• Sonuç bulunamadı

Çalışmamızda şizofreni hastalarında kontrol grubuna göre uyku kalitesinin anlamlı olarak daha kötü olduğu saptanmıştır. Bu çalışmada şizofreni hastalarının %75’inde, kontrol grubunun ise %25’inde kötü uyku kalitesi bulunmuştur. Bazı çalışmalarda şizofreni hastalarının sağlıklı bireylere göre daha kötü uyku kalitesine sahip olduğu gösterilmiştir (107, 125, 109). Bir çalışmada psikotik semptomların şiddetine bağlı olarak şizofreni hastalarının %30-80'inde uyku bozukluğu olduğu belirtilmiştir (110). Başka bir çalışmada ise şizofreni hastalarının yaklaşık %50- 70'inde uyku bozukluğu olduğu gösterilmiştir (126). Bizim bulgularımızda uyku bozukluğu yüksek oranda olup literatüre benzerdir.

Şizofreni hastalarımız, MEQ ölçeğine göre kontrol grubuyla karşılaştırıldığında hastalarımızda anlamlı olarak akşamcılık daha fazla bulunmuştur. Lemoine ve ark. 2013’te yaptıkları çalışmada psikoz hastalarının sabahçıl tiple ilişkili olduğu gösterilmiştir (127). Yaş ve cinsiyet açısındaki farklılıklar MEQ sonuçlarını etkileyebildiği bilinmektedir. Yaş ilerledikçe sabahçılık artmakta, erkeklerde ise kadınlara göre akşamcılık daha fazla görülmektedir (128, 129, 127). Lemoine’nin çalışmasında hastaların yaş ortalaması 43.21 ve kadın sayısı daha fazlaydı. Bizim çalışmada ise yaş ortalaması 36.21 iken erkek sayısı anlamlı olarak daha fazlaydı. Bu durum sonuçların farklı çıkmasının nedeni olabilir.

Çalışmamızda gruplar arasında yapılan karşılaştırmada APB, KAY ve KSD alt ölçeklerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır. Bazı dürtü kontrol bozukluklarının sıklığının az olması, karşılaştırma yapılmasını güçleştirmiş ve istatistiksel anlamsızlığa yol açmıştır. Hastaların %30’unda APB, %21.3’ünde KAY ve %7.5’inde ise KSD bulunmuştur. 4’er hastada trikotillomani ve piromani, 2 hastada KEY (kompülsif egzersiz yapma), 1 hastada PKO (patolojik kumar oynama) bulunmuştur. Hastalarımızda kleptomaniye rastlanmamıştır. Literatürde dürtü kontrol bozukluklarıyla ilgili kimi çalışmalar bulunmakla beraber şizofrenide dürtü kontrol bozukluklarıyla ilgili yeterli çalışma bulunmamaktadır. Şizofreni hastalarında bu alanda yapılmış direkt bir çalışma olmadığı için bulgularımızı başka çalışma bulgularıyla karşılaştırdık. Bu konudaki öncül çalışmalardan biri olan Grant ve

arkadaşlarının yatarak tedavi alan 204 psikiyatrik hasta üzerinde yaptığı bir çalışmada olguların %32,8’inin yaşam boyu en az bir dürtü kontrol bozukluğu olduğunu, şu anki tablonun ise %30,9 olduğunu bildirmiştir (130). Bizim çalışma hastalarında %48.7 oranında dürtü kontrol bozukluğu vardı. Hastalarımızın şizofreni hastası olması ve üçüncü basamak bir sağlık kuruluşunda takipli olan tedavisi güç hastalar olması oranın yüksek olmasını açıklayabilir. Ayrıca yaş arttıkça dürtüselliğin azaldığı gösterilmiştir (131). Çalışma hastalarımızın yaş ortalamasının karşılaştırılan gruptan düşük olması da oranlarımızın yüksek olmasına katkı sağlamış olabilir. Dürtü kontrol bozukluklarının inclendiği 9282 kişinin dahil edildiği bir toplum örnekleminde APB yaygınlığının yaşam boyu %5.4 ile %7.3; 12 aylık yaygınlığın ise sırasıyla %2.7 ile %3.9 olduğu belirtilmiştir (132). Beklendiği gibi şizofreni hastalarında APB daha yüksek oranda bulunmuştur.

