• Sonuç bulunamadı

Türkiye‟de Kadına Yönelik ġiddet

Kadın hareketleri genelde toplumsal cinsiyete dayalı Ģiddete, Ģiddeti ortaya çıkaran nedenlere karĢı durmak için oluĢmuĢ mücadele yöntemleri olarak ifade edilmektedir. Tarihin her dönemlerinde rastlanan kadına yönelik fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik boyutlu Ģiddet sıradanlaĢmıĢ gibi gözükse de, son dönemlerde kadın kendine yapılan bu haksız uygulamaya dur demek için Ģiddete karĢı baĢkaldırmaktadır. Alınay ve Arat‟a göre, “Kadının sırtını sopasız, karnını sıpasız bırakmamak gerek atasözüne atıfla eĢinden dayak yiyen hamile bir kadının açtığı boĢanma davasını reddeden Çankırı‟da bir yargıca kadınların açtıkları manevi

65

tazminat davası” 172 kadının Ģiddetle mücadelesinde ve Ģiddete karĢı örgütlenmesinde önemli bir itici güç oluĢtuğunu belirtmiĢlerdir.

“Dünya‟da 1970‟lerden itibaren önem kazanan Ģiddet sorunu ülkemizde 1980‟lerin ortalarından itibaren tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır. 17 Mayıs 1987‟deki “Dayağa Hayır” yürüyüĢü kadınların Ģiddete karĢı ilk toplu tepkileri olmuĢtur. Kadın hareketleri bu yıldan sonra hız kazanmıĢtır” (KitiĢ ve Bilgici, 2007: 43).

Türkiye‟de kadınlara yönelik Ģiddetin nedenlerini belirlemek ve sorunu çözmek için, Ģiddetin toplum tarafından nasıl sunulduğunu ve nasıl algılandığını incelemek gerekmektedir. Türkiye‟de yapılan bir araĢtırmaya göre; kadınların %39‟unun, yemek yakma, erkeğe cevap verme, “gereksiz yere” para harcama, çocuklarını ihmal etme, cinsel iliĢkiyi reddetme gibi nedenlerden Ģiddete maruz kaldığını göstermektedir. Bu oranın doğuda %49 ve Güneydoğuda %50 olduğu tespit edilmektedir (TNSA 2003: 8). Ġstanbul‟da 116 çifte sorularak yapılan bir araĢtırmanın sonuçlarına göre, kadınların %44‟ünün en az bir kez fiziksel Ģiddete maruz kaldığı belirtilmektedir. EĢine Ģiddet uygulayan erkeklerin çoğunluğu, eĢine uyguladıkları Ģiddetin nedenini “söz dinlemiyor" Ģeklinde ifade etmektedir. GörüĢülen kadınların %55‟i kadının dövülebileceği durumlar olduğunu belirtmektedir. BaĢka bir çalıĢmada kadınların geleneksel görevlerini yerine getirmedikleri ve izin almadan bir yere gittikleri için sık sık Ģiddete maruz kaldıkları tespit edilmiĢtir (Kalaycıoğlu vd., 2001: 44).

Ankara, Ġstanbul ve Ġzmir‟de 1070 kadınla yapılan bir anket, üç farklı ekonomik bölgeden seçilen evli kadınların, eĢler arasında çatıĢmaya yol açan sorunlardan birinin “ev dıĢında çalıĢan kadın” ve “kocanın aile ile buluĢmasını istemediği” olduğunu ortaya koymaktadır. GörüĢülen kadınların %21.2‟si kocalarının kendilerine karĢı Ģiddet kullandıklarını söylerken, erkek Ģiddetinin en önemli nedeninin “mali sıkıntı” olduğunu belirtmektedir. ġiddete maruz kalan kadınların %78‟i bu durum karĢısında hiçbir Ģey yapmamakta ve hasta olarak hayatlarını devam ettirmeye çalıĢmaktadır. 23 ilde Kamar tarafından yapılan 2007 kiĢiyle yapılan çalıĢmada; görüĢmenin yapıldığı kadınların % 64‟ünün erkeklerin eĢlerini dövmesini doğru bulduğu ortaya çıkmıĢtır ve kadınların %35,1‟i dövülmeyi hak eden

66

eylemlerde bulunduklarını belirtmektedir (T.C. BaĢbakanlık, 1995). Bu çalıĢmadaki kadınların %51.5‟i istismarı ya da fiziksel Ģiddeti hak ettiklerini ve bu konuda kendilerini suçladıkları görülmektedir (Ġçli vd., 2000). Kabul edilen Ģiddet meĢru kabul edilebilir, bir sorun olarak kabul edilemez ya da genellikle sorunun çözümü için bir araç olarak kabul edilebilmektedir. Bu geleneksel rol modeli, Ģiddete maruz kalan bireylerin yardım almasını engellemekte ve Ģiddetin yayılmasına, içselleĢtirilmesine neden olmaktadır (Simmons vd., 2002: 70).

