• Sonuç bulunamadı

Zehirlenme; tüm dünyada çocukluk çağındaki mortalite ve morbidite nedenlerinin arasında önemli yer tutar [73, 74]. Gelişmiş ülkelerde kaza ve zehirlenmeler 1-14 yaş grubu ölüm nedenleri arasında birinci sırada yer almaktadır [75]. Zehirlenmeye yol açan etkenler yaşanılan bölgeye, toplumun gelenek ve göreneklerine, eğitim düzeyine ve mevsimlere göre değişkenlik gösterebilir [76-78]. Bu nedenle her ülkenin, hatta her bölgenin zehirlenme ile ilgili özelliklerinin belirlenip, önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, hastanemizde son 5 yıl içinde yatırılarak tedavi edilen zehirlenme olgularını gözden geçirmek ve bu konuda alınabilecek önlemleri belirlemektir.

Dönmez ve Durmaz (%58.7), Özdemir ve ark. (%58), Biçer ve ark.’nın (%51.7) çalışmalarında olduğu gibi çalışmamız kapsamındaki zehirlenme vakalarının çoğunluğunu (%51.9) kızlar oluşturmaktadır [79-81]. Bazı çalışmalarda da bulgularımızın aksine erkek çocukların oranı yüksek bulunmuştur [82-84]. Cinsiyetin önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir.

Ülkemizde zehirlenme ve acil servise başvurma süresini inceleyen birkaç çalışmada Soyucen ve ark. [85] %64,8’nin 2 saatten kısa sürede başvurduğunu, Öner ve ark. [27] ise 2,9 ± 1 saat olarak bulmuşlardır, Demirgan ve ark. [86] ise vakaların % 52'sinin ilk 120 dk.'da başvurduğunu belirtmişlerdir. Güzel ve ark. [87] acil servise başvuran 434 hastanın demografik verilerini geriye yönelik inceledikleri çalışmalarında ortalama başvuru süresi 1,5 saat (10 dk-4 gün) olarak belirtmişlerdir. Yeşil ve ark. [88] ise erişkin yaş grubundaki zehirlenme olgularını geriye dönük olarak incelemiş ve ortalama başvuru süresini 7,61 saat olarak bildirilmiştir. Çalışmamızda hastaneye başvuruda geçen süre 3,25±3,95 saat idi. Bu süre Güzel ve ark. [87] çalışmalarında ki sürelerden daha uzun olmakla birlikte Yeşil ve ark. [88] çalışmalarında ki sürelerden daha kısadır. Finlandiya da ulusal zehirlenme merkezinin verilerine göre 2000-2006 arasında ilaç ve diğer zehirlenmelere bağlı olan zehirlenmelerde ortalama hastaneye başvuru süresi 3 saat 11 dk. olarak bulunmuştur [89]. Bizim çalışmamız Finlandiya ulusal zehir merkezi verilerine yakın olarak bulunmuştur. Farklılıklar incelenen popülasyonun sosyokültürel özelliklerinden kaynaklanıyor olabilir.

49 Bölgemizdeki sosyokültürel yapı ele alındığında eğitim seviyesinin düşük olması ve zehirlenme nedeniyle sağlık kuruluşuna başvuran olguların ebeveynlerinin bilhassa annelerinin eğitim durumu, zehirlenme etkeninden korunma önleminin alınması açısından önem taşımaktadır [90, 91]. Annelerin eğitim durumunun azalması ile ev içinde meydana gelen zehirlenmelerin arttığı bazı çalışmalarda bildirilmiştir [27].

Çalışmamızda olguların %49’unun 1–3 yaş arasında ve ikinci sıklık oranının ise 3–6 yaş arasında olduğu görüldü. Hindistan Kashmir bölgesinde Srinagar Çocuk Hastanesi’nde 1997–2000 yıllarında yapılan çalışmada [92] %48,9’u 1–5 yaş grubunda, komşumuz Yunanistan’da Atina Üniversitesinde [93] yapılan çalışmada %93’ü 5 yaşın altında olduğu bildirilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007 yılı verilerine göre 2.482.041 zehirlenme olgusunun %51.23’ünün beş yaşından küçük çocuklar olduğu bildirilmiştir [94]. Tüm çalışmalarda zehirlenme oranlarının en sık 1–4 veya 1–5 yaş aralarında oldukları görülmektedir. Zehirlenmelerin 5 yaş öncesinde daha sık görülme nedeni bu yaştaki çocukların henüz bilinç seviyelerinin düşük olması, dikkatsiz ve bilinçsiz aile büyüklerinin ilaçlar ve diğer toksik maddeleri çocukların ulaşabileceği yerlerde unutmaları veya kendine ait olmayan kaplarda bulundurmaları ve çocuklarını yeterli kontrol edememeleridir [95, 96]. Bizim çalışmamızda Türkiye [95-99] ve dünyadaki diğer ülkelerde yapılan çalışmalarla [92, 93, 94] benzerlik göstermektedir.

