasında 500g bitki örneği kullanırken, Nair ve Chanda, 2005 yılında; yaptıkları çalışmada Punica granatum yapraklarının ektraksiyonu için 25g bitki materyal kullanmışlardır. Erdoğrul ve Çakıroğlu, 2002 yılında yaptıkları çalışmada ise 30g bitki materyalinin kullanıldığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda bitkilerin farklı bölümlerinin farklı miktarlarda antimikrobiyal aktivite çalışmalarında kullanıldığı tespit edilmektedir. Bu çalışmada ise şerbetçi otu ve yeşil çayın yaprakları, menengiç ve yeşil kahvenin ise çekirdekleri sabit 40 g kullanılmıştır. Bitkilerin antimikrobiyal

aktivite çalışmalarında kullanıldığı bölümler genellikle yapraklar, çiçek, meyve, tohumlar, gövdenin kuru kabukları ve kök kısımlarının olduğu bildirilmiştir (Holetz ve ark, 2002; Nair ve Chanda, 2005).

Bitkilerin bünyesinde barındırdıkları maddeler çok çeşitlilik arz eder ve bu biyoaktif maddelerin izolasyonu zordur. Genellikle bitkilerin ekstraksiyonunda sadece birkaç çözücü kullanılmaktadır. Bitki ekstraklarının elde edilmesinde kullanılan çözücülerin polarite özelliği ve seçeceği gruplara göre çözücüler belirlenmelidir (Synder ve Kirkland, 1979; Nair ve Chanda, 2005). Bu çalışmada daha fazla biyoaktif maddeyi yakalama amacıyla altı farklı çözücü sistemi kullanılmıştır. Bu çözücüler, kloroform, etil asetat, aseton, etanol, su ve metanolden oluşmaktadır. Ekstraktların elde edilmesinde 6 farklı çözücü sistemiyle 45o

C, 150 rpm de 4 saat ekstrasyon işlemi yapılmıştır.

Legionella’lar, soluk boyanan, gram negatif, aerop, sporsuz, genellikle kapsülsüz,

hareketli, pleomorfik görünümde mikroorganizmalardır. Bir veya iki kutupsal kirpikleri vardır (James,1999). Bitkilerin antimikrobiyal aktivite çalışmasında kullanılmak üzere 2016 yılı Mayıs ve Eylül aylarında Kütahya ilininYoncalı ve Gediz bölgesinde bulunan doğal su ortamlarından toplam 50 adet su örneği, su örnekleme yöntemiyle toplanmış veLegionellaspp. cinsi bakteri varlığının tespiti yönünden incelenmiştir. Lateks Aglütinasyon Testi, yapılarak sonuçlar değerlendirilmeye alınmıştır. Lateks Aglütinasyon Testi, spesifik Legionella cinsihücreduvar yapıantijenleri varlığında aglütinasyon meydana getiren, mavi lateks partikülleri ile kaplanmış antikorlar içermektedir. Gözle görülebilir aglütinasyon sayesinde, baskın patojenik Legionella türleri ve serotiplerinin basit ve hızlı olarak saptanması amacıyla kullanılmıştır (Fields, 1997).Yapılan bu çalışma da 50 adet su örneğinden bir adet Legionella spp. elde edilmiştir. Toplanan su örneklerinin içerisinde %2 oranında Legionella spp. bakterisinin varlığı belirlenmiştir.

Legionellaların klorlanmış şehir sularında yaşayabilmesi ve depo sularında uzun sürecanlı kalabilmesi sonucu insanlara aerosoller yoluyla bulaşabilmektedir. Legionella bakterileri doğal sularda bulunan mikroorganizma çeşitlerindendir. Dünyanın hemen her yerinde nehir,göl, bataklık, kaplıcalar gibi su kaynaklarından; toprak örneklerinden; kuyu suları, gübre, kanalizasyon içeriği ve okyanus kıyılarından izole edilmiştir (Sağlık B.,2016).

