• Sonuç bulunamadı

Aile hekimliği (AH), birinci basamak olması nedeniyle çoğu hastanın hekime ilk başvuru yeridir. Başvuru nedenlerinin yarısı AH’nde en sık karşılaşılan hastalıklardır. Toplumda daha nadir görülen hastalıkların mortalite ve morbidite çalışmaları genellikle hastanelerde yapıldığından gerçek prevalansından daha yüksek rakamlar

bildirilebilir. Yapılan çalışmalar AH’de geniş bir hastalık yelpazesi ile bunların toplumdaki sıklığına benzer bir prevelansta rastlandığını göstermiştir. Bu duruma düşük prevalans hekimliği denir. Hastanelerde diğer uzmanlık dallarına gelen hastalar elenerek gelmektedir, bu nedenle belirli hastalıklar bu uzmanlık dallarında daha yüksek prevalansta görülür. Aile hekimliği polikliniğine başvuran hastada Jod-Basedow Sendromu tanısı koyulması düşük prevalans hekimliği olması yönünü ortaya koymaktadır.

Anahtar Kelimeler: Tiroid hastalıkları, iyot, Jod-Basedow Sendromu

KONGRE LOGOSU

bildirilebilir. Yapılan çalışmalar AH’de geniş bir hastalık yelpazesi ile bunların toplumdaki sıklığına benzer bir prevelansta rastlandığını göstermiştir. Bu duruma düşük prevalans hekimliği denir. Hastanelerde diğer uzmanlık dallarına gelen hastalar elenerek gelmektedir, bu nedenle belirli hastalıklar bu uzmanlık dallarında daha yüksek prevalansta görülür. Aile hekimliği polikliniğine başvuran hastada Jod-Basedow Sendromu tanısı koyulması düşük prevalans hekimliği olması yönünü ortaya koymaktadır.

Anahtar Kelimeler: Tiroid hastalıkları, iyot, Jod-Basedow Sendromu

KONGRE LOGOSU

PS-10: Eritema Ab Igne: Vaka Sunumu

Yazarlar: Selma Türker1, Ayşe Kaba 1, Cüneyt Ardıç1 Yazar Kurum Bilgileri:

1 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Kliniği, Rize

GİRİŞ: Eritema ab igne (EAI); orta derecede ısı kaynağına veya kızılötesi radyasyona tekrarlayan, uzun süreli maruziyetle meydana gelen retiküler tarzda hiperpigmentasyon, epidermal atrofi, telenjektazilerle karakterize bir dermatozdur. İlk defa 1900'lü yıllarda Alman dermatolog Abraham Buschke tarafından ısıya bağlı melanosis olarak tanımlanmıştır.

Eskiden açık ateşlerin veya sobanın yakınında oturan bireylerde daha sık görülürken, merkezi ısıtmanın kullanılmaya başlanmasıyla daha nadir rastlanan bir durum haline gelmiştir. Fakat yine de ısı kaynaklarına (dökümhane işçileri, fırıncılar) mesleki maruziyet, sıcak su şişesi, ısıtma yastığı, elektirikli battaniye, ısıtmalı araba koltukları, dizüstü bilgisayarların uyluk bölgesinde taşınması veya elektrikli soba kullanımına bağlı oluşabilmektedir.

Bu vaka sunumunda; uzun süreli elektrikli ısıtıcı maruziyeti olan 67 yaşında bir erkek hastada gelişen EAI olgusu anlatılmıştır.

OLGU: 67 yaşında emekli, esnaf olarak çalışıp küçük bir bakkal işleten erkek hasta aile hekimliği

polikliniğimize her iki bacağında oluşan renk değişikliği şikâyetiyle başvurdu. Özgeçmişinde hipertansiyon, benign prostat hiperplazisi tanıları mevcut olup bu hastalıklara yönelik medikal tedavi almaktaydı. Sigara, alkol kullanımı, bilinen alerjen öyküsü yoktu.