12 yaş ve üzeri zehirlenmelerin bazı çalışmalarda ikinci sıklıkta, bizim çalışmamızda ise %16.3 ile üçüncü en sık oran olduğu görüldü. Kırel ve arkadaşları [100] vakaların %29,1’inin 15–18 yaş grubunda, Öntürk ve arkadaşları [101] vakalarının %24,1’inin 12–17 yaş grubunda, Aygün ve arkadaşları [102] ise %21,4’ünün 12–16 yaş grubunda olduğunu bildirmektedirler. Literatür çalışmalarında 12 yaş ve üzeri çocukların ruhsal gerginlik ve çatışmalar sonucu intihar eğilimi nedeniyle bu artışın olduğu vurgulamaktadır. Bölgemize sosyokültürel yönden bakıldığında insanların yaşantılarında sadelik hakim olup, aile bağları kuvvetlidir ve insanlar sosyal ve ekonomik açıdan yaşantı olarak birbirlerinden çok farklı değildir. Bunun yanında çocukların manevi ve ahlaki değerlerinin daha baskın olarak yetiştirilmesi, olumsuzluk ve imkânsızlıkları daha kolay tolore eden,

50 kabullenen ve çocuklardaki ruhsal çatışmaların daha az olması nedeniyle bölgemizde bu yaş gurubundaki intihar vakalarının ve zehirlenme oranlarının daha düşük olduğunu düşünüyoruz.

İspanya’da 1997 yılında yapılmış bir çalışmada merkezi sinir sistemine etkili ilaçların ve analjeziklerin çocukluk çağı zehirlenmelerinde önemli bir yer tuttuğu bilgisi, bizim çalışmamızda ortaya koyduğumuz verilerle benzerlik göstermektedir [144]. Her iki ilaç grubunun da hemen her evde mevcut olması bu ilaçlarla zehirlenme olasılığını arttırmaktadır.

Amitriptilin, özellikle büyük çocuklarda depresyon, enürezis nokturna, dikkat eksikliği ve hiperaktivite sendromu, migren ve nöropatik ağrı gibi durumlarda kullanılabilmektedir. Küçük çocuklarda kaza ile ergenlerde ise intihar amaçlı olarak trisiklik antidepresan zehirlenmesi sık görülmektedir [103]. Yüksek dozlarda alındığında hayatı tehdit eden aritmiler, konvülsiyon, koma ve ölümle sonuçlanabilmektedir. Gastrik lavaj, aktif kömür, sıvı desteği, bikarbonat, lidokain ve diazepam gibi tedaviler dışında özgül antidotu bulunmamaktadır. Amitriptilin zehirlenmesinde semptomlar yarım saat içinde başlamakta ve ciddi komplikasyonlar ise ilk 6-8 saat içinde görülebilmektedir. En sık etkilenen sistemler, SSS ve kardiyovasküler sistemlerdir [75, 104]. Stern ve ark. 1985 yılında yapmış oldukları çalışmada trisiklik antidepresan zehirlenmelerinde EKG anormalliği görülme oranının %37 olduğu bildirmişlerdir [105]. Bizim çalışmamızda EKG değişikliği olmayan hastaların %80.6’sı kaza, %19.4’ü intihar idi, EKG değişikliği olan 1 hastanın kaza nedeniyle ilaç aldığı görüldü.Çalışmamızdaki EKG değişikliği oranının daha düşük olmasının sebebi çalışmamız kapsmına trisiklik antidepresan ilaç dışı santral sinir sistemini etkileyen diğer ilaç gruplarınında dahil edilmesi olarak yorumlanabilir.