L.pneumophila, Legionellaceae ailesine bağlı bir bakteridir. Legionellaceae ailesinde 30’dan

fazla cins ve 70farklı serogrup vardır. Bu ailedeki bakterilerle ortaya çıkan infeksiyonların %90’nından L. pneumophila sorumludur (Topçu,2002). Genel olarak Legionella türü bakterilerin yaşam alanları doğal olanortam sularıdır. Binaların su sistemlerinde özelliklede

suyun durgun halde bulunduğu alanlar bu bakterilerin çoğalmaya uygun ortam bularak üredikleri belirlenmiştir. Düşük konsantrasyonda doğal sularda bulunan bu bakteriler az da olsa şehir şebeke suyuna geçebilirler. 21 Legionella türü su sistemlerinden insanlara aerosol ve aspirasyon yolu ile bulaşmaktadır. Yaşlılar, küçük yaştaki çocuklar, altta yatan kronik hastalığı bulunanlar, sigara kullananlar, bağışıklık sistemi baskılanmış olanlar, uzun süre hastanede yatanlar ve cerrahi girişime maruz kalanlar Legionella infeksiyonları için risk grubunda yer almaktadırlar. Hastanede yatan hastalarda görülen Legionella infeksiyonlarının kaynağı olarak; sıcak su sistemleri, duş ve banyolar, havalandırma sistemleri, nazogastrik tüpler, nemlendiriciler, maskeler, solunum cihazları, buhar kondansatörleri, soğutma kulelerisorumlu tutulmaktadır (Murdoch,2003; Ustaçelebi,1991). Bilinen birçok antibiyotiğe direnç geliştirmekte olan bakterilerde, ilaç dirençliliği artmakta ve yayılmaktadır. Bu sebepten dolayı ilaçlara alternatif olarak tıbbi bitkilerin kullanılması tavsiye edilmekte ve bazı geleneksel bitkiler antimikrobiyal olarak kullanılmaktadır (Abaskal ve Yarnell, 2002).

Stojek ve arkadaşları 2002 yılında Polonya’da bulunan bir seranın çeşitli yerlerinden örnekler toplamış ve Legionella varlığını araştırmışlardır. Çalışmanın sonucunda seranın dış ortamında bulunan 38 bitki sulama sisteminden 8, iç ortamda bulunan 20 bitki sulama sisteminden ise 5 Legionellacinsi bakterisi izole etmişlerdir.

Nakipoğlu, 1999 yılında yapmış olduğu çalışmada İstanbul Tıp Fakültesi’nin 20 servis biriminden 70 duş başlığı ve 30 su deposundan 1 yıllık bir periyotta 100 su örneği toplamıştır. Çalışma sonunda % 6 oranında Legionella spp. izole ettiğini belirtmiştir.

Akkaya, 2009 yılında Kayseri ilindeki çeşitli hastane, okul, otel ve depo suyu, musluk- duş suyu, musluk-duş sürüntüsü örnekleri olmak üzere toplam 120 örnek toplamıştır. Bu örnekleri Legionella cinsi bakteri varlığı yönünden incelemiş ve toplanan örneklerden 8 tane

Legionella bakterisi izole etmiştir. Sonuç olarak bunların 2’si Legionella spp. ve 6’sı L.pneumophila serogrup 1 olarak kaydedilmiştir. İzolasyon oranını %6.6 olarak bulmuştur

Bitkilerin sahip olduğu antimikrobiyal aktivite potansiyelleri, bitkinin kullanıldığı bölüm, bitkinin muhafazası, ekstraksiyon sırasında kullanılan çözücü ve kullanılan yöntemlerle farklılık arz edebilir. Bir diğer farklılık ise antimikrobiyal aktivite sırasında kullanılan mikroorganizmaların türü ve farklı antimikrobiyal aktivite testlerinin yapılmasından kaynaklanabilmektedir (Stone, 1998). Çalışmamızda kültür koleksiyonunda elde edilen mikroorganizmaların yanında doğal ortam sularından izole etmiş olduğumuz Legionella spp. bakterisi kullanılmıştır. Bu çalışmada elde ettiğimiz 4 bitki ekstesinin Legionella bakterisine karşı daha önce yapılan bir çalışma olmadığı tespit edilmiştir.

