• Sonuç bulunamadı

1. KURAMSAL/KAVRAMSAL ÇERÇEVE: METİNLERARASILIK

1.2. TÜRKİYE’DE METİNLERARASILIK VE YÖNTEMSEL YAKLAŞIM

1.2.1. Türkiye’de Metinlerarasılık

Türkiye’de metinlerarasılık kavramı hem eleştirmenler hem de akademisyenler tarafından irdelenmiş ve ilgili kuramın yaygın şekilde gündem oluşturmasından sonra da birçok uygulamaya konu olmuştur. Kuramın geleneksel olarak edebiyatta mevcut olan istifade etme ve etkilenme biçimlerinin farklı şekilde ifade edilmesi olduğunu ileri süren eleştirmenler olmakla birlikte, onun uygulamadaki işlevini, terminolojisini ve geleneksel yaklaşımlarla benzerliğini irdeleyenler de mevcuttur. Eleştirel yaklaşımların yanı sıra akademik çevrelerde ise kuramın terminolojik ve uygulamaya dönük sistemleştirmelerini öne çıkaran farklı tutumların olduğu görülmektedir.

Öncelikle, Fransız edebiyatı profesörü olan Tahsin Yücel, Yazın Gene

Yazın118 isimli denemesinde bulunan “Başkasının Yapıtı” başlıklı yazısında metinlerarasılık üzerine eleştirel görüşlerine yer verir. Alıntı veya çalıntıyı, başka bir yazarın eserinin sömürülmesini; tabiri caizse “eski yapıtların gecekondu duvarlarındaki tapınak taşlarına döndürülmesi”nin işin içine postmodernizmi sokarak yeni bir ifade ile metinlerarası ilişki olarak adlandırılmasını eleştirir. Ancak edebî eserleri tamamen birbirinden yalıtmanın olanağı olmadığını da kabul eder, örnek olarak halk ozanlarının atışma biçimini verir ve birçok benzer eseri metinlerarası ilişki biçimi olan “öykünme”ye örnek olarak gösterir. “Başkasının yapıtı sonuna dek sömürülebilir mi? Birtakım sınırları yok mudur bu işin? Varsa, nerede başlayıp nerede biter?” sorularına cevap arayan Yücel, her şeyin yazarın eser verdiği dönemin değerlendirmesine bağlı olduğunu özellikle vurgular. Örneğin Türk edebiyatında köy

117 Türkiye’de Metinlerarasılık kuramı üzerine yapılan çalışmalar hakkında bk. Gonca Gökalp Alpaslan,

Metinlerarası İlişkiler ve Gılgamış Destanının Çağdaş Yorumları, Multilingual Yayınları, İstanbul, 2007; Tevfik Ekiz, Almanca Yazan Türklerde Metinlerarasılık, (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yayımlanmış Doktora Tezi), Ankara 2002, 177 s.

romanlarının çokça örneğinin verildiği dönemde, köy görmemiş birçok kişi tarafından bu akıma kapılarak ortaya konan, döneminde özgünlükleriyle övülen eserlerden büyük çoğunluğu bugün elenip gitmiştir. Tahsin Yücel’e göre bunun sebebi, sanatçının “başarıya ortak örnekçeyi yineleyerek değil, onu dönüştürerek” ulaştığı gerçeğinin ihmal edilmesidir:

“Kötü yazar, söyleyecek çok şeyi bulunduğunu sandığı zaman bile, bir kalıbı yinelemekle kalır. Hiç kuşkusuz, etkilenme, esinlenme, özenme, hatta bir ölçüde öykünme, yazarın yetişim sürecinin evreleri olarak düşünülebilir, ama doğrudan doğruya bir başkasının yapıtını örnekçe olarak benimsemek, tanım gereği bir yineleme edimidir. Hiç kuşkusuz, öykünme ‘kopya’dan çok farklı bir edim: kimi zaman bir biçimin, kimi zaman bir içeriğin, kimi zaman bir dilin yinelenmesi olarak çıkar karşımıza, kimi zaman kolay, kimi zaman zor saptanır, ama, yazın yapıtının tüm öğeleri bir birliği varsaydığından, öykünmenin ‘bütün’ü gibi ‘yarım’ı da hep aksar, özellikle yeni kalıpların yoğunlaştığı dönemlerde, bir yanılsama sonucu, bizi büyülese bile, sonunda yazınsal çevrimin dışına atılmaya yargılıdır.”119

