• Sonuç bulunamadı

Tarihi Yapılara Yeni Đşlev Kazandırılmasının Çevresel Nedenleri

5.3. TARĐHĐ YAPILARA YENĐ ĐŞLEV KAZANDIRILMASI

5.3.3. Tarihi Yapılara Yeni Đşlev Kazandırılmasının Çevresel Nedenleri

kullanım değerlerini etkilemekte, bu da giderek tarihi kentlerin fiziksel yapısını değiştirmektedir. Böylece tarihi kent merkezleri ticaret, hizmet ve diğer sektörlerin

71

baskısına karşı koyamamakta, tarihi öğeleri ve mimari anıtları zorlamaktadır. Bunun sonucunda, tarihi yapılar artık işlevlerini yitirmekte ve yeni işlevler yüklemek zorunda kalınmaktadır24. Kentlerin gelişmeleri sırasında, zaman zaman alınan yanlış kararlar sonucu bazı tarihi kent merkezleri ticaret bölgesine dönüşmesi, bu bölgelerdeki yapıların işlevsel olarak yıpranmalarına sebebiyet vermektedir. Yine tarihi yapıların yoğun olarak bulunduğu bölgelerin turizm alanları ilan edilmesi sonucu bölgede bulunan yapıların büyük kısmı yeni işlevler verilerek değiştirilmektedir21.

Yapıya verilecek yeni işlevin belirlenmesinde bulunduğu çevre içindeki ekonomik ortam büyük rol oynamaktadır. Yapı tek başına değil çevresi ile korunmalı ve değerlendirilmelidir25. Eğer yapıya bulunduğu çevreye uygun işlev verilmemişse ilgi görmeyen ve kullanılmayan bir yapı haline gelebilir15. Ayrıca yapı ve çevresindeki ilişkilerin zamanla değişmesi söz konusudur. Bu değişimi bir emrivaki olarak kabul etmeyip onu da kontrol etmek gerekir26.

5.4.YENĐ ĐŞLEV KAZANDIRILMASINDA DĐKKATE ALINMASI GEREKLĐ ÖZELLĐKLER

Çevresel özellikleri nedeniyle korunması istenen yapıların yeniden kullanımlarında, yeni işlevin dış görünümü bozmadan gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu yapıların korunması için ekonomik bir yol olan yeniden kullanım sırasında, iç düzenlemede daha esnek uygulamalara gidilmesi söz konusudur. Ancak yangın, bakımsızlık nedeniyle döşeme ve tavanlarını yitirmiş ve ilk tasarıma ait yeterli veri bulunamayan yapılarda, yeni bir iç düzenleme yapılmasına izin

72

verilmektedir. Çok önemli plan ve iç mekan değerlerine sahip olan yapılarda ise yeni kullanıma elverişli, serbest iç düzenlemeler uygulamaktan çok tarihi mekanların özelliklerini sürdüren düzenlemelere gidilmelidir.

Tarihi bir yapıya yeni bir işlev kazandırılırken mümkün olan en az müdahalenin yapılacağı işlevin seçilmesi gerekmektedir. En az değişikliğin yapılması yapının değerlerinin korunmasını sağlayacaktır. Bu nedenle, genellikle seçilen yeni işlevin özgün işleve yakın olması daha iyidir16. Yeni işlevin seçiminde, yeni işleve uyarlamak için, yapının ihtiyaçlarının, yapının zemininin, yapısal sağlamlığının ve mekanik özelliklerinin ne kadar yeterli olduğunun tespit edilerek, yapının fiziksel analizinin yapılması gereklidir27.

Yeniden işlevlendirme sırasında, yeni işlevin gerektirdiği yeni mekanların oluşturulması, sirkülasyon elemanları ya da ısıtma-soğutma, aydınlatma elemanları gibi donanımların eklenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Tüm bu eklentilerin özgün olandan ayırt edilebilmesi en önemli kriter olmalıdır.

Yeniden işlevlendirmede, uluslararası bir kural, geriye dönülebilirliktir14. Bu durum ancak yapılan eklentilerin yapının eski strüktürüne zarar vermemesi şartı ile gerçekleştirilebilmektedir. Venedik Tüzüğü’nün 13. maddesinde “Eklemelere ancak yapının ilgi çekici bölümlerine, geleneksel konumuna, kompozisyonuna, dengesine ve çevresiyle olan bağlantısına zarar gelmediği durumlarda izin verilebilir” denilmektedir. Tarihi yapıların yeniden kullanılmaları, çağdaş yaşam içinde etkin olarak yer almaları amacıyla yapılan projelerin başarılı olabilmesi bazı eklerle

73

birlikte düşünülmelerini gerektirmektedir. Mümkün olduğunca görünümü az etkileyen, çevreye uyan eklentiler yapılmalıdır. Seçilen işlevin yapıya yoğun programlar yüklemesi durumunda, ek sayısının artması ve eklerin büyümesi sonucu doğacak ve ekler ile yapı arasındaki kütlesel uyum sağlanamayacaktır.

