• Sonuç bulunamadı

Tamamlayıcı Etkis

Belgede Topluluk Hukukunda ihlal davaları (sayfa 100-103)

ATAD’IN DAVAYA İLİŞKİN KARARI, İHLAL DAVASINDA BİREYLERİN ROLÜ VE İHLAL DAVASININ ÖNKARAR USULÜ İLE İLİŞKİSİ

B. ÖNKARAR USULÜNÜN İHLAL DAVASI İLE İLİŞKİSİ

1. Tamamlayıcı Etkis

Komisyon üye devletlerin Topluluk hukukuna aykırı davranışlarını her zaman için takip edememekte ve üye devletlerin ihlalleri denetlenemediği için Topluluk hukukuna aykırı düzenlemeler bireylere uygulanmaya devam etmektedir. Bireyler ise ATAD önünde ihlal davası açma yetkisine sahip olmadığı için üye devletlerin Topluluk hukukundan doğan yükümlülüklerinin ihlali önlememektedir. Bu durumda bireylerin kendilerine yöneltilen hukuka aykırı davranışlar için ulusal mahkemeler önünde ileri sürebildikleri önkarar usulü devreye girmektedir.

Önkarar usulüne göre bireyler, Topluluk hukukunun doğrudan etkili olması ve Topluluk hukuk kurallarının üstünlüğü ilkelerine dayanarak ulusal mahkemeler önünde davalı veya davacı olarak süren davalarda Topluluk hukukunu ilgilendiren bir husus olduğunu düşündüklerinde ulusal mahkeme önünde itiraz etme olanağına sahiptirler. Dolayısıyla, ulusal mahkeme önünde süren davada, bireyler, üye devletlerin Topluluk hukukuna aykırı davrandıklarını düşündüklerinde bunu ulusal mahkemeler önünde ileri sürerek haklarının ihlal edilmesini önleyebilmektedirler. Böylece bireylerin haklarına ilişkin Topluluk hukuku ihlal edildiğinde, ulusal mahkemeler, Topluluk hukuku hükümlerinin yorumlanmasını isteyebilirler. Bireylere sağlanan bu kontrol yöntemi, Komisyon tarafından izlenmeyen üye devletlerin daha küçük ihlallerine karşı tamamlayıcı bir etki teşkil etmektedir316.

Van Gend en Loos davasında317 Belçika, Hollanda ve Almanya hükümetleri bir üye devletin Topluluk hukukundan doğan yükümlülüklerini ihlal ettiği iddiasını üye ülkelerin ulusal mahkemelerinde ileri sürülemeyeceğini beyan etmişlerdir. Onlara göre Van Gend en Loos davasında yapılmak istenen bireylerin üye devletlerin davranışlarına karşı dava açmalarını engelleyen ATA 226 ve 227. maddelerindeki engellerden kurtulmaktı. Ancak ATAD ilgili üye devletlerin bu iddialarını dikkate almamıştır. Mahkemeye göre AT m.169 ve 170 (ATA m.226 ve 227)’deki bir üye devletin Antlaşmanın ihlaline ilişkin garantiyi sağlayan bir düzenlemeyi sınırlamak vatandaşların bireysel haklarına ilişkin doğrudan hukuksal korumayı kaldırmak anlamına gelecektir. Dolayısıyla bireylerin Van Gend en Loos davasındaki tutumu, Komisyon’un ihlal davasına ilişkin usulün başlatılmasında yetersiz kalması halinde,

316 Schermers and Waelbroeck, s. 591.

bireylerin ihlale dikkat çekmesini ve Komisyon’un ilgili üye devlete dava açmak istemese bile üye devletlerin Antlaşmaya ilişkin yükümlülüklerini tartışılabilir hale gelmesini sağlamıştır.

Yukarıda incelenmiş olan First Lütticke davasında318 her ne kadar Alman firma Lütticke Komisyon’u Almanya’ya karşı ihlal davası açmaya ikna edememişse de ön karar usulü ile dolaylı olarak ATAD önüne giden Second Lütticke davasında319 Alman vergisinin Topluluk hukukunu ihlal ettiğine dair bir karar almayı başarmıştır. Yine başka bir olayda, Komisyon, Topluluk Antlaşması’na dahil olmayan öğrencilerden alınan üniversite harçlarının ayrımcılık yasağına aykırı olmadığını daha önce defalarca ileri sürse de ATAD dolaylı olarak önüne gelen Gravier Case davasında320 haksız olarak talep edilen bu harçların ayrımcılık yasağına aykırı olduğuna hükmetmiştir. Böylece bireyler tarafından dolaylı olarak ATAD önüne getirilen bu davalarda üye devletlerin ihlalleri tespit edilmiştir.

