• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: AHİRETİ İNKÂR ETME GEREKÇELERİ

4.1. Düşünce İle Alakalı Faktörler

4.1.2. Tanrıyı İnkâr Etme

Tanrı‟nın varlığı meselesi insanlığın ortak bir problemi olmuĢtur. Bu mesele, dini, dili, ırkı, rengi, coğrafyası ve kültürü ne olursa olsun, hemen hemen bütün insanların bir Ģekilde ilgilendiği ve üzerinde durduğu, reddedenlerin dahi zihinlerinden bir türlü çıkaramadıkları ve hakkında fikir yürüttükleri bir konu olmuĢtur. Bu yüzdendir ki, Allah inancı ilkel dinlerde ve diğer inanç sistemlerinin hemen hepsinde mevcuttur (Topaloğlu, DĠA, 1989: 472). Tanrıya inananlar (teist) ve inanmayanlar (ateist) arasında ortaya çıkan ciddi tartıĢmalar bunu göstermektedir. Teistler tanrının varlığını belirli delillerle savunurken ateistler, teistlerin getirmiĢ olduğu bu delilleri reddetmiĢlerdir.

Ġslam‟ın ve bütün ilahi dinlerin temelini Allah inancı oluĢturur. Semavî dinlerin hepsinde inanılması gereken ilk esas, Allah‟ın varlığı ve birliği meselesidir. Ġslam‟ın akıl sahibi olan ve ergenlik çağına gelmiĢ bulunan insanlara yüklediği ilk görev, kendilerinin ve kâinattaki her Ģeyin yaratıcısı olan, her Ģeyi bilen, düzene koyan ve idare eden, yerde ve gökte ne varsa hepsinin kendisine muhtaç olduğu ve kendisi hiçbir Ģeye muhtaç olmayan, tek olan, ezelî ve ebedî olan Allah Teâla‟ yı tanımak, O‟na inanmak ve kulluk etmektir. Allah‟a iman, mükellef olan her insana farzdır. Hatta Maturidî‟ye göre, ilahi dinlerin kesintiye uğradığı dönemlerde, fetret devrinde yaĢamıĢ olan veya dağ baĢlarında, uzak yerlerde yaĢadığı için hiç bir dinden haberi olmayan insanlar bile akıllarıyla Allah‟ın var ve bir olduğunu bulmak zorundadırlar. Çünkü Allah insanlara kendi varlık ve birliğini idrak edecek güç ve kuvveti vermiĢtir. Ġnsan yaradılıĢtan getirdiği mutlak ve üstün bir güce inanma duygusu ile kâinattaki akıllara durgunluk veren eĢsiz yaradılıĢ ve düzeni gördükten sonra yaratıcının varlığına ve birliğine inanmak durumunda kalacaktır.

Kur‟an‟ı Kerim baĢtan sona incelenecek olursa, ayetler Allah‟ın varlığına delalet etme noktasında yedi grupte ele alınabilir:

1. Büyük bir kudret, ilim ve hikmet eseri olan insanın yaradılıĢı, onun bir mucize olan vücut yapısı, uzuvlar ve fonksiyonları, vücut sistemine bağlı olarak insana lütfedilen sayısız nimetleri bildiren ayetlerler vardır.

2. Sonsuz bir kudretin eseri olan hayvanların yaratılıĢı ve insanın hizmetine veriliĢini tasvir eden ayetler vardır.

3. Tabiat nizamından, yerde ve gökte bulunan her Ģeyin insan emrine veriliĢini bildiren ayetler vardır.

61

4. Su, rüzgar, yağmur, ateĢ vb. nin yaradılıĢını ifade eden ayetler vardır.

5. GüneĢ, ay ve diğer gezegenlerin bağlı bulunduğu ince kanunları, bunların insanlığa ve bütün canlılara temin ettiği faydaları anlatan ayetler vardır.

6. Yiyecek, insan ve her türlü eĢya naklinde emrimize âmâde kılınan gemiler, denizden çıkarılan gıdalar ve zinet eĢyalarını anlatan ayetler vardır.

7. Ġnsanın kibir ve inat engellerini aĢabildiği, gaflet perdesinden sıyrıldığı zamanlarda, baĢkasına değil mutlaka Allah‟a yöneldiğini ve yalvardığını bildiren ayetler vardır (Topaloğlu, 2001: 23- 24).

AnlaĢılacağı üzere, Kur‟an‟da, insanın düĢüncesini yukarıdaki noktalara yöneltmesi ve neticede de insanın Allah‟ın varlığı ve birliği üzerinde düĢünmesi için birçok ayet rehber olarak indirilmiĢtir.