Bacaklarındaki renk değişikliğinin yaklaşık bir aydır mevcut olduğunu bildiren hastanın, herhangi bir sübjektif yakınması yoktu. Ağrı, kaşıntı, yanma, karıncalanma hissi tariflemiyordu. Başlangıçta lezyonların kırmızı renkli olduğu sonrasında giderek renklerinin koyulaşmaya başladığı öğrenildi.

Başvuru sırasındaki fizik muayenesinde; vital bulguları normal aralıktaydı. Özellikle sol bacağında daha belirgin olmak üzere her iki bacak medialinde diz kapağından başlayıp yaklaşık tibia orta kesimine kadar ilerleyen retiküler formda kahverengi-kırmızı renkte hiperpigmente alanlar izlendi (Şekil 1). Sol bacağındaki

hiperpigmente alanın yaklaşık 1 aydır, sağ bacağındakinin ise yeni oluşmaya başladığı 3-4 gündür var olduğu öğrenildi. Periferik arter muayenesinde ekstremitelerde soğukluk, solukluk, ısı artışı, ödem bacak çaplarında artış veya asimetri gözlenmedi. Periferik arteriyal nabızlar alındı, ritim düzenliydi. Diğer sistemlerin fizik

muayenesinde de patolojik bir bulgu ile karşılaşılmadı. Çalışılan hemogram, biyokimyasal tetkikler ve tam idrar tetkikinde anormal bir değere rastlanmadı, C-Reaktif protein, eritrosit sedimentasyon hızı normal düzeydeydi.

Yapılan yüzeyel ve doppler ultrasonografide patolojik bir bulgu ile karşılaşılmadı. Anamnez derinleştirildiğinde;

hastanın çalıştığı bakkalda genelde kasada görev aldığı ve kış mevsiminde olmamız sebebi ile 2-3 aydır çalıştığı masanın alt kısmına yerleştirdiği elektrikli soba ile her gün aralıklı olarak toplamda yaklaşık 3-4 saat bacaklarını ısıttığı öğrenildi.

Cilt lezyonları ve elektrikli ısıtıcıya uzun süreli maruziyet öyküsü göz önüne alınarak, hasta EAI ön tanısıyla dermatoloji polikliniğine sevk edildi. Bacağındaki lezyonların kullandığı elektrikli sobaya bağlı oluşmuş

olabileceği, elektrikli soba kullanımını kısıtlaması gerektiği anlatıldı. Lezyonların bulunduğu bölgeleri güneş ışığından koruması önerildi

SONUÇ: EAI’nın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte ısı maruziyeti sonucunda süperfisyal kan

damarlarında harabiyet oluştumunun, dilatasyon ve hemosiderin birikiminin retiküler tarzda dağılım paternine sebep olduğu düşünülmektedir.

Aile hekimleri kapsamlı bakım ilkesi gereği sistematik değerlendirmeyi detaylı bir şekilde yapabilmeli, hastaya bütüncül bir biçimde yaklaşabilme yetisine sahip olmalıdır. Çeşitli nedenlerle kendisine başvurmuş hastaların mevcut şikayetlerine odaklanırken karşısındaki bireyi bir bütün olarak değerlendirebilmeli, yaşadığı yerden mensup olduğu meslek grubuna, sosyoekonomik düzeyinden dini kültürel inançlarına kadar her bir ayrıntının aslında bir bütünün parçalarını oluşturduğunu göz ardı etmemelidir.

Sonuç olarak, dermatolojik hastalıklar ve lezyonlarla sıkça karşılaşan aile hekimleri retiküler formda gelişen hiperpigmente lezyonların ayırıcı tanısını yaparken EAI tanısı akılda tutulmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Hiperpigmentasyon, Eritema ab igne, elektrikli ısıtıcı

Şekil 1. Hastanın her iki bacağının medial kesimindeki retiküler formda kahverengi-kırmızı renkli hiperpigmente alanlar

olabileceği, elektrikli soba kullanımını kısıtlaması gerektiği anlatıldı. Lezyonların bulunduğu bölgeleri güneş ışığından koruması önerildi

SONUÇ: EAI’nın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte ısı maruziyeti sonucunda süperfisyal kan

damarlarında harabiyet oluştumunun, dilatasyon ve hemosiderin birikiminin retiküler tarzda dağılım paternine sebep olduğu düşünülmektedir.