Önkarar usulü aynı zamanda ihlal davasının yetersiz kaldığı zamanlarda da boşluğu tamamlayıcı bir etki yaratmaktadır. Şöyle ki First Art Treasures davasında321 ATAD, antikaların ihracatında toplamaya devam ettiği özel bir vergiden dolayı İtalya’ya karşı açılan ihlal davasında Topluluk hukukundan doğan yükümlülüklerini ihlal ettiği gerekçesiyle İtalya’yı mahkum etmiştir. Ancak İtalya 1972 yılına kadar söz konusu vergiyi zorla toplamaya devam etmiştir. 1970 yılında Eunomia hukuka aykırı olarak ödemek zorunda bırakıldığı söz konusu verginin iadesi için Turin mahkemelerinde dava açmış ve Turin mahkemeleri ön karar usulü çerçevesinde davayı322 ATAD önüne ön karar usulü ile götürmüştür. ATAD, önkarar usulü ile önüne gelen bu davada İtalyan ulusal mahkemelerine hukuka aykırı olan vergiye ilişkin İtalyan hukukunu daha fazla mahkemelerinde uygulamamaları gerektiğini ve ihracatçıların haksız yere ödedikleri vergilerin iadesi için açtıkları davaları kabul ederek İtalyan ulusal mahkemelerinin bu şekilde hukuka aykırı olan vergileri etkisiz hale getirmeleri gerektiğini kararında belirtmiş ve İtalyan ulusal mahkemeleri ATAD’ın bu kararına uygun hareket etmişlerdir. Buradan da anlaşılmaktadır ki

318 C- 48/65, First Lütticke Case [1966] ECR 27.

319 C- 57/65, Second Lütticke Case [1966] ECR 210,211. 320 C- 293/83, Gravier Case, [1985] ECR 613.

321 C- 7/68, First Art Treasures Case Commission v. Italy [1968] ECR 428. 322 C- 18/71, Eunomia Case [1971] ECR 816.

ulusal yöntemler bazen ihlal davalarından daha iyi uygulama imkanları sunabilmektedir323.

Ulusal mahkemelerin önkarar usulüne başvuruları üzerine ATAD’ın verdiği karar Topluluk hukukunun yorumuna ilişkindir. Ancak ATAD yoruma ilişkin kararında hal ve şartlar gerektiriyorsa önkarar usulü ile önüne getirilen ulusal tasarrufun Topluluk hukukuna aykırı olduğunu ve somut duruma uygulanamayacağını ifade edebilir324. ATAD, duruma göre genel veya somut olaya indirgeyerek daha özel nitelikte yorum getirebilmektedir325. Görüldüğü gibi ihlal davası ile önkarar usulü birbirinden çok farklı usullere tabi olsa da her iki dava türü de Topluluk hukukuna aykırı tasarrufların uygulanmaması amacına hizmet etmektedir326. Nitekim önkarar usulü için ulusal mahkeme ATAD’a başvuru yaptığında, Komisyon’ da aynı zamanda Topluluk hukukuna ilişkin yükümlülüklerin ihlal edildiğine dair ATA. m.226’ya dayanarak ihlal davası açabilmektedir327. Nitekim Molkerei Zentral davasında328 da ATAD, “Bireyler tarafından açılan davalar bireysel hakların korunmasına yönelik iken, Topluluk makamlarının müdahaleleri Topluluk hukukuna genel olarak ve aynı şekilde uyulmasını temin amacını taşımaktadır. Dolayısıyla bireysel haklar için sağlanan güvenceler ve üye devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmelerini denetlemek üzere Topluluk kurumlarına tanınan yetkilerin hedef, amaç ve etkileri arasında fark vardır ve bu nedenle aralarında bir paralellik kurulamaz.” diyerek ihlal davası ve önkarar usulünden birine başvurmanın diğerine de gidilmesini engellemediğini vurgulamıştır329. Bu anlamda da ATA m. 226-227 ve m. 234’te düzenlenen davalar Topluluk hukukunun üye devletlerin ulusal hukuklarında doğru ve etkili bir şekilde uygulanması açısından etkin bir rol oynamakta ve birbirlerini tamamlayıcı iki usul olarak da kabul edilebilmektedir.

323 Schermers and Waelbroeck, s. 646. 324 Arsava, s. 136. 325 Arsava, s. 136. 326 Arsava, s. 136. 327 Kent, s. 83. 328 C- 28/67, Molkerei-Zentrale, [1968] ECR 4337. 329 Baykal, s. 25.

Belgede Topluluk Hukukunda ihlal davaları (sayfa 100-103)