Tahsin Yücel yazısının sonunda son yıllarda kimi yazarların başkalarının yapıtını bir tür ham nesne olarak ele alıp, kendi yapıtlarının ögelerine dönüştürmesini, iki üç yapıttan yeni bir yapıt oluşturulmasını, bu işlemin de modern bir yaratım olarak nitelendirilmesini eleştirir. Bu işlemin “oyun” şeklinde adlandırılmasına karşı çıkarak yazın ve resim arasında koşutluk kuran Yücel, öykünmeyi bir tür “collage” olarak nitelendirir.120 Hangi ad altında olursa olsun bir metnin ya da türün genel özelliklerinin başka metinlere sirayet etmesi ve yazarların başka yazarların edebî tercihlerine öykünmesi modernizm öncesinde ve metinlerarasılık kuramından bağımsız olarak görülebilen bir durumdur. Aslında Tahsin Yücel, metinlerarasılık adı altında bir metnin sorumsuzca taklit edilmesine, gerçek anlamda özgünlüğün ve yaratıcılığın ihmal edilmesine yönelik eleştirilere sahiptir.

Modernizm ve postmodernizm ilişkisi ekseninde Türk edebiyatını değerlendiren Semih Gümüş, postmodernizmin bir kültürel olgu olarak 1980 sonrası edebiyatımızda uygulama alanı bulduğunu söyler. Eleştirmene göre bu çıkışı imleyen isim kendisini daha önce klasik roman geleneği içinde sınamış olan Orhan Pamuk’tur. Pamuk’un yazmış olduğu ilk postmodern romanlar, edebiyatımızda postmodernizmin

119 Tahsin Yücel, age., s. 117. 120 Tahsin Yücel, age., s. 118.

bir eğilim olarak tartışılmasına da ön ayak olur. Bu geçişi Berna Moran’ın Kara

Kitap’ı “postmodern bir roman” olarak nitelemesine bağlayan Gümüş; aynı zamanda

metinlerarası ilişkiler, pastiş, üst-kurmaca gibi teknikleri kullanan, postmodernizmle duygusal ve düşünsel yakınlığı olan Pamuk’un bu süreci gerçekleştirdiğini belirtir. Bununla birlikte Gümüş, Orhan Pamuk, İhsan Oktay Anar, Murat Gülsoy gibi yazarların postmodern metinler yazarken seçimlerinin nedenlerini açıklamamalarına, özellikle Pamuk’un Öteki Renkler adlı kitabında romanlarının teknik özelliklerinden bahsederken kendi romanlarıyla postmodernizm arasındaki ilişkiye eğilmemesine değinir. Bu konudaki boşluğa özellikle vurgu yapar:

“Romancıların düşünsel kaygılar taşımadığı söylenemez belki, ama edebiyat anlayışlarını deneme, eleştiri biçiminde yazma alışkanlıklarının olmadığı da belli. Birkaç bin sayfa roman yazdığı sırada birkaç yüz sayfa deneme, eleştiri yazısı yazmayan romancı tipi bizim edebiyatımızda bulunuyor. Bunun için mi pastiş ve parodi postmodern yazarın başlıca gereçleri olmuştur, bilmiyorum, ama iki kolay bir arada böylece buluşuyor.”121