Türkiye‟de yaĢanan hane içi sorun ve Ģiddet özel olarak düĢünüldüğünden en yakın insanlarla bile pek paylaĢılmamaktadır. ġiddete maruz kalan kadın, Ģiddetin baĢkaları tarafından bilinmesinden korkmaktadır. ġiddet durumunda, Ģiddetin kurbanına yardım etmek yerine “kol kırıldı ve yeni içinde kaldı” anlayıĢıyla sürekli aile birliği adına sessiz kalması tavsiye edilmektedir (VatandaĢ, 2003: 53).

Bir kamuoyu araĢtırmasına göre, Türkiye‟de kadınların %22‟si partnerlerinin fiziksel Ģiddete maruz kalırken, Ģiddete maruz kalan kadınların %45‟i Ģiddet karĢısında hiçbir Ģey yapmamaktadır (Piar-Gallup, 1992: 67). 1994 yılında BaĢbakanlık Aile AraĢtırmaları Enstitüsü tarafından beĢ bölgede yapılan bir araĢtırmaya göre; 4287 (3112 kadın), hanede yapmıĢ olduğu çalıĢmada ise; kadınların %52.47‟si sözlü Ģiddete maruz kalmıĢ, %29.59‟u dövülmüĢ ve erkeklerin %34.04‟ünün de eĢlerini dövdüklerini ifade ettikleri saptanmıĢtır. 18 ilde 6480 kiĢi ile aile araĢtırma kurumu tarafından yürütülen bir baĢka çalıĢmada, kadınların %71.9‟u “daha az”, %25.9‟u “daha fazla” Ģiddete maruz kaldıkları belirtilmektedir. Piar tarafından 1973 yılında 11 ilde yapılan bir baĢka çalıĢmada, katılımcıların %61‟i eĢleriyle “ara sıra”, %11‟i “sık” ve %18‟i eĢleri ile tartıĢılan kadınların eĢleri tarafından dövüldüğü tespit edilmektedir. Balayının sonunda, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı‟na baĢvuran dört bin kadının %45.8‟i ilk çocuklarıyla hamile, %9,9‟u da doğduktan sonra Ģiddete maruz kaldığı sonucuna varılmaktadır (Erbil, 2001:75).

Kadınların, çevre baskısı, ekonomik nedenler, korku, meslek eksikliği gibi nedenlerle eĢlerinden ya da birlikte yaĢadıkları erkeklerden ayrılamadıkları, ancak Ģiddet çocuklarını kapsadığında yardım aramaya karar verdikleri gözlenmektedir (GümüĢoğlu,1998: 36). Aile AraĢtırma Kurumu ve Mor Çatı Sığınağı Vakfı‟nın

67

araĢtırmalarına göre dayak “eğitim” olarak algılanmaktadır. Çoğu kadın en az bir kez hayatları boyunca baba ya da kocası tarafından Ģiddete maruz kalmaktadır. Yapılan çalıĢmalarda, Ģiddetin nesiller boyu sürdüğü, sosyal öğrenme yoluyla ailede Ģiddetin rol modeli oynadığı ve çocuk eğitiminde Ģiddetin yaygın kullanımının Ģiddet nedenleri arasında kabul edildiği belirtilmektedir (Dıjulıo, 1998: 22). Kırsal kesimdeki kadınların %32‟sinin, kentlerde yaĢayanların %36‟sının eĢlerinin fiziksel Ģiddetine maruz kaldığını, %47‟sinin Ģiddet nedeniyle bedensel zarara maruz kaldığını ve bunlardan ¼„ünün hastaneye ya da doktora baĢvurduğunu ortaya koymaktadır (VatandaĢ, 2003: 44-46). 9 merkezde Kadın DanıĢma Merkezi tarafından yürütülen bir çalıĢmada, kadınların %50‟si sözlü, %47.9‟u fiziksel ve %18.5‟i cinsel Ģiddete maruz kalmaktadır. Toplumsal cinsiyet nedeniyle kadınların toplumdaki rolü ve beklentileri, kadınların insan hakları bağlamında pek çok insan hakkını kullanamamaları sonucunu doğurmaktadır. Bu, toplumda kadınların sağlığı açısından bir kısır döngüyü meydana getirmektedir (KitiĢ ve Bilgici, 2007: 82).

