• Sonuç bulunamadı

5. TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇ DURUMU

5.1. Türkiye’de İç Göç Olgusu

Ülke sınırları içerisinde gerek bölgeler gerekse iller ve daha alt yerleşim yerleri arasında gerçekleştirilen yer değiştirme hareketi iç göç olarak tanımlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden bugüne göç olayları yaşanmaktadır.

1950'lerde başlayıp 1980'lere kadar uzanan sanayileşme ve kentleşme süreci Türkiye'yi iç göçler kavramı ile tanıştırmıştır. 1950'li yıllarda kırdaki nüfus artışı, tarımda makineleşme, mevcut toprakların miras yoluyla paylaşımı gibi nedenlerle yaşanan değişimler kırsal alanda büyük bir kitlenin yetersiz miktarda toprakla geçinememesine, işsiz kalmasına neden olmuş ve böylece kırdan kente göç olgusunu tetiklemiştir (Yenigül, 2005).

1980'li yıllar kentsel alanların kendi yapılarının ve bu yapılardaki dönüşümlerin iç göçlere damga vurduğu dönemdir. Türkiye'deki kentsel alanlar hızla gelen kır nüfusunu aynı hızla emme gücüne sahip olamamıştır. Bir yandan kırsal alandan gelen işgücünü istihdam edecek sanayi aynı hızla gelişmemiş, diğer yandan kentsel alanlar gelen nüfusu barındıracak konut gelişimini sağlayamamıştır (İçduygu ve Sirkeci, 1999).

1990'lı yıllardan günümüze kadar olan zaman dilimi içerisinde Türkiye'deki nüfusun çoğunluğunun kentlerde yaşadığı bilinmektedir. Dönem içerisinde iletişim ve ulaşım koşullarındaki gelişmelerin, bireysel yaşamın toplumsal yaşam karşısında daha ön plana çıkmasının ve sivil toplumun önem kazanmasının iç göç hareketlerini artırdığını belirtmişlerdir. Bunun yanı sıra, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da can ve mal güvenliğinin olmayışı, terör gibi siyasi nedenlerle de binlerce insanın zorunlu ve gönüllü olarak iç göçlerde önemli rol oynadığı belirtilmiştir (İçduygu ve Sirkeci, 1999).

Türkiye’de yaşanan iç göç gelişim süreci incelendiğinde, iç göçe neden olan faktörler ve sonuçlar açısından birbirlerine bağlı olarak incelenmesi gereken olgulardır. Kırsal kesimler olan köylerdeki nüfus artışı, tarımda gelişen makineleşme, mevcut tarım topraklarının nüfus artışından dolayı kişilere yetersiz kalması kırsal alanda yaşayan insan kitlesinin geçinememesiyle ya da işsiz kalmasıyla sonuçlanmış, bu da göç olgusunu hızlandırmıştır (Önalan, 2014).

Keyder’e göre “1923 yılına kadar geçen on yıllık süre içerisinde Türkiye 4 milyon civarında nüfus kaybına uğramıştır.” 1915 yılında Cumhuriyet devleti sınırları içerisinde yaklaşık 15.7 milyon nüfusa sahip ülke, 1923 yılında yaşanan savaşlar, açlık, sefalet, salgın hastalıkla ve ülke dışına yapılan göçler ile ülke nüfusu 12.5 milyona düşmüştür (Keyder, 1982). Göçler, insanların yaşamış olduğu ekonomik sıkıntılardan dolayı veya insanların beklentilerini yaşamış olduğu yerde tatmin edememesi nedeniyle bu tatminini gerçekleştirmek amacıyla yapmış oldukları nüfus hareketleri ile ortaya çıkan bir olgudur. Türkiye’de 1965 yılından sonra beşer yıllık göç istatistikleri incelendiğinde yaklaşık olarak üç milyon kişinin köyden kentlere doğru göç ettiği görülebilmektedir (Atalay ve ark., 1992).

Türkiye’de göçe neden olan temel değişkenler ilgili literatürler incelenerek bizzat araştırıcı tarafından oluşturulmuştur.

Tablo 6. Türkiye’de Göçe Neden Olan Temel Değişkenler

Ekonomik Nedenler Demografik Nedenler Sosyal ve Kültürel Nedenler Politik Nedenler Yüksek Gelir ✓ İstihdam Fırsatları ✓ Sanayileşme ✓ İş Fırsatları ✓ Yoksulluk ✓ Yaş ✓ Nüfus ✓ Nüfus Yoğunluğu ✓ Nüfus Artış Hızı ✓ Nüfusun Yapısı ✓ Eğitim ✓ Sağlık ✓ Sosyal Yapı ✓ Evlilik ✓ Teknoloji ✓ Şehir Hayatının Refahı ✓ Savaş ✓ Terör ✓ Arazi Kamulaştırması ✓ Siyaset ✓ Din ✓

Bireyler, göç kararını verirken tıpkı fayda-maliyet analizinde olduğu gibi değerlendirme yapmaktadırlar. İtici faktörler olarak tanımlanan, bulundukları yerin olumsuz özellikleri ile çekici faktörler olarak nitelendirilen, gideceği yerin olumlu özellikleri karşılaştırılmaktadır. Göç ile beklenen fayda, bulunduğu yerde kalmanın getireceği maliyetinin üzerinde ise birey göç kararını vermektedir (Pazarlıoğlu, 2007).