Toplumda kleptomani sıklığı ve yaygınlığı tam olarak bilinmemektedir. Bir çalışmada kleptomaninin toplumdaki yaygınlığının yaklaşık olarak % 0,6 olduğu belirtilmiştir (133). Çalışma gruplarımızda kleptomani olgusuna rastlanmamıştır. Bu durum çalışma örneklemimizin küçüklüğü ile ilişkili olabilir.

Yapılan çalışmalar piromaninin seyrek görüldüğünü göstermekte; çeşitli kundakçı veya yangın çıkaran populasyonu içermektedir. Yangın çıkaranların % 39’unda piromani tanısı olduğu belirtilmiştir (134). Anlamlı olmasa da çalışma hastalarımızın %5’inde piromani bulunmuştur. Piromani şizofreni, bipolar bozukluk, madde kötüye kullanımı, kişilik bozuklukları gibi psikiyatrik bozukluklarla beraber görülebilmektedir (135, 136). Psikiyatrik yatan hastalarda yapılan çalışmalarda yaşam boyu yaygınlık oranları %1-5.9 arasında değişmektedir (137, 138). Bizim hastalarımız yatan hasta olmamakla beraber % 5 piromani oranıyla bu çalışmayla aynı aralıkta bulunmuştur.

Trikotillomaninin toplumdaki yaygınlığı % 1–3,5 olarak bildirilmiştir (139). Christenson ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada trikotillomanisi olan erişkin örnekleminde % 82 oranında Eksen I bozukluğu saptanmıştır. En sık affektif bozukluklar, anksiyete bozuklukları, bağımlılık bozuklukları birliktelik gösterir (140). Şizofrenide trikotillomani sıklığıyla ilgili bilgiye herhangi bir çalışmada rastlanmamıştır. Tekrarlayan saç çekme/ trikotillomani sadece birkaç vaka sunumunda şizofreni hastalarında tanımlanmıştır (141- 144). Çalışma hastalarımızda

genel topluma göre anlamlı olmasa da daha yüksek oranda trikotillomaniye (%5) rastlanmıştır. Bu durum şizofrenide trikotillomaninin belki de atlanabilir bir durum olabileceğini düşündürmüştür.

KAY'ın genel toplumdaki yaygınlığının % 1,8–8,1 arasında değiştiği belirtilmiştir. Psikiyatrik eştanı görülme oranı yüksektir. Özellikle major depresyon, duygudurum bozuklukları, anksiyete (özellikle OKB), madde kullanımı, yeme (özellikle bulimia) ve kişilik bozuklukları sıkça görülür (145). Çalışma hastalarımızda genel topluma göre anlamlı olarak daha yüksek KAY birlikteliği (%21.3) bulunmuştur.

Genel populasyonda KSD prevalansı %6 olarak tahmin edilmektedir (146). Bizim çalışma hastalarında KSD oranı %7.5 olmakla birlikte bu yükseklik anlamlı bulunmuştur. Bu oranın genel populasyondaki KSD oranıyla benzer olduğu görülmektedir. Hastalarımızıdaki KSD sıklığını kullanılan ilaçların olumsuz etkileyebileceği unutulmamalıdır. Bu karıştırıcı etkinin dışlanması sonucu değerlendirme yapılması daha sağlıklı olacaktır.

Amerikan toplumu üzerinde yapılan yaygınlık araştırmalarında erişkinlerde PKO yaygınlık oranının %1-3 olduğu belirtilmiştir (147). Çalışma hastalarımızdaki PKO oranı %1.3 olup genel toplumdaki PKO oranlarına benzer bulunmuştur.

Dürtü kontrol bozukluklarının bilinenden daha yüksek oranlarda bulunduğu ve muhtemelen yeterince sorgulanmadığından hastalarda atlanabilmektedir. Bu çalışmamız bildiğimiz kadarıyla şizofreni hastalarında dürtü kontrol bozukluk yaygınlığının direkt gösterildiği ilk çalışmadır. Bu bakımdan çalışmamız son derece değerlidir.