Aile hekimleri kapsamlı bakım ilkesi gereği sistematik değerlendirmeyi detaylı bir şekilde yapabilmeli, hastaya bütüncül bir biçimde yaklaşabilme yetisine sahip olmalıdır. Çeşitli nedenlerle kendisine başvurmuş hastaların mevcut şikayetlerine odaklanırken karşısındaki bireyi bir bütün olarak değerlendirebilmeli, yaşadığı yerden mensup olduğu meslek grubuna, sosyoekonomik düzeyinden dini kültürel inançlarına kadar her bir ayrıntının aslında bir bütünün parçalarını oluşturduğunu göz ardı etmemelidir.

Sonuç olarak, dermatolojik hastalıklar ve lezyonlarla sıkça karşılaşan aile hekimleri retiküler formda gelişen hiperpigmente lezyonların ayırıcı tanısını yaparken EAI tanısı akılda tutulmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Hiperpigmentasyon, Eritema ab igne, elektrikli ısıtıcı

Şekil 1. Hastanın her iki bacağının medial kesimindeki retiküler formda kahverengi-kırmızı renkli hiperpigmente alanlar

PS-11: Görünmeyen Tehlike; Hipertansiyon- Dislipidemi-Obezite: Olgu Sunumu Yazarlar: Furkan Bektaş1, Cüneyt Ardıç1

Yazar Kurum Bilgileri:

1Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı, Rize

AMAÇ: Aile hekimliği hastanın yalnızca o günkü rahatsızlığının yönetimiyle kendini sınırlayamaz. Hasta çoğunlukla yaşla birlikte artan sayıda çeşitli yakınmalar için doktora başvurur. Hastalar günlük şikayetleri ile polikliniğimize başvursa bile detaylı anamnez, sistem sorgusu ve fizik muayene ile hastalarımıza kapsamlı şekilde yaklaşarak, hastalarda oluşabilecek veya farklı rahatsızlıkları tetikleyebilecek durumlara karşı aile hekimleri olarak koruyucu hekimliğin gerekliliklerini yerine getirmeliyiz. Olgumuzda aile hekimliği disiplininin kapsamlı yaklaşım ve sağlığı koruma özelliklerine dikkat çekmeyi amaçladık.

OLGU: 49 yaş kadın hasta 3 gündür idrar yaparken yanma, yan ağrısı ve bir hafta önce acile baş ağrısıyla başvurduğunda 190/150 mmhg ölçülen ve kendi ölçümlerinde de arada 160 mmHg seviyesine çıkan tansiyon şikayetleriyle polikliniğimize başvurdu. Özgeçmişinde 4 yıldır hipertansiyon, hipotiroidi ve kronik gastrit hastalıkları vardı. Ramipril+ hidroklortiazid 5mg, duloksetin, benidipin 4 mg, pantoprozol 40 mg, levotiroksin 50 mcg ve bisoprolol 5 mg kullanıyordu. Soygeçmişinde; annede hipertansiyon, panik atak ve koroner arter hastalığı, babada hipertansiyon, diyabetes mellitus, 4 kez serebrovasküler olay öyküsü, alzheimer, epilepsi, hiperlipidemi ve gut hastalığı mevcuttu. Hastanın sistem sorgusunda halsizlik ve dizüri vardı. Genel durumu iyi, bilinç açık, oryante, koopere idi. Fizik muayenede tansiyon arteriyel 160/100 mmHg (ilacını almamıştı), nabız:

80/dk, ateş: 36,4 °C, boy: 156, kg: 84, beden kitle indeksi: 34.5 idi. Solunum sesleri doğal, batın rahat, defans yok, rebound yoktu. Kostovertebral açı hassasiyeti yoktu, pretibial ödemi yoktu. Laboratuvar değerlerinde açlık glukozu: 101 (↑), total kolesterol: 254 (↑), LDL: 186, TSH: 6.44 (↑), B12: 206 ve diğer değerleri normaldi.