Copcuoğlu’nun 2009 yılında yapmış olduğu çalışmasında, toksik dozda parasetamol almış olan bir hastada AST 103 U/L bulundu. Karbamezapin intoksikasyonu olgusunun aldığı doz 75 mg/kg olup toksik dozu >50 mg/kg idi. Bu olguda AST: 52 U/L olarak üst sınırın üzerinde saptandı. Kolşisin zehirlenmesi tanısıyla yatırılan olgunun aldığı doz 87.5 mg/kg idi (toksik dozu > 5 mg/kg). Bu olguda geliş biyokimyasal değerlerinde hafif bir ALT/AST yüksekliği göze

51 çarpmaktaydı (39/59 IU/L). Olgunun başvurusu esnasında kan basıncı 80/55 mmHg değerinde olup yaş grubuna göre hipotansif olduğu saptanmış [106]. Bizim çalışmamızda ise Serum alanin aminotransferaz (ALT) seviyesi (sırasıyla 21,07±30,83 U/L ve 19,34±26,47 U/L) istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Serum aspartat aminotransferaz (AST) düzeyleri (sırasıyla 34,48±30,83 U/L ve 31,62±23,92 U/L) istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Serum Üre değerleri (sırasıyla 22,66±7,72 mg/dL ve 16,60±6,60 mg/dL) tedavi öncesi ve tedavi sonrası üre değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu gözlendi (p= 0.000), serum potasyum değerleri (sırasıyla 4,08±0,48 mEq/L ve 4,32±0,43 mEq/L) tedavi öncesi ve tedavi sonrası potasyum değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu gözlendi (p= 0.000), serum Ca değerleri (sırasıyla 9,50±0,57 mEq/L ve 9,68±0,48 mEq/L) tedavi öncesi ve tedavi sonrası Ca değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu gözlendi (p= 0.002), Beyaz küre sayısı (sırasıyla 10,08±2,85 K/mm3 ve 8,76±2,90 K/mm3) tedavi öncesi ve tedavi sonrası beyaz küre değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu gözlendi (p= 0.001). Literatür taramasında olgularımızın tedavi öncesi ve sonrası laboratuvar değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülen parametreler (Üre, K, WBC, Ca) ile ilgili veriye rastlanmadı. Olgularımızın tedavi öncesi ve tedavi sonrasına ait laboratuvar parametreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmesinin sebebini hastaların başvuru öncesi ve esnasında oral alımlarının kesilmesi veya azalmış olması gibi sebeplerden tedavi öncesi oluşan hemokonsantrasyonun sonrasında hastanede rutin uygulanan hidrasyon tedavisinin etkisiyle düzelmesi olarak açıklanabilir.

Trisiklik antidepresanların (TAD) terapotik doz aralığı 1-5 mg/kg’dır. Bundan daha yüksek dozda alınması akut zehirlenmeye neden olabilir. Özellikle 10 mg/kg’dan daha yüksek dozda alınması hayatı tehdit edici zehirlenmeye neden olurken, ölüm genellikle 1 gr veya daha üstündeki alımlarda görülür. Ciddi toksisite özellikle ek ilaç alımı varsa, çocuklarda, yaşlılarda veya kardiyak hastalığı bulunanlarda düşük dozlarda da görülebilir [107]. Şiddetli zehirlenmelerde ise her türlü ritm bozuklukları, respiratuar depresyon, nöbet, koma hatta ölüm olabilir [108, 109]. TAD’lar, hem erişkin hem de çocuklarda akut ölümlere en sık neden olan ilaçlar olmuşlardır [110]. Son yıllarda yapılan çalışmalarda antidepresanlar ile