Gümüş de postmodernizm ve onun ayrılmaz nitelikleri olan pastiş ve parodi gibi tekniklerin romancıların işini kolaylaştırdığını düşünmekte ancak böyle bir yönelimin kuramsal nedenleri üzerinde romancıların ne kadar durduğunu da sorgulamaktadır. Herhangi bir kuramsal ayrım ve arka plana dayanmayan görüşlere sahip olan Gümüş, yine postmodernizmin getirdiği bakış açısının sonuçları ve metinlerarasılığın yöntemleri olan parodi ve pastiş gibi edebî tekniklerin, bir yazarın özgünlüğüne gölge düşürdüğünü ve onların bir anlamda kolayca “metinler üretmesine” imkân verdiğini ima etmektedir.122 Ancak onun bu konuya bakışı, Tahsin Yücel kadar katı ve eleştirel değildir.

121 Semih Gümüş, “Modernizmden Kopamayan Postmodern Edebiyatımız”, Modernizm ve

Postmodernizm, Can Yayınları, İstanbul 2010, s. 111-112.

122 Bir diğer yazısında postmodernizmle tüketim toplumu arasındaki doğru orantıyı vurgulayan Gümüş,

kapitalizmin yarattığı değer aşınması ile yazarlığın giderek pragmatik bir mesleğe dönüştüğünü ve pazarlamaya uygun vasıflara büründüğünü belirtir. Bu ortamda kendini postmodern olarak nitelendiren yazarlar, pastiş yoluyla geçmişin parodisini yaparak yadırganmaktan kurtulurlar. Bu bir çelişkidir: “Postmodern romanların yazarları, pastişi öykünmeden apayrı bir anlatım tekniği olarak gösterip geleneksel olana sırt çevirmenin yollarından biri olarak gör”ür. Ayrıntılı bilgi için bk. Semih Gümüş, “Postmodernizmi Anlamak”, Modernizm ve Postmodernizm, Can Yayınları, İstanbul 2010, s. 117.

Postmodernizme eleştirel yaklaşan her iki isme göre, metinlerarası ilişki biçimlerinden parodi ve pastiş ya da benzer adlar altında bir başka metinden istifade etme, modern ve hatta postmodern olarak görülen Türk romanlarında sıkça başvurulan bir teknik ya da kurgu ögesidir. Ancak onlara göre modern Türk romancıları, bu tür teknikleri kullanırken hem kuramsal yaklaşımlarını açıklamama hem de eserlerini oluştururken yararlandıkları geleneksel birikime sırt çevirme ve onu inkâr etme gibi bir yönelime sahiptirler. Bunun yanı sıra, başka metinlerden “sınırsızca faydalanma”nın imkânını veren bu yönelim, yazarların sorumluluk almaktan ve özgünlükten uzaklaşmasına yol açabilmektedir.

Tahir Abacı da Tahsin Yücel ve Semih Gümüş gibi metinlerarasılığı eleştiren yazarlardandır. Abacı, 1960’lı yıllarda Kristeva tarafından “uydurulan” kavramın içeriğinin, daha sonra fanatik yapısalcılar tarafından Kristeva’nın girişiminin ötesine taşındığını ve ortaya “kaotik” bir kuramın çıktığını belirtir. Abacı’ya göre metinlerarasılığın farklı görünümleri olan polemik, nazire, şerh, etkilenme, esinlenme, özenme, taklit, gizli çalıntı, açık çalıntı gibi bir dizi olgu, zaten daha önce de edebiyat kuramı ve eleştirisinde sistemleştirilmiş olarak mevcuttur. Her metnin öncesinde zorunlu olarak eski metinlerin bilgisi ve etkisi vardır. Ancak Kristeva ve Barthes gibi kuramcıların genel edebiyat bilgisini, üretim bilgisini, anonimleşmeyi, etkilenmeyi, esinlenmeyi, çalmayı aynı torbaya koymaları, onlara neredeyse eşit statü tanımaları Türk edebiyatındaki hırsızların bu kavrama sarılmasına neden olmaktadır:

“Özetlersek; ‘metinlerarasılık’ somut bir nesne gibi tasarlanan, başka bir deyişle fetişleştirilerek dondurulan ve indirgenen ‘metin’i oluşturan bilginin (hem genel bilginin hem edebi bilginin) yerine ikâme edilmek istenen uydurma bir kavramdır. Yapısalcı totolojinin kökenden alışkın olduğu bir yöntemdir bu. ‘Kelime’ ve ‘kavram’ varken, meramı yeterince anlatırken, yerlerine ‘gösteren/gösterilen’ kelimelerini koyarak, böylece nesnel işleyişi pasifize edip zihinde var olanı belirleyici kılmak girişimiyle başlayan bu süreç, sonsuz uydurma kavram zincirleri, keyfi teoriler yaratarak sürmektedir.”123

Türkiye’de eleştirel birkaç yazı ve kısmi değiniler dışında metinlerarasılık kuramı üzerine ilk etraflı çalışmayı yapan ve kuramın önemli temsilcilerini akademik bir yaklaşımla tanıtan isim, özellikle Fransız eleştiri ekolünü yakından takip eden

Kubilay Aktulum’dur. İlk çalışmasında Aktulum, kuram çerçevesinde yapılan sistem arayışını büyük ölçüde gideren ve metinlerarasılığı sistematik bir model içinde tanımlamak için ciddi mesai harcamış olan Gérard Genette’in sınıflandırmasından yola çıkarak ortakbirliktelik ilişkileri ve türev ilişkileri kategorileriyle iki tür metinlerarası ilişkiyi; farklı metinlerarası yöntemleri açık ve kapalı olmak üzere iki biçim altında ele alır.124 Bununla birlikte çeviri, koşuklaştırma, düzyazılaştırma, vezindönüşümü, biçemdönüşümü, indirgeme, genişletme, kipseldönüşüm gibi biçimsel tasarrufların yanı sıra öyküsel ve anlamsal dönüşümler de yapılabilir. Aktulum tüm bu yöntemlere Genette’in Palimpsestes’te değinmediği “klişe- basmakalıp söz” ve “anlatı içinde anlatı/içanlatı” yöntemlerini de ekler. Ayrıca metinlerarası anlam, metinlerarası okur ve “yeniden-yazma”, “kolaj-brikolaj”, “palempsest” gibi metinlerarası imgelere değinir. Aktulum’un çalışması ve konuyu daha da anlaşılır kılan ardılları, bu kuramla ilgili birçok önemli kaynağın derlenmesini ve bütüncül bir perspektif içinde araştırmacıların istifadesine sunulmasını sağlamıştır. Gürsel Aytaç’ın Genel Edebiyat Bilimi isimli çalışmasında ele alınan edebiyat kuramlarından birisi de “Metinlerarasılık”tır.125 Aytaç, metinlerarasılık kuramının kökenleri ve tarihçesini verdiği bu bölümde metinlerarasılık ve taklit etme arasındaki ilişkiye de değinir. Aytaç’ın, taklit etmeyi bir geleneğin belirlediği ortak normların bir dizi metinde üretilmesi olarak nitelendirdiği ve metinlerarasılığın bu normlara aykırı şekilde kaynak aldığı metni herhangi bir kaideye bağlı kalmaksızın dönüştürmesine vurgu yaptığı görülmektedir:

“Metinlerarasılık, en geniş anlamda, bir edebi metnin edebi veya edebiyat dışı metinlerle olan bütün bağlarını kapsar. Ama çoğu zaman daha dar anlamda anlaşılıp taklit (imitatio), kavramının karşıtı olarak tanımlanır. ‘İmitatio’nun, Antikitede, Ortaçağda ve Rönesans poetiğinde önemli bir yeri olmuştur. İmitatio yazarı, taklit ettiği öncülünün üstünlüğünü bilir ve kabullenir ya da onu aşmayı dener ki buna da ‘aemulatio’ denir. Yani asıl metinle ikincil metnin sabit poetik normlar bakımından karşılaştırılabilirliği kabul edilmiştir. Oysa metinlerarasılık, ikincil metnin gelenekle keyfince uğraşmasını öngörür, örnek olan eserlere ayrıcalık tanımaz ve yazarın şahsından çok metinle ilgilenir.”126