Elde edilen ekstraktların antimikrobiyal aktiviteleri mikrodilüsyon yöntemi Minimal İnhibisyon Konsantrasyonu (MİK) ile belirlenmiştir. Bitki örneklerinin antimikrobiyal aktivite çalışmasında test mikroorganizmaları olarak gram pozitif mikroorganizmalardan

Staphylococcus epidermidis, Bacillus pumilus, Enterococcus faecalis, gram negatif

mikroorganizmalardan Escherichia coli, Enterobacter aerogenes, Legionella spp. maya olan

Candida albicans, küf olan Aspergillus fumigatus mikroorganizmalarını kullanarak test

edilmiştir.

Pek çok antibiyotiğe karşı kazanılan direnç nedeniyle yeni antimikrobiyal etkili bileşiklerin keşfi giderek önem kazanmaktadır (Kreitlow, 1999). İnfeksiyon hastalıkların kontrol edilmesi için antibiyotiklerin keşfi ve geliştirlmesi ile modern bilim ve teknoloji bir çok başarı ve güç kazanmıştır. Bununla beraber antimikrobiyal direncin artması ile bakteriyel strainlerin öldürülmesinde birçok ilacın tedavi başarısı azalmaya başlamıştır. Bitki ekstrakların dünyanın farklı bölgelerinde birçok araştırmacı tarafından bakteri ve funguslar üzerine etkisi çalışılmaktadır (Nair ve Chanda, 2005 ). Çalışmamızda antimikrobiyal aktivite değerlerinin iyi anlaşılması adına 1.00 mg/mL ≤ değerde MİK değerine sahip olanlara iyi antimikrobiyal aktiviteye sahip, 1.00-3.00 mg/mL değerleri arasında olanlara orta dercede aktiviteye sahip, 3 mg/mL ≥’den büyük olanlara ise zayıf antimikrobiyal aktiviteyesahip olarak değerlendirilmiştir. Yeşil kahve bitkisinin su, etilasetat, aseton ve kloroform ekstrelerinde test edilen tüm mikroorganizmalara karşı iyi ve orta derece antimikrobiyal aktivite görülmüştür. Kloroformekstresinde test edilen mikroorganizmalara karşı MİK değerleri 0.950 mg/mL ile 0.975 mg/mL değerinde aktiviteye sahip olduğu görülmektedir. Yeşil kahve bitkisinin su ekstresinde test edilen mikroorganizmalara karşı iyi aktivite gösterdiği (S. epidermidis 0.058 mg/mL ve A fumigatus 0.934 mg/mL),diğer test mikroorganizmaları 1.864mg/mL MİK değeri ile orta derecede antimikrobiyal aktivite gösterdiği belirlenmiştir.

Etil asetat ve aseton ekstrelerinde test edilen mikroorganizmalara karşı orta derecede antimikrobiyal aktiviteye sahip olurken, metanol ve etanol ekstresinde test edilen mikroorganizmalara karşı zayıf bir antimikrobiyal etkinliğe sahip olduğu görülmüştür. (Bacillus

pumilus hariçtir).

Klorojenik asitler genellikle bitkilerde görülür velipofilik özelliği sayesinde antioksidan olarak olarak kullanılırlar. Klorojenik asitler, (kafeik, ferulik, sinapik veya p-kumar asidi) 5-O- kafeoil ve kinik asit (5-CQA) bu maddeler antioksidan, şelatlayıcı, antimikrobik, antiviral, antikanserojenik ve UV filtreleme özelliğine sahiptirler. Yazılan bazı makalelerde de klorojenik aitlerin antimikrobiyal aktivite özelliğini gallik asitlerin bir alkil zinciri ile esterleşmesi ile

maya, mantar ve bakterilere karşı antimikrobiyal bir etkisinin olduğunu belirtmişlerdir (Qurioz, vd., 2013). Klorojenik asit türevlerinin anti HIV etkisinin ve Cryptococcus ve Candida türlerine karşı antifungal etkinlik yaptıkları bildirilmiştir (Kamiyama vd.,2010; Kully vd.,2007).