52 zehirlenme sıklığında artış olduğu dikkat çekmektedir. Bununla birlikte intihar amaçlı çok sık kullanılıyor olmaları sebebiyle de, zehirlenme tanısıyla hastaneye yatışların ve ölümlerin içinde TAD zehirlenmeleri ilk sırada yer almaktadırlar [111]. Antidepresan ilaçlar günümüzde yaygın olarak kullanılmakta, hekimler tarafından çok sık olarak reçete edilmektedir. Ertekin ve ark.’nın çocukluk çağı zehirlenmelerinin profilini çıkardıkları çalışmalarında ise SSS ilaçları ile analjezik- antienflamatuarlar ilaçlar ilk sırayı paylaşmışlardır [112]. İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi’nin 1995-2000 yılları arasını kapsayan 6 yıllık serilerinde ise TAD ilaçlar analjeziklerden sonra ikinci sırada yer almıştır [113]. İzmir’de Ağın ve ark. 2000- 2001 yılları arasındaki çocuk zehirlenmelerinde zehirlenmeye en fazla antidepresan ilaçların neden olduğunu (%21.8) göstermişlerdir [114]. 1998-2003 yılları arasında Edirne’de en sık rastlanan antidepresan ilaç zehirlenmelerinin amitriptilin ve ikinci sırada da imipramin ile meydana geldiği gösterilmiştir [27]. Eskişehir’de ise %10.6’sının (%54.3’ü amitriptilin ile) antidepresan ilaçlarla olduğu, her iki şehirde de bunların büyük çoğunun amitriptilin alımı olduğu gösterilmiştir [115]. 2006’da Sakarya’daki çocuk zehirlenmelerinin %14.4’ünün (%87’si amitriptilin ile) olduğu saptanmıştır [85]. Ağın ve ark.’nın serisinde de antidepresan ilaçlar içinde amitriptilin ağırlıktaydı (% 71.4) [114]. Hastanemizin çocuk acil servisine getirilen ilaç zehirlenmelelerinin %46.2’sinin (%29.8’i amitriptilin ile) antidepresan ilaçlarla olduğu ve zehirlenme etkenleri içerisinde ilk sırada olduğu görüldü. Yapmış olduğumuz çalışmanın diğer literatür çalışmalarının verileri ile uyumlu olduğu görüldü. Antidepresanları kullanan aile büyüklerinin dikkatsiz davranması, ilaçları kutusu dışında ve yastık altı, sehpa üzeri, çocukların rahat ulaşabileceği çekmeceler gibi gelişigüzel yerlerde bırakmaları ve ülkemizde ilaçların emniyet kapaklı kutularda üretilmeyişi gibi nedenler bunda etken olabilmektedir.

Yurtdışı çalışmalarına bakıldığında ABD’de trisiklik antidepresanlarla zehirlenmelerde en fazla oranda amitriptilin, (% 40) sonra imipramin ve doksepinin aşırı dozda alındığı bildirilirken [116], Hollanda’da trisiklik antidepresan zehirlenmelerinde en fazla oranda klomipramin ardından, amitriptilin ve maprotilinin aşırı dozda alındığı bildirilmiştir [117]. İsviçre’de ise antidepresan zehirlenmelerinde en fazla oranda trimipramin ardından amitriptilin zehirlenmesi görüldüğü bildirilmektedir [118]. İngiltere de 1987–1992 yılları arasında antidepresan ilaçların

53 yüksek doz alımı nedeniyle ortaya çıkan bütün ölümlerin % 80’inden fazlası amitriptilin ve doksepin sebep olmuştur [119]. Benzer şekilde Rostetstol ve arkadaşları [120] trisiklik antidepresanlardan amitriptilin ve doksepin’in Norveç’te en yaygın kullanılan antidepresanlar olduğu ve ayrıca bu iki antidepresanın zehirlenme ile birlikte ölümlere yol açtığı bildirilmiştir. Henry ve arkadaşları sadece antidepresanlardan kaynaklanan 3604 ölümün çoğunluğunun (% 70,95) amitriptilin ve doksepin’den kaynaklandığı bildirirmişlerdir [121].

Amitriptilin yasal olmamasına rağmen ülkemizde reçetesiz olarak kolayca satın alınabilen bir antidepresandır. Türkiyede satılan preparatları yeni kuşak antidepresanlara göre son derece ucuz olduğundan fazlaca tercih edilmektedir. İlacın koruyucu kapağı da olmadığından kolaylıkla yüksek doz ilaç çocuklarca alınabilir. Güvenli kapak uygulamaları çocukluk çağı zehirlenmelerinin önlenmesinde en etkili yöntemdir [75]. Amitriptilin zehirlenmesi birçok çalışmada görüldüğü gibi sıklığı giderek artmakta, bazı çalışmalarda ise çocukluk çağında en sık zehirlenme nedeni olarak karşımıza çıkmakta ve yoğun bakım tedavisi gerektirdiği, mortalite ile sonuçlanabildiği görülmüştür [114, 122-124]. Diğer bir neden ise kullanım endikasyonlarının fazla olması nedeniyle birçok branştaki hekimler ve pratisyen hekimler tarafından da reçete edilebilmesidir.