Dislipidemi ise aterosklerotik kardiyovasküler hastalık riskini arttıran en önemli önlenebilir risk faktörlerinden birisidir. Dislipidemi ateroskleroz patogenezindeki temel faktördür. Hastamızın hipertansiyonu, obezitesi ve hipotiroidisi olması, soygeçmişinde hipertansiyon, diyabetes meilitus, koroner arter hastalığı ve hiperlipidemi bulunması kardiyovasküler hastalık riskini TEMD (Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği) Dislipidemi Kılavuzu ve SCORE kardiyovasküler risk hesaplama ölçeği doğrultusunda arttırmaktaydı. Obezite de tek başına, hipertansiyon ve dislipidemi riskini arttırarak kardiyovasküler hastalıkların oluşmasında önemli bir risk faktörü olmaktadır. Statinler, aterosklerotik kardiyovasküler hastalık ilişkili olay ve ölümlerden korunmada etkinliği gösterilmiş ajanlardır. Ateroskleroz ve kardiyovasküler hastalıklardan korumak amacıyla hastamıza atorvastatin tedavisi başladık. Hastanın tansiyon takipleri normal değerlerde olduğundan, hipertansiyonu için ek bir müdahale yapmadık. TEMD (Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği) dislipidemi kılavuzunda, risk düzeylerine göre LDL kolesterol hedefleri benimsenmiştir. Çok yüksek riskli hastalarda LDL<70 mg/dl, yüksek riskli hastalarda LDL<100 mg/dl, düşük ve orta riskli hastalarda ise LDL<115 mg/dl değerleri hedeflenmiştir.

Eğer yüksek doz statinler ve diğer ilaçlarla bu hedeflere ulaşmak mümkün olmuyorsa en azından bazal değerin yüzde 50’sine ulaşmak önerilir.

SONUÇ: Aile hekimliği disiplininin gerekliliklerinden birisi de hastanın günlük şikayetleri dışında kronik hastalıklarına da odaklanmaktır. Hastanın şikâyeti olmasa da koruyucu sağlık hizmetleri gereği, periyodik sağlık muayenesini kapsamlı ve kişiye özgü risk durumlarını değerlendirerek yapmak gereklidir. Mortalite açısından ilk

sırada seyreden kardiyovasküler hastalıkların temelinde hipertansiyon, dislipidemi ve obezite yer almaktadır.

Aile hekimliği disiplini, kapsamlı hasta bakımı ilkesince bu durumları tespit edip müdahale etmelidir.

Anahtar Kelimeler: Dislipidemi, Kardiyovasküler Hastalık, Ateroskleroz

KONGRE LOGOSU

sırada seyreden kardiyovasküler hastalıkların temelinde hipertansiyon, dislipidemi ve obezite yer almaktadır.

Aile hekimliği disiplini, kapsamlı hasta bakımı ilkesince bu durumları tespit edip müdahale etmelidir.

Anahtar Kelimeler: Dislipidemi, Kardiyovasküler Hastalık, Ateroskleroz

KONGRE LOGOSU

PS-12: Hipotiroidi hastalarının levotiroksinin gıda ve ilaç etkileşimleri konusundaki bilgi durumları Yazarlar: Sevgi Pekşen¹, Turan Set¹

Yazar Kurum Bilgileri:

1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Trabzon

AMAÇ: Bu çalışmada hipotiroidi hastalarının Levotiroksin (LT4) kullanımı sırasında dikkat etmeleri gereken gıda ve ilaç etkileşimleri konusundaki bilgi durumlarının tespit edilmesi amaçlanmıştır.