Tarım ürünlerinin mikotoksinler ile kontaminasyonu sonucu insan ve hayvanlar için ciddi sağlık sorunlarına yol açarlar. Mikotoksinler Aspergillus, Fusarium ve Penicillium cinsleri tarafından üretilen sekonder metabolitlerdir. Bu mikotoksinler, tohumlarda, hububatlardave tarlada veya tarımsal ürünlerin saklanması sırasında bahsedilen fungus türleri tarafından üretilirler. Mikotoksinler sıklıklahepatotoksisite, nefrotoksik, immünotoksik, teratojenik ve kanserojen etkiye sahiptirler. Bizim çalışmamızda özellikleyeşil kahvenin su ekstresinde

A.fumigatus’un üzerine antifungal aktiviteye sahip olduğu belirlenmiştir (Elson ve ark. 2003).

Qurioz ve ark., 2013yılında yaptığı çalışmada kahve içerisinde bulunan maddelerin 5- O-kafeoil kinik asit (5-CQA) ve metil, butil, oktil ve dodesil esterler veya 5-CQA, antifungal aktiviteleri beş fungus üzerine etkilerini incelemişlerdir. Aspergillus genusuna ait (Aspergillus

flavus, Aspergillus nomius, Aspergillus ochraceus, Aspergillus parasiticusveAspergillus westerdijkiae)antifungal aktivitelerinin olduğu yapılan çalışmada belirlenmiştir. Yaptığımız

çalışmada yeşil kahveningram negatif bakterilerden E. coli ve C. albicans üzerine metanol ve etanol ekstresi hariç iyi ve orta derecede antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu tespit edilmiştir.

C. albicans ve E. coli gibi türler vücudumuzun normal florasının bir parçasıdır. Ancak genel

olarak düşük sayıda olup pasif durumdadır. Mikrobiyal antagonisim, fizyolojik ve metabolik özellikler fırsatçı pataojenlerin ağız, sindirim sistemi, barsak, vajina gibi yerlere yerleşmesinde önemli özelliğe sahiptirler. Kandidiasis ve dermotofitler birçok ülkede fungal infeksiyonların genel formudur. Kandidiyazlar fırsatçı fungal infeksiyon olup özellikle vücut direnci baskılanmış hastalarda, AIDS ve kanser hastalarında görülmektedir (Elson ve ark. 2003).

Menengiç kahvesi bitki ekstraktlarından, kloroform ve aseton ekstrelerinde test edilen tüm mikroorganizmalara (Staphylococcus epidermidis, Bacillus pumilus, Enterococcus faecalis,

Escherichia coli, Enterobacter aerogenes, Legionella spp., Candida albicans ve Aspergillus fumigatus) karşıiyi biyolojik aktivite göstermiştir. Özellikle kloroform (MİK değeriLegionella

spp. 0.112 mg/mL, Bacillus pumilus 0.457 mg/mL) ve aseton ekstrelerinde (MİK değeritüm mikroorganizmalar 0.967 mg/mL) antimikrobiyal aktivitesi test edilen tüm mikroorganizmalara karşı iyi bir antimikrobiyal aktivite belirlenmiştir. Buna karşın diğer elde edilen ekstrelerde test edilen mikroorganizmalara karşı zayıf antimikrobiyal aktivite belirlenmiştir. Genel olarak bu bitkiye bakıldığında gram negatif bir bakteri olan Legionella spp. bakterisine karşı etilasetat ekstresi hariç iyi bir antimikrobiyal aktivite belirlenmiştir. Menengiç kahve çekirdeklerinin

anti–Legionella ajanı olarak kullanılma potansiyeli ortaya koymaktadır. Avrupa'da Legionella türleri, toplu yaşam alanlarında, sağlık kuruluşlarında ve yoğun bakım ünitelerinde bulunan kişilerin pnömoni hastalığına en sık neden olan ajanlarından biridir (Hilbi vd.,2010). Legionelloz salgınları, çoğunlukla su dağıtım sistemleri, soğutma kuleleri, kaplıcalar ve benzerleri gibi yapay kirletilmiş ortamlarla ilişkilendirilmiştir. Su dağıtım sistemleri ve aerosol üreten tıbbi cihazlar, sağlıkla ilişkili Legionellosis'in ana kaynağını oluşturmaktadır.