BİS-11 ölçeğinin tüm alt ölçeklerinde (plan yapmama, motor, dikkat) iki grubumuz arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur. Nolan ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışmada şizofreni hastalarında, kontrollere göre BIS-11'de daha yüksek dürtüsellik düzeyleri bildirilmiştir (94). Bu çalışmada total ölçek puanları incelenmiş olup alt ölçek puanları çalışmada belirtilmemiştir. Bizim çalışmamızda tüm alt ölçek puanları kontrollere göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Çalışmamızdaki sonuçlar bu veriler ile uyumlu olmakla beraber örneklem grubumuzun daha büyük olması çalışmamızın diğer bir üstünlüğüdür. Şizofreni, bipolar bozukluk hastaları ve sağlıklı kontrollerin karşılaştırıldığı bir

çalışmada şizofreni hastalarında plan yapmama, motor alt ölçek puanları kontrol grubuyla benzer; dikkat alt ölçek puanı kontrollerden anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (148). Bu çalışmaya göre örneklem gruplarımızın daha geniş olması ve yaş ortalamalarının daha düşük olması elde ettiğimiz verileri etkilemiş olabilir. Öyle ki yaş ile dürtüsellik arasında negatif ilişki olduğu bildirilmiştir (131).

Çalışmamızda gruplar arasında BPSÖ’nün sözel saldırganlık alt ölçeğinde anlamlı farklılık görülmemiş olup fiziksel saldırganlık, öfke ve düşmanlık alt ölçeklerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur. Yine Nolan ve arkadaşlarının yapmış olduğu şizofreni, şizoaffektif hastaları ve sağlıklı kontrollerin karşılaştırıldığı bir çalışmada hastalarda kontrollere göre BPSÖ toplam puanının anlamlı olarak daha yüksek olduğu gösterilmiştir (94). Bu çalışmada total ölçek puanları dikkate alınmış olup alt ölçek puanları çalışmada belirtilmemiştir. Bizim çalışmamızda ise tüm alt ölçek puanları kontrollere göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Çalışma sonuçlarımız bu veriler ile uyumlu olup örneklem grubumuzun daha büyük olması çalışmamızın diğer bir üstünlüğüdür. Onbeş yıl boyunca polis kayıtlarından takip edilen 644 şizofreni tanılı hasta, genel populasyona oranla dört kat daha fazla şiddet davranışı sergilediği gösterilmiştir (95). Farklı epidemiyolojik çalışmalarda şizofreni tanılı hastalarda şiddet davranışı oranları farklı bildirilse de, genel populasyon ile karşılaştırıldığında genelde bu grupta daha yüksek risk izlenmektedir (96). 18.423 şizofreni tanılı suç işlemiş bireyde şiddet riskinin incelendiği 20 çalışmanın meta analizi sonucu genel populasyona göre şizofreni tanılı hastalarda istatistiksel olarak anlamlılık gösteren artmış şiddet davranışı izlenmiştir (97). Çalışma verilerimiz literatür verileriyle paralellik göstermektedir.

Bu çalışmada 1 hastamız dışında tüm hastaların antipsikotik tedavi aldığı ve bu hastaların %51.3’ünün depo antipsikotik kullandığı bulunmuştur. Depo antipsikotik kullanmayan hastalarımızın tümünün oral antipsikotik almakta olduğu görülmüştür. İngiltere’de yapılan bir çalışmada ayaktan takipli hastaların %29- 39’unun depot antipsikotik tedavi aldığı belirtilmiştir (149). Başka bir çalışmada ise Amerika'da idame antipsikotik alan hastaların sadece %12-20'sinin depo antipsikotik aldığı belirtilmiştir (150). Bizim hastalarda ise depo antipsikotik kullanma oranları daha yüksekti.

Depo antipsikotik kullanan ve kullanmayan hastalar BPSÖ ve BİS-11 alt ölçeklerine göre karşılaştırılmıştır. İki grup arasında BPSÖ’nün fiziksel saldırganlık, sözel saldırganlık, öfke ve düşmanlık alt ölçekleri ile BİS-11’in plan yapmama, motor ve dikkat alt ölçekleri açısından anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Yapılan çalışmalarda depo ve oral antipsikotiklerin benzer etkinliklerinin olduğu, depo antipsikotiklerin uzun süreli remisyonla ve tedavi uyumuyla daha fazla ilişkili olduğu belirtilmiştir (151, 152).

Depo antipsikotik kullanan ve kullanmayan hastalar uyku kalitesi açısından karşılaştırılmıştır. İki grup arasında uyku kalitesi açısından anlamlı farklılık bulunamamıştır. Yapılan bir çalışmada flufenazinin oral ve depo formunu kullanan hastalar arasında uyku bozukluğu açısından anlamlı farklılık olmadığı gösterilmiştir (153). Bu veri elde ettiğimiz bulguları desteklemektedir.

Normalde depo ilaç kullanımında tedavi uyumu arttığı için saldırganlık ve dürtüsellik ölçeklerinde daha düşük puanlar bekleriz. Çalışma hastalarımızın tedavi uyumu iyi, düzenli takipli hastalardan oluşması iki grup arasında fark olmamasını açıklayabilir.