GEREÇ-YÖNTEM: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu çalışmaya KTÜ Tıp Fakültesi Aile Hekimliği ve Endokrinoloji polikliniklerine başvuran, hipotiroidi hastası olup LT4 kullanan, çalışmaya katılmayı kabul eden 384 hasta dahil edildi. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyodemografik özellikler ve LT4 kullanımı ile ilgili bilgileri ölçmeyi amaçlayan soruları içeren anket kullanıldı. Anket yüz yüze

uygulandı. Veriler SPSS paket programı ile analiz edildi. Veri analizinde tanımlayıcı istatistikler ve Ki-kare testi kullanıldı. P değerinin 0,05’in altında olduğu değerler istatistiksel olarak anlamlı olarak kabul edildi.

BULGULAR: Katılımcıların yaş ortalaması 46,5(±13,6) yıldı. Katılımcıların %90,4’ü (n=347) kadın ve %9,6’sı (n=37) erkekti. Eğitim durumlarına bakıldığında %47,6’sı (n=183) ilköğretim ve altı, %18’i (n=69) lise ve

%34,4’ü (n=132) üniversite mezunuydu. Katılımcıların %13,8’i (n=53) sağlık çalışanıydı. Katılımcıların

%52,6’sının (n=202) hipotiroidi dışında ek hastalığı vardı. Katılımcıların %50,5’i (n=194) tiroid cerrahisi geçirmişti ve %12,5’inin (n=48) tiroid kanseri öyküsü vardı. Katılımcıların %15,9’u (n=61) mide koruyucu,

%6,3’ü (n=24) demir preparatı ve %4,4’ü (n=17) kalsiyum preparatı kullanıyordu. Katılımcıların %98,2’si (n=377) LT4’ün kahvaltıdan en az 30 dakika önce aç karnına alınması gerektiğini biliyordu. Katılımcıların

%88,8’i (n=341) LT4’ün günün her saatinde alınamayacağını düşünürken, %7,8’i (n=30) günün her saatinde alınabileceğini düşünüyordu. Katılımcıların %58,6’sı (n=225) gıdalar ve bazı ilaçlarla birlikte alındığında LT4’ün etkisinin azalabileceğini düşünürken, %29,9’u (n=115) bu konuda bilgisi olmadığını belirtti.

Katılımcıların %30,2’si (n=116) LT4’ün mide koruyucularla birlikte alınabileceğini düşünürken, %35,9’u (n=138) bu konuda bilgisi olmadığını belirtti. Katılımcıların %62,0’ı (n=238) demir, kalsiyum gibi ilaçlar kullanılacaksa LT4 ile arasında belli bir zaman bırakılması gerektiği konusunda bilgisi olmadığını ifade ederken, sadece %31,0’ı (n=119) bu ilaçlarla LT4 arasında 4 saat süre bırakılması gerektiğini biliyordu.

SONUÇ: Hipotiroidi toplumda sık görülen, yaş ilerledikçe görülme sıklığı artan kronik bir hastalıktır ve günde bir kez alınan sentetik tiroksin hormonu ile tedavisi mümkündür. Ancak bu ilacın terapötik indeksi dardır ve kullanırken dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Boş mideye, kahvaltıdan en az 30-60 dakika önce ve sabah alınmalıdır. Seçilmiş hastalarda son akşam yemeğinden 3-4 saat sonra yatmadan önce de alınabilir. Emilimin iyi olması için mide asiditesinin uygun olması gerekir, bu nedenle eş zamanlı proton pompa inhibitörleri veya antiasit kullanımı LT4 emilimini azaltmaktadır. LT4, kalsiyum veya demir preparatları ile birlikte alındığında emiliminde azalma ve LT4 doz ihtiyacında artış meydana gelir. Hipotiroidi hastalarında ötiroidi

sağlanamamasının en sık nedeni ilaç uyumsuzluğudur. Bu nedenle hastalara mutlaka ilaç kullanırken dikkat etmeleri gereken hususlar ilk görüşmede ayrıntılı olacak şekilde anlatılmalı, sonraki her kontrolde tekrarlanarak, varsa hatalar düzeltilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Hipotiroidi, Levotiroksin, İlaç Uyumu