ġiddet sıklığı ve Ģiddet türleri dıĢında, çeĢitli değiĢkenler ve Ģiddet arasındaki iliĢki de baĢka bir konudur. Arat ve Altınay, yaptıkları çalıĢmada, Türkiye‟de üç kadından birinin fiziksel Ģiddet yaĢadığını ve daha fazla para kazanan kadınların dayak riskini ikiye katladığını öne sürmüĢlerdir. Aynı çalıĢmada, en az bir kez dövülen kadınların %43‟ü, yükseköğretimde eğitim gören kadınların %12‟si fiziksel Ģiddet oranlarında azalma göstermektedir (Arat ve Altınay, 2007: 80).

Kadınlara karĢı Ģiddetin yüksek oranlarına rağmen, 1998 yılında yürürlüğe giren 4320 sayılı ailenin korunması yasasından yararlanma oranı düĢüktür. 1999 yılında açılan davaların sayısı 1727, 1999-2001 yılları arasında Türkiye‟de açılan davaların sayısı 7613‟tür. Ege bölgesinde çoğu vakanın açılması ve 28 ilde dava açılmaması, kadınlara yönelik Ģiddetin farklı boyutlarına ve bu konuda yasal farkındalığa iĢaret etmektedir (Kocacık, 2004: 80). Ġstanbul Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonu‟nun raporuna göre, 2005 yılında aile içi Ģiddet nedeniyle Ġstanbul Barolar Birliği‟ne 131 baĢvuru yapılmıĢtır. Ebelerin ve hemĢirelerin koruma ve danıĢmanlık görevlerinin bir parçası olarak, kadınlara yönelik Ģiddet uygulanan yasal haklar ve çözüm yolları hakkında bilgi vermek ve kadınlara yönelik daha iyi bir

68

yaĢama katkıda bulunmak amacıyla uygun birimlere yönlendirilmektedir (Özdemir vd., 2009: 70).

Sonuç olarak, “Ģiddet” bir kiĢinin birçok nedenle varlığından Ģikâyet ettiği bir olgudur fakat isteyerek ya da istemeyerek devamına ve yaygınlığına katkıda bulunulabilmektedir. Ġstemeyerek yaygınlaĢtırmanın altında yatan en belirleyici etken Ģüphesiz ki kullanılan dildir. Kadına yönelik Ģiddeti eleĢtiren, dıĢ unsurların farkındalığına sahip bireyler, üstelik Ģiddet konusuna değinirken bile kadına yönelik Ģiddeti dil dünyalarıyla yeniden kurabilmektedir (ĠĢleğen, 2002: 48).

ġiddet karmaĢık ve çok boyutlu bir olgu olduğu için, önemli bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Yetersiz beslenme, artan kronik hastalıklar, madde bağımlılığı, vücut travması, geçici ve kalıcı sakatlıklar ve hastalıklar, kronik ağrı, güvensiz cinsellik, üreme organı enfeksiyonları ile ilgili hastalıklar, jinekolojik sorunlar, düĢük doğum ağırlıkları, anne ölümleri ve intihara yol açabilen problemleri doğurmaktadır (Kartal, 2008:63).

Türkiye‟de kadınlara yönelik Ģiddet, sosyo-kültürel faktörler ve konunun geleneksel gizliliği nedeniyle aĢılması veya anlaĢılması güç problemlerin baĢında gelmektedir. Batı toplumlarında bu konudaki bilimsel çalıĢmalar yaklaĢık elli yılı kapsamaktadır, ancak ülkemizde son 20 yıldır bu konuda çalıĢmalar yapılmaktadır. Ülkemizdeki bilimsel çalıĢmalar, akademik çalıĢmalar, çözüm önerileri yeterli değildir. Yasalar da kadına yönelik Ģiddet karĢısında yeterince caydırıcı olmadığından kadına Ģiddet ülkemizin en temel sorunlarından bir tanesi olmayı sürdürmektedir. Okullarda verilen eğitimin eĢitlik vurgusu, yasalarda yapılacak düzenlemeler, kadın istihdamının gerekirse pozitif ayrımcılık kullanılarak artırılması alınması gereken ilk önlemler olarak görünmektedir (Üner, 2008: 96).