Bu çalışmamızda BPSÖ alt ölçekleri ile PANSS alt ölçekleri karşılaştırılmıştır. Fiziksel saldırganlık, sözel saldırganlık, öfke ve düşmanlık alt ölçekleri ile pozitif belirtiler ve psikopatoloji arasında pozitif korelasyon bulunmuştur. Sözel saldırganlık, öfke ve düşmanlık ile negatif belirtiler arasında anlamlı ilişki gösterilmiştir. Fiziksel saldırganlık ile negatif belirtiler arasında anlamlı ilişki gösterilememiştir. Bir çalışmada pozitif belirtiler ile fiziksel saldırganlık, düşmanlık ve BPSÖ toplam puanı arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Toplam PANSS skorunun fiziksel saldırganlık ve BPSÖ toplam puanıyla pozitif olarak korele olduğu gösterilmiştir (154). Bazı çalışmalar, pozitif belirtiler ile saldırganlık arasında anlamlı ilişki olduğunu göstermektedir (155, 156). Ayrıca pozitif belirtilerin negatif belirtilere göre saldırganlıkla daha fazla ilişkili olduğu gösterilmiştir (154). Bizim çalışmada pozitif belirtilerin tüm alt ölçeklerle; negatif belirtilerin sözel saldırganlık, öfke ve düşmanlık alt ölçekleriyle ilişkili bulunmuştur. Araştırdığımız kadarıyla elde ettiğimiz bulgular literatür verileriyle uyumlu görünmektedir.

Hasta grubumuzda PANSS tüm alt ölçekleri ile kötü uyku kalitesi arasında anlamlı ilişki görülmüştür. Bir çalışmada PANSS pozitif alt ölçeği ile kötü uyku kalitesi arasında anlamlı ilişki olduğu gösterilmiştir (109). Başka bir çalışmada pozitif semptomların negatif semptomlara göre kötü uyku kalitesiyle daha fazla ilişkili olduğu bildirilmiştir (157). Çalışmamızda tüm alt ölçeklerin uyku kalitesi üzerinde etkisinin olduğu, PANSS skorlarının artmasıyla uyku kalitesinin bozulduğu gösterilmiştir.

Şizofreni hastalarımızda, kontrol grubuna göre SF-36 ölçeğinin fiziksel fonksiyon, fiziksel rol, ağrı, genel sağlık, vitalite, sosyal fonksiyon, emosyonel rol, mental sağlık puanları anlamlı olarak daha kötü bulunmuştur. Bir çalışmada erken başlangıçlı şizofreni hastalarında kontrol grubuna göre fiziksel fonksiyon, fiziksel rol, genel sağlık, vitalite, ağrı puanlarının anlamlı olarak daha kötü olduğu; sosyal fonksiyon, emosyonel rol ve mental sağlık puanlarının benzer olduğu gösterilmiştir (158). Bizim çalışmamızda ise tüm alt ölçeklerin hastalarda anlamlı olarak daha kötü olduğu görülmüştür. Hasta grubumuzun yaş ortalamasının daha fazla ve hastalık süresinin daha uzun olması elde ettiğimiz verileri etkilemiş olabilir. Hasta örneklemimizin daha büyük olması çalışmamızın üstünlüğüdür. Bir çalışmada şizofreni hastalarının yaşam kalitelerinin sağlıklı kontrollere göre daha kötü olduğu (159) ve az sayıdaki çalışmada ise anlamlı bir fark bulunmadığı bildirilmiştir (1, 160). Yapılan çalışmalarda yaşam kalitesinin klinik değişkenlerden önemli ölçüde etkilendiği bildirilmektedir (159, 161). Yaşam kalitesinin ölçümünde hastaların kendi bildirdikleri ve subjektif hisleri merkezde yer almakta olup, belirtilerin şiddeti, ilaç yan etkileri, sigara kullanımı ve psikososyal uyumun da ölçülmesi gerekmektedir (162).

Şizofreni hastalarında fiziksel fonksiyon, genel sağlık, sosyal fonksiyon, emosyonel rol, mental sağlık alt ölçek puanları ile iyi uyku kalitesi arasında pozitif korelasyon bulunmuştur. Fiziksel rol, ağrı, vitalite alt ölçekleri ile uyku kalitesi arasında anlamlı bir ilişki gösterilememiştir. Bir çalışmada uyku bozukluğu olan şizofreni hastalarında yaşam kalitesinin daha kötü olduğu gösterilmiştir (163). Bu çalışma elde ettiğimiz verileri desteklemektedir.

