• Sonuç bulunamadı

1. PARA, FAİZ, FAİZ TEORİLERİ VE İKTİSAT OKULLARINA GÖRE

1.2. Faiz ve Tarihsel Gelişimi

Faiz; sermayenin ödünç alma ve verme fiyatı, aynı zamanda da tasarruf etmenin ödülü olarak tanımlanabilmektedir. Başka bir ifade ile fon ihtiyacı olan kişinin kullandığı paranın maliyeti, fon ödünç veren kişinin ise ödünç verdiği paranın getirisi olarak da ifade edilebilir.

Faiz’in tarihi incelendiğinde tek tanrılı dinlerden çok daha önce ortaya çıktığı görülmektedir. Antik dönemde çiftçilerin ürettikleri tahıl ürünleri başta olmak üzere tüm ürünlere eşkıyaların ya da hükümdarların el koyması çiftçileri zor duruma sokmasıyla birlikte kendilerini korumak adına, ürettikleri ürünleri ve değerli gördükleri eşyalarını tapınaklara emanet etmeye başlamışlardır. Böylelikle tapınaklara ürün ya da değerli eşya teslim edenlerin güvencesi, kutsal bir yere kimsenin zorla giremeyeceğini düşünmeleri ve tapınaklardaki görevli rahiplerin tapınağa getirilen malların tartılması, ölçülmesi kayda geçirilmesi konusunda iyi yetişmiş ve okuma yazma biliyor olmalarıyla birlikte çiftçilerin tapınağa teslim ettikleri malların aynen geri alınmasında hiçbir problem kalmamaktaydı. Bu işlemlerin bu şekilde gerçekleşmesiyle birlikte, giderek artan talep sonucu tapınaklarda yer kalmama sorunu karşısında din görevlilerinin korumak üzere emanet aldıkları mallar karşısında bir

bedel alınmaya başlanmıştır. Emanet alınan ve korunan ürünlerin hem yer işgal sorununu ortadan kaldırmak hem de bir başka ihtiyacı olanın ihtiyacını karşılamak üzere bir süreliğine geri iade etmek koşuluyla ödünç verilmeye başlanmıştır. Başlarda bu işlemler güvene dayalı bedelsiz olarak gerçekleşirken bir müddet sonra tapınakların harcamalarına katkı sağlaması düşünülerek belirli bir bedel alınması kararlaştırılmıştır.

(Eğilmez, 2019).

Tapınaklarda belli bir bedel alınarak korumaya alınan malların, ihtiyacı olanlara vakti geldiğinde geri vermek üzere ödünç olarak verilme işlemi karşılığında bir bedel talip edilmezken bir müddet sonra tapınak harcamalarına katkı için bir bedel karşılığı yapılmaya başlanmıştır. Tapınak görevlileri tarafından belirli bir süre için emanet verilen mallar süresi geldiğinde emanet verilen mal + belirlenen miktar daha mal ilavesi ile geri alınmaktaydı. Tapınaklar emanet aldıkları tarafa ödenecek mal fazlasından daha fazlasını emanet verdikleri taraftan alarak aslında günümüz faiz anlayışı ile aynı olan sadece karşılığı para yerine mal ile sağlanan bir faiz sistemi uyguluyorlardı. Diğer bir ifade ile tapınaklar düşük faizle ödünç alınan malları daha yüksek bir faizle ödünç veriyorlar ve dini görevlerinin yanı sıra günümüz bankacılık işlemlerini gerçekleştirmekteydiler (Eğilmez, 2019).

Faiz karşılığı verilen borcun iyi kazanç getirmesinin görülmesiyle beraber tapınaklar dışında da bazı kişiler bu işi yapmaya başlamıştır. Rekabet ortamında, tapınaklardan daha düşük faizle borç verenlerin giderek yaygınlaşması ve faiz karşılığı getirinin su istimal edilmesi sonucu din görevlileri bunun iyi bir şey olmadığını dile getirmiş ve hükümdarlar tarafından yasaklanması gerektiğini söylemişlerdir. Bu durum hükümdarların düzeni sağlamak üzere yaptığı baskılar sonucunda düşük faiz karşılığı borç verenlerin faizleri tekrar arttırmasıyla sonuçlanmıştır.

Faize ilişkin tarihte ilk düzenlemeye Mezopotamya’da Hammurabi Kanunlarında rastlanmaktadır. Hammurabi Kanunlarında yaklaşık 150 madde bulunmaktadır ayrıca kanunlar arasında faiz oranları ile ilgili sınırlandırmalar da

görülmektedir. Para ve buğday olarak geri verilmek üzere alınan ödünç mallar için ayrı ayrı faiz oranı belirlenmiştir.