Amitiptilin zehirlenmelerinde yarım saat sonra semptomlar başlar ve ciddi komplikasyonlar ilk altı saatte ortaya çıkabilir. En sık beyin ve kalp etkilenir [104, 157]. Amitriptilin zehirlenmesinde, santral sinir sistemi etkilenmesi, kalp etkilenmesinden daha sık görülür. Mental durumda bozulma, konvülziyon, laterji, konfüzyon, koma, antikolinerjik etkiler, midriasis, iyileşme döneminde ajitasyon, deliryum ve genellikle görsel halüsinasyonlar olabilir. Bu etkiler ilk altı saatte ortaya çıkabilir ve 48 saat kadar kalıcı olabilir [157]. Çalışmamızda hastaların %2.6’sında konvülziyon vardı, %0.9’unda konfüzyon, %1.9’u myoklonus, %0.9’u görme problemi, %4.8’i taşikardi, %0.9’u hipertansiyon, %30.8’inde letarji oluştuğu, %10.6’sında stupor olduğu, %4.8’inin komaya girdiği ve %14.4’ününde bulantı ve kusma olduğu görüldü.

ABD’de 1987-1997 yılları arasında hastanede yatırılan 19 yaşından küçük yaş grubundaki zehirlenme olguları değerlendirildiğinde de ilk sırada analjezikler

54 (%34), ikinci sırada antidepresanlar (%12) ve antipsikotikler (%8) yer alıyordu [125]. Bizim çalışmamızda da ilk sırada antidepresanlar ikinci sırada antipsikotikler, üçüncü sırada antiepileptikler ve analjezikler yer almaktaydı, bunların nedenleri intihar nedeniyle çoklu ilaç kullanımlarında antipsikotik, antiepileptik ve analjezikler gibi çoklu ilaçların intihar nedeniyle alındığı düşünülmektedir.

İran'da yapılan bir araştırmada tüm ilaç zehirlenmelerinin %11'ini analjeziklerin oluşturduğu bildirilmektedir [126]. Ülkemizde Ankara’da yapılan bir araştırmada analjeziklerle zehirlenmelerin tüm ilaç zehirlenmelerinin %30'unu oluşturduğu belirtilmektedir [127]. Gaziantep'ten bildirilen bir araştırmada ilaçlarla zehirlenmelerin %42’sinden analjeziklerin sorumlu olduğu vurgulanmaktadır [128]. Ülkemizden bildirilen diğer bir çalışmada ise, 1995-2000 yılları arasında 17 yaşın altındaki çocuklarda ilaçlarla zehirlenmelerin %24'ünün analjezikler tarafından oluşturulduğu belirtilmektedir [129]. Bizim çalışmamızda ise analjeziklerle zehirlenme oranının (%6.7) Türkiye'de bildirilen analjezik zehirlenme oranlarından daha düşük olduğu görüldü. Çalışmamızdaki analjezik ilaçlarla zehirlenme oranının ülkemizin diğer bölgelerinde yapılan çalışmalardaki oranlardan düşük olmasını sebebi çalışmamız kapsamına alınan analjezik ilaçların sadece santral etkili analjezik ilaçlarla sınırlı alınmış olması olarak açıklanabilir. Ancak Türkiye'den bildirilen olgular genellikle üniversite hastanelerinden ve sınırlı sayıda analjezik zehirlenme olgularını içermediği de göz önüne alınmalıdır.

Karcıoğlu ve ark. çalışmasında, %37,7 tek ilaç, %42,3 çoklu ilaç ve %20’sinin ilaç sayısının bilinmediğini belirtmiştir [130]. Kavalcı C. ve ark. Yaptığı çalışmada ise hastaların %48’sinin birden çok ilaç ile zehirlendiğini bildirmiştir [131] Goldfrank çalışmasında, hastaların %50’sinde birden fazla ilaç ile intihar girişiminde bulunduğunu bildirmiştir [132]. Çalışmamızda, ilaç alım nedenleri ile ilaç alım sayıları incelendiğinde; tekli ilaç alanların %88.2’si kaza, %11.8’i intihar idi. İkili ilaç alanların %60’ı kaza, %40’ı intihar idi. Üç ve üzeri ilaç alanların %33.3’ü kaza, %66.7’si intihar nedeniyle ilaç aldıkları saptandı. İlaç alım nedenleri ile ilaç alım sayıları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptandı (p <0.05). Bunun en temel sebebinin bireylerin intihar etmek amacıyla ilaç sayısını artırmaya çalışması, ancak ev içerisinde aynı ilaçtan fazla bulamamaları sebebiyle