PS-13: Olgu Sunumu: Gebelikte Venöz Tromboemboli Sonrası Gelişen Pulmoner Emboli Yazarlar: Furkan Koraç Polat

Yazar Kurum Bilgileri:

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Rize Giriş

Gebelik, venöz tromboemboli (VTE) için bir risk faktörüdür. VTE yaklaşık olarak 1600 gebelikte 1 görülür (1).

Gebelikte VTE yalnız alt ekstremite derin ven trombozu (DVT) şeklinde görülebileceği gibi pulmoner emboliyle (PE) birlikte görülebilir (2). Gebelikte semptomatik DVT oranının %0.05 – 0,3 olduğu ve her 10 DVT’den birinde pulmoner emboli (PE) komplikasyonu geliştiği bildirilmiştir (3).

Preeklampsi, gebeliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkan hipertansiyona proteinürinin (24 saatte 300 mg’dan fazla) veya preeklampsiye bağlı klinik durumların eşlik etmesidir. Proteinürinin olmadığı hastalarda trombositopeni (PLT <100.000), KCFT’de bozulma (AST ALT iki katına yükselmiş), yeni ortaya çıkan BFT bozukluğu (serum kreatininin 1,1’den fazla veya başka bir renal hastalık olmaksızın serum kreatinin düzeyinin 2 katına çıkması), pulmoner ödem, yeni başlayan serebral ve visual bozukluklar gibi klinik durumlardan biri mevcutsa (proteinüri olsun veya olmasın) klinik tablo preeklampsi olarak tanımlanmıştır (4).

Olgu Sunumu

26 yaş, 26 haftalık gebeliği olan hasta 1 haftadır olan ekstremitelerde ödem, sol bacakta ağrı, nefes darlığı, göğüs ağrısıyla polikliniğimize başvurdu. G1P0A0 olan hastanın hipotiroidi, anemi özgeçmişi mevcuttu. TA:120/80 N:98. Sat:97. SS: Takipneik. Nörolojik muayene doğal. Bacaklar ödemli, çap farkı, renk değişikliği ve üst ekstremitelerde ödem yoktu. Hastaneye sevk edildi. PCR-, alt ekstremite doppler incelemesi normal, TİT eser protein mevcuttu. Ödem ve nefes darlığı artışıyla hastaneye başvuran hastanın TA:140-180/90 TİT 3+ protein (24 saatlik idrar: 861.18mg/dL). Preeklampsi tanısıyla yatışı yapılan hastanın EKO: Hafif aort yetersizliği. KCFT normal. ANA: negatif, Andi dsDNA: negatif, C3: 1,45, C4: 0,23, c-ANCA: negatif, p-ANCA: negatif. Sezaryen doğum sonrası yapılan toraks BT ile PE tanısı aldı. DMAH tedavisi altında taburcu oldu. Taburculuktan 10 gün sonra aynı şikayetlerle geldi. TA:110/75 N:105 EKG: Sinüs taşikardi. Göğüs hastalıklarına sevk edilen hastanın PE tanısıyla yatışı yapılıp antikoagülan tedavisi başlandı.