124 Kubilay Aktulum, Metinlerarası İlişkiler, Kanguru Yayınları, Ankara 2014, s. 76. 125 Gürsel Aytaç, Genel Edebiyat Bilimi, Say Yayınları, İstanbul 2009, s. 208-212. 126 Gürsel Aytaç, age., s. 212.

Nurullah Çetin Roman Çözümleme Yöntemi127 isimli eserinde metinlerarası ilişkileri metin ekleme ve metin dönüştürme olmak üzere iki ana başlık altında ele alır. Montaj ve kolaj tekniğini metin ekleme yöntemi olarak belirleyen Çetin, kurgu ve teknik taklidi, ifade kalıpları taklidi, üslup taklidi, gülünç taklit, içerik aktarımı, çağrışımsal göndermeler olmak üzere altı temel metin dönüştürme yöntemi belirler. “Nâzım Hikmet’in Şiirlerinde Metinlerarasılık”128 başlıklı makalesinde ise metin ekleme, telmih, içerik örtüşmesi, taklit ve gönderme olmak üzere beş yöntem belirler. Uygulama aşamasında ise Nâzım Hikmet’in şiirlerinde “motif aktarımı”, “dönüştürülmüş tavır ve duruş aktarımı”, “kişilikler arası özdeşlik kurma”, “dönüştürerek yeniden üretme”, “ifade, benzetme ve imge aktarımı”, “doğrudan metin aktarımı”, “dönüştürülmüş metin aktarımı” alt başlıklarıyla “olumlu anlamda aktarmaya dayalı yararlanma” ve “üslup taklidine dayalı tersinleme”, “biçim taklidine dayalı tersinleme”, “alıntı metinlerin eleştirel dönüştürümü”, “karşıtlığa dayalı olumsuzlayıcı göndermeler”, “içerik dönüştürümü”, “alaylı taklit”, “çağrışımsal göndermeler” alt başlıklarıyla “olumsuz anlamda eleştirel göndermelerde bulunma” şeklinde iki yaklaşım belirler.

Ayşe Kıran-Zeynel Kıran Yazınsal Okuma Süreçleri isimli eserlerinde metinlerarası ilişkilerin biçimlerinin alıntı, aktarma, yansılama, açımlama, gönderme, örtülü anlatım gibi birçok şekilde olabileceğini belirtirler. İkili, okur tarafından hemen anlaşılan, tespit edilen açık göndermelerin metinlerarasını doğrudan ilgilendirmediğini belirttikten sonra “özgün metnin varlığını yansıtmayan, sınırları belirsiz özgün metne sadık ya da tamamen bozulmuş aktarımlar”ı örtük metinlerarası ilişkiler olarak değerlendirir.129 Onların bu konudaki tasnifinde, “alıntı ya da metin aktarımı”, “gönderme yapılan yapıtlardan alınan alıntılar”, “çok bilinen metinlere yapılan açık göndermeler”, “gönderme yapılan yazarların ya da yapıtların biçimine öykünmek”, “bir söylemin yeniden-yazımı” gibi metinlerarası ilişki kategorilerine yer verilir.

127 Nurullah Çetin, Roman Çözümleme Yöntemi, Öncü Kitap, Ankara 2011, s. 210-220.

128 Nurullah Çetin, “Nâzım Hikmet’in Şiirinde Metinlerarasılık”, Yeni Türk Şiirinde Geleneğin İzleri,

Akçağ Yayınları, Ankara 2012, s. 97-152.