Bu bitkinin denenen tüm ekstrelerinin A. fumigatus üzerine iyi ve orta derecede antimikrobiyal aktivitesi belirlenmiştir. Yapılan çalışmalarda, menengiç kahvesinin reçinesinin yağında temel bileşenler olarak β-pinen, α-pinen, sabinen ve terpinen-4-ol tespit edilmiştirb(Papageorgiou,1999). Menengiç yağlı bir meyve olduğundan, endüstriyel olarak kullanılması düşünülen bitkilerdendir. Menengiç ile ilgili çalışmalar bu yüzden daha çok yağ bileşim analizleri ve ayrılmaları üzerine yoğunlaşmıştır (Couladis, 2003; Aydin, 2002). Akdeniz bölgesi ve Asya'da yaygın olarak bulunan menengiç kahvesi çeşitli biyolojik etkinliklere sahip olup geleneksel tedavi yöntemlerinden biri olan bitki Türkiyede yanık tedavisi, astım ve broşit için antiseptik olarak kullanılır. Bitkinin meyve özlerinde flavonoidler apigenin, luteolin, luteolin 7-0-glukosid, quercetin ve kaempferol olduğu bulunmuştur. Zengin sekonder metabolitler nedeniylemeyve ve reçinelerin yüksek antioksidan, antimikrobiyal, anti- enflamatuar ve sitotoksik özelliklere sahiptirler. 2017 yılında Demirbüker ve arkadaşlarının yaptığı bu çalışmada Pistacia terebinthus bitki özütü ile antimikrobiyal aktivite çalışması yapılmış bu bitkinin yaprak özütünde, flavonoid, fenolik ve alkaloid içeriğinden dolayı antioksidan, antimikrobiyal ve sitotoksik özelliği belirlenmiş olup Staphylococcus aureus üzerine yüksek antimikrobiyal aktivite belirlenmiştir.

Kavak ve ark., 2010 yılında yaptığı çalışmada menengiç kahvesinin yaprak ekstrelerini

E. coli ve S. aureus bakterileri üzerindedenemişlerdir. Denen ekstrakta S.aureus’a

karşı1.56mg/mL MİK değerinde antimikrobiyal etkinlik belirlemişlerdir. Diğer taraftan denen

E. coli’ye karşı herhangibir antimikrobiyal aktivite görülmemiştir. Bu çalışmada da E. coli

mikroorganizmasına karşı genel olarak zayıf bir antimikrobiyal etkinlik göstermiştir. E. coli gram negatif bir bakteri olup lipopolisakkarit yapıda bir dış zara sahip olup moleküllerin içeriye transferi hücre zarında bulunan porin proteinleri aracılığı ile olur. Gülaçtı ve arkadaşları 2006 yılında yaptıkları çalışmada menengiç kahvesi ilehazırlanan özüt (aseton ve metanol); toplam fenolik, flavonoid içerikleri ve ayrıca bir β-karoten-linoleik asit sistemindeki toplam antioksidan aktivitesi araştırılmıştır. Metanol ekstraktının, aseton özünden daha yüksek miktarda fenolik (pirokatekol eşdeğerleri) ve flavonoidleri (quercetin eşdeğerleri) içerdiği görülmüştür.

Buçalışmamızda ise menengiç bitkisinin aseton ekstratının antimikrobiyal aktivitesi, metanol ekstratına göre daha iyi bir sonuç vermiş olduğunu tespit edilmiştir.