Tartışma

Gebelik fizyolojisi VTE ve PE için risk faktörüdür. Gebelikte prokoagülanlarla antikoagülanlar arasındaki denge değişmektedir (5,6). Hiperkoagülabilite, venöz staz, venöz kan akımının azalması, uterusun venöz yapılara mekanik basısı, immobilite VTE riskini arttırmaktadır (7,8). Risk faktörleri, antepartum dönemde çoğul gebelik, variköz venler, İYE, diyabet, sezaryen dışında 3 günden fazla olan hospitalizasyon, VKİ >30 kg/m2 ve ileri anne yaşı (≥35) iken; postpartum dönemde C/S0, komorbiditeler (variköz venler, kardiyak hastalıklar vs), VKİ >25 kg/m2, erken doğum, obstetrik kanama, ölü doğum, ilerlemiş anne yaşı, hipertansiyon ve sigaradır (9). VTE semptomlarının gebelikte gelişen fizyolojik değişiklerle benzerlik göstermesi, fetusun iyonizan radyasyona maruz kalmasının istenmemesi ve D-dimer değerinin fizyolojik olarak yükselmesi gebelikte VTE tanısını zorlaştırmaktadır. Özellikle nefes darlığının olağan dışı artması ve DVT semptomlarının eşlik etmesi PE açısından

önemlidir. Gebede akut gelişen dispne, plöretik ağrı, hemoptiziden biri veya birkaçı görüldüğünde PE açısından dikkatli olunmalıdır. Preeklampsi vakalarının %90’ı geç preterm, term veya postpartum dönemde ortaya çıkar.

Dünya çapındaki gebeliklerin %4,6’sı preeklampsi nedeniyle komplike olmuştur (6). Tanı kriterlerinde yer alan belirti ve bulguların dışında, fetal iyilik hali (NST ve biyofizik profille), amniyotik sıvı hacmi (oligohidramniyos ve fetal büyüme kısıtlaması (FGR) açısından) değerlendirilmelidir.

Sonuç

Gebelik komplikasyonları, gelişmekte olan ülkelerin üreme çağındaki kadınlarında en önemli mortalite ve morbidite nedenidir. Türkiye’de anne ölüm oranı 13,6/100.000 (2018). Gebe izlemi, aile hekiminin sorumluluklarındandır. Gebelik öncesi, gebelik ve lohusalık dönemi yapılacak izlemler sağlıklı bir anne ve birey için gereklidir. İzlemlerde rutin gebelik parametreleri değerlendirilmeli, gelişebilecek komplikasyonlar açısından dikkatli olunmalı, gerekli görülen durumlarda üst basamaklarla koordineli çalışılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Gebelik, preeklampsi, pulmoner emboli Kaynaklar

1. Marik PE, Plante LA. Venous thromboembolic disease and pregnancy. The New England journal of medicine.

2008;359(19):2025-33.

2. Stone SE, Morris TA. Pulmonary embolism during and after pregnancy. Critical care medicine. 2005;33(10 Suppl):S294-300.

3. Pillny M, Sandmann W, Luther B, Muller BT, Tutschek B, Gerhardt A, et al. Deep venous thrombosis during pregnancy and after delivery: indications for and results of thrombectomy. Journal of vascular surgery.

2003;37(3):528-32

4. Bellomo G, Venanzi S, Saronio P, et al. Prognostic significance of serum uric acid in women with gestational hypertension. Hypertension 2011; 58:704.

5. Gherman RB, Goodwin TM, Leung B, Byrne JD, Hethumumi R, Montoro M. Incidence, clinical characteristics, and timing of objectively diagnosed venous thromboembolism during pregnancy. Obstet Gynecol 1999;94:730-4.

6. Chabloz P, Reber G, Boehlen F, Hohlfeld P, de Moerloose P. TAFI antigen and D-dimer levels during normal pregnancy and at delivery. Br J Haematol 2001;115:150-2.

7. Bremme KA. Haemostatic changes in pregnancy. Best practice & research Clinical haematology.

2003;16(2):153-68.

8. Pabinger I, Grafenhofer H. Thrombosis during pregnancy: risk factors,diagnosis and treatment. Pathophysiol Haemost Thromb 2002;32:322-4.

9. Sultan AA, Tata LJ, West J, Fiaschi L, Fleming KM, Nelson-Piercy C, et al. Risk factors for first venous thromboembolism around pregnancy: a populationbased cohort study from the United Kingdom. Blood.

2013;121(19):3953-61.