Hayri K. Yetik Edebiyatta Çalıntı130 isimli eserinde “esinlenme”, “etkilenme”, “öykünme”, “biçimsel-anlamsal aktarım”, “çalım sanatı” olmak üzere beş temel biçim saptar. Yetik’in çalışması, metinlerarasılık kuramından bağımsız olarak “aşırma/intihal” kavramına odaklanmış ve birçok metnin farklı yazarlardan alıntılanmış bir dokuya sahip olduğunu göstermeye dönük örneklerle oluşturulmuştur. Geleneksel dönemden günümüze şairlerin birbirlerinden nasıl etkilendiklerini gösterme amacında olan Yetik’in, örtük şekilde “her şey daha önce söylenmiştir” düşüncesini savunmakta olduğu söylenebilir. Onun çalışmasında gönderge/alt-metinle ana metin arasındaki ilişkiler tespit edilip örneklerle sunulmuşsa da herhangi bir kuramsal yaklaşımın ve tutarlı terminolojinin olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değildir.

Gonca Gökalp-Alpaslan Metinlerarası İlişkiler ve Gılgamış Destanının

Çağdaş Yorumları’nda daha önce yapılan kimi metinlerarasılık tasniflerini

sıraladıktan sonra metinler arasında olumlu ve olumsuz yönde açık ya da kapalı olmak üzere benzerliğe ya da karşıtlığa dayalı, eserin özüne ya da biçimine yönelik bağıntıların kurulabileceğini belirtir ve “alıntı”, “gönderme”, “anıştırma”, “yansılama”, “öykünme”, “kolaj”, “montaj”, “yeniden yazma” başlıkları altında metinlerarası ilişki biçimlerinden bahseder. Alpaslan, ağırlıklı olarak Batı edebiyatına ait kuramsal birikimden faydalanarak özgün çözümleme yöntemini geliştirmiş ve bunu uygulaması ile örneklemiştir.

Türkiye’de metinlerarasılık kuramı, postmodernizme dönük eleştiriler ve yazarların diğer metinleri bir anlamda “yağmalamak” için kullandıklarını ima eden yazılarla birlikte gündeme gelmiş olsa da Aktulum’un kuramın kökenlerini ve önemli temsilcilerinin görüşlerini sistematik olarak irdelediği çalışmasıyla yaygınlık kazanmıştır. Metinlerarasılığı, başka metinlerin ölçüsüzce kullanılmasına bir imkân olarak gören yazarlar olduğunu iddia eden eleştirmenler, bu olgunun edebiyatın farklı dönemlerinde farklı adlandırmalar ve terimler altında var olduğunu dile getirmişlerdir.

Bununla birlikte onların genellikle konunun kuramsal yönünü ihmal ettikleri ve olumsuz bir bakış açısına sahip oldukları söylenebilir.

Kimi küçük değiniler dışında bu metne akademik anlamda ilginin artması, Aktulum’un kuramla ilgili kuşatıcı çalışmasını yayımlamasından sonraki döneme rastlar. Konuyu akademik olarak bir uygulama modeline dönüştüren ve uygulama örnekleri vermiş isimlerin, birçok farklı kuramcının üzerinde uzlaştığı ama ağırlıklı olarak G. Genette’nin sistematik hâle getirmesiyle yaygınlaşan modelde yer alan terim ve adlandırmalarda kimi tasarruflar yaptıkları görülmektedir. Parodi, pastiş, taklit, alıntı, gönderme gibi temel ve kullanışlı kavramların birçok yaklaşımın ortak noktası olduğu göze çarpan bir diğer husustur. Alt/kaynak metin ve ana metin arasındaki ilişkiler bu kavramlar esas alınarak özgün bakış açılarıyla yorumlanmıştır.