Özçelik ve arkadaşlarının 2005 yılında yaptığı çalışmada isePistacia vera'nın farklı kısımlarından (yaprak, dal, gövde, çekirdek, kabuk derileri, tohumlar) elde edilen 15 ekstraktın antibakteriyel, antifungal özelliklerini belirlenmiştir. Çalışma sırasında kullanılan mikroorganizmalar ise; Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa, Enterococcus faecalis,

Staphylococcus aureus, Candida albicans ve C. parapsilosis'in suşlarına karşı antimikrobiyal

aktivitesimikrodilüsyon yöntemi ile belirlenmiştir. Ekstraktların çalışılan konsantrasyonlarında belirgin antifungal aktiviteye sahipken dahaaz antibakteriyel aktiviteye sahip olduğu görülmüştür. Yaptığımız çalışmada ve bu çalışma da ortak kullanılan mikroorganizma

Escherichia coli ve Candida albicans suşlarıdır. Her iki çalışmada da menengiç kahvesinin Escherichia coli ve Candida albicans üzerine genellikle orta düzeyde etkili olduğu sonucuna

varılmıştır.

Şerbetçi otu yapraklarından elde edilen su, kloroform, etilasetat, aseton ve metanol ekstresinde genel olarak test edilen mikroorganizmalaraiyi ve orta derecede antimikrobiyal etkinlik görülmüştür. Özellikle su ekstresinde test edilen tüm mikroorganizmalara karşı iyi bir antimikrobiyal etkinlik göstermiştir. Test edilen gram pozitif bakterilerin hepsine 0.420 mg/mL MİK değerinde, gram negatif bakterilere ise Escherichia coli 0.420 mg/mL ve Legionella spp. 0.105 mg/mL MİK değerinde, maya ve küflerde ise 0.840 mg/mL ve 0.105 mg/mL MİK değerinde antimikrobiyal aktivite görülmektedir. Şerbetçi otu bitkisinin dişi çiçekleri bira sanayinde kullanılmakla birlikte acı ve aromatik bir tada sahiptir. Bitkinin bileşiminde polifenoller ve asilfloroglükitler gibi bileşikler olup bu bileşiklerin antioksidan, östrojenik, sakinleştirici ve kanser önleyici potansiyele sahip olduğu bildirilmiştir. Ksantohumolbileşiği taze şerbetçi otunda en bol bulunan prenilflavonoid maddesidir (Rozalski vd., 2013).Ksantohumol’un, Staphylococcusaureus ve Streptococcus mutans Gram pozitif bakterilerini engellediği gösterilmiştir (Gerhäuser, 2005). Sägesser ve Deinzeryaptıkları 2002 yılındaki çalışma da iseşerbetçi otununolgun kozalaklarından tanımlanan kimyasal bileşenlerin temel yapısal sınıfları terpenler, sert (acı) asitler ve varlığını denemişlerdir. Sert asitlerin C.

albicans, Trichophyton, Fusarium ve Mucor türlerine karşıantifungal etkisi rapor edilmiştir

(Cömert, 2012). Gorissen ve ark.2015 yılında yaptığı çalışma da yirminci yüzyılın ikinci yarısında başlayan çoğu fitokimyasal çalışma, şerbetçi otu kozalaklarının ve bitkinin diğer kısımlarının bileşimini incelemek için gerçekleştirilmiş olup, flavanonlar, kalkonlar, 1,3,5 - trihidroksibenzen türevleri (kemikteki kireci yok eden bir araç) gibi farmakolojik olarak önemli olan bileşiklerin ayrılıp tanımlanmasına ve saflaştırılmasında çalışmalar yapmışlardır.

Rozalski’nin 2013’de yaptığı çalışmada, Ksantohumol maddesi içeren şerbetçi otu özütünde denenen S.aureus bakterisinde MİK değerleri (0.031 ve 0.125 mg/mL) E. fecalis için MİK değeri ise (0.062 mg/mL) olarak bulunmuştur. Ksantohumolmaddesi içermeyen quercetin ve kaempferol türevleri, epikateşin ve kateşingram pozitif mikroorganizmalarabelirgin (MİK aralığı 1-2 mg/mL aralığında)antimikrobiyal aktivite göstermiştir. Bu çalışmada ise