(Gökçe, 1994)’ye göre; Türkiye'de kırsal göçün önlenmesi yönünde atılan adımların, verilen desteklerin, yürütülen projelerin yetersiz olması, bu sorunun güncelliğinin korunmasında ve günümüze kadar katlanarak artmasında önemli bir etkendir (Güreşci ve Yurttaş, 2008).

Kırsal alanlarda göçün pek çok etkilerini ve sonuçlarını gözlemek mümkündür. Kırsaldaki arazinin üretim sürecindeki kullanımı, göç sonucu azalan nüfusla birlikte giderek değişmektedir. Arazi kullanım desenindeki değişmelere; tarım alanlarının bir bölümünün terk edilmesi, mera hayvancılığının giderek azalması, orman alanları üzerindeki baskının azalmasına bağlı olarak orman alanlarındaki genişleme örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca toprak mülkiyetinde çiftçi başına düşen tarım alanındaki kısmi artış, arazi anlaşmazlıklarındaki azalma, mera ve orman alanlarını tarım alanına dönüştürme eğiliminin azalması da bu sürecin sonuçları arasında sayılabilir. Sonuçta kırsaldan olan göçlerin genelde arazi kullanımı, özelde ise tarımsal yapılanma açısından olumlu ve olumsuz ne tür etkilere sahip olduğu ve hangi önlemlerle yaşanılan dönüşümün planlı bir hale getirilebileceği üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.

Dünya’da, son zamanlarda kentleri ve kentleşmeyi etkileyen önemli değişimlerin birincisi hızlı nüfus artışı ve üretim biçimindeki değişimlerle birlikte kentleşme hızının artmasıdır. Bu durum kentlerde nüfus yığılmasını da beraberinde getirmiştir. 1900’lerde dünya nüfusunun %15’i kentlerde yaşarken, günümüzde bu oran %50’yi geçmiştir. Son yıllarda hızla artan dünya nüfusu ve nüfusun daha çok kentlere yığılması doğal kaynaklar üzerinde büyük baskı oluşturmaya başlamıştır. Dünya nüfusu 1950 yıllarında 2.5 milyar kişi iken, 2015 yılında 7.3 milyar olarak %34 oranında artış gerçekleşmiştir. 2015 yılında dünyadaki nüfusun %46’sı kırsal alanda yaşarken %54’ü kentsel alanda yaşamaktadır. Türkiye’de toplam nüfus kırsal alandan kente göçün fazla olduğu 1950’li yıllarda 21.2 milyon kişi iken, 2015 yılında 78.6 milyon kişi olarak %26,97 oranında artmıştır. Türkiye’de 2015 yılında gerçekleşen bu nüfusun 57,3 milyonu kentlerde yaşarken, 21,3 milyonu kırsal alanda yaşamaktadır (FAO, 2015). Bu durum önümüzdeki 35 yıl içerisinde kırda yaşayan nüfusun dünya bütününde %35’ler, Avrupa

ve Türkiye’de ise en fazla %20’ler seviyesinde kalacağını, bir başka deyişle kentsel yerleşmeler üzerindeki nüfus baskısının da giderek artacağını işaret etmektedir.

Kaynak: (FAO, 2015)

Şekil 1. Türkiye’nin Nüfus Artışı ve 2050 Yılı Nüfus Projeksiyonu

Türkiye’nin 2015 yılında sahip olduğu 78,6 milyon nüfusun 2050 yılında 147 milyona ulaşacağı beklenmektedir (Şekil.1).

Tablo 7. Türkiye’nin Yıllara Göre Kırsal ve Kentsel Nüfusu (Bin /kişi)

2000 2010 2017 Kırsal Nüfus 22.275 21.126 21.572 Kentsel Nüfus 40.965 51.200 59.173 Toplam 63.240 72.326 80.745

Kaynak: (FAO, 2017)

2000’li yıllardan günümüze kadar nüfusun hızla arttığı görülmektedir. Kırsal nüfus miktarının yıllar boyunca seyrini korumakta olduğu, fakat kentsel nüfusun giderek arttığı tablodan da açıkça anlaşılmaktadır. Teknolojik gelişmeler, alt yapıdaki iyileşmeler, iş imkanları, eğitim, sağlık, gelir vb. birçok etken kentsel nüfusun hızla çoğalmasına sebebiyet vermiştir. Türkiye’ de 2000 yılında 40 milyon olan kentsel nüfus, 2017 yılına gelindiğinde 59 milyona ulaşmıştır.