Bu çalışmada zamanla geliştirilen farklı kuramsal yaklaşımların ve uygulama modellerinin ortak noktası olan terimlerden tezin uygulama kısmı için işlevsel olanlar tercih edilecektir. Alt ya da kaynak metin ve ana metin arasındaki ilişkilerin biçimlenişine ve yorumlanmasına uygun olan terimler hakkında bir sonraki bölümde kısaca bilgi verilecektir. Uygulama bölümüne hazırlık niteliğindeki bir sonraki bölümün öncelikli amacı, tezin daha anlaşılır olmasını sağlamak ve birbirini etkilemiş metinler arasındaki ilişkinin yorumlanmasını daha açık bir çerçeve içinde yapmaya imkân sunmaktır.

1.2.2. Yöntemsel Yaklaşım

1.2.2.1. Alıntı ve Gönderge

Metinlerarasılığın en sık başvurulan yöntemlerinden olan alıntı (fr. citation), bir metin içinde başka bir yazara/şaire ait metnin, şiirin, parçanın, okurun fark edebileceği şekilde kullanılmasıyla vücut bulur. Alıntı, bir metnin başka bir metindeki en somut göstergesidir. Metin içinde tırnak işareti veya italik yazı kullanılmak suretiyle yer bulan alıntının kaynağı, bilimsel çalışmalarda gösterilmek zorundadır. Gösterilmediği takdirde yazar söz konusu alıntıyı kendine mal etmiş sayılır ve bu,

intihal olarak nitelendirilir. Yazar, başka metne ait bir kesiti, kendi metnine yerleştirerek görüşünü açıklamak, anlamı kuvvetlendirmek, pekiştirmek, desteklemek isteyebilir.

Alıntı, Klasik Türk Edebiyatında bir ayet veya hadisin tamamının veya bir bölümünün şiir içinde aynen aktarımı olan iktibas; şiirde atasözü ya da o değerde ünlü sözlere yer veren irsâl-i mesel (îrâd-ı mesel) adlarıyla bilinir.131

Metin ekleme yöntemlerinden biri olarak değerlendirebileceğimiz epigrafı132 Genette “yanmetinsellik” başlığı altında ele alır. Epigraf aslında alıntıdan başka bir şey değildir; bir kitabın ya da bölümün başına söz konusu kitap ya da bölümün içeriğini en çarpıcı biçimde vermek üzere konulur. Böylece okurun, bölüme ya da kitaba başlamadan önce yapılan alıntı ile bir fikir edinmesi sağlanmış olunur. Alıntı yapılan parçalar kısa bir cümle, ayet, hadis, atasözü, vecize, beyit, paragraf vb. olabilir. Alıntılanan kısa bir cümle dahi olsa metnin/bölümün anlamı kapalı olarak özetlenmiş olur. Başka bir yazara ait alıntıyı kendi metninin/bölümünün başına koyan yazar, böylece az çok alıntıladığı yazarın sesiyle özdeşleşir. Yazar, kendi metnini başka bir metinle ilişkilendirerek bir benzeşiklik ilişkisi yaratmış olur. Epigrafı başına konduğu bölüm ya da metnin tamamı ile ilişkilendirmekse okura düşer. Okur, bir metinlerarası gönderme olan epigraftan yola çıkarak kaynak metne ulaşır ve eserdeki anlamını çıkarır, yorumlar. Bununla birlikte alıntı yapılan parçalar yazarın kendi eserlerinden “öz-alıntılar” şeklinde de olabilir.

Bir diğer açık metinlerarası ilişki yöntemlerinden olan gönderge (fr. référence) ile alıntı yapılmadan bir başlık ya da yazarın adı anılarak, okur doğrudan bir metne/esere yönlendirilir. Gönderge açık bir alıntı olsa da çoğu zaman kapalı alıntı yöntemi olan anıştırma ile karıştırılır.133

131 Nurullah Çetin, “Nâzım Hikmet’in Şiirinde Metinlerarasılık”, Yeni Türk Şiirinde Geleneğin İzleri,

Akçağ Yayınları, Ankara 2012, s. 98.

132 Kubilay Aktulum “tanımlık” olarak çevirmiştir bk. Metinlerarası İlişkiler, Kanguru Yayınları,

Benzer Belgeler