S.epidermidis su ekstresinde 0.420 mg/mL, etanol (0.114 mg/mL), kloroform (1.125 mg/mL)

etiasetat (0.042mg/mL) aseton (0.525mg/mL) metanolde (0.412mg/mL) MİK değerindeantimikrobiyal aktivite belirlenmiştir. E. faecalis de ise etanol ekstresi haricinde genel olarak iyi dercede antimikrobiyal aktivite göstermiştir. Rodino ve arkadaşlarının 2014 yılında yaptıkları çalışma da şerbetçiotu ekstraktının bazı bitki patojenlerine karşı inhibe edici aktiviteleri araştırılmıştır: Bitki özütü kurutulmuş dişi çiçek salkımlarından soğuk süzülerek elde edilmiştir. Her konsantrasyonuna karşı test edilen mantar türlerinin sonuçları farklılık göstermektedir. İn vitro çalışmalar,% 8 şerbetçiotu ekstresinin konsantrasyonunun test edilen tüm suşlara karşı antifungal aktivite gösterdiğini ortaya koymuştur. Bizim yaptığımız çalışmamızda ise şerbetçi otunun bir mantar olan A. fumigatus üzerine etanol ve kloroform hariç çok iyi düzeyde antifungal aktivite belirlenmiştir.

Gram pozitif olsun gram negatif olsun çoklu antibiyotik direncine sahip olan bakterilerin sebeb olduğu hastane infeksiyonları sadece gelişmekte olan ülkelerin değil aynı zamanda gelişmiş ülkelerde de büyük sorun teşkil etmektedir. Kullanılan antibiyotiklere direnç geliştiren mikroorganizmalar için yeni doğal bileşiklere her geçen gün ihtiyaç giderek artmaktadır. Yeşil çayın ihtiva ettiği polifenolik bileşikler (epicatechin, epicatechin gallate, epigallocatechin ve epigallocatechin gallate) bu fenolik maddeler çeşitli gram pozitif ve gram negatif bakterilere karşı inhibe edici etkiye sahiptir (Blanko vd., 2005; Zhao vd., 2002 ). Yeşil çay beta laktam antibiyotiklerle birlikte MRSA’a karşı sinerjik etkiye sahiptir (Shimamura vd., 2001;

Schiller vd.,2008). Bu etkiyi çayınyapısında bulunan polifenolik bileşiklerden

epigallocatechin gallate maddesi MRSA’a da penisilin Bağlayıcı proteinlere (PBP2) sentezini inhibe ederler. Yeşil çay yapraklarının ekstrakları patojenik bakterilerin konakçı hücre membranına adezyonu önler. Bu nedenle yeşil çay anti yapıştırıcı ajan olarak bakterilerin membrana yapışmasına engel olur (

Shim vd., 2009).

Yaptığımız çalışmada yeşil çay bitki ekstresinde test edilen mikroorganizmalara karşı etanol, kloroform, etilasetat, aseton ve metanol ekstresinde iyi ve orta derecede antimikrobiyal etkinlik görülmüştür. Özellikle yeşil çay, etanolde (0.409 mg/mL), kloroform (0.14 6mg/mL), etil asetat (0.098 mg/mL) aseton (0.092 mg/mL) ve metanol (0.200 mg/mL) Legionella spp.

bakterisine karşı iyi derecede antimikrobiyal aktivite göstermiştir. Radji vd. (2013) de yaptığı çalışmada gram pozitif bakterilerden S. aureus, gram negatif bakterilerden P. aeroginosa’yı kullanmışlardır. Bu mikroorganizmaların koleksiyon ve dirençli suşlarını kullanarak toplam dört bakteri üzerinde çalışmışlardır. Yaptıkları deney sonucunda yeşil çayın su ekstraktı nın S.

aureus ATCC 25923 ve MRSA‘ya karşı MİK değerinin 400μg/mLolduğu, P. aeruginosa ATCC

27853 ve MDR-P.aeruginosaMİK değerinin 800 μg/mL olduğunu bildirmişlerdir. Bizim çalışmamızda da yeşil çayın gram pozitif ve gram negatif bakterilere karşı aktivitesinin olduğu belirlenmiştir. Çalışmamızda S. epidermidis’e karşı 1.819 mg/L MİK değerinde antimikrobiyal

Benzer Belgeler