Bu çalışmamızda, hastalarda fiziksel saldırganlık, sözel saldırganlık ve öfke alt ölçeklerinin kötü uyku kalitesiyle istatistiksel olarak ilişkili olduğu görülmüştür.

Düşmanlık alt ölçeği ile uyku kalitesi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bildiğimiz kadarıyla şizofreni ve diğer psikiyatrik hastalıklarda BPSÖ ölçeği ile uyku kalitesinin incelendiği herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Yapılmış birkaç çalışmada artmış düşmanlığın uyku bozukluğuyla ilişkili olduğu bulunmuştur (164, 165). Bu çalışmaların aksine bizim çalışmamızda düşmanlık ile uyku kalitesi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Çalışmamızda hastaların yaş ortalamasının daha yüksek olması düşmanlık ile uyku kalitesi arasındaki ilişkiyi etkilemiş olabilir. Sürekli öfke ve uyku bozukluklarını inceleyen orta yaş yetişkinlerde yapılmış büyük bir çalışmada (2.404 erkek, 2.291 kadın, N = 4695) sürekli öfke ve uyku bozuklukları arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur (166). Normal popülasyonda yapılan bu çalışmaya benzer şekilde bizde de şizofreni hastalarında öfke ve kötü uyku kalitesi arasında pozitif ilişki saptandı.

Çalışmamızda BPSÖ ölçeğinin sözel saldırganlık ve düşmanlık alt ölçek puanları ile akşamcılık arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur. Buna karşılık fiziksel saldırganlık ve öfke alt ölçekleri ile MEQ ölçeği arasında anlamlı bir ilişki gösterilememiştir. Yaptığımız araştırmada psikiyatrik hastalarda BPSÖ ve MEQ ölçeklerinin karşılaştırıldığı herhangi bir çalışma bulamadık. Bununla beraber ergen ve çocuklarda saldırganlık ile sabahçılık ve akşamcılık karşılaştırılmış ve saldırganlık ile akşamcılık arasında pozitif ilişki bulunmuştur (167). Yine normal popülasyonda yapılan iki çalışmada düşmanlık alt ölçek puanı ile akşamcılık arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur (168, 169). Biz de normal popülasyona benzer şekilde akşamcılık ve düşmanlık alt ölçek puanı arasında pozitif bir ilişki bulduk.

Bu çalışmamızda BİS-11 toplam, plan yapmama, dikkat ve motor alt ölçek puanları ile kötü uyku kalitesi arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Taramalarımızda şizofreni hastalarında BİS-11 ile uyku kalitesi arasındaki ilişkiyi inceleyen doğrudan bir çalışmaya rastlamadık. Adli psikiyatri hastalarında yapılan bir çalışmada BİS total puanları ile kötü uyku kalitesi arasında pozitif korelasyon bulunmuştur (8). Uyku bozukluğu olan ve olmayan çocuklarda yapılan bir çalışmada uyku bozukluğu olan hastalarda anlamlı olarak daha yüksek toplam BİS-11, plan yapamama, dikkat ve motor skorları elde edilmiştir (170). Her ne kadar çalışmamızı şizofreni hastalarında yapılan çalışmalarla karşılaştıramadıysak da uyku bozukluğu

ve BİS-11 puanları arasında başka popülasyonlarda da pozitif ilişki gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda da bu ilişki görülmektedir.

Çalışmamızda BİS-11 ölçeğinin plan yapmama alt ölçek puanı ile akşamcılık arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Buna karşın motor ve dikkat alt ölçekleri ile MEQ ölçeği arasında anlamlı bir ilişki gösterilememiştir. Psikiyatrik hastalıklarda bu iki ölçek arası ilişki araştırılmamıştır. Şizofreni hastalarında plan yapmadan hareket etme aslında beklenir. Ancak sağlıklı sonuçlar elde etmek için çalışma genişletildikten sonra bu parametrelerin incelenmesi daha uygun olacaktır.