55 farklı ilaçlardan alımlara yol açtığı kanısındayız. Ayrıca hastaların en kolay kendi ilaçlarına ulaşması sebebi ile kendi ilaçlarıyla girişim sıklığının fazla olduğu kanısındayız.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, tüm zehirlenmelerin içinde psikiyatrik ilaçlar ile Özkıyım girişimlerinin ilk sırayı aldıkları belirtilmiştir [133]. Zeren, çalışmasında zehirlenme sebebiyle başvuran hastaların en sık ilaçla zehirlendiğini ve ilaç alt grubunda ise ilk sırayı antidepresanların aldığını belirtmiştir [134]. Kavalcı C. ve ark. yaptığı başka bir çalışamada hastaların en sık analjezik ve antidepresanlarla girişimde bulunduğunu bildirmiştir [135]. Doğan tarafından ülkemizde yapılan çalışmada, en sık zehirlenmelerin analjeziklerle olduğu, ikinci sırada ise psikotrop ilaçların geldiği saptamıştır [136]. Kavalcı G. ve ark. intoksikasyonlarda ilk sırayı antidepresanların aldığını belirtmiştir [137]. Mert ve ark. çalışmasında zehirlenme olgularında en sık ilaç ile zehirlenme ve ilaçlar içinde de psikotrop ilaçlar geldiği ifade edilmiştir [138]. Çalışmamızda, tekli ilaç alımlarında en sık antidepresanların olduğu belirlendi. Bunun temel sebebinin psikiyatrik ilaç kullanan hastaların intihar girişimine meyilli olması olduğu kanaatindeyiz.

Çalışmamızda zehirlenmelerin çoğunlukla %80.8 oranında kaza, %19.2 oranında intihar nedeniyle olduğu görüldü. Hastane aciline başvuran kız hastaların %27.8’i, erkek hastaların ise %10’u intihar nedeniyle zehirlendikleri görüldü. Öntürk ve ark. [101] 2003 yılında yapmış olduğu çalışmada %53’ü kız, %47’si erkek olduğu görülmüştür. Ülkemizde yapılan diğer çalışmalarda da benzer sonuçlar bulunmuştur [140-142]. Ülkemiz genelinde kızlarda intihar girişiminin fazla olmasının nedeni, toplumuzda kız çocukların aile içindeki yeri ve rolü ile ilişkili olabilir. Erkek çocukların ergenlik döneminde daha dışa dönük olmaları ve bağımsızlıkları desteklenirken, kızların bu dönemde eve daha fazla bağlı kalmaları beklenmekte ve kız çocuklarının bireyselleşmesinin engellenmesi kızlarda iç çatışmalara yol açabilmektedir [142]. Ruhsal baskı yapan olaylar, aile içi çatışmalar ve fiziksel şiddet, okul başarısızlığı, ana-baba kaybı ve parçalanmış aile yapısı adölesan ve gençlerin intihar eyleminde önemli risk faktörleri olabilir. Yunanistan’da 1989 yılında yapılmış bir çalışmada adölesan dönemde intihar amaçlı ilaç alımlarında kız

56 çocukların dominansına dikkati çekmektedirler. 312 erkeğe karşılık 1738 kız çocuk intihar amacıyla ilaç içmiştir [143].

Zehir kontrol merkezleri Amerikan Derneği'nin (AAPCC) 2014 yılı verilerinde zehirlenmelerin %47,5'inin beş yaşından küçük çocuklardan oluştuğu ve 13-19 yaş arası vakaların ise toplam zehirlenmelerin % 7,3’ünü oluşturduğu bildirilmiştir [145]. Önceden bildirilen çok sayıda çalışmada zehirlenme olgularının, erken çocukluk ve adolesan dönem olmak üzere iki yaş grubunda pik yaptığı bildirilmiştir [27, 73, 85, 90, 91, 146]. Bu pik değerler AAPCC’nin yayınladığı verilerde 5 yaşından küçük olgularda kaza ile ilaç zehirlenmelerinin, 12 yaşından büyük olgularda ise intihar amacıyla ilaç zehirlenmelerinin ön planda olması ile açıklanmaktadır [145]. Bizim çalışmamızda diğer çalışmalarla benzerlik göstermektedir, 1-3 yaş arası olguların (%60.7) kaza ile ilaç aldıkları, 12 yaş ve üzeri olguların (%85) ise intihar nedeniyle ilaç aldıkları görüldü.