Günümüzde faiz oranları, borç alanların ve borç verenlerin beklentileri üzerinde etki ederek, gelecek dönemlerdeki fiyat seviyelerini beklenti yönünde değiştirmektedir. İç ve dış piyasa faiz oranları ülkelerin ekonomik performansları açısından önemlidir. Uygulanan para politikaları ile belirlenen faiz oranlarının seviyesi, ekonomik büyüme, dış ticaret dengesi, bütçe dengesi, istihdam ve enflasyon gibi makro değişkenler üzerinde pozitif ve/veya negatif etkiler yaratmaktadır. Faiz oranlarının olması gereken seviyeden çok yüksek ya da çok düşük olması o ülkenin ekonomik performansının iyi olmadığını göstermektedir. Çünkü bir ekonomide faiz farklarının artması, ilk önce yabancı yatırımcılar açısından pozitif bir etkisi olmasıyla birlikte yatırımın yapıldığı ülke için döviz girdisi sağlayacak ve biriken döviz miktarıyla birlikte ithalata ve para arzındaki artışa bağlı olarak tüketim ve yatırım harcamalarını arttırıp tasarrufu azaltacaktır. Sonraki aşamada ithalattaki artışın etkisiyle cari denge bozulacak, ülke büyük oranda cari işlemler açığı ile karşı karşıya kalacak ve sonuç olarak büyük bir finansal krizle birlikte yaşanacak ekonomik krizler ile son bulacaktır. Faiz oranlarının olması gereken düzeyin çok altında belirlenmesi hatta eksi düzeylerde olması da ülke ekonomilerinde problem yaratmaktadır.Bazı AB ülkeleri ve Japonya örneğine bakıldığında faiz oranlarının çok düşük ya da eksi olduğu dönemlerde ekonomilerinin planlanan büyüme oranında gerçekleşmediği hatta büyümediği görülmektedir. Ekonomik bireylerin düşük faiz döneminde borçlanmaması, harcama yapmaması ve reel ekonominin canlanmaması bunun sebebi olarak gösterilebilir. Dolayısıyla ülke ekonomilerinde özellikle ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre faiz farklarının fazla olması her iki durum açısından da büyük önem kazanmaktadır. Bu anlamda piyasalar merkez bankalarının belirleyeceği faiz oranları doğrultusunda karar alır ve buna göre pozisyonlarını belirlerler. Kısacası faiz oranları bir ekonominin iç ve dış performansı açısından önemli bir politika aracı haline gelmektedir.

1.2.1. Faiz Çeşitleri

Faizler, nominal ve reel faizler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ekonomik analizlerde nominal ve reel faiz oranları arasındaki ayırım oldukça önemlidir. Nominal faizler, elde edilecek getiriyi hesaplarken yanıltıcı olabileceğinden, yatırımcılar yatırım kararlarını daha çok reel faize göre belirlemektedirler. Nominal faiz oranı borç alıp verme işlemlerinde piyasada karşılıklı anlaşmalar doğrultusunda belirlenen ve anapara üzerine eklenecek getiriyi belirleyen bir orandır. Özellikle enflasyon beklentilerinin belirlenmesi doğrultusunda dikkate alınan bir değişkendir (Bulut, 2002). Nominal faiz enflasyon arındırılmamış faiz olarak da ifade edilebilir. Nominal faiz oranının beklenen enflasyon oranından arındırılması sonucunda elde edilen faiz reel faiz oranı olarak tanımlanmaktadır (Mishkin, 2007, s.87). Paranın değeri zaman içerisinde değişmektedir. Bir önceki fiyattan almak istediğiniz bir kuponu, örneğin 100 liralık bir faiz kuponunun bir yıl sonraki satın alma gücü bir olmayabilir. Reel faiz aynı zamanda ödünç verilebilir fonların satın alma gücü olarak sahibinin kazandığı getiridir. Diğer bütün değişkenlerin sabit olduğu (ceteris – paribüs) durumda reel faiz oranı düştükçe tüketim miktarı artmakta diğer taraftan tasarruf edilen miktar da azalmakta ve ekonomik bireylerin faizden vazgeçmesi sonucu ortaya çıkmaktadır.

Diğer bir ifade tasarruftan vazgeçmek ve tüketmenin fırsat maliyeti reel faiz olacaktır.

(Parasız, 2011, s.69). Reel faiz haddinin firma yatırımlarında firmanın maliyet ve getirisini şeffaf olarak göstermesi firmaların reel faizi dikkate aldığını göstermektedir.

Yatırımcılar karlılık oranında reel faizin düşük ya da yüksek oluşuna göre yatırım miktarlarında artış ya da azalış gerçekleştirirler. Kısacası beklenen enflasyon oranları ve beklenen reel faiz dikkate alınmaktadır. Enflasyondan arındırılmış faiz.