Bu çalışmamızda APB’nin kötü uyku kalitesiyle pozitif olarak ilişkili olduğu; KAY ve KSD’nin uyku kalitesiyle istatistiksel olarak ilişkili olmadığı gösterilmiştir. Hastalarımızda istatistiksel değerlendirme için yeterli sayıda PKO, trikotillomani, piromani, kleptomani, kompülsif egzersiz yapma olmadığı için karşılaştırma yapılamamıştır. Hobi olarak kumar oynayanlar ile patolojik kumar oynayanların uyku kalitesinin karşılaştırıldığı bir çalışmada patolojik kumar oynamanın kötü uyku kalitesiyle anlamlı olarak daha fazla ilişkili olduğu bulunmuştur (171). Hastalarımızdan sadece birinde PKO’ya rastlanmış olup istatistiksel olarak karşılaştırma yapılabilmesi için daha geniş örneklem gruplarında bu parametrenin incelenmesi uygun olacaktır. Dürtü kontrol bozukluğu olan ve olmayan parkinson hastalarında yapılan bir çalışmada dürtü kontrol bozukluğu olan hastalarda anlamlı olarak daha fazla uyku bozukluğu görülmüştür (172). Her ne kadar bulgularımızı şizofreni hastalarında yapılmış çalışmalarla karşılaştıramamış olsak da parkinson hastalarında dürtü kontrol bozukluğu ile uyku bozukluğu arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Bizim çalışmamızda sadece APB ile kötü uyku kalitesi arasında pozitif bir ilişki görülmüştür.

Çalışmamızda APB alt ölçeği, MEQ ölçeğiyle karşılaştırıldığında akşamcılıkla anlamlı olarak ilişkili olduğu görülmüştür. Buna karşın KSD ve KAY’nın MEQ ölçeğiyle ilişkisi gösterilememiştir. Yaptığımız araştırmada, literatürde şuana kadar dürtü kontrol bozuklukları ile MEQ ölçeği arasındaki ilişkiyi inceleyen harhangi bir çalışmaya rastlamadık. Her ne kadar bulgularımızı başka çalışmalarla karşılaştıramamış olsak da dürtü kontrol bozuklukları ile MEQ ölçeği arasındaki ilişkiyi inceleyen ilk çalışma olması nedeniyle çalışmamız oldukça önemlidir.

Çalışmamızın kesitsel nitelikte olması, hasta grubunun düzenli takibi yapılan, tedavi uyumu ve sosyal desteği iyi hastalardan oluşması, çalışmadaki hasta sayısının göreceli olarak az olması çalışmamızın kısıtlılıklarıdır. Grup içerisinde cinsiyet farkının olması, sigara içimi farkının olması, hastaların tedavilerinde kullandıkları ilaç içeriği ve miktarının farklı olmasının elde edilecek parametreleri etkileyebileceği hususları da bu çalışmanın diğer kısıtlılıklarıdır.

6. SONUÇLAR

Şizofreni hastalarında dürtüsellik ve uyku bozukluğu arasındaki ilişkiyi incelediğimiz bu çalışmada aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır;

 Çalışmamızda şizofreni hastalarında kontrol grubuna göre uyku kalitesinin anlamlı olarak daha kötü olduğu saptanmıştır.

 Şizofreni hastalarının kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı olarak akşamcıl tipe daha yakın olduğu görülmüştür.

 Çalışmamızda gruplar arasında yapılan karşılaştırmada APB, KAY ve KSD açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır. Kleptomani, piromani, kompulsif egzersiz yapma, trikotillomani, PKO açısından anlamlı farklılık bulunmamıştır.

 BİS-11 ölçeğinin tüm alt ölçeklerinde (plan yapmama, motor, dikkat) gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur.

 Çalışmamızda gruplar arasında sözel saldırganlık alt ölçeğinde anlamlı farklılık görülmemiş olup fiziksel saldırganlık, öfke ve düşmanlık alt ölçeklerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur.

 Hasta ve kontrol grupları arasında yapılan karşılaştırmada SF-36 ölçeğinin tüm alt kategorilerinde (fiziksel fonksiyon, fiziksel rol, ağrı, genel sağlık, vitalite, sosyal fonksiyon, emosyonel rol, mental sağlık) istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur.

 Şizofreni hastalarında fiziksel fonksiyon, genel sağlık, sosyal fonksiyon, emosyonel rol, mental sağlık alt ölçek puanları ile uyku kalitesi arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Fiziksel rol, ağrı, vitalite alt ölçekleri ile uyku kalitesi arasında anlamlı bir ilişki gösterilememiştir.

 Hasta grubunda PANSS tüm alt ölçek puanları ile kötü uyku kalitesi

Benzer Belgeler