önemlidir. Gebede akut gelişen dispne, plöretik ağrı, hemoptiziden biri veya birkaçı görüldüğünde PE açısından dikkatli olunmalıdır. Preeklampsi vakalarının %90’ı geç preterm, term veya postpartum dönemde ortaya çıkar.

Dünya çapındaki gebeliklerin %4,6’sı preeklampsi nedeniyle komplike olmuştur (6). Tanı kriterlerinde yer alan belirti ve bulguların dışında, fetal iyilik hali (NST ve biyofizik profille), amniyotik sıvı hacmi (oligohidramniyos ve fetal büyüme kısıtlaması (FGR) açısından) değerlendirilmelidir.

Sonuç

Gebelik komplikasyonları, gelişmekte olan ülkelerin üreme çağındaki kadınlarında en önemli mortalite ve morbidite nedenidir. Türkiye’de anne ölüm oranı 13,6/100.000 (2018). Gebe izlemi, aile hekiminin sorumluluklarındandır. Gebelik öncesi, gebelik ve lohusalık dönemi yapılacak izlemler sağlıklı bir anne ve birey için gereklidir. İzlemlerde rutin gebelik parametreleri değerlendirilmeli, gelişebilecek komplikasyonlar açısından dikkatli olunmalı, gerekli görülen durumlarda üst basamaklarla koordineli çalışılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Gebelik, preeklampsi, pulmoner emboli Kaynaklar

1. Marik PE, Plante LA. Venous thromboembolic disease and pregnancy. The New England journal of medicine.

2008;359(19):2025-33.

2. Stone SE, Morris TA. Pulmonary embolism during and after pregnancy. Critical care medicine. 2005;33(10 Suppl):S294-300.

3. Pillny M, Sandmann W, Luther B, Muller BT, Tutschek B, Gerhardt A, et al. Deep venous thrombosis during pregnancy and after delivery: indications for and results of thrombectomy. Journal of vascular surgery.

2003;37(3):528-32

4. Bellomo G, Venanzi S, Saronio P, et al. Prognostic significance of serum uric acid in women with gestational hypertension. Hypertension 2011; 58:704.

5. Gherman RB, Goodwin TM, Leung B, Byrne JD, Hethumumi R, Montoro M. Incidence, clinical characteristics, and timing of objectively diagnosed venous thromboembolism during pregnancy. Obstet Gynecol 1999;94:730-4.

6. Chabloz P, Reber G, Boehlen F, Hohlfeld P, de Moerloose P. TAFI antigen and D-dimer levels during normal pregnancy and at delivery. Br J Haematol 2001;115:150-2.

7. Bremme KA. Haemostatic changes in pregnancy. Best practice & research Clinical haematology.

2003;16(2):153-68.

8. Pabinger I, Grafenhofer H. Thrombosis during pregnancy: risk factors,diagnosis and treatment. Pathophysiol Haemost Thromb 2002;32:322-4.

9. Sultan AA, Tata LJ, West J, Fiaschi L, Fleming KM, Nelson-Piercy C, et al. Risk factors for first venous thromboembolism around pregnancy: a populationbased cohort study from the United Kingdom. Blood.

2013;121(19):3953-61.

PS-14: Sağlık Çalışanları İçin Kendi Kendine Uygulanan Akut Stres Ölçeği'nin (Ease) Türkçe Geçerlik Ve Güvenilirlik Çalışması

Çağlar ŞİMŞEK1, Melike MERCAN BAŞPINAR2

1Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Sağlık Turizmi, İstanbul

2Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Aile Hekimliği Kliniği, İstanbul AMAÇ: Afet ve pandemi gibi ani gelişen beklenmedik acil bir durumun neden olduğu akut stres; erken teşhis

2Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Aile Hekimliği Kliniği, İstanbul AMAÇ: Afet ve pandemi gibi ani gelişen beklenmedik acil bir durumun neden olduğu akut stres; erken teşhis

Benzer Belgeler