Aktif kömür uygulaması ve mide yıkaması toksisiteye sebep olan maddenin gastrointestinal yoldan vücuda girdikten sonra, aktif kömür ile bağlanması ve elimasyonu sağlaması yolu ile emilen miktarın azaltılmasına katkı sunan tedavi yöntemleridir. Zehirlenmeye neden olan etken madde, yaşamı tehdit edecek kadar yüksek miktarda vücuda alınmış veya alınan madde çok güçlü toksik etkiye sahip ise ve zehirlenme etkenini alımdan itibaren en fazla 1 saat geçmiş ise mide yıkaması önerilmektedir [74, 147, 148]. Ancak mide boşalma zamanını geciktiren maddeler zehirlenmeye neden olmuş ise 2-4 saat içerisinde de mide yıkamanın etkili olduğu bildirilmiştir. Aktif kömür uygulaması da ne kadar erken yapılırsa etkisi o kadar fazla olmaktadır [147]. Aşırı dozda alınması nedeniyle yan etkileri öldürücü özellikte olan bir madde ile meydana gelmiş zehirlenme olgularında aktif kömür en kısa sürede uygulanmalıdır [74]. Zehirlenmelerin % 36,4 - 69,4’üne mide lavajı ve/veya aktif kömür uygulaması yapıldığını bildiren yayınlar mevcuttur [87, 149-151]. Güzel ve ark. [87] çalışmalarındaki 434 vakanın 158’ine (% 36,4) mide lavajı ve aktif kömür uyguladıklarını bildirmişlerdir.

Zehirlenme etkeninin dozu ya da toksik etkisi yüksek ise etkene maruz kalma sonrasında 1 saat içinde mide lavajı önerilmektedir [132-134]. Mide lavajını takiben aktif kömür en kısa sürede uygulanmalıdır [133]. Biçer ve ark. [1], Öner ve ark. [27],

57 Demirgan ve ark. [86], Mills [107], Kavalcı ve ark. [136], zehirlenmelerin % 8.3- 82.1’ine mide lavajı ve/veya aktif kömür uygulaması yapıldığını bildiren yayınlar mevcuttur.

Çalışmamızda da olguların %72,1’ine mide lavajı, %71.2’sine aktif kömür uygulaması yapıldığı belirlendi. Çalışmamızda ki bu sonucun diğer literatür verileri ile uyumlu olduğu görüldü. Aktif kömür verilen hastaların %75.7’si kaza, %24.3’ününde intihar nedeniyle çocuk aciline başvurdukları görüldü. Aktif kömür kullanımı 1989 yılında başlamış yıllar içinde hızlıca artarak 1994 yılından itibaren hastaların %70’inden fazlasına verilmeye başlanmıştır. Aktif kömür zehirlenmeyi izleyen ilk bir saat içinde uygulanırsa etkindir [152]. Gönüllülerde yapılan çalışmalarda toksik madde alımından sonraki ilk yarım saatte aktif kömür verildiğinde toksinin %69,1’i, ilk bir saatte verildiğinde ise %34,4’ünün bağlanabildiği saptanmıştır [35]. Gönüllü insanlarda toksik dozun altında asetaminofen verilerek yapılan iki farklı çalışmadan birincisinde ilaç alındıktan 1 saat sonra verilen aktif kömür ilaç emiliminde %66 azalma 2 saat sonra verildiğinde ise %22 azalma sağladığı görülmüştür [153]. İkinci çalışmada ilaç alındıktan 1 saat sonra verilen aktif kömür ilaç emiliminde %56 azalma, 2 saat sonra verildiğinde %22 ve 4 saat verildiğinde ise %8 azalma sağlamıştır [154]. Bu yüzden aktif kömürün hasta hastaneye ulaşmadan evde hatta nakil sırasında verilmesi de önerilmektedir [95, 155, 156]. Aktif kömür uygulamasının kusma, aspirasyon, pnömotoraks, ampiyem, konstipasyon, bağırsak obstruksiyonu ve perforasyonu, hipernatremi, hipermagnezemi vb gibi hayatı tehdit eden komplikasyonları göz önüne alınırsa geç başvuran hastaların toksin emiliminin azaltılmasında sadece tek doz aktif kömür

Benzer Belgeler