Ġslam‟daki bu ispat-ı vacip meselesi, Allah‟ın varlığıyla birlikte birliğini de isbat etmeyi hedeflemektedir (Gölcük-Toprak, 1991: 158). Bunun sebebi, Allah‟ın varlığını kabul ettikleri halde birliğini inkâr eden ve ona Ģirk koĢan pek çok insanın bulunmasındandır. Ġslam‟ın erken yıllarından itibaren bu konu önemsenen bir mesele olmuĢtur. Hz. Peygamber‟in saadet asrında Ġslam, farklı kültürlerin etkisinden uzak ve Arap Yarımadasının dıĢına çıkmayan bir durumda idi. Mâlum olduğu üzere, Ġslam‟ın ilk halife olan Hz. Ebubekir‟den (ö. 13/634) itibaren hızla yayılmaya baĢlamıĢtır. Ġslam fütühatı, eski Yunan‟dan, Hint‟ten, Ġskenderiye‟den… gelen çeĢitli görüĢ ve inanıĢların hâkim olduğu memleketleri kısa sürede kendi idaresi altına almıĢtır. Bu ülkelerde inançsız kimseler de bulunmaktaydı. Onlarla Ġmam- Âzam (ö. 150/767) ve özellikle kelamcılar mücadele etmiĢlerdir. Bu sebeple akâide müteâllik ilk eserlerde, isbat-ı vâcip konusu kendini göstermektedir. Diğer taraftan, Ġslam filozofları da isbat-ı vâcip konusuyla ilgilenmiĢlerdir. Farâbî (ö. 339/950) ve Ġbni Sînâ (ö. 428/1037) gibi filozofların Aristo‟nun felsefî sistemini tamamlamak için kabul ettiği ilk muharrik delilini (imkân delili) geliĢtirdikleri anlaĢılmıĢtır. Yani, Ġslam tarihinde gerek felsefede gerekse de kelamda Allah‟ın varlığı ve birliği mevzuu, aynı zamanda “Tevhid dini” diye de anılan Ġslam‟ın temelini teĢkil etmektedir.

Kullanılan bu delilleri ortaya koyup, kullananlara göre Ģöyle gruplandırılabilir: 1.Kelamcıların Delilleri:

a) Hudûs Delili b) Ġmkân Delili

62 c) Gaye ve Nizâm Delili

d) Kabul-i Âmme Delili e) Ġlm-i Evvel Delili

2.Ġslam Filozoflarının Delilleri: a) Hudûs Delili

b) Ġmkân Delili

c) Gaye ve Nizâm Delili d) Ġlk Sebep delili e) Hareket Delili f) Ekmel Varlık Delili

3. Batı DüĢüncesinde Allah‟ın Varlığına Dair Deliller: a) Varlık Delili (Ontolojik Delil)

b) Kâinat Delili (Kozmolojik Delil) c) Gaye ve Nizâm Delili

d) Ahlak Delili

Bu delillerin anlaĢılma güçlüğü sebebiyle bunları savunanlar yanında karĢı çıkanlar da olmuĢtur. Gerçi, Kur‟an delilleri, herkese hitap eder, eskimez ve bütün delillerin kaynağıdır. Fakat, Ģer‟î deliller “inananlar” yanında değerlidir. Allah‟a inanmayan bir kimse zaten ilahî bir dine ve mukaddes bir kitaba inanmadığından, böylelerini ikna etmek için, akla ve tecrübeye hitap eden aklî, mantikî ve hissî deliller serdetmek gereklidir. Bunun yanında naklî deliller ise, Kur‟an‟a ve Allah‟a inananların imanını kuvvetlendirir.

Fıtratı bozulmamıĢ olan ve ruhu hasta olmayan her insan, Allah‟ın var ve bir olduğunu bulur ve anlar. Bu yoldaki deliller sadece insanı uyarmak, Allah‟ın var ve bir olduğuna dair içindeki zorunlu bilgiyi geliĢtirmek içindir. Mıknatıs ve demir birbirine yaklaĢınca mıknatıs demiri nasıl çekiverirse- çünkü bu onun yaradılıĢında gizlenmiĢ bir özelliktir, o kabiliyet bozulmadıkça yaradılıĢının gereklerini yapacaktır- insan da, iç ve dıĢ âlemde Allah‟ın varlığını gösteren Ģeylere bakarak O‟nun varlığını bunlardan anlayabilecek bir

63

kâbiliyette yaratılmıĢtır. Bununla beraber insanın kendi yaradılıĢı, kendi fıtratı da bizzat Allah‟ın varlığına en açık bir delildir. Ġmam Gazzâli (505/1111) ile ġehristânî‟nin (548/1153) kanaatleri budur (Gazzâlî, 1967, I: 144).

Durum böyleyken, XX. Yüzyılda Aydınlanma felsefesiyle birlikte ortaya çıkan ve yayılan varoluĢculuk felsefesinde bir varoluĢ problemi olarak bakılan hürriyet, insan varlığının ve değerlerinin temel kaynağı kabul edilmiĢ, kayıtlatıcı bağlar, bilhassa da “Allah inancı” reddedilmiĢtir. Bu düĢüncede, hevanın her türlü arzusuna yönelik hürriyet söz konusudur. Örnek olarak seçtiğimiz varoluĢcu düĢünürlerden W.Nietzsche arkadaĢlarına “Ey kardeĢlerim toprağa bağlı kalın ve size duyumlar üstü umutlardan söz edenlere kanmayın. Onlar bilerek veya bilmeyerek zehir saçanlardır” (Nietsche, 1989: 19) ve yine “ġöyle konuĢ ve kükre “Bu benim iyim, budur benim sevdiğim, böyle tam hoĢuma gidiyor o, ancak böyle istiyorum ben iyiyi. Bir tanrı kanunu olarak istemiyorum onu…” ( Nietsche, 1989: 36) Ģeklinde seslenmektedir.

Netice olarak diyebiliriz ki, Allah Teâla‟yı, O‟nun Ģer‟i delillerdeki kendisini anlatan ifadelerini ve Allah Teala‟yı anlatmak için kelamcıların ve felsefecilerin kullanılandıkları delilleri kabul etmeyen insanlar, kıyameti ve diriliĢi de kabul etmemektedirler. Bu yüzden tanrı‟yı inkâr maddesi, ahireti inkâr edenler için temel teĢkil edecek bir gerekçe konumundadır.

Benzer Belgeler