Tarihi yapılara yapılacak eklerin tasarımda, mevcut tarihi, mimari ve kültürel özelliklerine zarar vermemesine ve yapının renk, boyut, ölçek, malzeme, yerleşim özellikleri ile uyumlu olmasına dikkat edilmelidir.

Yeniden kullanımda çağdaş mekan anlayışı ile çelişecek noktaların kullanıcıların öz verisi ile çözümlenecek sorunlar olmasına karşın yapay çevreden kaynaklanan sorunlar ekonomik güç ve köklü çözümler gerektirecektir28. Bu sorunların başında yapı ölçeğindeki sorunlar gelmektedir ve yapı çevresinin titizlikle ele alınması gerekmektedir. Farklı işlevler için yapılan değişimlerde, önemli kararlar alınırken binanın tarihi değerini korumaya ve maliyete dikkat edilmelidir. Karardan önce; öngörülen kullanıma bölgede ihtiyaç olup olmadığının, bölgesel sosyal ve nüfus özelliklerinin proje fizibilitesine uygunluğunun, çevrede ne tür bir gelişim olduğunun, bölgedeki emlak piyasası ve rant durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir27.

Fizibilite çalışmasında toplanan bilgilerden elde edilen sonuçların; “-fiziksel olarak mümkün olan nedir? -yasal olarak izin verilen nedir? -ekonomik olarak gerçekçi olan nedir?” sorularını cevaplaması halinde, proje uygulamasında doğru karar verilebilecektir29.

74

Yeni işlev kazandırılması genellikle turistik işleve dönük olduğundan gerek fiziksel tahribatı arttırmakta gerekse değişik bir tür eskime yaratmaktadır. Bazı uzmanların “turistik hasar” olarak adlandırdıkları bu eskime son zamanlarda Basel Kongresi (1985-Đsviçre) ve Canterbury Kongresi (1990-Đngiltere) gibi pek çok koruma konulu kongrenin konusu olmuştur30. Tarihi yapıların özellikle turistik amaçlı kullanımlarında, kapasitesinin üstünde kullanılması, yapısal açıdan ve malzemede yorgunlulara ve aşırı bozulmalara neden olmaktadır.

1995 yılında Delphi’de yapılan ICOMOS toplantısında; komite tarafından, fiziki çevrenin tarihi özgün yapısına ve kullanımına saygı gösterilmesi, bu saygının kültürel turizm politikasının ayrılmaz parçası olması kararı alınmış ve özellikle “anıtlara yapılan ziyaretler, anıtların ziyaret kapasitelerine uygun olmalıdır” vurgusu yapılmıştır31. 1999 Meksika’da görüşülen ICOMOS “Uluslararası Kültürel Turizm Tüzüğü”nde, sürekli bir turizm endüstrisi oluşturulurken, gelecek nesiller için kültürel miras zenginliklerinin korunması amaçlanmıştır. Turizm ve miras arasındaki ilişkinin dinamik olduğu belirtilerek, “turistik projeler, aktiviteler ve gelişmeler ziyaretçilerin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, ev sahibi toplulukların yaşam tarzlarına ve mirasa zarar verebilecek olumsuz etkileri sınırlamalı ve pozitif sonuçlara ulaşmalıdır” uyarısı yapılmıştır.

Günümüzde, klasik turizm anlayışının yerini alan, kültür turizminde, yöresel mimariyi yansıtan mevcut yapıların kullanılması amaçlanmaktadır. Ancak mevcut yapıların turizm amaçlı kullanımı gibi işlev değişikliklerinde en iyisi değil, yapıya en az zarar veren çözüm doğrudur32. Konukların taleplerini ön plana çıkarmak için,

75

yapıların özgünlüklerinden ödün verilmemeli, turizm ve koruma arasında bilinçli bir denge sağlanmalıdır.

Tarihi yapıların sahip olduğu değerlerinin belirlenmesi, kişiden kişiye değişebilen yoruma açık bir tarzla değil, bilimsel veriler ışığında, bilimsel bir anlayışla gerçekleştirilmelidir. Yapının bilimsel bir anlayışla saptanarak, tespit ve tescil fişlerine işlenmiş, belgelenmiş değerlerinin, ileride yapılacak restorasyon çalışmaları sırasında korunmaya çalışılması gerekmektedir15.

Benzer Belgeler